Diyarbakır’ın Bağlar ilçesine bağlı Tavşantepe köyünde 21 Ağustos’ta kaybolan 9 yaşındaki
Narin Güran
, evine 1,5 kilometre uzaklıktaki Eğertutmaz Deresi’nde ölü bulunmuştu. Küçük kızın ölümüyle ilgili yürütülen soruşturma sonucunda biri ana dava olmak üzere iki dosya açıldı.#r-1153220#
Diyarbakır 8’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davada anne Yüksel Güran, ağabey Enes Güran ve amca Salim Güran ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı.
Narin’i gömdüğünü itiraf eden komşu Nevzat Bahtiyar’a ise 4 yıl 6 ay hapis cezası verildi.
Karar Yargıtay’a taşınırken, ailesi Erzurum Cezaevi’nde kalan Salim Güran’ı ziyaret etti.
SALİM GÜRAN'IN MESAJINI PAYLAŞTI
Sabah'ın haberine göre eski muhtar amca Salim Güran'ın mesajını kardeşi sosyal medya hesabından paylaştı.
"İştirak halinde çocuğu öldürmek" suçundan tutuklu olan Salim Güran, açıklamasında yine Nevzat Bahtiyar'ı suçladı. Kardeşi aracılığıyla açıklama yapan Salim Güran, şu ifadeleri kullandı:
"Bizi bu zor günlerimizde yanlız bırakmayan herkese çok ama çok teşekkür ederim. Bu zorlu süreçte desteklerini bizden esirgemeyen, hakikatin peşinden koşup cesurca mücadele edenlere, Narin kızımız için gecesini gündüzüne katan herkesten Allah razı olsun"
"DELİLLER KABAK GİBİ ORTADA"
Sosyal medyadan ailesini paylaştığı mesajda Nevzat'ı suçlayan amca Salim Güran,
"Çıkan bütün deliller katil olan Nevzat'ı kabak gibi ortaya koyuyor. Her şey ortada. Biz kanımızın son damlasına kadar mücadele edeceğiz, susmayacağız, sessiz kalmayacağız"
iddiasında bulundu.

Pakistan Savunma Bakanı Khavaja Muhammed Asıf, Pakistan ve
Afganistan
arasındaki müzakerelerin sonuçsuz kaldığı ve askıya alındığını açıkladı.Asıf, Afganistan ile yaşanan sınır çatışmalarının ardından İstanbul'da devam eden müzakerelere dair Geo News'e konuştu.
Kabil ile dün başlayan üçüncü tur müzakerelerden de sonuç alınamadığını aktaran Asıf, "Tamamen çıkmaza girildi. Müzakereler belirsiz bir aşamaya girdi."
Asıf, Afganistan ile gerilimi yatıştırmak için "samimi çabaları" nedeniyle Türkiye ve Katar'a teşekkür ederken, "Onlar bizim tutumumuzu destekliyorlar. Afgan heyet bile bizimle aynı fikirdeydi ancak yazılı bir anlaşma imzalamaya hazır değillerdi."
Pakistan'ın sadece resmi ve yazılı bir anlaşmayı kabul edeceğini kaydeden Asıf, "Sözlü güvence kabul edilmesini istediler, ancak bu uluslararası müzakerelerde mümkün değildir."
Asıf, Türkiye ve Katar'ın ellerinden geleni yaptıklarını belirterek, "En ufak bir iyimserlikleri olsaydı, bizden kalmamızı isterlerdi. Elimiz boş dönmemiz, onların bile Kabil'den umudunu kestiğini gösteriyor."
Pakistan'ın söz konusu gerilim ile ilgili tutumunun kararlı ve net olduğunu yineleyen Asıf, konuya dair tek taleplerinin Afganistan'ın topraklarının Pakistan'a saldırmak için kullanılmamasını sağlaması olduğunu vurguladı.
Asıf, ayrıca, Pakistan'ın provokasyonlara karşılık vereceği uyarısında bulunurken saldırı olmaması halinde ise ateşkesin geçerli olacağına işaret etti.
#r-1156579#
PAKİSTAN'DAN VATANDAŞLARINI VE EGEMENLİĞİNİ KORUMAYA DEVAM EDECEĞİ VURGUSU
Pakistan Enformasyon Bakanı Attaullah Tarar ise ABD merkezli X şirketinin sosyal medya platformundan yaptığı açıklamada, terörle mücadele konusunda uzun süredir devam eden uluslararası, bölgesel ve ikili taahhütlerini yerine getirme sorumluluğunun Afganistan'da olduğunu ve şimdiye kadar bu konuda başarısız olduklarını ifade etti.
Tarar, Pakistan'ın Afgan halkına karşı iyi niyetli olduğunu ancak kendi vatandaşlarını ve egemenliğini korumaya devam edeceğinin altını çizdi.
PAKİSTAN İLE AFGANİSTAN ARASINDAKİ GERİLİM
Pakistan ile Afganistan arasında yaşanan sınır çatışmalarının ardından 15 Ekim'de duyurulan 48 saatlik ateşkes, taraflar arasında Türkiye ve Katar'ın desteğiyle Katar'ın başkenti Doha'da yapılan müzakerelerin sonuna kadar uzatılmıştı.
Doha'daki görüşmelere, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı İbrahim Kalın da katılmıştı.
Görüşmelerin ana gündemini, "mevcut ateşkesin uzatılması ve son dönemde yaşanan sınır çatışmalarının çözüme kavuşturulması" oluşturmuş ve taraflar anlaşmaya varmıştı.
Doha'da 14 saat süren müzakerelerin ardından ateşkesin detaylarını çalışacak teknik komitenin ilk toplantısının İstanbul'da yapılması kararlaştırılmıştı.
Pakistan ve Afganistan heyetleri, 25 Ekim'de bu amaçla İstanbul'da bir araya gelmiş, toplantının ilk turu yeniden bir araya gelme kararıyla 30 Ekim'de sonuçlandırılmıştı.

Eskişehir
’de akşam saatlerinde aniden bastıran yağmur dakikalar içinde bazı bölgeleri göle çevirirken, tramvay seferleri aksadı, bazı işletmeleri ise su bastı.KENTTE ULAŞIM AKSADI
Odunpazarı ilçesi Emek ve 71 Evler mahallelerinde akşam saatlerinde aniden bastıran gök gürültülü sağanak yağmur, dakikalar içinde cadde ile ana arterleri göle çevirdi. Selden dolayı şehiriçi ulaşımda aksamalar yaşanırken, tramvay seferleri de aksadı.
İlerleyemeyen tramvaylar yolcuları yol ortasında indirmek zorunda kaldı.
Tramvaydan inen yolcuların biriken sudan ötürü karşıdan karşıya geçemediği gözlendi.
ESNAF DÜKKANINA GİREN SULARI TAHLİYE ETTİ
Özellikle Ziyapaşa Caddesi’nde bazı iş yerlerini yağmur suyunun bastığı görüldü. Esnaf, kendi imkanlarıyla dükkanlarına dolan pis suyu tahliye etmeye çalıştı. Vatandaşlar, dakikalar içinde sel oluştuğunu ve altyapının yetersiz olduğunu belirttiler.

Borsa İstanbul'da işlem gören hisse senetleri haftalık bazda ortalama yüzde 0,43 değer kaybetti. BIST 100 endeksi en düşük 10.848,97 puanı ve en yüksek 11.152,28 puanı gördükten sonra haftayı, önceki hafta kapanışının yüzde 0,43 altında 10.924,53 puandan tamamladı.
#r-1158410#
ALTIN FİYATLARINDA HAFİF DÜŞÜŞ
Kapalıçarşı'da işlem gören 24 ayar külçe
altının gram satış fiyatı bu hafta yüzde 0,08 azalışla 5 bin 427 liraya
geriledi. Cumhuriyet altınının satış fiyatı da yüzde 0,08 düşüşle 36 bin 612 liraya indi. Çeyrek altın ise geçen hafta sonu 9 bin 98 liradan yüzde 0,08 azalarak 9 bin 91 liraya geriledi.#r-1158396#
DÖVİZDE YÜKSELİŞ SÜRÜYOR
ABD
dolar
ı bu hafta yüzde 0,39 artarak 42,2140 liraya yükseldi. Avro ise yüzde 0,73 değer kazanarak 48,9150 liraya çıktı.#r-1158415#
YATIRIM VE EMEKLİLİK FONLARI KAZANDIRDI
Yatırım fonları bu hafta yüzde 0,79, emeklilik fonları ise yüzde 0,87 değer kazandı. Kategorilere göre bakıldığında, yatırım fonları arasında en çok kazandıranlar yüzde 2,25’lik getiriyle hisse senedi fonları oldu.
#r-1158404#

ABD’de gözaltına alınan Türk fizikçi Furkan Dölek, çıkarıldığı mahkeme tarafından 50.000 dolar kefaletle serbest bırakıldı. Dölek, ABD Enerji Bakanlığı’na bağlı Fermilab laboratuvarında güvenlik risklerini gündeme getirdikten sonra görevinden uzaklaştırılmış, daha sonra gözaltına alınmıştı.
MAHKEMEDEN KEFALET KARARI
Türk-Amerikan Ulusal Yönlendirme Komitesi, yaptığı açıklamada Dölek’in 50.000 dolar kefaletle serbest bırakıldığını duyurdu. Komite, kararın “adalet ve kamu güveni açısından olumlu bir gelişme” olduğunu belirtti.
ABD yetkilileri, Dölek’in New York eyaletinin kuzeyindeki Buffalo Federal Gözaltı Merkezi’nde tutulduğunu doğrulamıştı.
#r-1142358#
Dölek, mahkeme kararının ardından yazılı mesajında “Bugün özgürlük, bilim ve gerçeğe doğru bir adım daha attık” ifadesini kullandı. “Bu destek yalnızca bir bilim insanına değil, adalete ve insanlığa olan inanca yönelikti. Her mesaj, her destek benim için bir can simidi oldu” dedi.
"ADALET, DAYANIŞMA VE BİLİMİN ONURU ADINA BİR UMUT IŞIĞI"
Dölek de yaptığı yazılı açıklamada, söz konusu kararı "adalet, dayanışma ve bilimin onuru adına bir umut ışığı" olarak niteleyerek, "Henüz tamamlanmamış bir yolun içindeyiz ancak bugün, özgürlüğe, bilime ve hakikate bir adım daha yaklaştık." değerlendirmesinde bulundu.
Dışişleri Bakanlığı, Türkiye'nin Houston Başkonsolosu Ahmet Akıntı ve TASC hukuk ekibi başta olmak üzere kendisiyle dayanışma içinde olan herkese teşekkürlerini ileten Dölek, "Bu destek yalnızca bir bilim insanına değil, adalete, insana ve bilime olan inanca verilmiş bir destektir. Her satır, her çağrı, her mesaj benim için bir hayat hattıydı." ifadelerini kullandı.
DAYANIŞMA KAMPANYASI BAŞLATILDI
Dölek’in ailesi ve destekçileri, kefalet tutarını karşılamak için çevrimiçi bağış kampanyası başlattı. “Parlak bir bilim insanını laboratuvarına geri döndürmek” amacıyla başlatılan kampanyada, “Her katkı bilimin yeniden nefes almasına yardımcı olacaktır” ifadeleri yer aldı.
NELER OLDU?
CERN, Fermilab ve Virginia Tech gibi önemli kurumlarda çalışan Dölek'in süreçle ilgili paylaşımları sosyal medyada gündem olmuştu.
Mart 2024’te ABD’nin Illinois eyaletindeki Fermilab tesisinde çalışan Dölek, laboratuvarda radyoaktif tehlikelere ilişkin bulgularını yetkililerle paylaşmış ve kamuoyunu bilgilendirmişti.
Nisan 2024’te görevden alınan Dr. Dölek'in araştırma vizesi iptal edildi.
Dölek, vize iptaline karşı açtığı davayı kaybettikten sonra Kanada’ya doğru "protesto yürüyüşü başlattı.
27 Ağustos’ta sosyal medyada yaptığı son paylaşımın ardından kaybolan Dolek’in, Türk Başkonsolosluğu’nun girişimleriyle 4 Eylül’de Buffalo Federal Gözaltı Merkezi’nde bulunduğu ortaya çıkmıştı.

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, medya kuruluşlarının genel yayın yönetmenleriyle İstanbul’da bir araya geldi.
#r-1158358#
"İLK DEFA BURADA MİSAFİR AĞIRLIYORUZ"
Basın mensuplarını misafir ettikleri için mutluluk duyduğunu belirten Kurtulmuş, "Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi'ne bağlı Florya Sosyal Tesisleri ve Atatürk Köşkü. 20 Ekim'de açtık burayı. Uzun yıllar tamiratı tadilatı devam ediyordu. Tarihi binalar olduğu için Bilim Kurulu ile uyumlu bir şekilde sürecin tamamlanması gerekiyordu. Çok şükür gayet güzel bir noktaya geldi.
Burada da açılış günü dışında ilk sefer misafir ağırlıyoruz.
Bu toplantının bir de böyle bir tarafı var. Şu karşıda denizin içinde gördüğünüz köşk de esas tarihi yapı orasıdır. Oradaki tamirat da devam ediyor. Atatürk'ün özellikle hayatının son döneminde kullandığı, çok sıkça kullandığı bir mekan. O tarihi fotoğrafların çekildiği mekan burası. Ümit ediyorum ki en kısa süre içerisinde oradaki restorasyonun da tamamlanması mümkün olur." dedi."KOMİSYON TARİHİ BİR GÖREV ÜSTLENDİ"
Terörsüz Türkiye süreci ve gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Kurtulmuş, "
Türkiye'de Milli Dayanışma Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu gerçekten önemli, tarihi bir görevi üstlendi.
Bugün itibarıyla da 16 toplantısını geride bırakarak önemli bir fonksiyonu icra etti. Bundan sonra da artık nihai noktaya doğru geliyor." ifadelerini kullandı."DESTEKLERİNİZ İÇİN TEŞEKKÜR EDİYORUM"
Kurtulmuş açıklamalarını şöyle sürdürdü: "Hem komisyon çalışmaları başladığı günden itibaren hem de Terörsüz Türkiye çalışmaları iradesi ortaya konulduğu günden itibaren Türkiye'de medyanın vermiş olduğu desteğin de fevkalade önemli olduğunu ifade etmek isterim.
Hemen hemen medyada kuruluşlarının tamamına yakını büyük bir destek verdi.
Meselenin tarihi bir kardeşlik ve barış fonksiyonu icra edeceğini bilerek uyumlu bir şekilde bu sürece destek verdiler, bundan dolayı da hepinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum."TÜM SOMUT TEKLİFLERİ ZABIT ALTINA ALDIK"
Öncelikle komisyonun kurulmasından itibaren bazı ilkeleri hep beraber kararlaştırarak yola koyulduk. Bunlardan bir tanesi açıklık, şeffaflık ve katılımcılık ilkeleriydi.
Türkiye'de toplumun farklı kesimlerinden insanların gelip sivil toplum kuruluşlarının, devlet görevlilerinin, birebir bu konudan mağdur olan ailelerin geldiği, 134 sivil toplum kuruluşu kanaat önderi temsilcisinin dinlendiği çok geniş bir dinleme süreci ortaya çıktı.
Şunu çok rahat söyleyebilirim. Çok farklı fikirleri olmakla birlikte buraya gelip katılan, komisyonda fikir beyan edenlerden hiçbirisi biz bu süreci istemiyoruz, bu süreç olmasın diye bir beyanda bulunmadı.Herkes coşkuyla bu meselenin bir an evvel bitirilebilmesi için önemli fikirler ortaya koydular.
Bazılarının somut teklifleri oldu, bunların hepsini kayıtlara aldık ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’mizin zabıtları içerisinde yerini aldı. Sadece iki toplantı, konunun hassasiyeti dolayısıyla basına kapalı yapıldı, diğer toplantılar basına açık bir şekilde yapıldı.#r-1158323#
"TEMSİL GÜCÜ YÜKSEK BİR KOMİSYON"
Bu sürecin bu kadar dikkatli yürütülmesinde, bu kadar da önemli bir noktaya gelmesindeki temel etkenlerden birisi, komisyonun yapısıdır. Komisyon,
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki 11 siyasi partinin katıldığı, 51 milletvekilinin yer aldığı bir çalışma grubu oldu. Burada asla partilerin kendi gündemleri, kendi siyasi tercihleri, öncelikleri üzerinde bir gündem oluşturmadan, insanlar çok farklı fikirlere sahip olmakla birlikte medeni bir şekilde, büyük bir demokratik olgunlukla herkes fikirlerini ifade etti, müzakereyi gerçekleştirdi.
Bu bakımdan temsil gücü oldukça yüksek bir komisyon. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilen siyasi iradenin yüzde 95’inin temsil edildiği bir gruptan bahsediyoruz. Bu grupla karar alırken de en baştan itibaren yaptığımız şey, karların sadece yüzde 50 artı 1 ile alınamayacak kadar önemli, hassas bir konu olduğu, bunun için de mutlaka nitelikli çoğunlukla kararların alınması gerektiğidir. Yani 5’te 3 çoğunluk üzerinde ittifak kurularak yola devam edildi ve önemli bir noktaya kadar geldi."ANA KONUMUZ 'KARDEŞLİK'Tİ"
Burada ana konular ortaya çıktı. Bunlardan bir tanesi “kardeşlik” meselesidir. Türkiye’de bu süreç, aslında Türkler ile Kürtler arasında bir barış süreci değil, aslında devlete karşı mücadele eden terör örgütünün silahlarını bırakmasını ilan etmesiyle birlikte başlayan bir sürecin parlamento tarafından dikkatle izlenmesi sürecidir.
Dolayısıyla, burada hemen herkesin Türk-Kürt kardeşliği vurgusu yaptığının, bu ülkede yaşayan insanların arasındaki birlik ve beraberlik vurgusunu yaptığının altını çizmek isterim,
bu fevkalade önemli bir meseleydi."DEVLET ÖRGÜTLE PAZARLIK YAPMAMIŞTIR"
Bir diğer husus ise bu süreç, bir pazarlık süreci değildir. Aşağı yukarı katılanların kahir ekseriyeti bu kanaatte olduklarını ifade ettiler. Öncelikle bu süreç, İmralı’dan yapılan açıklamalar ve bu açıklamalara terör örgütünün de bütün bileşenleriyle uyacağını ifade etmesiyle birlikte başladı.
Dolayısıyla, herhangi bir şekilde örgütle devlet arasında bir pazarlık söz konusu değildir, bugüne kadar da olmamıştır.
Örgütün de maksimalist taleplerle gündeme gelmediğini zaten kamuoyuna yapılan açıklamalarla da biliyoruz. Örneğin, federasyon gibi, birtakım ayrıcalıkların tesis edilmesi gibi, başka bir dilin Türkçenin yanında resmi dil olmasının talep edilmesi gibi bazı taleplerin gündeme gelmediğini biliyoruz.Dolayısıyla, bunun bir pazarlık süreci olmadığı, devletin iradesinin, terörsüz bir Türkiye’yi kurma iradesiyle birlikte terör örgütünün de kendisini feshetme süreciyle ilgili kendisinden beklenen adımları atmaya başlaması.
Henüz adımların tamamlandığını ifade edecek noktada değiliz, ama özellikle 26 Ekim açıklamasıyla birlikte, yani artık Türkiye sınırları içerisinde hiçbir şekilde terör faaliyeti yapılmayacağına ilişkin açıklamayla birlikte konu yeni bir safhaya, yeni bir merhaleye gelmiştir.
Dolayısıyla, bu meselenin de çok önemli olduğunu, toplumumuzun büyük kesimlerinin de buna bu şekilde baktığının altını çizmek isterim."TÜM BÖLGEDE TERÖRSÜZ BİR İKLİM OLUŞMASINA KATKI SAĞLAYACAK"
Yine burada ele alınan konular, müzakere süreci içerisinde çokça dile getirilen hususlardan birisi, artık Türkiye’nin teröre karşı ödediği bu maliyetleri bir daha ödememesi gerektiğidir. 2013 yılında bazı akademisyen arkadaşlarla bir çalışma yapmıştık, terörün o zamanki maliyeti 1.3 trilyon dolardı, alternatif maliyetleriyle birlikte, bugün bunu güncellemek lazım. Şahsi kanaatin bunun en az iki katına çıktığıdır. Türkiye’nin bu kadar ağır bir maliyeti ödememesi konusunda hemen hemen toplantıya katılan herkesin ortak bir anlayışı, yönelişi olduğunu ifade etmek isterim.
Terörsüz Türkiye’nin kurulmasıyla birlikte bunun sadece Türkiye ile kısıtlı kalmayacağı,
bütün bölgede de terörsüz bir iklimin oluşmasına fevkalade büyük katkı sağlayacağı
konusunda büyük oranda buradaki müzakereler sırasında bir anlayış birliğinin olduğunu ifade etmek isterim."YILLARCA GELİNEN NOKTAYA KISA SÜRE İÇİNDE GELDİK"
Müzakereler devam ettikçe, parlamentodaki görüşmeler, dinlemeler devam ettikçe şunu gördük ki gerçekten bu bir
“Türkiye modeli”
dir. Özellikle akademisyen arkadaşlarımızın, uzmanların anlattıkları,dünyanın farklı yerlerindeki çatışma çözümleri modelleriyle kıyasladığınızda bizim geldiğimiz noktaya kısa bir sürede gelindir.
Sürecin başlangıcını komisyonun kurulduğu 5 Ağustos 2025’ten değil, niyetlerin ortaya konulduğu 1 Ekim 2024’ten alırsanız oldukça kısa bir süre içerisinde, başka çatışma çözümleri örneklerine kıyasladığınızda 7 yılda, 9 yılda, 5 yılda gelinen noktaya Türkiye bu kadar kısa bir süre içerisinde gelmiştir."BUNDAN SONRAKİ SÜREÇTE DAHA DİKKATLİ OLMAMIZ GEREKİR"
Hiç şüphesiz bu konuyla ilgili geçmiş uygulamaların defaatle yapılan, ortaya konulan denemelerin de çok önemli bir birikimi olduğunu biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla baştan beri vurguladığımız, bu sürecin hızla ve kararlılıkla sürdürülmesi lazım.
Geniş müzakere ilkesi, yani sadece belli çevrelerin görüşünü değil, geniş olarak toplumun görüşlerinin alınması ve ısrarla söylediğimiz şey, bir üçüncü göze ihtiyaç yok, bir ara bulucuya ihtiyaç yok Türkiye bunu kendi imkanlarıyla, kendi siyasi olgunluğuyla ortaya koyabilir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bu komisyonumuz da esas itibarıyla Türkiye modelinin en önemli ayaklarından birisi oldu. Bir daha bir dış güce, bir üçüncü göze ihtiyaç duyulmaksızın süreci millet adına takip edecek bir komisyon olarak bugüne kadar geldi.Başından itibaren söylüyoruz.
Bundan sonraki süreçte çok daha dikkatli olmamız gerekir.
Bu dikkati özellikle sizlerden de sizin bu konudaki yönlendirmelerinize de ihtiyacımız olduğunu ifade etmek isterim. Bu süreçle ilgili evet, siyasette büyük bir konsensüs var, bir an evvel terör meselesini geride bırakalım, şartlar olumlu ilerliyor ama sonuçta bizim istediğimiz kadar olmasın diye çabalayan, bir kenarda, köşede bekleyen iç ve dış bazı unsurların bu süreci zehirlemek için, sürece zarar vermek için provokasyonlar dahil her türlü çabayı ortaya koyabilmesi muhtemeldir. Buna karşı da uyanık olmak gerektiğini ifade etmek isterim.BAKANLAR KOMİSYONU BİLGİLENDİRECEK
Bir başka önemli özelliği ise bu komisyonun, aşağı yukarı toplumun bütün kesimleri dinlenmiştir. Devlet yetkilileri, konuyla ilgili bakanlarımız geldi, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız geldi. İnşallah bu hafta Perşembe günü yine
İçişleri Bakanımız, Milli Savunma Bakanımız ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımız
gelip en başta yaptıkları sunumla bugün arasında neler oldu, hangi adımlar atıldı bunları anlatacaklar.Bu konuyla ilgili olan arkadaşlarımız,
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanımız, Adalet Bakanımız, Dışişleri Bakanımız
olmak üzere gelip anlattılar. Bir başka ilgili grup ise mağdur yakınlarıydı. Başta şehit ailelerimiz, gazilerimiz olmak üzere, Cumartesi Anneleri, Diyarbakır Anneleri ve Barış Anneleri gibi bu süreçte hakikaten mağdur olmuş olan kitleler, temsilciler geldiler ve görüşlerini büyük bir açıklıkla ortaya koydular. Hukuk camiamızı, barolarımızı ve hukukçuların kurmuş olduğu derneklerin fikirlerini de almış olduk. Tabii bu konuda siyasi tecrübe sahibi olan insanları da dinledik. Özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bu ve benzer konulardaki tecrübelerini paylaşmaları bakımından, geçmiş dönem Meclis Başkanlarımızın gelip komisyona bilgi vermeleri, görüşlerini ifade etmeleri fevkalade değerli ve anlamlıydı.Ayrıca ekonomi ve iş dünyasına ilişkin ana akım kuruluşların tamamı geldiler, görüşlerini ifade ettiler. Akademiden arkadaşlarımız ve uzmanlar geldiler. Başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu olmak üzere birçok çevreden kanaat önderleri geldi, STK’lar geldi ve görüşlerini ifade ettiler. Kadın ve gençlik kuruluşları da insani yardım kuruluşları da bu konu içerisinde görüşlerini paylaştılar.
"KOMİSYONUN TEMEL GÖREVİ RAPORLAMADIR"
Şimdi gelinen noktada artık yavaş yavaş bu komisyon çalışmalarının toparlanması sürecine giriyoruz. Burada bundan sonraki adım, bizim en baştan beri söylediğimiz, zaten sürecin buraya kadar gelmesini sağlayan en önemli husus, örgütün ben silahları bırakıyorum ve kendimi tasfiye ediyorum ilanıdır.
Şimdi örgütün gerçekten silahları bıraktığının ve kendisini tasfiye ettiğinin tespit ve tescili bundan sonraki aşamanın en kritik noktasıdır.
Yani bunu biz Türkiye Büyük Millet Meclisi olacak yapacak durumda değiliz. Milli güvenlikle ilgili kurumlarımızın, başta Milli İstihbarat Teşkilatı ve Milli Savunma Bakanlığı unsurlarının, evet örgüt kendisini feshetmiştir, sahada ciddi bir silahsızlanma sağlanmıştır diyerek bu tespiti yapmasından sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin konunun gerektirdiği birtakım yasal düzenlemeleri gerçekleştirmesi mümkün olabilecektir.Bu çerçevede bizim komisyon olarak üzerinde durduğumuz konu ise bundan sonraki temel görevimiz, raporlamadır.
Yani neler konuşuldu, bunun perspektifi nedir ve bundan sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna hangi teklifleri sunacaktır bunları arkadaşlarla da diğer bütün partilerin temsilcilerle de bir araya gelerek son görüşmelerimizi geçtiğimiz hafta yaptık ve onlar da hazırlıklarını yapacak ve sonunda bir raporu ortaya koyacağız."HUKUK SİSTEMİNE UYGUN BİR KOMİSYON"
Son olarak şunu ifade etmek isterim. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bu komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin evet bir anayasa komisyonu, bir plan bütçe komisyonu gibi daimi bir komisyonu değil. Geçici olarak kurulmuş.
Yasayla kurulmuş bir komisyon değil. Ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde daha evvel defaatle görülen, teamül gereği kurulan defakto komisyonlardan birisidir.
Şimdiye kadar 10 kez bu tür komisyon kurulmuş. 19. Dönemde, 22. Dönemde, 23. 24. Dönemde, 26. Dönemde buna benzer komisyonlar kurulmuş. Anayasa Uzlaşma Komisyonları kurulmuş, başka konularda komisyonlar kurulmuş. Bu komisyon, Meclis teamüllerine uygundur, Türkiye’nin hukuk sistemine uygun bir komisyondur. Zaten öyle olmasa bugüne kadar gelmesi mümkün olmazdı.Ayrıca bazen şöyle bir yanlış algılama da ortaya çıkıyor. Bu komisyon yasal düzenlemeleri yapacak, bu komisyon anayasa düzenlemeleri yapacak… Hayır, değil. Bu komisyon, niteliği, tanımı itibarıyla tavsiye niteliğinde kararlar alan bir komisyondur.
Şimdiye kadar bütün kararlarımızı hemen hemen ittifakla aldık.
Şimdi bu kararı da ittifakla alırsak bu zaten bir siyasi çerçeveyi, bir perspektifi Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne de göndermiş olacak. Ümit ederim ki, önümüzdeki dönemi kısa bir süre içerisinde tamamlayarak bu tarihi misyonu, Türkiye’nin önüne çıkmış olan bu fevkalade önemli bir gelişmeyi başarıyla kendi adımıza tamamlayarak Meclis Genel Kurulu’na çalışmalar yapılmak üzere gönderilir ve kazasız belasız bu süreç atlatılır.TÜM LİDERLERE VE PARTİLERE TEŞEKKÜR ETTİ
Komisyon, kurulduğu andan itibaren çalışmalarda beklediğimizden, öngördüğümüzden şahsen benim öngördüğümden çok daha uyumlu, çok daha dengeli bir çalışma ortaya çıkmıştır. Açıkçası hiçbir siyasi grup da bu işi kendisince yönlendirmeye, provoke etmeye ya da işte bir şekilde buradan siyasi rant elde etmek için adımlar atmaya çalışmamıştır. Ben bu komisyonun buraya kadar gelmesinde çok büyük katkıları olan, başta Ahlat’ta yaptığı konuşmayla sürecin önünü açan ve bunu bir devlet politikası haline getiren
Sayın Cumhurbaşkanımıza, sürecin önünü açma konusunda büyük riskler alarak tarihi bir sorumluluğu üstlenen Sayın Devlet Bahçeli’ye, bu komisyona kendi partilerinden temsilciler vererek komisyonun çok partili bir şekilde çalışmasına vesile olan Sayın Özgür Özel’e, Yeni Yol Partisi’nin Grup Başkanına ve grubu oluşturan partilerin genel başkanlarına, DEM Parti’nin eş genel başkanlarına
ve parti yöneticilerine, tek tek buraya temsilcilerini gönderen diğer bütün siyasi partilere teşekkür ediyorum.Bu tarihi bir komisyondur. Biz baştan beri şunu söyledik. Gelin görüşlerinizi, itirazınız varsa da burada söyleyin, itirazlarınızı da kayıt altına alın ve böylece Türkiye’nin bu tarihi sürecini hep beraber başarıyla yönlendirelim. Ümit ederim ki, şimdiye kadar geldiği gibi bundan sonra da büyük bir olgunlukla ve sonuç alıcı adımlarını atarak, yani iyi bir raporla Meclis’e kendi görüşlerini paylaşarak komisyon bu anlamda üzerine düşen sorumluluğu yerine getirir.
SORU: TBMM Genel Kurulu’na sunacağınız çerçeveye ilişkin biraz daha ayrıntı vermeniz mümkün olur mu? Bu çerçeve içerisinde öngörülen yasal ve anayasal adımlar içerisinde münfesih örgüte yönelik bir geçici af öngörülüyor mu?
Komisyon adına bir şey söylemem, baştan beri buna çok dikkat ettim. Yani şahsi fikirlerim olabilir ama sonuçta komisyon, hele hele böyle bir konuda 5’te 3 çoğunlukla bir yönelim içerisinde olursa o da bizim için baş göz üstünedir. Buradaki durum şu.
Zaten şu andaki mevcut yasal düzenlemeler içerisinde herhangi bir örgüt elemanının pişmanlık duyması çerçevesinde bundan nasıl yararlanacağı belli.
Ama yeni bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bir örgüt diyor ki ben kendimi feshediyorum. Hakikaten feshetti mi, etmedi mi, onun için bunun tespit ve tescillinin devletin güvenlik birimleri tarafından yapılması ve bu kararın alınması lazım.O çerçevede yeni bir durum ortaya çıkabilir, yani münfesih bir örgütle ilgili bir çerçeve olabilir, birkaç konuyu, farklı konuları içeren yasal düzenlemeler olabilir.
Ama bunun ne olacağı ne şekilde olması gerektiği konusunda sadece şahsi fikirlerimi söyleyebilirim, komisyonu asla yönlendirmek istemem.SORU: Terörsüz Türkiye hedefine ulaşmak için komisyonun yürüttüğü çalışmalar nasıl bir katkı sağlayacak? Belki de Türkiye modeli olarak hazırlanacak rapor, TBMM’ye sunumu ile ilgili bir takvim var mı, ne zaman sunulacak?
İkinci sorum da sürecin zehirlenme girişimleri de sürüyor, belki biraz daha gayretli ya da eli çabuk tutmak da gerekiyor bu anlamda. İYİ Parti ve bazı muhalif partilerin PKK sevdası ithamları var. Bu tartışmalar komisyonun milli birlik hedefini de zedeler mi?
Zaman zaman komisyondaki müzakereler sırasında da konuşma imkanımız oldu. Değerli arkadaşlar, Türkiye için çok ağır bedeller ödenmiş. 102. yılındayız Cumhuriyet'in, 50 yılı terörle geçmiş neredeyse. Bu kadar ağır bir bedeli bu millete ödetmemek lazım, artık bunu bitirmek lazım. Bir konjonktür ortaya çıkmış ve bu konjonktürde de
terör örgütü lideri diyor ki, “Tamam, örgütümü feshediyorum, silahı bırakıyorum.”
Şimdi silahı bırakma mı diyeceğiz? Eğer silahı bırakıyorsan ve bunda samimiysen, Türkiye Cumhuriyeti Devleti de öyle sıradan bir devlet değil, neyi nasıl yaptığını, hangi kurumları vasıtasıyla hangi işleri yürüttüğünü, yürüteceğini bilir. Bunun sonucu olarak da eğer terör örgütünün gerçekten kendisini feshettiği tespit ediliyorsa bunun gerektirdiği düzenlemeler sizin sorduğunuz soru çerçevesinde yapılabilir.Bir de Türkiye'nin iç meselesinden ziyade bu meselenin bölge politikalarından uzak düşünülmemesi gerektiği kanaatindeyim. Şu çok açık.
Bu bölge sadece, İsrail'in Gazze'deki saldırganlığı ve artık son safhasına geçirmiş olduğu arz-ı mevud planının uygulamalarıyla da ilgili değildir.
Irak'ın işgaliyle birlikte başlayan süreçte bölgede, artık proje de değil uygulanan bir durum var. O da nedir? İki fay hattı üzerinden bölge bölünmeye çalışılıyor. Birisi etnik ayrımcılık, bir diğeri ise mezhep çatışmaları. Şimdi biz bunun bedelini çok ağır ödemişiz, Irak'ta ödemişiz, Suriye'de ödemişiz, Lübnan'da ödemişiz, ödemeye de devam ediyoruz.Yani önümüze çıkan bu fırsatta biz, Türkiye'nin insanları olarak, “Kardeşim Türkler, Kürtler, Sünniler, Aleviler olarak bu memlekette barış istiyoruz, huzur istiyoruz, bu emperyal projenin paydaşı olmayacağız, bu projenin etkisinden çıkıyoruz.”
Türkiye'nin bu iradeyi ortaya koymasıdır aslında.Yemin ederim ki bu adamlar Türk'ü seviyor da Kürt'ü sevmiyor değiller; Arap'ı seviyorlar da Acem'i sevmiyor değiller; Sünni'yi seviyorlar da Şii'yi, Alevi'yi sevmiyor değiller; inanın ki bölge halklarının tamamından nefret ediyorlar.
Bunu da sadece fikir olarak, zihin olarak değil, bu kadar uzun yıllar boyunca uygulamalarıyla ortaya koyuyorlar.
İşte üst akıl, üst akıl diyerek bazen bazı şeyleri anlatmaya çalışıyoruz. Onların ki akılsa bizim milletimizin ki akıl değil mi? Biz kendi aklımızı ortaya koyacağız ve onların bu emperyal projelerine karşı terörsüz Türkiye'yi gerçekleştireceğiz. Meselenin özeti budur.Çok zor bir süreç, bunun farkındayım. Biz bunu yaparken başkaları etki ajanları vasıtasıyla dışarıdan yönlendirmelerle, Türkiye dışındaki gelişmeleri tahrik ederek bir şekilde bu sürecin akamete uğraması için çalışıyorlar, bunları da biliyoruz. Ama sonuç itibarıyla bir noktaya gelindi. Hiç kimseye prim vermeden, hiç kimseye eyvallah etmeden Türkiye'nin bu terörsüz Türkiye meselesini gerçekleştirmek zarureti vardır. Bu siyasi seçeneklerden birisi değildir arkadaşlar. Artık Türkiye için hayat memat meselesi mesabesinde olan bir zarurettir, bunun gerçekleşmesi lazım. Sağdan soldan marjinal bazı çevreler karşı çıkabilirler. Bizim ama bu siyasi kararlılığı, partiler arasında işte yüzde 95'e varan bu konsensüsü devam ettirdiğimiz sürece sonuç alırız. Hep söylediğimiz şey, Terörsüz Türkiye, Allah'ın izniyle terörsüz bir bölgeyi de doğuracaktır. Bunun için de Türkiye'nin komşuları başta olmak üzere dışarıdan da bu sürece destek veren unsurların olduğunu biliyoruz. Hep beraber bunu, bir bölgesel kardeşlik projesi haline dönüştürmemiz lazım.
SORU: Silah bırakma tescil ve tespit edildikten sonra yasal düzenleme yapılacak dediniz. Bu konuda süreç nasıl işleyecek? O tespit ve tescil nasıl yapılacak?
Bunlar tabii işin teknik tarafı. Bunu yapacak olan biz değiliz, bunu yapacak olan ilgili birimlerdir; Milli İstihbarat Teşkilatı, Milli Güvenlik Kurulu esası itibarıyla. Türkiye'nin en üst güvenlik kurulu olarak Milli Güvenlik Kurulu'nda bu konu ele alınır ve Milli Güvenlik Kurulu eğer bu tespitleri yapar ve bunu da ilan ederse burada çok önemli bir mesafe aşılmış olur.
Yasa hazırlama faslı ise… Arkadaşlara da anlatıyorum, yasa hazırlamak kolay, oturursunuz, bütün partilerden temsilciler gelir, bir ortak alan oluşur ve inanın ki hele hele partiler anlaştıktan sonra parlamentoda 3-5 günde istediğiniz yasayı çıkarırsınız.
Mesele yasa hazırlığından ziyade, yasa hazırlığından önceki sürecin iyi olgunlaştırılması, başından beri söylediğimiz kamuoyunun da bu konuda hazır hale gelmesinin temin edilmesidir.
"KOMİSYON KARAR ALIRSA İMRALI'YA GİDİLİR"
SORU: İmralı’ya komisyondan bir heyet oluşturulup gönderilmesi fikri tartışılıyor. Bu konuda sizin beklentiniz nedir, fikriniz nedir? Böyle bir adıma nasıl bakıyorsunuz?
Daha evvel de birkaç sefer bu konu komisyonda da bir şekilde gündeme geldi. Ama sürecin geldiği bu hassas noktada, “Silahları bırakıyorum” diyen ve örgütü yıllardır yönlendiren kişinin ne düşündüğüyle ilgili, zaten DEM heyeti üzerinden bu bilgiler ortaya konuluyor. Ama bu sürecin tamamlanması bakımından böyle bir adım atılabilir. Ama bu sürecin tamamlanması bakımından böyle bir adım atılabilir. Ama bu kararı verecek olan Meclis’teki komisyonumuzdur. Benim şahsi görüşüm burada önemli değildir. Çeşitli siyasi partiler bu konuda olumlu kanaatlerini ifade ettiler, ediyorlar. Kamuoyu önünde de ediyorlar. Eğer komisyon da böyle bir karar alırsa ona göre hareket edilir”
SORU:
Artı, Amerikan Büyükelçisi Tom Barrack Suriye'de gevşek federasyona sıcak bakabiliriz diye bir cümle söyledikten sonra Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Sayın İbrahim Kalın ve Dışişleri Bakanı Sayın Fidan da buna tepki gösterdi. Şimdi komisyonda bunlar ele alınıyor mu? Örneğin Suriye ile örgütün arasındaki ilişkiler bu sürecin neresinde? Bu tam anlamıyla bizim kafamızda soru işareti oluşturuyorsa kamuoyunda hayli hayli bu soru işaretleri var. Bu konuda neler söylersiniz?
Bu konu, komisyonda çeşitli vesilelerle gündeme geldi. Özellikle bakanlarımızın komisyon ziyaretleri sırasında bu konular ele alındı. İmralı’dan gelen açıklama çok açık, net. Örgütün bütün bileşenleriyle birlikte silah bırakması telkin ve tavsiyesinde bulunuldu. Dolayısıyla bizim için örgütün tamamen kendini münfesih addettiği meselesi, bütün unsurlarıyla birlikte silah bırakmasıyla da yakından ilgilidir. Bunun için Türkiye ilk andan itibaren Suriye'deki yeni yönetimle oradaki YPG unsurlarının süratle anlaşmaları için tavsiyelerini, telkinlerini yapmıştır, yapmaya devam ediyor. Orada beklentimiz, süratle 10 Mart mutabakatına uyulması, YPG'nin yasal, legal bir unsur olarak eğer Suriye yönetimiyle anlaşıyorsa, bu anlaşmalarını tamamlıyorsa, onu yapması ve artık nasıl PKK bir terör örgütü olmaktan çıkıyorsa, onun yan kolu olan PYD, YPG'nin de bizim açımızdan da özellikle Suriye yönetimi bakımından da artık bir terör örgütü olmaktan çıkarılması gerekir. Süreci devletin bütün kurumları yakinen takip ediyor. Tabii ki devletin bütün güvenlik önceliklerine de hiçbir şekilde taviz vermeden hem Irak'taki hem Suriye'deki gelişmeler yakinen takip ediliyor. Türkiye'de yürütülen sürecin, Türkiye'nin güvenliğine asla zarar verecek bir yöne doğru çekilmesine de herhalde Türk Devleti müsaade etmez.
SORU: Meclis’ten çıkacak raporda çatışmasızlığı devam ettirecek ceza yasası, infaz yasasıyla ilgili mi öneriler olacak? Meclis raporunda sosyal politikalara dair öneriler, tavsiyeler gelecek mi?
Tekraren söylüyorum, raporun nasıl çıkacağını bilmiyorum. Şunu biliyoruz. Bütün çatışma çözümlerinden öğrendiğimiz, işin bir negatif barış kısmı, bir de pozitif barış kısmı var. Yani öncelikle silahların bırakılması, artık terör ve çatışma ortamının ortadan kaldırılması dediğimiz negatif barış kısmı. Ama bununla birlikte bundan daha önemli olan, daha kalıcı sonuçlar doğuracak olan, terörü ortaya çıkaran sebeplerin ortadan kaldırılmasıdır. Bunların içerisinde sosyal politikalar da var, bunların içerisinde bölgesel kalkınma ile ilgili konular da var, bunların içerisinde hak ve özgürlüklerin genişletilmesi var, demokratik standartların yükseltilmesi var vesaire. Dolayısıyla burada sadece silahların susturulması ve bir örgütün feshedilmesi meselesiyle ilgili bir süreç değil, bu işin bundan çok daha önemli olan kısmı ise pozitif barışı tesis edecek adımların atılmasıdır.
Arkadaşlara hep şunu söylüyorum. PKK elindeki bırakın ağır silahlarını, son tabancasını bile getirdi, teslim etti… Eğer terörü ortaya çıkaracak nedenler hala ortada duruyorsa, bugün bunlara bu silahları verenler, yarın çok daha güçlü silahları verirler, çok daha kuvvetli silahları verirler; bu örgüt olmaz ama başka bir örgütü yine Türkiye'nin başına bela ederler. Dolayısıyla burada akıl etnik kimlikler üzerinden ve mezhep, meşrep kimlikleri üzerinden, yani bizim milli birliğimizin esas unsurları olması gereken farklılıklarımız üzerinden ayrıştırıcı siyaset yapmaya imkan bırakmayacak şekilde, ortamı iyileştirmemiz lazım. Bu pozitif barışı sağlayacak olan esas yönelim burasıdır ve buradan da Türkiye, bu kadar büyük tecrübelerinden sonra Allah'ın izniyle çok olumlu sonuçlar alır.
SORU: Mithat Sancar konuğumdu. Türkiye'deki sürecin çok hızlı tamamlanması gerektiğini, yani ifadesi farklı olabilir ama YPG konusunun ayrıca değerlendirilmesi Suriye'deki sürece bağlı olarak şekilleneceği, bunları birbirine karıştırdığımızda bunun sürece zarar verebileceğini ima eden bir şey söyledi. Siz bu meseleyi böyle iki ayrı konu gibi değerlendiriyor musunuz?
Bir de tamamıyla terör örgütü silahları bıraktıktan sonra komisyon kurulacak gibi bir yaklaşım vardı, sonra komisyon kuruldu. Tekrar şöyle bir ifadeniz oldu. Yasal düzenlemelere geçiş örgüt tamamen silah bıraktıktan sonra olacak şeklinde anladım. Bu bir kırmızı çizgi midir? Çünkü DEM Parti'de bu süreç içerisinde birtakım yasal düzenlemelerin, özellikle örgütte silah bırakmış olanların affı konusunda bir talep ve beklenti var. Tamamen silah bırakmadan gibi anlıyoruz biz onu. Böyle bir kırmızı çizgi var mı?
Burada bu tür tartışmalar, aslında herkesin kendi politik alanını tahkim ederek yol açmasıyla ilgili bir şey. Onun için başından beri diyoruz ki bu mesele bir bisiklete binmek gibi. Tek ayağınızla bisikleti çeviremezsiniz. Yani bütün bu yasal düzenlemeler yapılsın, ondan sonra örgüt üzerine düşeni yapsın, böyle bir şey olmaz. Dolayısıyla herkes üzerine düşeni yapacak. Herkes bu süreçte kendisinden beklenilenleri yapacak. Biraz fazla atacak, biraz geriden gelece bu ayrı bir konu, ama sonuçta tek ayakla bisiklet süremezsiniz, iki ayağın birden çalışması lazım. Şimdiye kadar iki ayağın da iyi kötü, işte zamanlama şöyle oldu, böyle oldu bunların hepsi çok detaydır. İşte İmralı'ya gidildi gidilmedi bunların hepsi detaydır. Sonuç itibarıyla şimdiye kadar iş, belli bir noktaya kadar geldi.
Şimdi içeride PKK'nın bitirmesi ve dışarıda PYD-YPG meselesi... İşte biz onun için terörsüz Türkiye, terörsüz bölge diyoruz. Yani Türkiye'de terörü tamamen bitirdiniz ama Suriye'de ve Irak'ta, hatta daha gidin Lübnan'da terör devam ederse bunun Türkiye'ye negatif etkileri kaçınılmazdır. Dolayısıyla Türkiye bu çabayı sürdürürken mutlaka Suriye'de ve Irak'taki terör yapılanmalarının ortadan kalkmasıyla ilgili taleplerini mutlaka zaten konuşacaktır, tartışacaktır. Bu çerçevede Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’yle çok yakın ilişkiler içerisinde bu konu konuşuluyor. Şimdi Suriye'de yeni bir tablo var. Burada da zaten Suriye Cumhurbaşkanı Şara, YPG ile görüşmeler yapıyorlar.
Bizim beklentimiz ne? Bir an evvel YPG, PYD orada devletin resmi unsurlarına entegre olsun. Yöntemde farklılıklar olabilir, teklifler farklı olabilir. Bunları müzakere edecek olanlar tabii ki Şara’yla, daha doğrusu Suriye Merkezi Yönetimi ile oradaki yapılanmadır. Ama oradaki yapılanmanın varlığı ve bunun ayrı bir terör yapılanması olarak durması, biz içeride istediğimiz kadar terörü bitirirsek bitirelim, istediğimiz tam sonucu bize sağlamaz. Bunu biliyoruz.
SORU: Bu sürece zarar verir, bunu aman dikkatli kullanalım, dikkatli konuşalım, dikkatli yazalım demek ne kadar doğru, yoksa herkes kendi fikrini, aklındakini dile getirmeli, söylemeli mi? Bisiklet örneğiyle de bu örtüşmüyor mu?
Aşağı yukarı siyasi hayatı boyunca Kürt meselesiyle özellikle ilgilenmiş olan, bu konuda konuşulanları yakından dinlemiş, takip etmiş, bu konuyla ilgili görüş beyan etmiş birisi olarak şunu söylerim. Bu meseleyle ilgili ne dün ne bugün eksik bırakılan bir söz yoktur. Herkes kendisi bakımından söylemesi gerekenleri söylemiştir. Zaman içerisinde söyleyecektir. Zaten demokrasi bu. Yani herkes aynı şeyi isteyerek aynı sözleri söylemiş olsa zaten farklı eğilimler ortaya çıkmaz, dolayısıyla herkes kanaatini söyleyecek. Başından beri bizim söylediğimiz, şehit ve gazi yakınlarını dinlediğimiz toplantıda da açıkça söylediğimiz şey, şehitlerimizin ruhunu muazzep edecek, gazilerimizi rahatsız edecek hiçbir adımı atmayız, bunun atılmasına müsaade etmeyiz. Buradaki hassasiyet şudur. Hiç kimse, ben senden daha çok vatanseverim duygusu içerisinde hareket etmesin. Komisyonda olan arkadaşlarımızın, bütün siyasi partilerin, farklı bütün siyasi kanaatlerin hepsinin hakikaten vatanın hayrına, milletin hayrına sözler söylemek için gayret sarf ettiğine inanıyoruz. Dolayısıyla burada herkes ortaya fikirlerini söyleyecek.
Bu kırmızı çizgiler meselesi de benim siyasi hayatım boyunca hiç tasvip etmediğim bir şeydir. Birtakım kırmızı çizgiler olur ama bu kırmızı çizgiler ne kadar geneli kapsayan kırmızı çizgiler olursa o kadar başarılı olur. Devletin bölünmezliği, vatanın bütünlüğü, milletin kardeşliği, tarihsel köklerimizin ortaklığı, gelecek hedeflerimizin benzerliği, ortaklığı, aynı kadere sahip olmamız… Ya vallahi kırmızı çizgi istiyorsak alın çizin buradan kırmızı çizgileri. O zaman bu kırmızı çizgilerin içerisinde hemen hemen toplumun, kastı mahsusla vatan haini olanların dışında toplumun büyük kesimi bunun içinde kalır. Dolayısıyla hele böyle zor konularda biz asgari müştereklerde değil, azami ortaklıklarda bütünleşmek zorundayız. Bu süreç böyle bir süreç olarak yürümeli. Ümit ederim ki iyi bir noktaya doğru gidiyor.
Şimdi çok duygulandığım bir sahneydi ikinci toplantımız. Gazi bir arkadaşımız, genç bir arkadaş. Konuşmasının bir yerinde çok heyecanlandı, duygulandı. Siz de belki takip ettiniz. Takma gözünü çıkardı. Avucuna aldı gözünü. Ben hakikaten ağlamamak için kendimi tutuyorum. Benim bir gözüm yüzde 30, öteki de yüzde 30 görüyor. PKK ile çatışmada benim can kardeşim kucağımda şehit oldu. Ben gözümü kaybettim, öteki gözümde de görüyorum, görmüyorum. Ama vallahi bu süreç bitsin, bir daha hiçbir kimse şehit olmasın, hiçbir gazimiz olmasın, ben sonuna kadar bütün varlığımla, benliğimle buna destek veriyorum dedi. Bu fevkalade önemli bir tablodur.
Cumartesi Annelerinden bir hanımefendi, babasının çok küçük yaşta Avcılar’da evlerinin önünden kaçırıldığını ve 15 yaşından itibaren babasının izini sürmek için hayatını devam ettirdiğini, yaşadıklarını anlatarak hatta köylerinden nasıl uzaklaşmak zorunda kaldıklarını, dedesinin namaz kılarken seccadede nasıl kurşunlanarak öldürüldüklerini anlattı. Diyor ki bunları ben yaşadım ama mutlaka barışı sağlayalım, artık bu ülkenin hiçbir insanının burnu kanamasın. Şimdi acıları yarıştırarak ya da acıların tarihçesi üzerinden mücadele ederek Türkiye bir yere varamaz. Daha fazla acının yaşanmaması, Türkiye'nin bu bölgede güçlü, büyük bir ülke olarak ileriye gitmesi, kurulan oyunların muhatabı olan bu ülke değil, oyun kurucu bir ülke haline gelebilmesi için bu terör meselesini inşallah bir kenara koyacağız. Bunun için herkes fikrini söyleyecek ama sonuçta dediğim gibi azami ortaklıklarımızı kurarak yolumuza devam edeceğiz.
SORU: Komisyonun önümüzdeki raporu hazırlaması için öngördüğünüz, tabii ki silah bırakmayı esas olarak alacağınızı söylediniz, bir takvim var mı? Yeni bilgiler çerçevesinde de böyle bir rapor en azından edineceğinizi ifade ettiniz siz de. Bu sürecin kısa tutulmasının önemine binaen soruyorum, ne kadarlık bir takvimi öngörüyorsunuz siyasi olarak?
Raporun hazırlanacağına ilişkin bütün partilerin bilgisi var. Bazı partilerin hazırlığı var. Biliyorsunuz 31 Aralık’ta komisyonu bitirmek için en başta tüzüğümüzü öyle kurmuştuk. Benim zihnimden geçen ekim sonu bitirmekti ama biraz gecikecek, öyle görünüyor. Kasım sonu gibi inşallah iş şekillenmiş olur.
"TOPLANTIYI BAKANIMIZ YURT DIŞINDA OLACAĞI İÇİN ERTELEDİK"
SORU: Komisyondan bir grup milletvekilinin İmralı'ya gideceğinin konuşulduğu Salı’ydı sanırım… Çarşamba akşamı sizin grup başkanvekilleriyle buluşmanız sonrası biraz da ketum bir açıklamayla bir hafta ertelendiği duyuruldu. Teknik sebep dendi CHP tarafından. Komisyon üyelerinin bir yasal zırha mı ihtiyacı dile getirildi de bu halledildikten sonra mı bu işler ilerleyecek? Bu konudaki dediğim gibi yanlış bilgileri doğrulamak için direkt size sormak isterim.
Tamamen teknik sebeplerle bu hafta perşembe yapacağımız toplantıyı erteledik. Bir bakan arkadaşımız yurt dışında olacağı için toplantıyı yapmadık. Önümüzdeki hafta İçişleri Bakanımızı, Milli Savunma Bakanımızı ve Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanımızı dinleyeceğiz. Öyle görüyorum ki son dinleme faslıdır bu. Eğer ilave yeni bilgileri olursa sonra yine komisyon bilgilendirilir. Dolayısıyla tamamen teknik bir sebepten dolayı bu erteleme yapılmıştır.
Şunu söyleyeyim. Demirden korkan trene binmesin. Bu, Türkiye'nin en zor konusu. Tabi ki burada herkesin söylediği söz sadece kendisinin bugününü değil, bütün geleceğini de şekillendirecek. Ama eğer bu konuyla ilgili komisyon bir gereklilik görürse onunla ilgili de daha evvelki süreçlerde olduğu gibi birtakım düzenlemeler yapılabilir. Bunu da tabii kararını komisyon verecek.
SORU: MHP tavrını net olarak ortaya koydu ve Sayın Bahçeli süreci başlatan veya devam ettiren kişi olarak da İmralı'ya gidecek olan heyete vekil vereceğini söyledi. DEM Parti'nin durumu malum. Bu konuda diğer partilerden herhangi bir olumlu görüş oldu mu size? Buna ek olarak, İmralı'ya gidecek olan heyetin bundan sonra sürecin içerisindeki rolü ne olacak?
Kimler gidecek, gitme kararı verilecek mi önce o karar verildikten sonra kaç kişi olacak… Belki çok kalabalık olmayan belki bir grupla parti yönetimleri, parti grupları birer temsilci verebilir, bunları bilmiyoruz.
Ama sonuç itibarıyla İmralı, bir ceza ve infaz kurumu…
İmralı ceza ve infaz kurumuna daha önce DEM Parti'den milletvekili arkadaşlarımız çok kez gitti. Ayrıca kendi avukatları ve yakınları çok kez gitti ve oradan görüşlerini daha evvel de farklı vesilelerle dışarıya çıkarmış oldu. Bunların bir kısmı da bu süreçteki ilerlemelerimize kilometre taşı mesabesinde olan açıklamalar oldu.Dolayısıyla zaten gidilmemiş, görüşü alınmamış bir yerden bahsetmiyoruz.
Türkiye'deki mevcut infaz düzenlemesi içerisinde hükümlülerle yapılabilecek görüşmeler kapsamında eğer böyle bir görüşme olursa, eğer komisyon buna karar verirse; yeni bir şey olmayacak, olan bir uygulamanın bir devamı şeklinde olacak.Tabi oraya gidenler de yaptıkları görüşmelerde önemli gördükleri hususları anlatırlar diye düşünüyorum. Yoksa hiç kimseye bir kere oraya gitti diye komisyonda ayrıcalıklı bir üyelik vasfı doğurmaz.
Rutin, bu sürecin aslı buymuş gibi davranırsak ben sürecin bundan sonraki işleyişine zarar gelir endişesindeyim.
Onun için işi rutini içerisinde, Türkiye'nin mevcut hukuk sistemi içerisinde olan uygulamaların bir devamı olarak görmek eğer yapılacaksa ve o şekilde icra etmek en doğrusudur.Siyasette en önemli şeylerden biri, empati yapmaktır. Amerikan Büyükelçisinden bahsettiniz. Ben Amerikan Büyükelçisi olsam burada Amerika’nın milli menfaatleri neyi gerektiriyor diye nasıl adımlar atarım onu düşünürüm öyle değil mi? Ki ona karşı cevap hazırlayabileyim, ona karşı adımımı atabileyim. Bir de bunun çok böyle bir gizli kapaklı olmadığını da son 25-30 yıllık uygulamayla görüyoruz. Bu bölgede hiçbir güçlü devlet istemezler, bu bölgede hiçbir ülkenin halkının tam manasında birlik ve beraberlik içerisinde olmasını istemezler. Bu bölgedeki hiçbir etnik yapının tamamıyla eşit bir hava içerisinde diğerleriyle entegre olmasını istemezler, bunu biliyoruz. Dolayısıyla, bizim de yapmamız gereken onların tam da istemedikleri şeyleri gerçekleştirmektir. Yani hak ve özgürlükleri geliştirmek, demokratik standartlarımızı yükseltmek, bölgedeki halklar arasında etnik ve mezhebi fitneyi ortaya çıkaran sebeplerin tamamıyla izole edilmesini temin etmek ve bunu da bir çerçeve içerisinde müzakere etmek, ortaya koymaktır. Burada çok şükür Türkiye sadece bölgesindeki ülkeler değil, çok geniş coğrafyalarımızdaki ülkelerin hiçbirisiyle kıyaslanmayacak kadar büyük bir demokratik olgunluğa sahiptir. Bu anlamda tereddüt etmeden başkaları ne yaparsa yapsın, biz kendi birliğimizi, beraberliğimizi ortaya koyarsak bunu da buradan sonuç alırız.
Örnek olsun diye söylüyorum. Meclis Başkanı olarak
Diyarbakır Dicle Üniversitesinde konuşmamın hem içeriği itibarıyla hem en sonunda da el ele, gönül gölde hep beraber birlik içinde kardeş olalım manalarına gelen Kürtçe bir dizeyi okudum.
Bazı çevreler bakımından bu büyük bir şey oldu. Bunu da Meclis’in sitesinden arkadaşlarımız yayınladılar. Baktım şimdiye kadar İngilizce, Fransızca, Almanca, Arapça, Rusça gibi lisanlarda Meclis Başkanlığı sitesinden yayınlar yapılmış. Birisi gelmiş ziyaret etmiş, jest olsun diye Rusça bir şey koymuşuz, işte Arapça bir şey koymuşuz. Şimdi ondan rahatsızlık duymayanlar, kendi komşusunun, kendi hısımının, kendi mahallesinde yaşayan insanın ana dilinden rahatsızlık duyuyor, bizim bu zihniyeti bir tarafa koymamız lazım.İnsanların kendi kültürünü, kendi geleneklerini her platformda rahat bir şekilde kullanmaları ayrı bir şey…
Ben yıllardır söylüyorum, ana dili ana sütü kadar helaldir ama ana dilini bahane ederek ayrılıkçılık yapmak da haramdır.
Türkiye’de resmi dil Türkçedir, Türkçenin dışında hiçbiri resmi değil zaten mevzu bahis olamaz. Ama insanlar kendi dillerini, kültürlerini geliştirsinler. Yani biz bunun üzerinden, ben hatırlıyorum İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nda sizler de hatırlarsınız, İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’nın önünde ben polisle seyyar satıcılar arasında kovalamacaya çok şahit olmuş adamım, o zaman çocukluğumuzda, gençliğimizde.Rahmetli Özal geldi, yasak denilen o Kürtçe türküler vesaireler serbest bir şekilde ortaya çıktı, hiçbir şey olmadı. Diyelim son 23 yıllık süreç içerisinde TRT Kürdi’den tutun da Kürtçenin şehirlere, ilçelere verilmesi, yaşadıkları yerlere verilmesi… Bunlar gerçekleştirildi. Ne oldu? Kıyamet kopmadı.
Şimdi bu anlamda bizim bu ülkedeki vatandaşlarımızın psikolojik olarak, aidiyet duygusunu artıracak adımların atılmasında hiçbir beis yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin yapısıyla ilgili, resmi diliyle ilgili, ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir tartışma söz konusu değildir, olmamıştır ve bundan sonraki süreçlerde bu konu asla gündeme gelmeyecektir. Yani ne federasyon ne yeni bir resmi dil, vesaire böyle bir talebin mevzubahis olması bile düşünülemez. Türkiye’nin mevcut devlet yapısı içerisinde hak ve özgürlüğün genişletilmesi her zaman konuştuğumuz konudur."MUTLAKA BAŞARACAĞIZ"
SORU: Sürecin tüm taraflarını siz hem komisyonla hem çeşitli platformlarda dinlediniz. Bu kritik eşik diyebileceğimiz noktayı atlattık mı? Yani bu süreç akamete uğramadan bir şekilde tamamlanacak diye net bir bakışımız var mıdır? İkinci sorum da şu. Geldiğimiz noktayı, 1 Ekim’den bugüne kadar geçen süreçte azı gitti çoğu mu kaldı, çoğu gitti azı mı kaldı?
Çok fazlası gitti, azı kaldı. Açık söyleyeyim. Bu sefer mutlaka başaracağız, bu sefer mutlaka kazanacağız. Söylemeye devam ediyorum, bir kez daha burada söyleyeceğim. Ya biz kazanacağız ya emperyalizm kazanacak. İş bu kadar açık bir noktadadır.
SORU: İlk günden beri, yani ekim ayını siz aslında başlangıç olarak ifade ettiniz. Hep bir önceki… Ben de “bir önceki” ifadesini kullanıyorum, aslında doğru olmadığını anlıyoruz ama karşılaştırma böyle yapıldığı için… Çözüm süreci dönemiyle bugünü hep karşılaştırıyorlar. Bu karşılaştırmayı siz doğru buluyor musunuz, bir benzerlik var mı? Orada neden biz neticeye ulaşamamıştık? Buradaki neticeye çok yakın olduğumuzu bir önceki döneme bakarak nasıl söyleyebiliriz?
Geçen süreci de aşağı yukarı neredeyse her gününü hatırlayan, bilen birisi olarak söyleyeyim. Çok büyük farklılıklar var. Her şeyden evvel üzülerek ifade ediyorum,
o dönem içerisinde devlet adına bu süreci yürüten kurumların neredeyse tamamı FETÖ’cülerin yönetimindeydi, onların etkisi altındaydı.
Habur’daki provokasyonun nasıl ve kimler tarafından yapıldığını gayet iyi biliyorsunuz. Oslo’daki müzakerenin daha mürekkebi kurumadan yine Milli İstihbaratın içerisindeki elemanlar tarafından servis edildiğini biliyorsunuz. İşte o anlaşmanın yapılmasından iki üç gün sonra Fransa’da üç PKK’lının infaz edildiğini, bunu infaz eden adamın da sonradan yakalanarak cezaevine konulduğunu ve cezaevinde öldürüldüğünü biliyorsunuz. Yani bir siyasi irade bunun olmasını istiyordu ama devletin içinde de yuvalanmış başkalarına ait bir siyasi irade bu işin olmamasını istiyordu.Bu
sürecin en önemli hususu, Sayın Devlet Bahçeli’nin yolu açması, arkasından Sayın Cumhurbaşkanımızın bunu elini taşın altına koyarak bir devlet politikası haline getirmesi ve bütün partilerin sahiplenmesiyle birlikte şu anda süreci başından beri yürüten devlet kurumlarının tamamı siyasi iradenin emri altındadır.
Yani hiçbirisi siyasi iradenin bilgisi altında herhangi bir adım atmıyor. Bu, Türkiye için önemli bir kazançtır. Siyaset ilk sefer bir konu etrafında, çözüme ilişkin kanatları farklı olabilir, ama bu sorun çözülsün diye siyaset ilk sefer ortak noktada duruyor bu fevkalade değerlidir. O geçmiş &
Cuma akşamları, izleyicileri ekran başına kilitleyen güçlü diziler bu akşam izleyici karşısına çıkacak. Birbirinden farklı konuların yer aldığı diziler birçok seçenek, izleyicilerin tercihine sunuluyor.
BU AKŞAM HANGİ DİZİLER VAR?
7 Kasım 2025 Cuma 20.00'da ekrana gelecek diziler şu şekildedir;
| Kanal | Saat | Yapım Adı | Tür |
| SHOW TV | 20:00 | Kızılcık Şerbeti | Dram |
| KANAL D | 20:00 | Arka Sokaklar | Aksiyon/Polisiye |
| ATV | 20:00 | Aşk ve Gözyaşı | Dram |
| TRT 1 | 20:00 | Taşacak Bu Deniz | Dram/Romantik |
| STAR TV | 20:00 | Aile Şerefi | Dram (Tekrar/Film) |
| NOW TV | 20:00 | Ben Onun Annesiyim | Dram |
7 KASIM KANAL D YAYIN AKIŞI
20:00 – Arka Sokaklar
7 KASIM TRT1 YAYIN AKIŞI
20:00 - Taşacak Bu Deniz
7 KASIM SHOW TV YAYIN AKIŞI
20:00 – Kızılcık Şerbeti
7 KASIM STAR TV YAYIN AKIŞI
7 KASIM ATV YAYIN AKIŞI
20:00 – Aşk ve Gözyaşı
7 KASIM TV8 YAYIN AKIŞI
20:00 – MasterChef Türkiye (Yeni Bölüm)
7 KASIM NOW YAYIN AKIŞI
#r-1158079,1158038#

Kahramanmaraş
'ın Onikişubat ilçesi Şahinkayası Mahallesi'nde meydana gelen heyelan paniğe neden oldu.EVLER TOPRAK ALTINDA KALDI
Heyelan nedeniyle inşaat halindeki köy konutlarından 6'sı kısmen toprak altında kaldı. İhbar üzerine olay yerine ekiplerin sevk edildiği öğrenildi.
Evlerin inşaat aşamasında olması nedeniyle boş olduğu öğrenildi.
#r-1158284#

Trendyol S
üper Lig
'
in 12
'nci
haftas
ında Antalyaspor
Beşiktaş
Hakem Cihan Aydın Candaş Elbil Murat Temel Gürcan Hasova
S
iyah-beyazlılar
;
5 galibiyet, 2 beraberlik ve 4 mağlubiyet
topladığı 17 puanla 7
'nci
sırada yer alıyor. Kırmızı-beyazlılar ise 4 galibiyet,
bir
beraberlik ve 6 mağlubiyet
sonucu
13 puan
la
12
'nci
sırada bulunuyor.
#r-1158336#
BE
Şİ
KTA
Ş
'TAN 121, ANTALYASPOR'DAN 56 GOL
İki takım bug
üne kadar 58 kez rakip oldu. S
iyah-beyazl
ılar 36, kırmızı-beyazlılar 8 defa galip geldi. 14 m
üsabaka ise beraberlikle sonuçland
ı.
öz konusu kar
şılaşmalarda Beşiktaş 121
defa
rakip fileleri havalandırırken, kalesinde 56 gol g
ördü. Ligde son oynanan mücadele ise Antalyaspor ev sahipli
ğinde 1-1 sona erdi.
BE
Şİ
KTA
Ş
'TAN SON 5 MA
Ç
TA B
İ
R GAL
İ
B
İ
YET
Beşiktaş, ligde oynadığı son 5 m üsabakadan sadece birinde sahadan galip ayr
ıldı.
öz konusu müsabakalarda Gençlerbirli
ği ve Fenerbah
çe’ye ma
ğlup olan siyah-beyazlılar, Galatasaray ve Kasımpaşa ile berabere kaldı. Sergen Yal
ç
ın’ın
ö
ğrencileri, tek galibiyetini Konyaspor’a karşı yaşadı. Bu s
üreçte rakip fileleri 7 kez havaland
ıran Beşiktaş, kalesinde aynı sayıda gol g
ördü.
EROL BULUT'UN BE
Şİ
KTA
Ş
GAL
İ
B
İ
YET
İ
YOK
Antalyaspor Teknik Direkt
örü Erol Bulut’un teknik adaml
ık kariyerinde Beşiktaş’a karşı galibiyeti bulunmuyor. 50 yaşındaki
çal
ıştırıcı, siyah-beyazlılara karşı Yeni Malatyaspor, Corendon Alanyaspor, Fenerbah
çe ve Gaziantep FK’n
ın başında toplam 11 defa rakip oldu.
öz konusu müsabakalarda 4 beraberlik, 7 ma
ğlubiyet yaşadı.
SERGEN YAL
Ç
IN TR
İ
B
Ü
NDE OLACAK
Be
şiktaş’ta
t
eknik
d
irekt
ör Sergen Yalç
ın, cezalı olduğu i
çin Antalyaspor maç
ında kul
übede yer alamayacak. 53 ya
şındaki
ç
al
ış
t
ı
r
ı
c
ı
, Fenerbah
çe ile oynanan derbi müsabakas
ında hakem Ali Yılmaz tarafından kırmızı kartla oyundan atılmıştı. Yal
ç
ın’a, Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu (PFDK) tarafından
bir
ma
ç ceza verildi.
Antalya deplasman
ında siyah-beyazlıların kul
übesine Sergen Yalç
ın’ın yardımcısı Murat Kaytaz’ın liderlik etmesi bekleniyor.
ORKUN VE EM
İ
RHAN CEZALI
Beşiktaş’ta Fenerbah
çe derbisinde k
ırmızı kart g
örerek
iki
maç men cezal
ı alan Orkun K
ökçü ile bu sezon en çok forma
şansı bulan savunma oyuncusu Emirhan Top
çu, sar
ı kart cezalısı olduğu i
çin Antalya deplasman
ında forma giyemeyecek.
çlerbirli
ği, Kasımpaşa ve Fenerbah
çe maçlar
ında sarı kart g
örerek ceza s
ınırına ulaştı.
Siyah-beyazlılarda bir diğer savunmacı Felix Uduokhai, ceza sınırında bulunuyor
ç
ında kart g
örmesi durumunda milli aradan sonra oynanacak Samsunspor mücadelesinde sahada olamayacak.
#r-1158147#

Ceylanpınar ilçesine bağlı kırsal Maden Mahallesi'ndeki 8 kişilik bir ailenin evinde, yaklaşık bir haftadır nedeni henüz belirlenemeyen yangınlar çıkıyordu.
#r-1157546#
KOMŞULARA SIĞINDILAR, YANGIN ORAYA DA SIÇRADI
Gün içerisinde defalarca evindeki eşyaları tutuşan aile, evlerini boşaltmak zorunda kaldı. Dışarı çıkarttıkları eşyaları da kendi kendine tutuşan ailenin gece yatmak için sığındığı komşularında da yangınlar başladı.
YÜZLERCE KİŞİ DUA ETTİ, YANGIN DURDU
Dışarıda yatmak zorunda kalan aile için yüzlerce kişi seferber oldu. Bölgenin tanınmış insanlarından biri olan Seyit Cuma El Tufehi'nin çağrısı üzerine evin önünde toplanan kalabalık, saatlerce dua edip namaz kıldı. Dua ve namazların ardından evdeki eşyaların bir daha tutuşmadığı belirtildi.
“ATEŞİMİZ SÖNDÜ”
Kalabalığın dua ve namazının ardından evde bir daha yangın çıkmadığını söyleyen Mehmet Mol, "Allah'a şükür ateşimiz söndü. Hocalarımız Viranşehir'den geldi, dua ettiler, zikir yaptılar. Şu anda herhangi bir sıkıntımız yok. Ateşimiz söndü" diye konuştu.

Dışişleri Bakanı
Hakan Fidan
, Ankara'ya resmi ziyaret düzenleyen Romanya Dışişleri Bakanı Oana Toiu ile bir araya geldi.HAGI'NİN İMZALADIĞI FUTBOL TOPUNU HEDİYE ETTİ
Bakan Toiu, mevkidaşı Fidan'a Romanya'nın meşhur futbolcusu ve bir dönem Galatasaray'ın efsanelerinden olan Gheorghe Hagi imzalı futbol topu hediye etti.
GHEORGHE HAGI KİMDİ?
Rumen futbolunun efsane ismi Gheorghe Hagi, 5 Şubat 1965'te Romanya'da doğdu. "Karpatların Maradonası" olarak anılan Hagi, olağanüstü tekniği, oyun zekâsı ve frikik golleriyle dünya futbolunun unutulmazları arasına girdi.
Kariyerinde Steaua Bükreş, Real Madrid, Barcelona ve Galatasaray gibi dev kulüplerde forma giydi.
Gheorghe Hagi
Galatasaray'daki performansıyla Türk futbol tarihine damga vuran Hagi, takımına UEFA Kupası ve Süper Kupa zaferleri kazandırdı.
Futbolu bıraktıktan sonra teknik direktörlüğe yönelen Hagi, Romanya'da Viitorul Constanta kulübünü kurarak genç yeteneklerin yetişmesine öncülük etti.#r-1157795#

Bahçelievler ilçesinde geçtiğimiz hafta Bahçelievler Yenibosna Cuma Pazarı'nda engelli bir pazarcının, müşterilerin özenle seçtiği salatalıkları el çabukluğuyla değiştirip yerine hazırladığı farklı ürünleri verdiği anlar, vatandaşlar tarafından
cep telefonu kamerasıyla kaydedilmişti.
Kısa sürede milyonlara ulaşan görüntüler büyük tepki toplarken, Bahçelievler Belediyesi zabıta ekipleri hemen harekete geçti. Yapılan incelemede,
vatandaşları yanıltarak hileli satış yaptığı belirlenen pazarcının tezgahı 1 hafta süreyle kapatıldı ve satıcıya 3 bin 541 lira idari para cezası uygulandı.
Bu hafta ise zabıta ekipleri, vatandaşların bilgilendirilmesi amacıyla pazarcının tezgahına,"Hileli olarak karışık veya standartlara aykırı mal satmasından dolayı belediyemiz tarafından kapatılmıştır
" ifadelerin yer aldığı bir pankart astı.#r-1158323#
'DOLANDIRICILIK' SUÇUNDAN SORUŞTURMA BAŞLATILDI
Olayın ardından yeni bir gelişme yaşandı. Olayla ilgili olarak
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 'ticari faaliyet sırasında dolandırıcılık' suçundan resen soruşturma başlatıldı
. Savcılık dosyasında, "Bir vatandaşın seçtiği ürünlerin yerine farklı ürünlerin verildiğinin görülmesi üzerine, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 158/1-h maddesi kapsamında 'ticari faaliyet sırasında dolandırıcılık' suçundan soruşturma başlatılmıştır" denildi.PAZARCILAR DA TEPKİLİ
Pazarda alışveriş yapan vatandaş ve pazar esnafı hem duruma tepki gösterdi hem de belediyenin denetimlerinden memnun olduklarını söyledi.
Konuyla ilgili konuşan Zafer Pazarcı, "Esnafın hepsi bir değil, beş parmağın beşi bir değil. Esnafımızın geneli dürüst. Bu tür kişiler tüm pazarcıların itibarını zedeliyor. Üç kuruş eksiğine de satabilirdi, yaptığını doğru bulmuyorum. Belediyenin denetimleri yeterli, sonuçta herkesi 24 saat takip edemez. Esnafla belediye adeta aile gibi olmuş zaten" dedi.
VATANDAŞ DENETİMLERDEN MEMNUN
Bahçelievler Belediyesi'nin zabıta denetimlerinin çok iyi olduğunu ve memnun olduklarını söyleyen Yeliz Çetinkaya ise, "Pazara özellikle market yerine onları desteklemek için geliyoruz ama böyle bir olay çok üzücü. Üstelik bunu bir engelli vatandaşın yapması daha da düşündürücü" diye konuştu. Mustafa Uslu, "Bu tamamen vatandaşı kandırmak. Ben de bir kere alışveriş yapmıştım, söylediği fiyatla davranışı birbirini tutmadı. Vatandaş parasını veriyor, kandırılmak istemiyor" diye konuştu.
Cezai uygulamanın bu tür davranışların önüne geçebileceğini söyleyen Ayşegül Çiçek ise, "Biz bu tür durumlarla sık sık karşılaşıyoruz. Eksik ya da çürük ürün koyanlar oluyor. Bu yapılan çok ayıp. Belediyemiz ceza yazmış, ellerine sağlık. Her yönden memnunuz, çok iyi çalışıyorlar" ifadelerini kullandı.
#r-1158271#
BAŞKAN BAHADIR: VATANDAŞIN HAKKINI KORUMAK BİZİM GÖREVİMİZ
Bahçelievler Belediye Başkanı Dr. Hakan Bahadır, olayla ilgili yaptığı açıklamada, "Pazar yerleri, vatandaşımızın güvenle alışveriş yapacağı alanlardır. Hileli satış yapan kim olursa olsun, gerekli cezai işlem tereddütsüz uygulanır. Bizim görevimiz hem dürüst esnafımızı korumak hem de vatandaşımızın hakkını savunmaktır. Bahçelievler'de kimse vatandaşın emeğiyle, alın teriyle oynayamaz ancak vatandaşın hakkını da yiyemez" şeklinde konuştu.

Nisan 2026’da geçiş yapılacak 5G teknolojisinin gücünden faydalanarak şehirlerin dijitalleşme sürecini daha da hızlandırmayı hedefleyen Türk Telekom, geleceğin şehirlerinin tasarlanmasında öncü rolünü sürdürecek.
Türkiye’nin dijital dönüşümünün lideri Türk Telekom, yerel yönetimlerin dijitalleşme süreçlerine katkı sağlayan yeni nesil şehir dönüşümüne teknolojileriyle öncülük ediyor. Hayat kalitesi yüksek, sürdürülebilir ve daha erişilebilir şehirler inşa etmek amacıyla Türk Telekom tarafından “Yeni Nesil Şehirler” vizyonu ile başlatılan çalışmalarda kent sayısı 51’e yükseldi. Türk Telekom, 51 şehirde 119 kurumla yaptığı çalışmalarla akıllı ulaşım sistemlerinden, enerji yönetimine kadar birçok alanda verimliliği ve sürdürülebilirliği merkeze alan öncü projeler hayata geçiriyor.
"81 YENİ NESİL ŞEHİR, 5G İLE BİRBİRİNE BAĞLI BİR TÜRKİYE"
8 Kasım Dünya Şehircilik Günü öncesinde açıklamalarda bulunan Türk Telekom Pazarlama ve Müşteri Deneyimi Genel Müdür Yardımcısı Zeynep Özden, “Türk Telekom olarak dijital dönüşüme öncülük ederken, ‘insanı’ merkeze alan stratejimizle hayatın tüm alanlarına dokunan çalışmalara imza atıyoruz. “Yeni Nesil Şehirler” vizyonumuz kapsamında; teknoloji birikimimizi ulaşım, enerji, çevre, sağlık ve güvenlik gibi birçok alana aktardığımız verimlilik ve sürdürülebilirlik odaklı projeleri hayata geçiriyoruz. 51 ilde uyguladığımız akıllı şehir çözümleriyle verimliliği ve tasarrufu artırıyoruz. Günümüzde akıllı şehirler hem ekonomik hem de sosyal kalkınmanın temel unsurlarından biri. Şehirleri uçtan uca güçlü altyapımızla donatıyor, teknoloji ve dijitalleşmeyle ilişkilendirilebilecek her alanda ekonomik ve toplumsal fayda sağlayacak çalışmalara imza atıyoruz. Nisan 2026’da geçiş yapacağımız 5G’nin sunacağı avantajlarla birlikte, güçlü fiber altyapımız ve 5G’deki öncü çalışmalarımızın getirdiği deneyimle sensör ağları, otonom sistemler ve gerçek zamanlı veri paylaşımıyla şehir hayatını daha sürdürülebilir, erişilebilir ve konforlu hale getirmeyi hedefliyoruz. 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’nü kutluyor, 81 Yeni Nesil Şehir, 5G ile birbirine bağlı bir Türkiye amacıyla çalışmalarımıza devam ediyoruz” dedi.
AKILLI ŞEHİR ÇÖZÜMLERİ İLE TASARRUF VE VERİMLİLİK ARTIYOR
Türk Telekom’un “Yeni Nesil Şehirler” vizyonu doğrultusunda akıllı şehir çözümleriyle uygulamalar birçok alanda tasarruf ve verimliliğe katkı sunuyor. Türk Telekom’un imar süreçlerinin dijitalleştirilmesi projesi kapsamında önemli ölçüde yakıt tasarrufu sağlanırken, kentlerde hayata geçirilen aydınlatma projeleri ile enerji tasarrufu elde ediliyor.

Türk savunma sanayi şirketlerinden SARSILMAZ, küresel büyüme vizyonu doğrultusunda Asya pazarındaki etkinliğini artırmaya devam ediyor. 10-13 Kasım 2025 tarihleri arasında Tayland’ın başkenti Bangkok’ta gerçekleştirilecek olan D&S 2025 (Defense & Security) fuarına katılacak olan SARSILMAZ, bölgenin askeri ve sivil ihtiyaçlarına cevap veren ürün gamıyla dikkatleri üzerine çekmeye hazırlanıyor.
Güneydoğu Asya’da Türkiye’nin köklü ilişkileri olan ülkeler arasında yer alan Tayland hem bölgesel güvenlik mimarisindeki yeri hem de gelişmekte olan sivil/askeri pazar kapasitesiyle SARSILMAZ için yüksek potansiyele sahip bir bölge olarak öne çıkıyor.
SARSILMAZ, D&S 2025'TE
D&S 2025 kapsamında SARSILMAZ, yeni nesil ürünlerinden oluşan kapsamlı bir portföyle sahnede olacak. Fuar süresince SAR 127 MT, SAR 762 MT, SAR 56, SAR 39, SAR 109T gibi makineli tüfek ve piyade silahlarının yanı sıra SAR9, B6, K2 45 ve K12 Sport gibi tabanca çözümleri de yer alacak.
Fuarda sergilenecek ürünler arasında, muharebe sahasında ihtiyaç duyulan yüksek ateş desteğini sağlayan SAR 127 MT, Türkiye’nin makineli tüfek ihtiyacına yerli mühendislik çözümü sunan SAR 762 MT ve kullanıcı dostu tasarımıyla öne çıkan SAR 56 yer alıyor. Meskûn mahal operasyonları için geliştirilen orijinal yapısıyla SAR 109T, “Türkiye’nin Orijinal Yerli Tabanca Projesi”nin açık ara birincisi olan SAR9, SARSILMAZ’ın ilk polimer gövdeli tabancalarından B6 ve yüksek şarjör kapasitesiyle dikkat çeken K2 45 modeli, ürün gamındaki çeşitliliği gözler önüne seriyor. Sportif atıcılık alanında ise, özel olarak geliştirilen K12 Sport serisi, hassasiyet ve dengeyi bir arada sunarak profesyonel kullanıcılara hitap ediyor.
Bu silah sistemleri, SARSILMAZ’ın sahada güvenilirlik, ergonomi ve yüksek performans odaklı mühendislik anlayışını profesyonellere tanıtacak. SARSILMAZ bir yandan Tayland ve çevresindeki yeniden şekillenen savunma ihtiyaçlarına çözümler önerirken, diğer yandan yerel ortaklıklarla sürdürülebilir modeller kurmayı da hedefliyor. Fuarda ağırlıklı olarak ülke temsilcileri ve askeri heyetlerle görüşmeler yapmayı planlayan SARSILMAZ, potansiyel iş birlikleriyle birlikte yeni satış kanallarının kapılarını açmayı planlıyor.
YÜKSEK TEKNOLOJİ, YERLİ MARKA, GLOBAL GÜÇ
SARSILMAZ Ar-Ge merkezlerinde geliştirilen yenilikçi sistemler şirketin küresel rekabetteki gücünü artırıyor. Güvenlik güçlerinden alınan geri bildirimlerle sürekli geliştirilen silahlar gerek kullanıcı dostu tasarımları gerekse modüler altyapılarıyla hem konvansiyonel ordular hem de özel kuvvetler için uygun çözümler sunuyor.
Küresel ihracatı geliştirme stratejisi doğrultusunda, Asya pazarında kurumsal varlığını güçlendirmeyi hedefleyen SARSILMAZ, yeni dağıtım ağları oluşturmak ve uzun vadeli ekonomik modellerle büyümek için Tayland’daki fuarı önemli bir imkân olarak ele alıyor. D&S 2025, SARSILMAZ’ın Güneydoğu Asya’daki kurumsal varlığını güçlendirmek için stratejik bir adım olmanın ötesinde; Türkiye’nin savunma sanayi kabiliyetlerinin de bölgeye aktarılması açısından bir güç gösterisi niteliği taşıyor. “Bir ordu için SARSILMAZ yeter” anlayışıyla hareket eden şirket, ileri mühendislik altyapısını ve çözüm odaklı vizyonunu Tayland sahnesine taşımaya hazırlanıyor.

PİSA - CREMONESE MAÇI NEREDE YAYINLANACAK?
Serie A’nın bu akşamki önemli randevusu Pisa - Cremonese maçı S Sport Plus ve Tivibu Spor 3 ekranları üzerinden canlı olarak buluşacak.
Karşılaşma şifreli olarak ekranlara gelecek.PİSA - CREMONESE MAÇI NE ZAMAN VE SAAT KAÇTA?
Pisa - Cremonese maçı 7 Kasım Cuma akşamı İtalya’daki Arena Garibaldi Stadı’nda oynanacak.
Maçın başlama düdüğü Türkiye saati ile 22.45’te çalacak.KARŞILAŞMAYI HANGİ HAKEM YÖNETECEK?
Pisa - Cremonese maçında düdük Matteo Marcenaro’da olacak. Maçta Marcenaro’nun yardımcılıklarını Stefano Alassio ve Dario Garzelli üstlenecek.
PİSA - CREMONESE MAÇI MUHTEMEL 11'LER
Pisa:
Semper; Canestrelli, Albiol, Caracciolo; Toure, Marin, Aebischer, Akinsanmiro, Leris; Moreo, NzolaCremonese:
Audero; Terracciano, Baschirotto, Bianchetti; Barbieri, Payero, Bondo, Vandeputte, Floriani; Bonazzoli, Vardy#r-1158325,1158275,1158266#

Olay, 1 Kasım'da Zonguldak'ın Çaycuma ilçesi Coburlar Köyü'nde meydana geldi. İddiaya göre köy kahvesine gelen emekli polis Okan Özcan (32), bir anda elindeki av tüfeği ile etrafa ateş açmaya başladı. Tüfekten çıkan kurşunlarla kahvede bulunan Kasım Özcan, Aydın Özbakış, Gökhan G. (39) ve Hüseyin G. (67) yaralandı.
Kasım Özcan
2 KİŞİ CANINDAN OLDU
Çevredekilerin haber vermesi üzerine olay yerine sağlık ve jandarma ekipleri sevk edildi. Yaralılar ambulanslarla hastaneye götürülürken, ağır yaralanan Kasım Özcan ve Aydın Özbakış yapılan tüm müdahalelere rağmen kurtarılamadı.
#r-1157930#
Okan Özcan
TESLİM OLAN ZANLI TUTUKLANDI
Kahvehane baskınından sonra kaçan zanlı Okan Özcan, Çaycuma Adliyesi'nde tanıdığı bir polise teslim oldu. Hayatını kaybeden Özcan ve Özbakış'ın cenazeleri, köyde düzenlenen töreninin ardından toprağa verildi. Zanlı Okan Özcan ise çıkarıldığı mahkeme tarafından "tasarlayarak adam öldürme" suçundan tutuklandı.
Siyami ve Sevim Özcan
EVLATLIK OLDUĞUNU SENELER SONRA ÖĞRENMİŞ!
Katil zanlısı Okan Özcan'ın 32 yıl önce Siyami ve Sevim Özcan çifti tarafından evlatlık alındığı, durumundan 13 yaşında haberdar olunca ailesiyle husumet yaşamaya başladığı iddia edildi.
GÖRGÜ TANIKLARI DEHŞET ANLARINI ANLATTI
Saldırı sırasında kahvede bulunan ve olaydan yara almadan kurtulan görgü tanığı Emrah Yıldırım, yaşananları anlattı. Katil zanlısının profesyonel bir şekilde ileri geri hareket ederek tüfeği ateşlediğini anlatan Yıldırım, şöyle dedi:
"Olay gecesi arkadaşlarımla birlikte içeride oyun oynuyorduk. Bir anda bir patlama sesi duydum. Biz genellikle kendi aramızda şakalaşır, birbirimize torpil atarız; bu yüzden önce şaka sandım. Ayağa kalktığımda tüfeğin namlusunu gördüm. İlk olarak Kasım Özcan’ın yere düştüğünü, ardından Aydın Özbakış’ın vurulduğunu gördüm. Gökhan arkadaşım beni kendine doğru çekti ve ikimiz birlikte yere yattık. O sırada içerideki diğer arkadaşlarımın da yere kapandığını fark ettim.
Bir süre sonra ayağa kalktım, sandalyeyi atmaya yeltendim ama masaya takıldım. Zanlının profesyonelce, adım adım ilerleyerek ve geri geri hareket ederek dışarı çıktığını gördüm. Hemen ardından dışarı çıktığımda, geldiği aracı yolun ortasına çekip hızla uzaklaştığını fark ettim.
Daha sonra yaralı arkadaşlarıma yardıma koştum. Komşulardan ip ve örtü istedim; Aydın Özbakış’ın yarasına tampon yaptık, Gökhan Göktaş’ın ayağına ip bağladık. Ardından 112’yi arayarak yardım istedik.
Hiçbir şey sormadan, doğrudan ateş etmeye başladı.
Tüfek sesinin yankısı hâlâ kulaklarımızdan gitmiyor. Yaşadığımız travma kolay atlatılacak gibi değil. Babam gibi sevdiğim bir insanı, kardeşim dediğim bir insanı kaybettim. Bu acının tarifi yok.
Ben şahsen onunla bir husumet yaşamadım, ama arkadaşlarımın aralarında bir gerginlik olduğunu sonradan öğrendim."
"'FUHUŞ ÇETESİ' İDDİALARI RAHATSIZ EDİYOR"
Köy Muhtarı İlkay Günsan, yaşanan olayın şokunu yaşadıklarını ve zanlının iddialarından rahatsızlık duyduklarını ifade etti. Adaletin yerinin bulmasını istediğini söyleyen Günsan şunları söyledi;
"1 Kasım akşamı köyümde istenilmeyen bir olay yaşadım. İki tane ölüm, iki tane de yaralı var. Acımız büyük. Gerçekten. Hani köyümün bu katilin bu şekildeki iddialarıyla anılmasını kesinlikle istemiyorum. Kelimelerim boğazıma düğümleniyor. Gerçekten acı bir olay. Hiçbir sebep neden olmadan böyle bir katliam yapması bunca insanların yardımcı olmasına rağmen bunu yapması. Hiçbir anlam veremedik. Veremiyoruz. Bir şeyler konuşuluyor, deniliyor. Bazı nedenleri, ailevi sorunları olduğu söyleniyor. Bunları ben yaşadım. Babası tarafından uzaklaştırma kararı alındı. Evlatlıktan reddedilme pozisyonuna geldi. Biz elimizden geldiği kadar yardımcı olduk. Ne sıkıntısı varsa tedavi edilmesi gerekiyorsa tedavi yöntemlerine başvurabilirdik ama yapamadık. Vicdanen rahatsızım. Köyümün bu şekilde isminin ‘fuhuş çetesi' diye anılmasından çok rahatsızım. Aile, acımız büyük. Aileler, üçer tane evlat öksüz kaldı. Adaletin yerini bulmasını tecelli etmesini umarım"
"HER ŞEYİ PLANLAMIŞ"
Zanlı Okan Özcan'ın annesi Sevim Özcan (69), oğlunun olaydan önce yanına gelerek "fuhuş" iddialarını dile getirdiğini söyledi. Kendisinden habersiz gizlice Okan Özcan tarafından konuşmaların videoya kaydedilip sosyal medya hesabından paylaşmasını da sonradan öğrenen Sevim Özcan, şöyle devam etti:
"Bilmiyordum ben onu. Haberim yoktu video alındığından. Her şeyi planlı yapmış o. Ben bilmiyordum. Eve yanıma geldi oğlum. Babam ‘seni satıyor' dedi. Kasım Özcan için ‘fuhuş yapıyor bilmiyor musun' dedi. Öyle öyle her şeyi konuştu. Bizi ‘reddediyormuşsunuz. Mahkemeyi geri çekin. İmza atacağız pazartesi günü' dedi. ‘Tamam' dedim ben. Karnının aç olup olmadığını sordum, ondan sonra kalktı gitti."
"EVLAT BU NASIL BİR ŞEY YA?"
Zanlıyı evlatlıktan reddetmek için dava açan baba Siyami Özcan, evlatlık edindikleri Okan Özcan’ın annesine dahi şiddet uyguladığını ve kendisini öldürmeye kalkıştığını iddia etti. Bir gün oğlunun kendisine saldırdığını, boğulmak üzereyken eşi Sevim Özcan’ın araya girip hayatını kurtardığını belirten Siyami Özcan, yaşadıklarını şu sözlerle anlattı:
“Evlat bu nasıl bir şey ya? Anasına, babasına böyle davranan evlat olur mu? Böyle bir şey kabul edilemez. Boğuyordu, ‘nefes alamıyorum’ diyorum, daha da bastırıyordu. Kedilerimiz vardı, onları çok severdi ama sonradan onlara bile kötü davranmaya başladı. ‘Bırak oğlum’ diyoruz, dinlemiyor. Her taraf pislik içindeydi. Evde sigara içmek yasaktı çünkü biz KOAH hastasıyız, ama o buna bile aldırmazdı. Bizi ne anne ne baba olarak görürdü. Son zamanlarda sürekli hakaret ediyor, küfrediyordu. Evde huzur kalmamıştı. Mecburen uzaklaştırma kararı aldırdım, 4-5 ay uzak tuttuk. Zaten evlatlıktan reddetmek için avukata başvurmuştum, dava son aşamadaydı.
"32 SENE BOYUNCA BAKTIM"
Adaletin yerini bulmasını istiyorum. En ağır cezayı alsın, bir daha dışarı çıkmasın. Nasıl 32 sene boyunca buna bakmışım, hizmet etmişim inanamıyorum. Çok nankör, vicdanı yok, insanlık duygusu yok. Böyle birine ‘insan’ denemez. Beni öldürmeye kalktı, sırf onu reddettim diye. Böyle birinin babası olmaktan utanç duyuyorum. Bu kadar vicdansızlık olur mu?”
#r-1157045#
"HEDEF GÖZETMEKSİZİN ATEŞ AÇTI"
Saldırıda iki akrabası yaralanan Hüseyin Göktaş, olayın bir anda gerçekleştiğini belirtti. Olay anına şahitlik eden Göktaş, “O akşam maç vardı. Maçı izlerken aniden içeri bir katil girdi ve tetiği birdenbire çekti. Beş kişiyi hedef gözetmeden vurdu. İkisi içeride, ikisi dışarıdaydı. Ölen
Kasım Özcan
dışarıya yürüyerek çıktı. Benim kardeşim olan Hüseyin Göktaş da dışarı çıktı; kolu kopmak üzereydi. İçerideki yeğenimin diz kapağı parçalanmıştı. Yanında Aydın Özbakış, yani diğer yeğenimiz vardı; o da ağır yaralanmıştı ve ölmek üzereydi. Katil hiçbir şey söylemeden içeri girer girmez tetiği çekti. Sonrasında biz sağa sola kaçtık. Olayın ne olduğunu anlamak mümkün değildi; her şey 5-6 saniye içinde gerçekleşti” şeklinde konuştu."CİNAYETİ MEŞRULAŞTIRMAYA ÇALIŞIYOR"
Öldürülen Kasım Özcan'ın oğlu K.Ö., zanlının eski polis olduğunu, ailesine şiddet uyguladığını ve saldırıyı planladığını iddia etti. K.Ö., zanlının "fuhuş" iddialarının cinayeti meşrulaştırma çabası olduğunu savundu. K.Ö., şöyle dedi:
"Katil, daha önce bir evlilik yapmış ve eşine şiddet uyguladığı için evliliği sonlanmıştır. Daha sonra polislikten emekli olmuştur; emekliliği ve ailesi hakkında kesin bir bilgimiz yok. Emekli olduktan sonra Ankara’daki evinden ayrılarak köye, ailesinin yanına taşınmış ve kedileriyle birlikte yaşamaya başlamıştır.
Bundan sonra ailesine sürekli baskı uygulamış, maddi sorunlarını öne sürerek ailesinden arsalarını satmalarını ve parayı kendisine vermelerini istemiştir. Bu durum birkaç kez tekrarlandıktan sonra, ailesi parayı vermeyince şiddete başvurmuştur. Hatta bir kez Siyami Özcan’ı boğarak öldürmeye teşebbüs etmiştir. Bunun üzerine ailesi kendisinden uzaklaşmaya karar vermiş ve uzaklaştırma kararı almıştır. İki ay süren uzaklaştırma kararı yakın zamanda sona ermiştir. Babası Siyami Özcan, kararı uzatmak istemiş ancak mahkeme bunu reddetmiştir.
Kasım Özcan, yaşlı olan Siyami ve Sevim Özcan’ı zaman zaman hastaneye götürdüğü için katil kin beslemeye başlamış ve bunu Kasım Özcan’a da söylemiştir. Kasım Özcan, çevresindekilere yardım ettiği gibi katile de destek olmuştur. Olaydan kısa süre önce katil, kedilerini internetten satarak internet üzerinden silah satın almış ve silahın çalışıp çalışmadığını kontrol etmek için evde atış talimi yapmıştır; bu durum çevrelerce duyulmuştur. Olay günü ise katilin arabayı kiralayıp planlı bir şekilde keşif yaptığı düşünülmektedir.
Eski polis olan katil, cinayeti planlı hâle getirmek için annesinin hipnozla yönlendirildiğini öne sürmüştür; ancak annesi bu iddiayı reddetmektedir. Köy muhtarı İlkay Günsel ve çevreler de bu iddiayı kesinlikle reddetmektedir. Biz, böyle acılı bir dönemde açıklama yapmak istemezdik; ancak katilin kendini aklamaya yönelik mesnetsiz iddiaları, bizim açımızdan rahatsız edicidir.
Tutuklanan zanlı Okan Özcan’ın iddianamesinin mahkemece kabul edilmesinin ardından yargılanmasına başlanacak. Aileler ve köy halkı, zanlının en ağır cezayı almasını ve adaletin yerini bulmasını bekliyor."

TÜRKİYE GAZETESİ/Ö. Faruk Bingöl-
Türkiye’deotomobil
satışları bu yılın ilk 10 ayında 833 bin 382 adede ulaşırken; Otomotiv Distribütörleri ve Mobilite Derneği tarafından açıklanan verilere göre, satılarda geçen yılın aynı dönemine göre %10,98’lik yükseliş yaşandı.Markalar bazında satışlara bakıldığında ise Ocak-Ekim 2025 döneminde pazardaki büyümeye karşılık, bazı markaların satışlarında düşüş yaşandı.
#r-1158239#
SATIŞLARI EN ÇOK DÜŞEN MARKALAR
10 aylık dönemde toplam satışları 2 bin adet ve üzerinde olan markalara bakıldığında, oransal olarak satışları en fazla gerileyenler şöyle sıralanıyor:
1-Chery
: 24 bin 559 adet (%-51,67)2-Honda
: 12 bin 991 adet (%-36,53)3-Dacia
: 19 bin 207 adet (%-32,81)4-Seat
: 6 bin 299 adet (%-29,07)5-Fiat
: 59 bin 645 adet (%-12,21)6-Ford
: 20 bin 878 adet (%-8,51)7-Suzuki
: 4 bin 727 adet (%-8,46)8-JEEP
: 2 bin 663 adet ((%-3,76)9-Skoda
: 33 bin 533 adet (%-1,63)ÇİNLİ MARKALAR YER DEĞİŞTİRDİ!
Bu yılın ilk 10 aylık döneminde Çinli elektrikli otomobil devi BYD, satışlarını yaklaşık 20 kat artırarak dikkat çekmişti. Satışları en fazla gerileyenler listesinde de ilk sırada Çinli Chery yer aldı. Geçen yılı 10 ayında 50 bin adedin üzerinde satışa ulaşan Chery, bu yıl yarı yarıya düşüş yaşıyor.
Bir başka Uzak Doğulu Honda da satışlarda ivme kaybı ile dikkat çekiyor.
#r-1158201#
FİAT ÇOK SATSA DA…
Fiyat avantajı da sunan Bursalı otomobil üreticisi Fiat, en çok satan markalar arasındaki yerini koruyor. Ancak markanın bu yılki anahtar teslimlerinde ilk 10 ayda gerileme dikkat çekiyor.
Türkiye’de en çok satan Renault Grup markası olmasına rağmen Dacia’da da bu yılın ilk 10 ayında satışlarda 9 bin 377 adet düşüş gözlemleniyor.
Pazardan %4 civarında pay alan Skoda en az kayıpla öne çıkarken, ‘ticari’de iddialı olan Ford’da da otomobil satışları %8,5 geriledi.

Biri Türkiye'de, diğeri Japonya'da zeytinyağını dünya mutfaklarına taşımayı amaçlayan iki girişimci Bahar Alan ve Hiromi Nakamura bir araya gelerek kültürler arası işbirliği sağladı.
2017'de kurduğu marka için zeytinlik alan Türk girişimci, başladığı yolculukta, zeytin yetiştirmeye, üretmeye ve çıkardığı marka ile ödüller almayı başardı.
#r-1157212#
Japon şef ve zeytinyağı tadım uzmanı Hiromi Nakamura, Bahar Alan'ın daveti üzerine Türkiye'ye geldi.
Nakamura
Ayvalık'ta
yaptığı açıklamada, Japonya'da genellikle susam yağı ve soya yağı kullanılsa da sağlıklı beslenme ve Akdeniz diyetiyle zeytinyağına olan ilginin son yıllarda çok arttığını söyledi."ÇOK KATMANLI BİR TAT PROFİLİ"
"Uluslararası tadım yarışmalarında jüri üyeliği yaparak farklı bölgelerin zeytinyağlarını değerlendirme fırsatı buldum" diyen Japon şef, "ChefBlend'in özel zeytinyağını oluştururken Trilye, Ayvalık ve Memecik zeytinlerini bir araya getirdik. Her biri farklı özelliklere sahip.
Trilye'nin yoğun meyvemsiliği, Ayvalık'ın dengeli yapısı ve Memecik'in baharatlı karakteri
birleşerek çok katmanlı bir tat profili oluşturdu. Bu yağ, hem Japon hem de Akdeniz mutfağında rahatlıkla kullanılabilecek şekilde tasarlandı." dedi.JAPONYA'DA TÜKETİCİNİN ZEYTİNYAĞI TERCİHİ FARKLI
Japonya'nın dünyanın en büyük zeytinyağı ithalatçılarından biri haline geldiğini belirten Nakamura, ülkesindeki zeytinyağı kullanımını şu sözlerle anlattı:
"Japon mutfağında geleneksel olarak susam yağı kullanılsa da, zeytinyağının sağlık açısından sunduğu faydalar ve hafif aroması onu Japon mutfağına daha uyumlu hale getirdi.
Son yıllarda Japon mutfağında zeytinyağı kullanımı da oldukça çeşitlendi. Geleneksel tariflere eklenerek yeni tatlar keşfediliyor.
Örneğin, sashimi ve deniz ürünlerinde, soya sosunun yerine hafif bir zeytinyağı gezdirerek daha rafine bir tat elde ediliyor.
Tempurada, kızartmalar için genellikle kanola, susam yağı kullanılırken, daha hafif bir doku için zeytinyağı tercih edilmeye başlandı. Ramen ve çorbalarda birkaç damla natürel sızma zeytinyağı eklenerek aroma derinliği artırılıyor."
"TÜRK MUTFAĞI DERİN AROMALARIYLA ÖNE ÇIKIYOR"
Nakamura, Türkiye'yi çok sevdiğini ve Türk zeytinyağlarını beğendiğini belirterek, "Türkiye dünyadaki en büyük zeytin üreticilerinden biri ve çok değerli yerel zeytin çeşitlerine sahip. Trilye, Memecik, Ayvalık gibi çeşitler gerçekten benzersiz aromalar sunuyor." ifadelerini kullandı.
Japon ve Türk mutfağı arasında bir gastronomik köprü kurulabileceğini belirten Nakamura, "Zeytinyağı, iki mutfağı da birleştiren harika bir unsur. Japon mutfağı saflık ve sadeliğe önem verirken, Türk mutfağı derin aromalarıyla öne çıkıyor. Bu iki yaklaşım birleştiğinde gerçekten benzersiz tatlar ortaya çıkabilir. Önümüzdeki yıllarda bu iki mutfak arasında daha fazla işbirliği olacağını düşünüyorum. Zeytinyağı, global mutfaklarda daha fazla yankı uyandırıyor." değerlendirmesinde bulundu.
TÜRK ZEYTİNYAĞI HAK ETTİĞİ DEĞERİ BULAMIYOR
New York Uluslararası Zeytinyağı Yarışması ve uluslararası pek çok yarışmada altın madalya alan Bahar Alan, "Türkiye'de 100 civarında zeytin çeşidi var, fakat ülkemizde ticari olarak kullanılmayan zeytin çeşidi çok daha fazla" diyerek şunları söyledi:
"Geçen yıl Chef Blend'i yapmaya başladık. Kendi sevdiği zeytinyağları ile Japonların tat profiline uygun bir karışım yaptı. Türk zeytinyağını dünyada tanıtmak önemli. Maalesef İtalyan ve İspanyolların gerisindeyiz, Türk zeytinyağı hak ettiği değeri bulamıyor. Son 10 yılda güzel zeytinyağları da üretiliyor. İyi ve kaliteli Türk zeytinyağları, markalaşmalarına verilecek desteklerle çok daha iyi noktaya taşınacaktır." diyor.
Alan, antioksidan deposu bir meyve olan zeytinyağında polifenol değerinin 100 gramda en az 250 mg olmasının faydalı olduğunu, 8 yıllık üretim sürecinde bu sene rekor kırarak 1054 polifenol değerini gördüklerini ve çok mutlu olduklarını sözlerine ekledi.

UEFA Avrupa Ligi’nde grup aşaması heyecanı sürerken Fenerbahçe kritik bir sınav için Çekya deplasmanına çıkıyor. Sarı lacivertli ekip, 7 puanlı Viktoria Plzen karşısında galibiyet alarak üst sıralara yerleşmek istiyor. Teknik Direktör Domenico Tedesco’nun oyuncu tercihleri ve muhtemel 11’i netleşirken, mücadeleyi ekran başından takip edecek futbolseverler maçın yayın kanalı, şifre durumu ve frekans bilgilerini merak ediyor.
VİKTORİA PLZEN FENERBAHÇE MAÇI HANGİ KANALDA?
Fenerbahçe’nin UEFA Avrupa Ligi 4. hafta maçı TRT 1 ekranlarından canlı olarak yayınlanacak. Karşılaşma, canlı ve şifresiz olarak izlenebilecek. Mücadeleye geniş maç önü ve maç sonu yayınları da eşlik edecek.
Maçın spiker ve yorumcu kadrosu TRT tarafından duyurulurken yayın, hem uydu hem de dijital platformlar üzerinden takip edilebilecek.
VİKTORİA PLZEN FENERBAHÇE MAÇI NEREDE İZLENİR?
Mücadele, Çekya’nın Plzen kentindeki Mesta Stadı’nda oynanacak. 23.00’te başlayacak karşılaşmayı Türkiye’den TRT 1 aracılığıyla takip etmek mümkün. Ayrıca TRT’nin resmi dijital yayın platformları üzerinden internetten canlı izleme imkanı da bulunacak.
TRT 1’in yanı sıra maç öncesi gelişmeler, muhtemel 11’ler, maç istatistikleri ve devre arası detayları TRT Spor ve TRT’nin dijital hesapları üzerinden takip edilebilecek. Avrupa’daki temsilcilerimizin maçlarına gösterilen yoğun ilgi nedeniyle yayın akışında da geniş kapsamlı içerikler planlanıyor.
FENERBAHÇE MAÇI ŞİFRESİZ CANLI İZLE
TRT 1, maç gününde şifresiz yayın yapacak. Futbolseverler karşılaşmayı hem uydu üzerinden hem de internet bağlantılı cihazlardan rahatlıkla izleyebilecek. TRT 1 frekans bilgileri güncel olarak TRT tarafından paylaşılıyor.
TRT 1 HD, Türksat 3A uydusu üzerinden 11054 V 30000 3/4 frekansından izlenebilirken Türksat 4A Batı 42ºE / Türkiye - Avrupa 11.958 V 27500 5/6 frekansıyla da yayın yapıyor.
VİKTORİA PLZEN FENERBAHÇE MAÇI NE ZAMAN OYNANACAK?
Maç 6 Kasım 2025 Perşembe günü saat 23.00’te başlayacak. Karşılaşma Çekya’da Mesta Stadı’nda oynanacak.
MUHTEMEL 11'LER
Viktoria Plzen:
Jedlicka, Paluska, Dweh, Jemelka, Souare, Zeljkovic, Memic, Cerv, Ladra, Adu, Durosinmi.Fenerbahçe:
Ederson, Semedo, Skriniar, Jayden, Archie, Alvarez, Oğuz, İsmail, Asensio, Kerem, Talisca#r-1157966,1157803#

Türkiye’nin önde gelen takviye edici gıda markalarından Orzax, İstanbul Esenyurt’taki ana üretim tesisinin kapılarını gazetecilere açtı. Basın mensuplarına üretim süreçlerini tanıtan
Orzax Genel Müdürü Yunus Emre Alimoğlu
, şirketin hem Türkiye’deki liderliğini pekiştirmeyi hem de global pazarlarda büyümeyi hedeflediklerini söyledi.Alimoğlu, “Bugün ciromuzun yüzde 10’u ihracattan geliyor. 2028’e kadar bu oranı yüzde 35’e çıkarmayı hedefliyoruz” dedi.
AR-GE’YE 55 MİLYON TL YATIRIM
2004 yılında sağlık profesyonellerinin ortak girişimiyle kurulan
Orzax
, bugün aylık 2,5 milyon kutu üretim kapasitesi ve 800 kişilik istihdamıyla sektörün en büyük üreticileri arasında yer alıyor.Şirket, 2024 yılında Ar-Ge’ye 55 milyon TL yatırım yaptı. Alimoğlu, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından tescillenen Nuvita Biosearch Center’da
probiyotik, vegan Omega-3 ve mikroalg
temelli ürünler üzerinde çalıştıklarını belirterek, “Bilim temelli üretim anlayışımız global pazarda rekabet avantajı oluşturuyor” dedi.ESENYURT’TA YENİ ÜRETİM TESİSİ GELİYOR
Orzax, mevcut tesisinin ardından
ikinci büyük üretim tesisini 1,6 milyar liralık yatırımla yine İstanbul Esenyurt’ta hayata geçirecek.
Tesisin bu yıl içerisinde faaliyete geçmesi planlanıyor. Yeni fabrikanın, hammadde üretimini endüstriyel ölçekte gerçekleştirecek bir yapıda olacağını söyleyen Alimoğlu, “Bu yatırım, artan kapasite ihtiyacımıza cevap verecek. Ayrıca 2025’te dermokozmetik alanına da güçlü bir giriş yapacağız. Neredeyse tamamen ithal ürünlerin hâkim olduğu bu pazarda, yerli ve bilim temelli ürünlerle fark oluşturmayı hedefliyoruz” ifadelerini kullandı.
Alimoğlu, ayrıca sporcu beslenmesi alanında da yeni formülasyonlar geliştirdiklerini, bu ürünlerin iç pazardaki büyümeye önemli katkı sağlayacağını ifade etti. Şirket, önümüzdeki dönemde ilaç üretimi alanına yatırım yapmayı da planlıyor.
ASYA PAZARINA STRATEJİK HAMLE: KAZAKİSTAN TESİSİ
Orzax, küresel büyüme stratejisi kapsamında
40 milyon dolarlık yatırımla Kazakistan’da yeni bir üretim tesisi
kuracak.2027’de faaliyete geçmesi planlanan tesisin, ülkenin zengin tıbbi ve aromatik bitki kaynaklarını kullanarak hem bölgesel hem de global pazarlara üretim yapacağı belirtildi.
Alimoğlu, “Kazakistan’daki tesisimiz Orta Asya’dan Çin’e, Rusya’dan Güneydoğu Asya’ya kadar uzanan coğrafyada stratejik bir üretim ve dağıtım merkezi olacak” dedi.
HEDEF GLOBAL MARKA OLMAK
Takviye edici gıda sektörünün 2030 yılına kadar dünyada 200 milyar dolara ulaşmasının beklendiğini hatırlatan Alimoğlu, Orzax’ın bu büyümeden daha fazla pay almak için hem üretim hem de Ar-Ge tarafında yatırımlarını artırdığını vurguladı.
“Bilimsel yaklaşımla üretilen yerli markalar global ölçekte de rekabet edebilir. Biz bu vizyonla ilerliyoruz” ifadelerini kullandı.

Batı Avustralya eyaletine bağlı Esperance bölgesi yakınlarındaki Wharton Plajı’nda Brown ailesi, karaya vurmuş cam bir şişenin içinde iki farklı mektuba rastladı. Şişedeki mektupların, 27 yaşındaki Er Malcolm Neville ile 37 yaşındaki Er William Harley tarafından,
15 Ağustos 1916’da
kaleme alındığı tespit edildi.Askerlerin,
“HMAT A70 Ballarat”
adlı gemiyle12 Ağustos
1916’
da Adelaide kentinden ayrılarak Fransa’daki Batı Cephesi’nde bulunan 48. Avustralya Piyade Taburu’na takviye sağlamak üzere yola çıktığı belirtildi.Neville’ın bir yıl sonra savaşa giderken hayatını kaybettiği, Harley’nin ise savaştan sağ çıkanlardan olduğu ancak 1934’te kansere yenik düşerek memleketi Adelaide’de toprağa verildiği kaydedildi.
"MEKTUP BULAN KİŞİDE KALABİLİR"
Neville, şişeyi bulacak kişiden mektubunu annesi Robertina Neville’ye ulaştırmasını isterken, Harley annesi hayatta olmadığı için mektubunun bulanda kalabileceğini yazdı. Annesi için kaleme aldığı mektupta Neville, “Gerçekten çok iyi vakit geçiriyoruz. Yemekler şimdiye kadar gayet güzel, sadece bir öğünü denize dökmek zorunda kaldık.”
#r-1154414#
"DENİZİN ORTASINDA BİR YERDEYİZ"
Mektuplarında, Harley “Büyük Avustralya Körfezi’ndeyiz Denizin ortasında bir yerdeyiz
Harley’nin torunu Ann Turner, mektupların bulunmasının ailesi için oldukça şaşırtıcı olduğunu belirterek, “İnanılmaz... Büyükbabamızın mezarından bize ulaştığını hissediyoruz.”
#r-1155996#

Apple
, siber güvenlik alanındaki en iddialı adımlarından birini atıyor. Şirket, bug bounty (ödüllü açık bulma) programını yenileyerek bireysel ödemelere ek olarak bonus sistemi başlatıyor. Yeni düzenlemeyle birlikte, özellikle“felaket düzeyinde”
güvenlik açıklarını bulan araştırmacılar içinödül miktarı 5 milyon dolara
kadar çıkabilecek.#r-1151366#
Gelecek aydan itibaren yürürlüğe girecek sistemde, Apple ayrıca
Lockdown Mode’u aşabilen açıklar veya beta sürümlerde keşfedilen güvenlik hataları için ek ödüller verecek
.Apple Güvenlik Direktörü Ivan Krstic, programın 10 yıl önce yalnızca davetli araştırmacılara açık olduğunu, 2020’den itibaren halka açıldığını hatırlatarak, bugüne kadar 800’den fazla araştırmacıya toplam 35 milyon dolar ödül dağıtıldığını söyledi.
Yeni sistemle birlikte Apple, tek tıklamalı WebKit açıkları ve kablosuz bağlantı üzerinden yapılan yakın mesafe saldırılarını da program kapsamına aldı. Ayrıca “Target Flags” adlı yeni uygulamayla araştırmacılara, açıklarını hızlı ve kesin biçimde kanıtlayabilecekleri bir “capture the flag” yarışma ortamı sunulacak.
"AHLAKİ BİR SORUMLULUĞUMUZ VAR"
Krstic, şirketin yalnızca az sayıdaki kullanıcıyı değil, tüm ekosistemi koruma vizyonuna sahip olduğunu vurguladı:
“Casus yazılımlar az kişiyi hedef alıyor olabilir ama gazeteciler, teknoloji şirketleri ve sivil toplum kuruluşları bu araçların kötüye kullanıldığını defalarca belgeledi. Bu insanları savunmak bizim için büyük bir ahlaki sorumluluk.”
Apple ayrıca, güvenlik çalışmalarını desteklemek amacıyla bin adet iPhone 17’yi sivil toplum kuruluşlarına bağışlayacağını ve yeni “Memory Integrity Enforcement” sistemiyle iOS’taki en sık istismar edilen açık türlerini etkisiz hale getirmeyi hedeflediğini açıkladı.
Yeni sistemin, özellikle aktivistler, gazeteciler ve politikacılar gibi hedef alınma riski yüksek kullanıcıları koruması bekleniyor.
