"Gerçeklerin er ya da geç bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır" ama gerçekler çoğu zaman kendiliğinden ortaya çıkmıyor, ağır bir bedel ödeniyor!..
Uzun yıllardır hâkim olduğu sermaye, medya ve sinema araçlarını kullanarak varlığını “mağdur” bir kimlik üzerine inşa eden İsrail’in 2023 yılında Gazze’de başlattığı soykırım ile mağduriyet politikası geçerliliğini kaybetmiş ve uluslararası kamuoyunda “katil devlet” olarak anılmaya başlamıştır.
Gazze’de yaptığı katliamlar ile ortaya çıkan imaj değişikliği bütün dünyanın hayret ve ibretle izlediği bu dönüşüm süreci İsrail gerçeğini bütün dünya ile yüzleştirdi.
Savunucularının birer birer terk ettiği İsrail, gittikçe yalnızlaşıyor. Yakın zamandaki geleceği ile yüzleşen bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, “Daha da şiddetlenecek bir tsunamiyle karşı karşıyayız. Kimse İsrail ile anılmak istemeyecek” demiş.
Hafta içinde Tel Aviv yönetimine baskı(!) yaptığı öne sürülen Başkan Trump’ın Netanyahu’ya “bütün gücünle Gazze’ye gir ve bitir…” dediği öne sürülmüştü.
Bu durumun 22 Eylül’de New York’ta yapılacak Birleşmiş Milletler genel kurul toplantısında Fransa, İngiltere, Kanada ve Avustralya’nın Filistin Devletini tanımasını engelleyecek bir tehdit olarak ileri sürüldüğü belirtildi.
Küresel medya ve sinemayı kullanarak uluslararası kamuoyunda kendisini “mağdur ve mazlum” olarak konumlandıran İsrail’in aynı medya araçları gerçek kimliğini ifşa etti. Kendi saldırgan politikalarını meşrulaştırmak için kullandığı medya eliyle beynelmilel acziyet öfkeye dönüşüyor.
Gazze krizinin üstesinden gelmekte ve mazlumları korumakta isteksiz ve yetersiz kalan uluslararası sistem İsrail’in daha önce olmadığı kadar görünür hâle gelen saldırılarının sonuçları ile yüzleşiyor...
Filistin için olağanüstü toplanan TBMM Genel Kurulu yayımladığı tezkeresinde tüm ülke parlamentolarına “İsrail’in soykırım politikalarından vazgeçene kadar BM ve uluslararası kuruluşlardaki üyeliklerinin askıya alınması” çağrısında bulundu.
İsrail’in Gazze’de yaptığı soykırımı durdurmak için hiçbir hamle yapmayan Birleşmiş Milletler teşkilatında İsrail gibi koruma alanı seçen sayılı ülkelerin dışında kalanların üyelikleri tartışılır hâle gelmiştir.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Çin ziyaretinde ülkenin en büyük gazetesi “People’s Daily”de yayımlanan makalesinde “Mevcut uluslararası sistem maalesef bu krizlerin üstesinden gelmekte ve masumların haklarını korumakta yetersiz kalıyor. Gazze’de İsrail’in gerçekleştirdiği işgal ve katliam bu gerçeğin en çarpıcı örneklerinden biridir” uyarısı teşkilatın geleceği adına ikaz niteliğindedir.
Birleşmiş Milletler (BM) 24 Ekim 1945'te kurulmuş; sözde dünya barışını, güvenliğini korumak, ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak için kurulan uluslararası bir örgüttür.
Ne var ki “dünya barışını, güvenliğini korumak ve uluslararasında ekonomik, toplumsal ve kültürel bir iş birliği oluşturmak” için kurulan bu teşkilat ilk günden beri saldırgan, işgalci ve kıyımcı İsrail’i koruma ve kollama görevi üstlenmiş gibi davranıyor.
Böylece Filistin bütün dünyanın hayret ve ibretle izlediği bir yok etme operasyonunu bu perdelemeler nedeniyle dünya ile yüzleştiremiyor.
Gazze’de derhâl ve şartsız bir ateşkes çağrı yapan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) karar tasarısını ABD veto ettiğinde Konseyin 14 üyesinin tasarıya destek vermesi geçersiz kalıyor…
Bu, ABD’nin Gazze ateşkesi konulu tasarılara beşinci vetosuydu. Artık taşınamaz ve tartışılamaz hâle gelen Gazze katliamları sadece İsrail’in değil ona hamilik yapan BM teşkilatında da bir değişimi kaçınılmaz yapıyor.
Yakın gelecekte BM içinde yükselen “Kimse yok mu?..” çağrıları kimseyi şaşırtmaz…
Hikmet Köksal'ın önceki yazıları...