İbrahim Havvâs hazretlerine bir gün birisi gelip; - Îmânın esası nedir? diye sordu. Cevabında;
- Bu, sözle ve anlatmakla olmaz. Bunun cevabı yaşamakla verilir. Ben Mekke'ye gidiyorum. İstersen sen de gel. Yolda cevabını öğrenirsin, buyurdu.
Adam;
- Peki geliyorum, dedi.
Ve ikisi birlikte yola çıktılar.
Yemekleri, gaibden geliyordu her öğün.
Derken önlerine bir çöl çıktı.
Bu çölde ilerlerken karşıdan bir atlı gelip İbrahim Havvâs hazretlerinin önünde durdu.
- Selâmün aleyküm.
- Aleyküm selâm.
İkisi bir şeyler konuştular.
Sonra o atlı geri dönüp uzaklaştı.
Adamcağız merakla sordu:
- Efendim, bu hâl nedir?
- Bu, sorduğun sualin cevabıdır işte.
- Bağışlayın efendim, hiçbir şey anlamadım.
- O zât, Hızır aleyhisselâm'dı. "Ben de yanınızda geleyim mi?" dedi. Kabul etmedim. O da "Peki" deyip geri gitti.
Adam şaşkın vaziyette sordu:
- Aman efendim, Hızır gibi bir nîmeti neden kabul etmediniz ki?
- Eğer kabul etseydim, Rabbime itimadımın azalacağından korktum.
- Nasıl yâni efendim?
- Şöyle ki, Hızır'a güvenerek kalbim rahat olur ve Rabbime tevekkülüm bozulabilirdi. Zira hazret-i Hızır, her imdat isteyene Allah'ın izniyle yetişip yardım eder ve sıkıntıdan kurtarır, öyle değil mi?
- Evet efendim.
- Böyle biri yanımızda olunca, Ona güvenir, Allahü teâlâya tevekkül ve bağlılığımız gevşerdi. Bu da Allah'tan başkasına güvenmek olur ve îmânın esasına zarar verirdi. Şimdi anladın mı?
- Evet efendim, iyi anladım.
> www.gonulsultanlari.com Tel: (0 212) 454 38 10 www.siirlerlemenkibeler.com

