ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

A -
A +

Estetik ile iktisat ters orantılıdır, birinde şekil yapan oburunu kırar. Estetik masraflıdır oranı kovalayan altınına kıyar.

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

 

İnsan yüzü ve vücudu hakkında sunulan ideal ölçüler İtalyan’a çıkar. Çekik gözlüler, Kızılderililer, Afrikalılar kale alınmaz.

 

Bir zamanlar Yunan ve İtalyanlar altın orana takar, garip manalar yüklerler ona. Sayı sayı olmaktan çıkar mistik bir havaya bürünür adeta.

 

Şimdi bir dikdörtgenimiz var diyelim farzımuhal, iki kenar toplamının büyük olana nispeti 1,618 ise oldu tamam. Bu sayı Yunan alfabesindeki “phi” harfiyle ifade edilir. (Dikkat, attention, intebih “Pi 3,14” başka!)

 

Matematikçi Fibonacci rakamları kurcalarken (0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21) gibi bir dizi yakalar. Mesela birle ikiyi topla uc. İkiyle ucu topla beş. Bol birbirine 3/5=1,66666 çıkar. Rakamlar büyüdükçe ideal sayıya (1,618) yaklaşırlar.

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!Abesle iştigaldir, kimseye hayrı olmaz. Ama Euclides “Elementler” adlı eserinde bunu parlatır, hendesecilerin dikkatini çeker mevzuya (MO 300).

 

Pisagor’dan da kaçmaz, oranı fark etse de “altınlığında” kararsızdır, diğerleri gibi abartmaz, kabartmaz.

 

Gelgelelim İtalyan matematikçi Luca Pacioli onunla yatar, onunla kalkar, hele Leonardo da Vinci’nin resimlerinde zikrolunan kıyası tespit edince bir velvele koparır ki sorma, bütün Floransa ayakta.

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

FAŞİZMİN TERESSÜMÜ (resimlenmesi, iz düşümü)

İnsan yüzü ve vücudu hakkında sunulan ölçülere bakarsanız alayı İtalyan’a çıkar. Yani Avrupalı beyazsan ideal insansın. Çekik gözlü ya da Afrikalıysan kaybol, dolanma buralarda!

 

İyi de bu ırkçılık olmuyor mu? Bence Somalililer de Somalılar da çok sevimli, atın şu mezuralarınızı kenara. Bir kere insan var karşınızda. Aaa ne şirin deyip seveceksin. Neymiş oran, orangutana bile yapılmaz!

 

Yok ekseriyetin ekalliyete tahakkümü derseniz Asyalılar sizden fazla. Sadece Cin ve Hint 3 milyar. Ekleyin Endonezya, Malezya, Kore, Vietnam ve Japonya’yı. Acık ara fark atar Avrupa’ya.

 

Şimdi onlar da başka oranlar mı koysun, kavimlerini öne mi çıkarsınlar?

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

 

Bu işin tacirleri çiçekleri böcekleri tarar, işi gücü bırakır, otta kökte oran ararlar. Bal kovanları, tavus tüyleri, kelebekler, arılar, kuşlar, kar taneleri, kelp dişi, jaguar deseni hiçbiri orana oturmaz, bulabildikleri iki mahluk var, salyangozla kozalak.

 

Paragöz mimar ve ressamlar hadiseyi köpürtür, pazarlama güçlerini artırırlar. Sanat tarihçilerine de mevzu lazım. Mona Lisa tablosunda, Partenon’da (antik Atina) ve Giza Piramidinde oran ararlar. O, biraz da nereden baktığınıza bağlı, illaki üçe beş bir şeyler bulursun koca binada.

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

ZÜGÜRDÜN ÇENESİ

Mimar Le Corbusier, Dali veya Tool’un phi katsayısını kullandığına dair tek delil yok.

 

Bükük belli bir nineye ölçülere uymuyor diye çirkin diyebilir misin? Onun şefkatli duruşunu, dualı bakışını hangi orana vuracaksın acaba?

 

İç ısıtan bir tebessümü, annenin ninnisini, bebeğin kokusunu hangi aletle ölçeceksin sonra?

 

Estetiğin matematikle ne alakası olabilir ki, hoşuna gidiyorsa tamamdır; iletki, pergel sokarsan tadı kaçar.

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

 

Ressamlar umumiyetle altın orana itibar eder, çünkü resim defterleri ve tuvaller üçe beşin katlarıdır. Boşluk bırakamayacağına göre, mecburen uyacaklar... Estetik cerrahinin işi de oran satmak. Meraklısı çook, para elde bekliyorlar sırada.

GÜZELLİK CETVELE KALDIYSA

Eğer mevzu yüzün eni boyuysa milyon kişiyi ölçün belki birkaç tane 1,618 çıkar. Kafatasını presleyip kalıba sokamayacaklarına göre başka başka oranlarla oyalar; burun, dudak, kaş uzunluğunda letafet ararlar. Ama en çok yapılan operasyon rinoplasti, goz kapağı ve dudak kaldırma.

 

ALTIN ORAN ALTINI OLANA!

 

Niye? Çünkü kolay.

 

Çene implantları ve yanak dolguları ile bir şeyleri değiştirmek mümkünse de attığın taş ürküttüğün kurbağaya... Haydi girdik operasyona; kestiler, biçtiler, diktiler, silikonlar milikonlar. Peki garantisi var mı? Yata yata yağ bağlarsam oran mı kalacak sıfatımda? Bir de onlar sarkacak, al başına ayrı bela.

 

Bıçakçılara göre hava hoş, her daim emrinizdeler, yeter ki paradan haber verin onlara.

 

Sahi o riskli ameliyatlarla mide küçültenler, yağ aldıranlar, niçin spor yapmayı düşünmez? Az yeseler, yürüseler, otomobile, asansöre mesafe koysalar...

 

Kaldı ki estetik de değişiyor; iki nesil evvel tombul bayanlar, gürbüz çocuklar gözdeydi, sonra yürüyen iskeletler manken kesildi başımıza. Dun millete hoş gelen kalkık burunlar, kule kafalar, bugün cazip değil, yarın bunlardan da bıkacak kestirdiklerine biçtirdiklerine pişman olacaklar. Gençlik resimlerine bakıp “Tuh be” diyecekler, “Ben güzelmişim aslında!”

TAKMAYIN KAFANIZA

Yok efendim uzun burun üzgün gösterirmiş, bunu söyleyen hiç Karadeniz’e gitmemiş anlaşılan. Hepsi de neşeli, burunlarıyla mutlular.

 

Ne boncuk burunlular var, gam kasavet akar.

 

Adamların dertleri seni beni Leonarda da Vinci’nin ‘Vitruvius Adamı’na uydurmak. Biz idealiz, mükemmeliz; siz de uyun bize, yatın bıçak altına!

 

Amaan koyverin gitsin, simanızı sevin. Hangi arkadaşımızla oranı ideal diye samimi olduk ki? Ya tatlı diline takıldık, ya dostluğuna.

 

Herkes güzeli sevmez ama her aşık sevdiğini güzel sanır. Leyla dediğin kara kuru bir kız. Gel sen onu sor Mecnun’a.

 

Bazı sunucuların beyaz dişleri ürkütücü, spotlar yanınca selektör gibi parlıyor. Halbuki dişlerin sac, göz ve cilt rengi ile bir uyumu var yaratılıştan. Yok, benimki beyaz olsun. Peki canım, sen kaşındın. Haddini bilmezsen ocu yaparlar.

 

Michael Jackson’ın eski resimlerine bakın, yüzünü elletmeden evvel ne şirin çocukmuş ya...

 

Kahverengi gözler de maviler kadar sevimli ve sıcak. Zaten eskiden gök gözlüler hiç tutulmazdı, zeytin gözlüler makbuldü Anadolu’da.

 

Şimdi de zeytin gözlüler ama yeşil zeytin galiba.

MİSAL MASAL MESELA...

Amaaan benene. Kim neyle mutluysa onunla oyalansın birkaç misal sunup mevzuyu takdirlerinize bırakacağım. Sanırım hayli düşman kazandım bu arada.

 

Eğer altın oran ile kafa ölçersen en ideali su aygırı. Arap atı o uzun yüzüyle kale bile alınmaz.

 

Ferrari Enzo F60’ınız varsa oturun ağıt yakın. Bu V12’nin uzunluğu 470, yüksekliği 115 cm. Oranlıyorum 1.244 çıkıyor. 1.618’den hayli uzakta.

 

Oran isteyen Hint malı “tuktuk”a binecek paşam. Ya da Magirus minibus bakacak hurdalıktan. Yok Mercedes’miş, Maserati’ymiş, Cadillac’mış geçin bunları kardeşim, koymayın kapınıza.

 

Ünlü Chrysler gökdeleni oranı dikine delen bir asi, Louvre Sarayı ise enine yayan kibirli. Oran takıntısı olan konteynırda yaşayacak.

 

Sakın sevdiğinize gül, karanfil, orkide yollamayın hepsi oransız, orantısız şeyler. Kozalak gönderin mutlu olsunlar.

 

Kedi, kopek ve kanaryaların da orantıları karışık, siz en iyisi salyangoz besleyin, onun da her cinsi değil Natilyus tercihe şayan. Leonardo, Mona Liza’yı orana oturtmak icin tam dort yıl ter dokmuş tuval karşısında. İyi de sıfatında mana yok, sanki ustabaşından azar işitmiş son utucu. Huzun desen ı ıh, neşe desen arama. Yıllarca oranla buranla uğraşacağına iki dakkada bir kaş cizeydin ya kadına.

PEKİ YA SİNAN?

Evet Sinan Usta’mız (rahmetli) phi sayısından haberdardır, sadece onunla da kalmaz B= 4,1867’yi (ısı-mekanik enerji donuşum katsayısı), E 2,718’i de (Napier’in logaritma tabanı) kullanır. Eserlerini zemin acısı 66 derece olan ikizkenar üçgenlere oturtur muhtemel zelzelelere tedbir alır. Mekân içi mesafeleri 66’ya bağlar, bu sayı ebcette Allah (celle celaluh) ism-i şerifi ne çıkar.

 

Seslerin artarak yayılması için zeminde akustik boşluklar bırakır, kubbeye seda küpleri saklar.

 

Taç kapı mühim bir denge merkezidir, yüzlerce ton kurşun yükler sırtına.

 

İs odası ise tabii havalandırma ile çalışan bir siklon-baca sitemidir. Kandil dumanlarını toplar çökertir odaya. Böylece kubbe tezyinatı kararmaz, biriken isler ise mürekkep olur hattatlara.

 

Istıranca derelerinden getirilen suyu, hususi bacalarda oksijenle harmanlar (bir nevi arıtma), şadırvana serin ve leziz su yollar.

 

Hesabına da sağlamdır 164 cilt defter tutar, harca kırılan yumurtaları bile tek tek yazar. Hani müfettiş gelse kuruş acık bulamaz.

 

Onunki teftiş endişesi değil, kul hakkı derdi. Büyük bir hassasiyeti vardır vakıf malına.

 

Günümüz binalarında konfor faktörü olarak kontrol edilebilen 4-5 hususiyet var (ses yalıtımı, ısı izolasyonu, aydınlatma, havalandırma). Halbuki Sinan 66 ayrı başlık acar mevzuya.

 

Ne zaman?

 

16. yy.da.

 

Ben daa ne diym ya?

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.