Ukrayna savaşı tehlikeli biçimde yayılma eğiliminde… Bu gidişatın temelini, 2004 yılında, renkli devrimlerle (Gürcistan’da Karanfil, Ukrayna’da Turuncu) atan Batı dünyası, hâlâ Rusya’yı zayıflatmaya çalışıyor.
Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin, şimdiye kadar pek çok defa tekrarladığı cümleyi bir kere daha telaffuz etti: “Avrupa bizimle savaşmak istiyorsa, biz hazırız…” Putin bunu söylerken yine daha önce de pek çok kere tekrarladığı bir başka sözünü hatırlattı: “Onlar bizim saldıracağımızı söylemeye devam ediyor. Böyle bir niyetimizin olmadığını yüzlerce kez söyledim. Ama onlar bize saldırırsa karşılık vermeye hazırız. Öyle bir karşılık veririz ki, kısa zaman içinde karşımızda barışı görüşmek için kimse kalmaz…” Evet, Rusya lideri, ne derece kararlı olduklarını bu şekilde kesin olarak ifade ediyor. Batı’nın niyeti de en başından beri, bu Rusya’yı zayıflatmak ve geriletmek idi. Rusya elbet bu niyetin farkında olarak ilk günden beri, her açıdan itirazlarını ve muhtemel reaksiyonunu duyurdu. Batı (Burada kastedilen, birlikte hareket eden ABD ve AB.) Tabii önemli karar merkezleri (Washington, Londra, Brüksel (Almanya ve Fransa’nın çelik çekirdeğini teşkil ettiği Avrupa Birliği…) topyekûn aynı yönde hareket ederek, Moskova’yı istediği kıvama getirmeye çalıştı… Batı 2004’te Gürcistan’da Karanfil, Ukrayna’da Turuncu ismiyle renkli devrimleri sahneye koyarken, Rusya sert bir tepki verdi. Gürcistan’ı üç parçaya böldü… 2007’de AB ile Ukrayna’nın ortaklık müzakerelerine başlaması, durumun kontrolden çıkmasını beraberinde getirdi. Neticede 2014’te, Kremlin bu defa Kırım’ı işgal ve ilhak etti. Devamında Rus nüfusun çoğunlukta olduğu Donbas Bölgesine de sarkarak… Rusya Yönetimi bu arada, ulusal güvenliğine yönelebilecek tehditlere nasıl cevap vereceğini, bir nevi bilimsel makalelerle de açıklık getirdi. Nihayet 24 Şubat 2022’de, Kremlin söylemini eyleme döktü ve ÖZEL ASKERÎ OPERASYON tanımlaması ile Ukrayna topraklarına geniş çaplı bir saldırı başlattı. Bundan gerisi artık medya organlarında bol bol verilen teferruat mahiyetinde… Önemli olan meselenin hangi istikamette olduğudur.
Türkiye, Ukrayna savaşının bir an önce sonlanıp barışın sağlanması konusunda, ilk günden beri çok yoğun diplomatik gayret sarf ediyor… Savaşın başlamasının hemen ardından, Rusya ile Ukrayna arasındaki ilk temaslara Türkiye aracılık yaptı. İlk toplantı Antalya’da gerçekleşti. Daha sonra 29 Mart’ta İstanbul Dolmabahçe’de, Türkiye’nin ev sahipliğinde ilk ciddi barış görüşmeleri gerçekleşti ve önemli ilerlemeler kaydedildi. Fakat o arada ne olduysa oldu; dönemin İngiliz Başbakanı Boris Johnson, koşa koşa Kiev’e giderek, Ukrayna’yı barış görüşmelerinden açıkça ve alenen vazgeçirdi… 2004 yılından beri, Batı’nın güdümünde oradan oraya savrulan Ukrayna; o kadar tahribata uğramış durumda ki, elli senede belini doğrultması zor… Ne var ki, bu hâlde bile Ukrayna, yine özellikle Avrupa’nın ve bilhassa İngiltere’nin yönlendirmesiyle savaşa devam etmek zorunda bırakılıyor. Hâlihazırda savaşın yıkımı yanında, ciddi yolsuzluk ithamlarıyla da boğuşan Zelenski Hükûmeti, savaşı yönetme iradesini büyük ölçüde yitirmiş durumda. Dışarıdan gelen telkinlerle yol almaya daha doğru ifadeyle direnmeye çalışıyor… Mayıs 2025’te, yine İstanbul’da gerçekleşen barış görüşmelerinden bir gün önce, Ukrayna Rusya’ya yönelik çok etkili saldırılar gerçekleştirdi. Bu saldırıların çapı Ukrayna’nın kapasitesinin üstünde idi. Ve ilgili çevreler ilk saniyelerden itibaren, bunun istihbarat kaynağının neresi olduğunu derhâl tespit etti. Ne enteresandır ki, şu sıralarda da benzer durumları görüyoruz…
Peş peşe saldırıya uğrayan Rus ticaret gemileri… İlk iki saldırı Kairos ve VIRAT isimli iki gemiye yapıldı. Burada en önemli husus, saldırının bizim kıyılara elli altmış km mesafede yani Türkiye’nin münhasır ekonomik bölgesinde gerçekleşmiş olması!.. Üçüncü saldırı Rusya’dan Gürcistan’a ayçiçeği yağı götüren Midvolga-2 isimli gemiye yapıldı. Bu saldırı da Sinop’un 80 mil açıklarında, uluslararası sularda gerçekleşti ki, epeyce dikkat çekici. Zira bu mesafede Ukrayna’nın böyle bir saldırı yapabilmesi pek mümkün değil. Zaten ilk iki saldırıyı üstlenen Ukrayna, üçüncüsünde sessiz kaldı… Bu sessizlik aslında çok şey ifade ediyor. Nitekim Putin bu saldırı üzerine çok sert bir açıklamada bulundu. Saldırıların devamı hâlinde Ukrayna’nın Karadeniz’le bağlantısını kesebileceklerini ifade etti. Putin, bu saldırılardaki Avrupa Birliği katkısını bildiklerini ihsas ederek, Avrupa ile savaşa hazır olduklarını bir kere daha seslendirdi. “Ukrayna savaşının bir cerrahi müdahale olduğuna dikkat çekerek”, Avrupa ile herhangi bir çatışmada böyle bir hassasiyeti göstermeyeceklerini ihtar etti. Putin bu arada ABD ve AB tarafından hazırlanan 28 ve 20 maddelik barış planlarının kabul edilemez olduğunu ve barış ihtimalini zayıflattığını belirtti ki, bize göre Rusya’nın durduğu nokta, şayet Avrupa tarafından doğru değerlendirilmezse, çok daha tehlikeli bir tablo ortaya çıkabilir… AB ve NATO’nun merkezi Belçika’da, bir dizi görüşmeler yapan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da son günlerde; başta gemilere yapılan saldırılar olmak üzere, uç veren gelişmelerin savaşın yayılmasına işaret ettiğini ve bunun çok korkutucu olduğunu kayıtlara geçirdi. Fidan daha önce olduğu gibi, barış görüşmeleri için en doğru adresin Türkiye olduğunu hatırlattı. Bu konuda kolaylaştırıcı her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu da ilave etti. Görüldüğü üzere, Türkiye en başından beri bütün diplomatik enerjisini barış için seferber ederken, Batı dünyası tam tersi istikamette, çatışmaların sürmesini sağlamaya çalışıyor. Bugüne kadarki tahminleri yanlış çıkan Batı, Rusya’yı zayıflatayım derken, bizatihi kendisi daha büyük zaafların içine doğru yol alıyor… Ne diyelim, son pişmanlık fayda vermez!..

