Yüzük…

A -
A +

Ankara’da, soylu bir aileden geriye kalan hüzünlü bir evdeyiz. Buyurun birlikte içeri girelim:

 

Berjerde oturan evin yaşlı hanımefendisi, üzgün ve dalgın bir suratla pencereden dışarıya bakıyor. 

 

Kahvesini sehpaya koyan hizmetçi saygıyla çekilirken, kapı zilinin çalmasıyla adımlarını hızlandırıyor.

 

Kapı önünden hizmetçi ile bir adamın konuşmaları odaya ulaşıyor ama ne konuştukları seçilmiyor. 

 

Az sonra hizmetçi oda kapısında, elleri önünde bağlı, saygıyla dikiliyor:

 

- Bir beyefendi Adapazarı’ndan geldiğini ve sizi görmek istediğini söylüyor efendim. Kuyumcuymuş.
Hanımefendi bir süre sessiz kalıyor. Sonra:

 

- Lütfen alın içeri, diyor.
Kısa boylu, bıyıklı, saçlarını arkaya taramış, kumral ve güleç yüzlü bir adam, ceketi ilikli, açık kapıda beliriyor. Kapı eşiğinde duruyor ve başıyla hanımefendiyi selamlıyor.
Kadın, zayıf ve kemikli sol eliyle solundaki üçlü koltuğu işaret edince kuyumcu geçip oturuyor:

 

- Buyurunuz efendim; sebeb-i ziyaretiniz nedir? 
- Efendim, diyor misafir, ben Adapazarı'nda kuyumcuyum. Dün sabah hayatımın en unutulmaz alışverişini yaptım.
- Merak ettim. 
- Efendim, dün sabah birileri bana bu yüzüğü getirdi. (Ceketinin sağ cebinden kırmızı minik bir kutuyu –cebine takıldığı için zorlanarak- çıkarıp sehpanın üzerine bırakıyor.) Yüzüğü evirip çevirirken bir de baktım ki, iç kısmında merhum eşinizin ismi yazılı... Yüzüğü sizin evden çaldıklarını anlayıp hemen istedikleri parayı verdim ve bu eşsiz hatırayı yeniden size takdim için getirdim. 

 

Yüzüğün o günkü değeri beş bin lira civarındaydı ve bu para hanımefendide yoktu. Kuyumcu içine doğmuş gibi şöyle diyor:
- Onu satmak için değil, sahibine hediye etmek için getirdim efendim. 

 

Hanımefendi fincanı, misafiri su bardağını aynı anda önlerindeki sehpaya bırakıyor. 
İhtiyar kadın kuyumcuya bir süre sessizce baktıktan sonra şöyle diyor:

 

- Hayır evladım, o yüzük çalınmadı. Beyimin bu kıymetli hatırasını parmağımdan hiç çıkarmazdım ki çalınsın. 
Kuyumcu daha bir merakla ev sahibesine kulak kabartıyor. Parmaktan çıkmayan bir yüzük Adapazarı’na nasıl gelmişti?
Çilekeş kadın, yardımsever misafirinin merakını şöyle gideriyor:

 

- Rahmetli beyim, Sultan 2. Abdülhamid Han’ın değerli eşi Müşfika Sultan ve kızı Ayşe Sultan’ın kiralarını ödüyordu. Bana da vasiyet etti, kendisinden sonra bu ödemeye devam etmemi istedi. Fakat onun vefatından sonra fakir düştük. İki kıymetli hanımefendinin kirasını ödeyemez hâle geldim. İçim yansa da merhum eşimin vasiyetini hatırasına tercih etmek zorunda kaldım. Yüzüğü sattım ve beş kiralarını peşin ödedim. 
Adapazarlı kuyumcu yerinden kalktı, üç yıl sonra geri getirdiği yüzüğü hanımefendiye uzattı. 

 

Yaşlı kadın yüzüğü almadan önce sehpanın üzerindeki kitabın yanında duran yakın gözlüğünü aldı, burnunun ucuna yerleştirdi, sonra titreyen parmaklarıyla yüzüğü kutusundan çıkarıp pencereden gelen ışığa doğru tuttu. 

 

İçindeki yazıyı okuyunca, gözlerinden hızla kopan iki damla yaştan soldaki tam yüzüğün üzerine düştü. 
Yüzüğün içinde “Adnan Menderes” yazıyordu.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.