Millî Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun 18 Eylül’deki toplantısında ilginç bir vaka yaşandı. İslami Tebliğ Tedris İlim Hareketi Adamları Derneği (İTTİHAD) Başkan Yardımcısı Mehmet Beşir (Bekir) Şimşek, konuşmasında hem devletin yaptığı hatalardan hem de PKK’nın Kürt halkına zarar verdiğinden söz etti. “Devletin gücünü eline alarak kimi yapıların yanlışlar yaptığını biliyoruz. Ama aynı zamanda Kürt halkı adına ortaya çıktığını iddia eden PKK’nın da Kürtlere büyük zararlar verdiğini biliyoruz” dedi. Beşir, PKK’nın Kürtlere verdiği zararlar hakkında da konuştu. Şunları söyledi:
“PKK Kürt halkının inancına savaş açtı, onlarca imam bölgede katledildi. Halktan bazı kişilere ajan, hain etiketi yapıştırdılar. Camilere baskınlar yapıldı. Bu halkı Marksist-Leninist zihniyetle inancından koparmak Kürtlerin hangi faydasına hizmet ediyor?”
Bu sözler iki kesimden tepki görü. İlk olarak MHP Genel Başkan Yardımcısı Feti Yıldız bu sözleri devlete hakaret olarak yorumladı. DEM’liler de rahatsız oldu. DEM grubu toplantı salonunu terk etti. CHP yandaşı medya da bu konuşmayı, Hizbullah’ı hatırlatacak şekilde, “domuz bağı zihniyeti konuştu” başlığıyla haberleştirdi ve konuşmacıyı aşağıladı.
Bu vaka Türkiye’nin ifade özgürlüğü problemlerini bir kere daha sergiledi: Konuşmanın muhtevasına cevap vermek yerine konuşanın şahsiyetiyle ilgili veya konuşulanlarla hiçbir alakası olmayan argümanlar kullanarak söylenenleri etkisiz hâle getirmeye çalışmak.
Mahmut Özdemirkol’un sosyal medya notundan aktaralım:
Aslında mesele daha derin ve açık: KCK-PKK yapılanması ve onunla ilişkili HDP, demokratik bir kuruluş değildir; “demokrasi” söylemini en çok savunuyor olmaları buna olan ihtiyaçlarından kaynaklanıyor olsa gerek. Nitekim farklı görüşleri kabul etme konusunda gösterdikleri tahammülsüzlük tutarsızlıklarını her seferinde ortaya koymaktadır.
Sürekli demokrasi söylemi üretenlerin, demokratik tartışma ortamına en az alan açması, meselenin özünü gözler önüne sermiyor mu?
Asıl mesele, demokrasi, özgürlük gibi taleplerde bulunurken farklı görüşleri susturma eğiliminin bizzat demokrasiye aykırı olmasıdır. Kendi sözünü söyleyip başkasının sözünü bastırmaya çalışmak, demokratik bir tutum değil, tam tersine otoriter ve faşizan bir reflekstir. Bu refleksin kaynağı KCK yapılanması ve anlayışının kendisidir. Tam da bundan dolayı böylesi yapılanmalara karşı demokrasi ve özgürlük kurumları korunmalıdır.
Diğer taraftan bu dayanışma grubuna gelip konuşanların neyi nasıl konuşması gerektiğini belirlemeye çalışmak da sürecin ruhuna aykırıdır. Yani böylesi bir usul, bu komisyonun esasına aykırıdır. O zaman siz neyi çözeceksiniz? Geçen sefer Kürtçe konuşmak isteyen bir davetli engellendi. Şimdi de kendi görüşlerini aktaran bir derneğin ifadelerini komisyon engelliyor. Bunları konuşmayalım demiş Numan Kurtulmuş.
Kürtçe konuşmasınlar, askeri eleştirmesinler, PKK'yı eleştirmesinler... Ne konuşacaksınız, neyi çözeceksiniz o zaman?
Aslında söylenenler doğru. Devletin vahim hataları olmadı mı süreçte? İnsanlara pislik yedirildi. Zorla köyler boşaltıldı. Beyaz Toros araçların götürdüğü insanlardan bir daha haber alınamadı. Bunları dile getirmek devleti eleştirmekten ziyade devletin bir daha benzer hatalar yapmamasını sağlamaya çalışmak anlamına gelmez mi? Diğer taraftan, PKK-KCK çizgisinin dine ve dindarlara cephe aldığı da malum. Çok sayıda imamın PKK tarafından öldürülmesi bir tesadüf olmasa gerek.
Hiçbir değeri ve ilkesi olmayan CHP yandaşı medyanın tutumu da çok tuhaftı. Bir zamanlar Hizbullah adlı bir terör örgütünün var olduğu ve vahşi cinayetlere imza attığı bir gerçek. Ancak, bu örgüt zamanla ortadan kalktı. Buna karşılık, PKK hâlâ ayakta ve binlerce insanın ölümüne sebep oldu. PKK ile ortaklık yapmakta beis görmeyenlerin ikide bir mazide kalmış olayları öne çıkarması nasıl bir ilkesizliktir?
Bir kere daha söyleyelim. İfade özgürlüğü hoşa gitmeyen fikirlerin açıklanmasını da kapsar ve fikre ancak fikirle cevap verilebilir.
Atilla Yayla'nın önceki yazıları...