Almanya’nın trajikomik hâli

Sesli Dinle
A -
A +

Almanya ilginç ve tuhaf bir ülke. Bugün daha ziyade Batı’nın bir parçası olarak biliniyor ama her zaman böyle değildi. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Batı Avrupa ile yaşanan propaganda savaşında Almanya’da Batı ve Batılı fikirler şiddetle eleştirilmekteydi. Savaş sonrasında bir tür ABD işgaline uğrayan ve bir bakıma hâlâ işgal altında kalan ülke ve halkı Batı’ya entegre edildi. Ancak, iki dünya savaşında da başı çekenler arasında olması ve geleneksel yayılmacı politikaları yüzünden Almanya Batı için tam manasıyla güvenilir bir ortak olamadı. Bu yüzden, ülkenin Doğu ve Batı Almanya olarak bölünmesi birçok kişinin ve çevrenin hoşuna gitmekte ve ülkenin öyle kalması arzu edilmekteydi. Komünist blokun çökmesi sonucu iki Almanya birleşti.

 

Almanya geç kolonyalist bir ülke olarak diğer kolonyal güçlerle arasındaki açığı kapatmak için 19. Yüzyıl sonları ve 20. Yüzyıl başlarında saldırgan bir kolonyalist politika izledi. İlk soykırımı 1904-1907’de Afrika’da, Namibya’da gerçekleştirdi. Ne yazık ki bu felaket büyük ölçüde unutuldu. İkinci Dünya Savaşı öncesinde başlayan ve gitgide koyulaşan, ülke çapında yaygın antisemitizm, Yahudilerin toplu kırıma tabi tutulması sonucunu verdi. Yahudileri hem Almanların düşmanı -hatta şeytanı- hem de bütün dünya için zararlı bir halk olarak gören Hitler onları önce adım adım tecrit etti daha sonra toplama kamplarında, gaz odalarında, yok etti.

 

Bu felaket uzun zaman daha ziyade Hitler ve yakın çalışma arkadaşlarının marifeti olarak görüldü. Ne var ki bu yanlıştı. Yahudiler hakkında Almanların çoğu da Hitler gibi düşünmüş ve soykırım çabalarında ona destek sağlamıştı. Yani soykırımdan sadece Hitler ve yakın çevresi değil tüm Alman toplumu sorumluydu. Bu felaket Almanya’da ruhlara ve zihinlere işleyen derin bir travma oluşturdu. Almanlara bir suç, bir günah işlemiş olma duygusu sindi. Bu yüzden de Almanya Siyonist devlet İsrail’in hemen her konuda büyük bir destekçisi olarak hareket etmekte. Türkiye’nin silah almasını engellemekte bir yanlış görmeyen Almanya Filistinlileri topluca katletme peşinde koşan İsrail’e silah ihracatını on kat arttırdı.

 

Almanya’daki bu suçlu hissetme durumu hemen her kesimde çok yaygın. Bu yüzden, Alman düşünür Habermas’ın İsrail’i savunan bir bildiriye imza atmış olması insana hiç de şaşırtıcı gelmiyor. Zaten ailesi Nazi taraftarıydı ve kendisi de ilk gençlik zamanlarında ‘Hitler Gençliği’ içinde yer aldı. Daha sonraki yıllarında biraz da Nazizme bir tepki olarak -aslında onun ikiz kardeşi olan- sosyalizme yöneldi. Habermas’ın bu satırların yazarı açısından ciddiye alınacak bir entelektüel birikimi yok. Kendisi daha ziyade müzakereci demokrasi teorisyeni olarak biliniyor. Ne var ki müzakereci demokrasi teorisi bir entelektüel laf kalabalığı teşkil etmenin ötesine geçemedi. Hiçbir somut, uygulanabilir teklif geliştiremedi. Liberal demokrasinin bir tür gevşek, verimsiz ve sonuçsuz eleştirisi olarak kaldı. Ancak, daha kötüsü de var. Habermas Avrupa’da komünist suçların faşist suçlarla aynı muameleye tabi tutularak teşhir edilmesine ve yargılanmasına karşı çıktı. Buna yönelik tüm çabaları engelleyenler arasında yer aldı. Bu da akademik siciline bir utanç levhası olarak eklendi.

 

Yahudi holokostunun sebep olduğu suçluluk psikolojisinden kurtulmak isteyen Alman yönetimi şimdi bunun utancıyla da İsrail’e sahip çıkıyor. İsrail’in Filistin’i adım adım işgalini ve sistematik biçimde etnik-dinî tasfiye yapmasını görmezden gelerek, tarihi âdeta 7 Ekim’de başlatıyor. Böylece Almanlar bir soykırımda işledikleri günahları bir başka katliama, soykırıma destek vererek aşmaya çalışıyor.

 

Bu, gerçekten, trajikomik bir durum.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.