Yıllar öncesine gittim birden. Çocukluk günlerimi hatırladım. Daha mı güzeldi o günler, bilmem! Dostluk bir başkaydı, komşuluk bir başka... Paylaşım vardı, sevgi vardı, saygı vardı... O günlerde de evin "reis"i baba çalışır, onca çocuğa bakar, evin hanımı da kanaat eder, yetinirdi gelenle. Yetinirdi ama boş durmazdı o da asla! Sözgelişi; küçülen, daralan, kısalan giysileri söker, yeniden biçip dikerek arkadan gelen ufaklara giydirirdi. Bayramdan bayrama alınan bir ayakkabı, mutlu ederdi biz çocukları. Çok iyi hatırlarım... Bir bayram öncesi, rahmetli anneciğim, şeker çuvalını kireç kaymağında beyazlatıp kardeşimle bana elbise dikmişti. O kadar güzel olmuştu ki, görenler; "Kumaşını nerden aldınız?" diye sormuşlardı. Daha önce de yazmıştım bunu. Dün ile bugünü, dünün kadınlarıyla bugünküleri mukayese edelim diye... Sonra, "çorap çekici"ler vardı bir de. Ne demek mi o? Kaçan çorabı atmazdık biz. Götürür çektirirdik; sapasağlam olurdu. Ya şimdi?.. Çorap mı kaçtı? At, gitsin!.. Ayakkabının topuğu mu aşındı? At, gitsin!.. Elbise mi daraldı? At, gitsin!.. Zaten modası da geçmiş!.. Al yenisini!.. Böyle diye diye, nerelere geldik, görüyoruz işte. Şu günlerde yaşadağımız ekonomik sıkıntının suçlusu, biraz da biz değil miyiz? Böyle yapanlar, toplumun bir kesimi elbette. Diğer bir kesimi ise, bana gelen mektuplardan daha iyi anlıyorum ki, rahmetli anneciğim gibi aynen, dikiş dikerek, nakış yaparak, dantel örerek aile bütçelerine katkıda bulunuyorlar. Yüreklerinden öpüyorum onları!

