Gazze’de ateşkesi her dakika ihlal eden siyonist İsrail, katliamlara tekrar başlamak için bahane üretiyor… Hamas teşkilatı esir takası anlaşmasını yerine getirirken, Netanyahu çetesi ha bire saldırıyor!
Evet, Filistin devleti ne yazık ki hep gecikti… Hem de en az üç çeyrek asırlık bir gecikme!.. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dünyanın öbür ucundan, Endonezya’dan bir kere daha uluslararası camiaya seslendi: “Gazze huzura kavuşmadan diğer ülkeler istikrara kavuşamaz. 1967 sınırları temelinde, başkenti Doğu Kudüs olan egemen, toprak bütünlüğünü haiz, bir Filistin devletinin kurulması daha fazla geciktirilemez. Bunu aşındıracak her türlü teklif gayrimeşrudur…” Temenni edelim ki, dünya bu haklı çağrıya hakikaten gerektiği gibi kulak versin. Ama hiç de kolay görünmüyor. Böyle olduğu içindir ki, İsrail devletinin kurulduğu günden beri yani 78 yıldan beri, ne acı ki Filistin devletinin kurulması gecikmiş bulunuyor. Bakınız Birleşmiş Milletlerin, Filistin topraklarını taksim kararı ile birlikte aynı gün Yahudiler kendi devletini kurdular. Evet, aynı gün… Çünkü o derecede hazırlıklı idiler. Şöyle ki, siyonizm ideolojisinin aleni şekilde ortaya atıldığı 1860’lı yıllardan beri, Yahudiler hep bu hazırlığı yürütüyordu… Kısacası, siyonistler harekete geçtikten seksen sene sonra yakaladıkları ilk fırsatta, derhâl devletlerini kurarak Filistinlilere ayrılan topraklara da çökmeye başladılar. Bu fecaat hızla gelişirken, Filistinliler ve genel olarak Araplar, maalesef büyük bir dağınıklık ve kafa karışıklığı yaşıyordu. Bu yüzden de doğru kararlar alıp bir türlü hayata geçiremediler. Onlar da bir an evvel devleti kurup, sınırlarını belli edeceklerine; egemenlik alanı kazanacaklarına, İsrail devletini ortadan kaldırma iddiasını seslendirdiler. O günden beri hep yanlış strateji uyguladılar. Ve neticede bugünkü felaket her yönüyle tezahür etti… Bunca zulüm ve katliam ile Filistin topraklarını santimetre santimetre işgal ve ilhak eden siyonistler, son kertede Filistin halkını kendi topraklarından tamamen sürgün edip Büyük İsrail’i kurma çalışmalarını yürütüyor. Bu vaziyet karşısında bile Filistinliler kendi aralarında birlik ve beraberlik sağlayabilmiş değil. Her biri diğerinin ayağını kaydırmaya çalışıyor… Bakar mısınız, on beş ay boyunca; Gazze’de devam eden vahşet karşısında, sözde Filistin Yönetimi ve onun başı olan Mahmut Abbas’tan bir ses çıktı mı? İsrail işte böyle ortamlardan yararlanıp gemi azıya alıyor.
Gelinen noktada diğer Arap devletleri, ABD ve Avrupa’nın baskılarına direnemeyip her türlü tavizi vermek zorunda kalıyor. Petrol ve diğer hidrokarbon rezervlerinden elde edilen trilyonlarca dolarlık gelir hep Batı bankalarına akıyor. Bakar mısınız, Donald Trump, tek bir telefon görüşmesiyle Suudi Arabistan Veliaht Prensi’nden 600 milyar dolarlık yatırım sözü alıyor ve bununla da yetinmiyor. “Bir trilyona yuvarla” diyor ve o da çaresiz kabul ediyor… Bu sadece bir örnek. Beri tarafta Filistin halkı üç çeyrek asırdır bir ekmeğe muhtaç yaşıyor. Filistin otoritesinde görevli olan devlet memurlarının maaşını İsrail veriyor!.. Gerisini hesap ediniz. Nereden baksanız tam bir dram ve çaresizlik. Ama daha fecisi bu felaketten kurtulmak için gerçekçi bir reçetenin hazırlanamaması. Hâl böyle olunca Filistin topraklarına göz diken siyonist ve emperyalistler istediği gibi at koşturuyorlar. Şu hâle bakar mısınız, Donald Trump üç hafta içinde, Gazze ve Batı Şeria için kaç tane abuk sabuk formül ortaya attı? Üstelik Arap devletlerinin bunu kabul etmeye mecbur olduğunu tekrarlayıp duruyor. Ürdün Kralı Abdullah, Washington’a resmî ziyarete bulunduğunda derhâl talebini dayatıyor. Kral Abdullah’ın bu dayatmaya karşı koyacak ne kadar gücü var ki? Ürdün zaten Orta Doğu’nun dizaynında misyon yüklemek için, İngilizler tarafından kurdurulmuş bir devlet… Koskoca Mısır, ABD’nin senelik iki buçuk – üç milyar doları geçmeyen askerî yardımı sebebiyle, âdeta burnundan yakalanmış sürükleniyor!.. Trump ikide bir başlarına kakıyor. “Mısır ve Ürdün’e çok yardımcı oluyoruz” diyor. O yüzden de isteklerimizi geri çeviremezler diyor. Bunları söylerken son derece öz güven içinde. Çünkü karşı tarafın hakikaten direnecek mecali yok! Suudi Arabistan ABD’ye âdeta petrol borusuyla para akıtıyor. Gelgelelim Trump’ın Suud’a ve onun gibi ülkelere de söyleyecek lafı hazır: “Bak bana Kral, biz seni korumazsak, iki aya orada duramazsın!..” Öyle mi, ne hazindir ki öyle.
23 devletli Arap dünyası böyle de, geriye kalan İslam âlemi farklı mı? 7 Ekim olayının hemen başında, Türkiye’nin ısrarlı çağrıları üzerine, ortak gündemle toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı ve Arap Ligi zirvesinden bir netice çıktı mı? Maalesef hayır. Şu ana kadar bu vadide dişe dokunur bir gelişme oldu mu, yine hayır! Hâl böyle olunca Netanyahu ve Trump, fırsat bu fırsat deyip ipini koparmış boğa gibi saldırıyor. Şurasını çok iyi anlamak lazım: Siyonist İsrail kendi lehine oluşan hiçbir şart ve ortamı boş geçmiyor. Bakınız elli küsur seneden beri İsrail ile örtülü bir uzlaşma ve iş birliği içinde Esat rejimi yıkılır yıkılmaz, ne oldu? İsrail yalnız iki gün içinde, Suriye topraklarındaki beş yüz küsur askerî hedefi imha ederek ülkeyi tamamen savunmasız hâle getirdi… Siyonizmin gerçek yüzü budur. İsrail’in komşularına saldırması için ille de bir bahane gerekmiyor. Şayet siyonist terörist İsrail, bir boşluk ve avantajlı durum yakalamışsa, sonuna kadar gidip azami neticeyi elde etmekten geri durmuyor. Fakat ne yazık ki, İsrail’in saldırı, katliam ve soykırımı altında ezilen halklar, hâlâ daha yüz yüze bulundukları felaketin farkında değiller. Bu yüzden de daima kaybediyorlar ve hep gecikiyorlar…
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...