Üç çeyrek altının sırrı!..

A -
A +
 
“Bu Osmanlı anasını, başta evlatları, köyünde kimsenin anlayamaması içimi sızlattı.”
 
Köyüme gittiğimde ziyaret ettiğim tek başına kalmış Hatice Nine’nin anlattıklarını paylaşmaya devam ediyorum.
“Her gün Allaha sığınıp, yatsı namazımı kılıyor, yatıyorum. Bu dünya imtihan dünyası, böyle olmamı isteyen de, kızıma onu yaptıran da Allah’tır. Mustafa Emmin (kocası) beni hiç incitmedi. Ona yanıyorum. Melek gibi bir insandı... Ne yapayım yavrum, benim de kaderim böyleymiş demek ki. Şu gördüğün yerler cıvıl cıvıl çocuklarla doluydu. Şimdi ne arayan, ne soran var, düşünmüyorlar ki bir gün biz de öyle olacağız”
Gözlerim doldu, ağlamamak için kendimi zor tuttum.
“Araban da varmış, beni kabristana götürür müsün?”
Beraberce gittik, mezar girişinde okuduktan sonra, elinde bastonu, kocasının mezarına yavaş adımlarla ilerledik… Duraksadı:
“Mehmed’im, ben bu yaşlı, hasta hâlimle her gün bu mezarlığa gelir, kocamın, kayınbabamın, anamın mezarlarını sular, etrafını temizlerim. Gidemediğimde, ufak çocuklara tembih eder, 'kocamın mezarını sular, etrafını temizlerseniz size harçlık veririm' derim. Ben ölürsem de beni buraya koysunlar” dedi.
Kocası vefat edeli 7 sene olmuş. Bir çamın dibine defnedilmiş. Ağaca: sandalye, süpürge, su kovası, bir poşetle bez asmış.
Sordum: “Nine bunlar ne?”
“Ahhh oğlum, ben yaşlıyım, nefesim kesiliyor, bu sandalyeye geldiğimde oturuyor, dinleniyorum. Ondan sonra mezarın etrafını süpürüyor, mermerini yıkıyor, siliyorum. Çiçekleri suluyor, yavaş yavaş eve gidiyorum, günlerim böyle geçiyor”
Bu ne sevgi, bu ne sadakat?
“Nene, her gün bura geliyor musun?”
“Yağmur, çamur olmazsa, otura otura geliyorum, ne yapayım oğlum içim rahat etmiyor. Her namazda, ölmüşlerimin ruhuna okuyorum. Hep Mustafa Emmin rüyama gelirdi, gelmez oldu. Acaba ben bir kusur mu işledim, bilemiyorum. Bu mezarda yatanların hiç kimsesi yok mu ne gelip ziyaret edeni, ne mezarlarına bakan var. Üzerlerine bak, bir çiçek dahi yok. Yavrum, dünyaya gelen göçecek bir gün, sakın unutma, ölüm var...”
Köyünde kimsenin ona kıymet vermemesi içimi sızlattı. Bir gün değil, her gün köy mezarlığına gidiyor. Evine getirdim. “Dur gitme sana bir şey vereceğim” dedi. Küçük bir bez içerisinde sarılı, 3 tane çeyrek altın getirdi. “Ben ölürsem kefenimi, sabunumu, kokumu, içerisine saracakları battaniyemi alırsın, mevlit okutursun. Çocuklarım vefasız, Allah onlara yük etmesin” dedi...
        Mehmet Can
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.