Kaydet
a- | +A

Bu tür provokasyonların olması şaşırtıcı değil elbet!.. CENTCOM Komutanı Amiral Brad Cooper’ın SDG’ye entegrasyon telkininde bulunduğu günün ertesinde, ABD askerlerine saldırı olması yeterince manidar!..

Evet, DEAŞ kaynaklı veya DEAŞ’a mal edilecek provokatif saldırılar olacak… Suriye’nin Palmira şehri yakınlarında, devriye gezen ABD askerlerine yönelik saldırı (İki asker ve bir sivil tercüman hayatını kaybetti), bağıra bağıra provokasyon olduğunu söylüyor! Devamında dört Suriye askerinin öldüğü ikinci saldırı da aynı tezgâhın oyun parçası. Epey zamandır Suriye coğrafyasında, SDG-İsrail ortaklığında yürütülen pek çok saldırı ve eylem tezgâhlanıyor… Bu oyunlar yalnızca Suriye’de değil, dünyanın değişik coğrafyalarında da sahneleniyor. Bu meyanda hemen dünyanın öbür ucundaki Avustralya’nın Sidney şehrinde gerçekleştirilen kanlı saldırıyı da iyi tahkik etmek gerekiyor. New South Wales eyaletine bağlı Sidney kentinin Bondy plajında, Yahudi Hanuka Bayramının kutlamasını yapan bir gruba yapılan saldırı oldukça dikkat çekici. 16 kişinin öldüğü ve 42 kişinin yaralandığı olayın failleri, Pakistan asıllı bir baba oğul… Fazlasıyla dikkat ve şüphe çekici değil mi? Daha da enteresan olanı, 50 yaşındaki babanın silah ruhsatı sahibi olması ve tam altı tane silahının bulunması. Sidney olayında çok soru işareti var. Ancak Netanyahu peşinen olayı antisemitik bir saldırı olarak ilan etti bile. Avustralya Başbakanı Antony Albanese Netanyahu’nun suçlamalarını reddetti… Bakalım bu olay nerelere uzanacak. Pakistan asıllı kişilerin kimlerle nasıl ilişkileri var? Geçenlerde Beyaz Saray önünde, iki ABD Ulusal Muhafız askerini öldüren Afganistan asıllı kişinin, CIA bağlantısı ve mahut teşkilata yaptığı hizmetler de çok dikkat çekiciydi hani… Gazze’deki soykırım sebebiyle dünya çapında İsrail aleyhine kabaran öfke dalgalarına karşı, Siyonist odaklar; dünyanın her yerinde şaşırtıcı eylemler tezgâhlayarak, karşı taarruzda bulunmaya çalışıyor. Sidney’deki saldırı sanki göz göre göre geliyorum diyen bir hadise. Bakalım altından tam olarak ne çıkacak? Suriye’de ABD askerlerine saldıran DEAŞ’lı militanın kimliği çok çabuk tespit edildi. SDG, bu arada ABD’ye bir nevi şantaj yapmak üzere, Suriye hapishanelerindeki DEAŞ militanlarını bırakma tehdidinde de bulunuyor!

Bu cüreti tabiatıyla İsrail’den alıyor… ABD, SDG’yi Suriye yönetimiyle entegre olmaya yönlendirdikçe, İsrail kendince alternatif bir zemin açıyor YPG/PKK/ SDGye. Tıpkı Esad rejimi kalıntısı Nusayriler ve Dürziler gibi, SDG’yi de Suriye’yi parçalama ve kontrol altında tutma aparatı olarak kullanmaya yelteniyor. Ancak buna İsrail’in boyu yetmeyecek. Daha önce ABD Yönetimi ile CENTCOM arasındaki görüş ayrılığının asgariye indiği ve Beyaz Saray’ın DEAŞ ile mücadele konusunda Suriye Hükûmetine alan açtığı bir dönemde, SDG-İsrail iş birliği ile bunun sabote edilmesi kolay değil. Çünkü SDG’nin hâlâ peşinde koştuğu idari bir özerk yapı Suriye’nin toprak bütünlüğü için büyük tehdittir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin ulusal güvenliğine de yönelen bir tehdittir. Dolayısıyla Türkiye’nin böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün değildir. Lakin Türkiye, SDG’nin istenen çizgiye gelmesi yani 10 Mart Mutabakatı çerçevesinde Suriye ile bütünleşmesi hususunda gayet sabırlı davranıyor. Burada önemli bir stratejik durum var… Türkiye ile ABD’nin hâlihazırda gelmiş bulundukları müşterek çözüm noktası 10 Mart Mutabakatıdır. Amerikan Yönetimi de Suriye’de barış ve istikrarın sağlanmasını isteyen noktaya gelmiş bulunuyor. Dolayısıyla bunun behemehal gerçekleşmesi lazım. Aksi hâlde Türkiye-ABD ilişkilerinde başka sıkıntılar doğabilir… İşte buna meydan vermemek için Türkiye sabrediyor. Velakin bu sabrın sınırsız olduğunu da kimse sanmasın.

Bir yılı aşkın zamandır konuşup tartıştığımız Terörsüz Türkiye Süreci ilerleme kaydettikçe, içeriden ve dışarıdan kimi odaklarca bunu rayından çıkarmaya dönük hamleler sıklaşıyor… Basın yayın organlarında tuhaf haber ve iddialar yer alıyor… Hayali pek geniş veya öyle formatlanmış bir meslektaş, durup dururken YEŞİL kod adlı, çoktan ölmüş olduğu bilinen bir gizemli kişinin kendisini telefonla aradığını yazdı. Doğrusu bu asparagasın zamanlaması çok manidar!.. Tıpkı Doğu ve Güneydoğu Bölgesinde özel bir mana ifade eden, BEYAZ TOROS arabasının on yıllar sonra gözler önüne çıkarılması. Tam da Millî dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonunun şehit ailelerini dinleyeceği gün, Beyaz Toros arabasının yakılmasıyla verilmek istenen mesaj gibi, bu olay da birileri tarafından sahnelendi. Gerçi yalan çok çabuk deşifre oldu… Meğerse YEŞİL diye pazarlanan kişi, yarı açık cezaevinde yatmakta olan bir sabıkalı imiş. İyi de gazeteci Saygı Öztürk buradan nasıl bir vazife çıkarmak istedi acaba? Öztürk son günlerde hayli aktif… Öcalan’ın talepleri diye, aslı astarı olmayan şeyler de yazdı. Niye yazıyor veya kim yazdırıyor bunları? Öcalan’ın ne isteyip neyi istemediği devletin ilgili kurumlarının belgelerinde kayıtlı. Ortalığı karıştırma ve toplumu rahatsız etme gibi bir hedefe matuf söz ve davranışlar hangi adreslerde pişirilip servis ediliyor? DEM Parti içindeki bazı isimlerin maksatlı çıkışları ile Kandil’deki örgüt çekirdeğinin aynı hedefe yönelik çıkışları, anlaşılan yeterli görülmediğinden, buna biraz da sosyal medya takviyesi yaparak güçlendirilmeye çalışılıyor. Hemen ifade edelim ki, bu gayretler beyhude. Örgüt mensupları, boşuna ayrı baş çekmeye kalkmasın. Öcalan’ın 27 Şubat çağrısındaki muhteva orta yerde duruyor ve bundan bir sapma da yok, olamaz. Öcalan orada ne diyor:

Ayrı ulus devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine çözüm olmamaktadır… Ve bu gerçeklik sadece Türkiye için değil, Suriye için de tek çözüm yoludur.

ÖNE ÇIKANLAR