Deprem paraları İnönü heykeline

Sesli Dinle
A -
A +

1939 Zelzelesi tam Erzincan şehir merkezini tutar. 52 saniye sürer ve 7,8 büyüklüğünde sallar. Sadece ülkemizde değil yeryüzünde yaşanan depremlerin en büyüklerinden biridir...

 

Hareket Erzincan dışında Amasya, Yozgat, Çorum, Tokat, Sivas, Erzurum, Elâzığ, Tunceli, Gümüşhane, Giresun, Ordu ve Samsun’da da hissedilir. Resmî kayıtlara göre can kaybı 32 bin 968’dir. 116 bin 720 bina yıkılır, bir o kadar da hasarlı vardır.

 

Deprem paraları İnönü heykeline

 

Ki o yıllarda nüfusumuz beşte birimiz kadardır. Meskenler de ekseri ahşaptır.

 

Rahmetli Ömer Okçu (Hekimoğlu İsmail) anlatırdı: “Çocuktum uyuyordum, bir sallantı oldu, baktım tavan uçmuş gitmiş, gökyüzü karşımda.” 

 

Bir depremzede için göğü görmek rahatlatıcı olmalı, ancak Aralık’ın 27’sidir, gecenin ikisi. Dışarıdaki dondurucu bir hava vardır, üzerinde fanila pijama. O hengamede kız kardeşi vefat etmiş, ağabeyi sır olup gitmiştir.  

 

Deprem paraları İnönü heykeline

 

İnsanlar yine çıktıkları yıkıntılara sokulur, ufak tefek ateşler yakar, sabır bakalım sabah ola hayrola. 

 

Devlet gelir canım, bunca insanı kendi hâline bırakacak değil ya!  

VAKA ORTADA

Ertesi gün Sıhhiye Vekili Dr. Hulusi Alataş TBMM’de kürsüye çıkar: “Peyderpey gelen haberlere göre gece saat iki raddesinde yaşanan zelzelede Hükûmet konağı, ordu müfettişliği, ordu evi, postane gibi şehrin sağlam binaları ve dükkânlar da yıkıldı, sanırım Erzincan tamamen enkaz altında. Piyade ve topçu kışlalarındaki askerler kalanları kurtarmaya ve yangınların itfasına çalışmaktadırlar... Şehir kâmilen yıkılmış olduğundan ekmeğimiz yoktur, yaralıların tedavileri için ilâç ve doktor, halkı barındırmak için baraka ve çadıra ihtiyaç vardır. Tahribat yalnız şehre münhasır olmadığı gibi, civarda da geniş mikyasta zayiat...”

 

Deprem paraları İnönü heykeline

 

Köylerden haber yoktur, Suşehri ve Reşadiye’nin vaziyeti meçhuldür. 

 

Erzincan Kuzey Anadolu deprem kuşağı üzerinde yer alır ki, bin yılda 11 defa yok olmuş, 12 defa yapılmıştır. 

 

13.’cüsü yine aynı noktaya.    

 

Deprem paraları İnönü heykeline

 

Elbette o günlerde devletimiz böyle güçlü değildir, müdahalede sıkıntılar yaşanacaktır. Yardım az gelir, çok gelir o ayrı mevzu, lakin Ankara’nın tavrı onları yaralar.  

BEYAZ TREN 

O devirde trenlerimiz siyahtır, Cumhurreisinin makam trenleri ise akça pakçadır. Halk arasında “beyaz tren” diye anılır. Alman Wegmann&CO Cassel şirketinden alınan “Yürüyen Köşk” yetmemiş, LHV Linke Hofmann-Werke (Breslau) firmasına yeni bir tane ısmarlanmıştır. Paradan kaçınılmamış, muhteşem mefruşatı Almanya’da yaptırılmıştır (1935). 
Her vagonda Siemens telefonlar vardır, yaverlik dairesi, umumi katiplik, vestibül, yatak odası, banyo, hanımlara mahsus salon, maiyet kompartımanı santralden bağlanır... Bölümler ses geçirmez çelik kapılarla ayrılır, iç duvarlar Kafkas cevizi, tavan ise açık renk abanozla kaplıdır. Kıoltukmar Kanada hasırıdır. Satranç ve tavla takımları antikadır. Güçlü bir ses sitemi ile donatılmıştır. 

 

Deprem paraları İnönü heykeline

 

Tren iki lokomotif tarafından çekilir, sürekli istim üzerinde bekletilir, daima hazır kıtadır. 

 

O günlerde Batılı diktatörler aynı anda birkaç vasıta kullanır, hangisinde olduklarını saklarlar. Bizimkiler de taklit eder, ikisini peşpeşe çıkarırlar. 

DÖRT GÜN SONRA

O günlerde Ankara Erzincan arası kaç saatte katedilir bilmiyorum. Yolda sıkılmamak için kâğıt oynarlar (CHP’li Avni Doğan). Eh kolay değil tabii, elemden, kederden. Sorulsa “ben n’aptığımı biliyor muyum” diyecektir ihtimal.   

 

Cumhurreisi İnönü şehre zelzeleden 4 gün sonra ulaşır, ortalık nispeten toplanmıştır. Paşa istasyonda iner şöyle şehre doğru elli yüz adım yürür, bütün yıkıntılar birbirine benzemektedir diğerlerini görme lüzumu hissetmez. 

 

Tam bir nutuk irad edecektir ki yaşlı bir kadın önünü keser “Mehmedim gitti Mehmedim” der. “Senin yanında askerdi! Senin! Senin! Senin!” 

 

Başını göğsüne dayayıp ağlamaya başlar, paşanın parmakları yere bakmaktadır, ihtiyarı kucaklamaz, elini omzuna koymaz. Yüzünde donuk bir tebessüm, zaten subaylar araya girer uzaklaştırırlar. 

 

Sonra?

 

Paşa sadece iki buçuk saat kalmıştır, ne yaşanabilir ki başka? 

 

Deprem paraları İnönü heykeline

MIŞ GİBİ YAPILINCA

Buraya kadar eleştireceğimiz bir şey yok, reisicumhur gitmiş, şehri gezmiş, resmî ve mülki erkan ile bir araya gelmiş. Hani beyaz trene elli yüz çadır, ilaç, gıda, battaniye koysalar iyiymiş ama.... 

 

Peki beyaz trene beş on yaralı alıp da Ankara’ya…

 

Kan lekesi, irin, gaita... Tren beyaz diyoruz, anlasana! 

 

Yaptıkları en hayırlı iş Erzincan, Şebinkarahisar, Alucra, Fatsa, Erbaa ve Niksar cezaevlerindeki mahkûmları gündüzleri serbest bırakıp arama kurtarmada kullanmaları olur. İçlerinden biri bile firar etmez, cansiparane çalışırlar. 

 

Zaten bir kısmı devlete olan borcundan ötürü yatmaktadır, affa uğrar, diğerlerinin de cezalarında indirim yaparlar.

 

Paşa Ankara’ya döner, Erzincan’a 2 milyon lira çıkarma kararı alırlar. 

 

Ama tahakkuk ettirilmez o başka. Başbakan Refik Saydam Erzincan’a ancak Mayıs ayında gelebilir. Aileler üst üste yığılmıştır, uyduruk barakalarda. Ankara’nın ilgisizliği ayan beyan ortada. 

DEMİRAĞ DA OLMASA

Ama Nuri Demirağ yağdırır âdeta. Felaketi duyar duymaz evini arar “herkes kendine 2 takım kıyafet ayırsın” der, “gerisi olduğu gibi Erzincan’a!” 

 

2 vagon ilaç, erzak, battaniye yollar. Devletin çadırları henüz yoktur ortada. 

 

Kendi de gider, adamlarını da çalıştırır, depremin 7 günü enkaz altından çıkan bir evladımızı (soba borusu ile nefes almıştır) kucaklar, çıkarıp sırtındaki paltoyu bırakır omzuna.  

 

Cumhuriyet gazetesi bile (30 Aralık 1939) hamiyetperver demek zorunda kalır ona. 

 

Yunanistan hükûmeti, depolarındaki atıl çöpçü üniformalarını bağışlar, eh o da bir yardım sonunda. 

 

Romanya ise ciddi miktarda kereste yollar, bir an önce ev kursunlar. Keresteler gayet kalitelidir, böyle düzgün parçaların ne işi vardır Erzincan’da? Ankara’da partiye angaje memurlar için yaptırılan Saraçoğlu lojmanlarında kullanırlar. 

 

Peki devlet afetzedeye bir şey vermez mi?   Verir. Zelzele bölgesinde her aileye 8 adet beşlik çivi dağıtılır. Eh kaldı üç nalla bir at, tahtasını da sen ayarla!..

 

Deprem paraları İnönü heykeline

DOLANMASINLAR AYAĞA

İnönü 1948 Balıkesir depreminde de bölgeye gider. Bir gece kalır ve gezisini “sükûnet içinde” tamamlar. Çünkü dönemin valisi evi yıkılanları hapse tıkmıştır. . Şimdi Cumhurbaşkanının önünde ağlayıp zırlamasın, haşmetliye sırnaşmasınlar.  
Yaaa neydi o 23 Nisan şiirleri “Padişahtan sultandan / Kurtuldu güzel vatan!”

 

Neyse Erzincan’a dönelim... 

 

Vali Dilaver Argun 3.5 sene sonra Ankara’ya gider (28 Mayıs 1943). Hükûmetin yeni Erzincan’ın kurulması için vermeyi kararlaştırdığı 2 milyon liradan, 303 bin lirasını tahakkuk ettirmeyi başarır.

 

103 bin lirası için örnek evler planlar. “Siz de aynısından yapacaksınız ona göre ha!”  Kalan 200 bin lira ise İnönü heykeline aktarılır. 

 

Doğru konuşmak gerekirse fiyat makuldür, çünkü Taksim gezisi için yapılan İnönü heykeli 1 milyon 400 bin liraya mal olmuştur.

TÜRBEYİ ATÖLYEYE...

Halkın ne üstünde çatı, ne altında halı, sırtında aba yok, ilaç, revir, mektep medrese yok. Bırakın etliyi, sütlüyü, kuru ekmeğe muhtaçtırlar. 

 

Olsun. Altı umdesinden biri Halkçılık olan parti heykel bahşeder halka. 

 

Efendim önce bir yarışma açılır ve iş Kubilay heykelini de yapan yandaş yontucu Ratip Aşir Acudoğlu’nda kalır. 

 

Râtip işe 1943’te başlar, Cerrahpaşa’da konak yavrusunda oturur, evi müsaittir ama Müzeler Müdürlüğünün izniyle Yeni Cami Hatice Turhan Sultan Türbesi’ni kullanır. 

 

O günlerde türbelerin kapalı olduğunu biliyor olmalısınız, Fatih’in kabrine bile yaklaşamazsınız.  

 

Put büst gibi dinin yasak ettiği bir şeyi dinî mekânda yapmak... En hafif ibareyle, “saygısızlık” denir buna. 

 

Heykelcilik pis iştir. Önce çamurdan yapılır, sonra kalıba alınır. Döküm de kolay değildir, enerji ve metal kaybıdır çevreyi kirletir. 

 

Ratip bir sabah türbeye girdiğinde ne görsün? Koca çamur parçalanmış, etrafa yayılmıştır (fazla kuruttuğu için gevremiş dağılmıştır). Zaman da daralmıştır. Erzincan Valiliği adına ihaleyi denetleyen Mahir Tomruk pek telaşlanır. Kıdem beklerken sürgüne mi yollanacaktır? 

 

Ratip, öğrencisi Hüseyin Özkan’ı yardıma çağırır, bu sefer, alçı kullanır, bitirmeyi başarırlar. 

 

Heykelin arkasına yandaş şairlerden İ.A Göysa bir methiye yazar. Kaideye kazırlar.

 

2 Eylül 1949. 10 yıl sonra. Başbakan Şemseddin Günaltay Doğu gezisine çıkar. Gelir bakar Erzincan perişan. Deprem yılı doğanlar üçüncü sınıfa başlamış, yardım görmemişler daha. 
Yılan hikâyesine dönen 5 numune ev, eşraf konağı gibidir âdeta. Halka hayrı olmaz. Tutanın elinde kalır ihtimal. 

 

Ş. Günaltay yollanan paraların lalettayin kullanıldığını söyler ve çok kızar. 

 

Para yollanıldığını mı sanıyordu acaba? 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.