Acı ama gerçek: Futbol kan kaybediyor.
Bu cümle artık bir tespit değil, sosyolojik bir gerçek, ekonomik bir alarm, kültürel bir çöküşün işareti.
Bir spor dalının yavaş yavaş ilgi kaybetmesi doğal olabilir; döngüler, trendler değişir. Ama futboldaki çürüme doğal değil.
Bu çöküşün sebebi oyun değil; oyunun etrafına çöreklenen kirli düzen.
Şike…
Bahis…
Şiddet…
Fanatizm…
Bu dört kelime, futbolun damarlarına enjekte edilmiş zehir gibi. Ve bu zehir sadece Türkiye’de değil, Avrupa’nın göbeğinde de dolaşıyor; Avrupa’nın en büyük liglerinden Balkanların küçük şehir takımlarına kadar aynı tablo: Futbolun ruhu eriyor.
Maalesef! Bir zamanlar insanları birleştiren bu oyun, bugün insanları birbirine düşüren bir arenaya dönüşmüş durumda.
UEFA ve FIFA’nın son yıllarda “etik değerler” ve temiz futbol adına “arınma” kavramlarını bu kadar sık gündeme getirmesi boşuna değil.
Çünkü futbol artık sadece sahada oynanan bir oyun değil, masada, sokakta, tribünde, hatta dijital mecralarda bile maalesef kirleniyor.
İspanya’da 57 kişi gözaltına alındı ama sorun 57 kişi değil
Granada’dan Cadiz’e, Malaga’dan Burgos’a, Cartagena’ya kadar uzanan geniş bir hatta polis, radikal taraftar gruplarını çökertmek için operasyon üstüne operasyon yapıyor.
Son dalgada 57 kişi gözaltına alındı. Ama mesele bu 57 kişi değil.
Mesele, futbolun artık bir “kimlik savaşı” alanına dönüşmüş olması.
Mesele, tribünlerin sosyolojik olarak patlamaya hazır birer basınç odasına dönüşmesi.
İtalya’da Lazio’nun ultras grupları yıllardır devletin gündeminde
Roma sokaklarında, Lazio’nun aşırı sağ bağlantılı ultras grupları yıllardır hem sporun hem siyasetin baş ağrısı.
Tribünler, futbolun değil ideolojinin sahnesi haline geliyor.
Fransa’da Marsilya tribünleri devlet raporlarına girdi
Marsilya’nın radikal taraftar grupları, Fransa İçişleri Bakanlığı’nın “kamu düzeni riski” raporlarında özel başlık olarak yer alıyor.
Futbolun ateşi değil, öfkesi konuşuluyor.
İngiltere’de bahis bağımlılığı Premier Lig’in gölgesine çöktü
Premier Lig kulüplerinin forma sponsorlarının yarısından fazlası bahis şirketleri.
Futbolun finansal damarları, bahis endüstrisinin pompasına bağlanmış durumda.
Bu sadece ekonomik bir mesele değil; toplum sağlığını ilgilendiren bir kriz.
Peki bizde durum ne?
Bizdeki “bahis” meselesi ise tam anlamıyla dipsiz bir kuyu.
Kimsenin dibini göremediği, kimsenin görmek istemediği bir karanlık.
Her gün yeni bir iddia, yeni bir söylenti, yeni bir gölge…
Futbolun kendisi değil, maalesef etrafındaki sis konuşuluyor.
Ama sorun sadece bize özgü değil.
Futbolun dev bir endüstri olduğu İspanya’da bile fanatizm kontrolden çıkmış durumda. Polis, radikal taraftar gruplarına operasyon üstüne operasyon düzenliyor. Son dalgada 57 kişi gözaltına alındı. Granada’dan Cadiz’e, Malaga’dan Burgos’a, Cartagena’ya kadar uzanan geniş bir hatta, kulüplerini destekleme bahanesiyle şiddet örgütüne dönüşmüş gruplar tek tek çökertiliyor.
Bu tablo bize şunu gösteriyor:
Sorun artık “taraftar davranışı” değil, toplumsal bir yaraya dönüşmüş bir fanatizm kültürü. Futbolun ruhunu zehirleyen, oyunun güzelliğini gölgeleyen bir karanlık.
Ve bu sis, sadece oyunu değil, taraftarı da boğuyor.
Taraftarın iç sesi: “Bu oyun bizimdi, elimizden aldılar”
Tribünlerdeki öfke sadece skorla ilgili değil.
Taraftar, kendisine ait olan bir kültürün elinden alınmasına öfkeli.
Futbolun ruhu, şirketlerin, bahis lobilerinin, radikal grupların, kirli ilişkilerin arasında sıkışmış durumda.
Bir zamanlar mahalle kültürüyle büyüyen futbol, oyun olmaktan çıktı; bugün algoritmaların, sponsorluk anlaşmalarının, siyasi hesapların oyuncağı haline geldi.
Akademik gerçek: Futbol artık spor değil, bir güç alanı
Sosyologlar yıllardır söylüyor:
Futbol, modern toplumlarda “duygusal boşalım alanı” olmaktan çıkıp “politik ve ekonomik güç mücadelesi”nin bir parçası haline geldi.
UEFA ve FIFA’nın sürekli “etik”, “arınma”, “temizlik” gibi kavramları gündeme getirmesi boşuna değil.
Çünkü futbolun kaybettiği şey yetenek değil, tempo değil, yıldız oyuncu değil…
Futbolun kaybettiği şey güven.
Ümitsizlik yok!
Son söz: Bu oyunu kirletenler değil, bu oyunu sevenler kurtaracak.
Ve işin en acı tarafı şu:
Futbolun kendisi hâlâ güzel.
Hâlâ büyüleyici.
Hâlâ milyonları aynı anda ayağa kaldırabilecek bir güce sahip.
Ama bu güzelliğin etrafını saran kir, oyunun kendisinden daha çok konuşuluyor. Bu kir temizlenmezse, bir gün futbolun kendisi değil, sadece gölgesi kalacak.
Diyeceğim o ki; futbolun kaybettiği şey yetenek değil, tempo değil, yıldız oyuncu değil…
Futbolun kaybettiği şey güven.
Bugün futbolun ihtiyacı olan şey; yeni bir sistem, yeni bir etik anlayışı, yeni bir kültür.
Aksi halde bu kan kaybı durmayacak.
Ve bir gün, “futbol neden bu hale geldi” diye soracak kimse bile kalmayacak.

