Dün Antalya'nın Serik ilçesine bağlı Belek beldesinde dikkat çekici bir açılış töreni vardı. Üç semavi dine ait ibadet yerleri yan yana inşa edilmiş olduğu; cami, kilise ve sinagogun kapıları aynı meydana açıldığı için "Hoşgörü Merkezi" adı verilen mekana, muhtemelen yörenin turizm kuruluşu tarafından bir de "Dinler Bahçesi" şeklinde bir ad verilmişti. Başbakan Erdoğan, açılış konuşmasında, burası için "Türkiye'nin medeniyet tarihindeki etkisine yaraşır bir proje..." şeklinde bir ifade kullandı. Erdoğan'ın tarihimizden verdiği örnekler, bilhassa Fatih Sultan Mehmed Han'ın fermanını kelimesi kelimesine okuması çok manidardı. Ve, verilmek istenen "dostluk ve barış mesajı" nın asırlar ötesinden gelen derinliğini en iyi şekilde ifade ediyordu. Yani Antalya Belek'teki hoşgörü merkezi, aslında yeni bir şey değildi. Temeli çok daha eskilerde ve sağlam esaslara dayanıyordu! İslama dışardan bakanların pek nüfuz edemedikleri, anlayamadıkları ve izah edemedikleri gerçek hoşgörü, merhamet, şefkat ve adaletin, bin küsur yıldan beri ördüğü mazimizi aslında biz de çok iyi bilmiyoruz. Bundan dolayı, dışarıdan gelen suçlama ve taarruzlara karşı, genelde suçluluk psikolojisine giriyoruz. En azından gerektiği gibi hücumlara karşılık veremiyoruz ve siniyoruz. Biz sindikçe, kötü niyetliler saldırılarını artırıyor. Düşününüz, her fırsatta haksız yere istibdat, yani baskı rejimi uygulamakla, sansür uygulamakla suçladığımız Sultan Abdülhamit Han, ister Müslüman, ister Hıristiyan, ister Yahudi olsun, teb'asından yaşlı kimselerin barındığı Darülaceze 'de, onların kendi dinlerinde ibadetlerini yapabilmeleri için, cami, manastır ve sinagogu yan yana inşa ettirmiş. Ancak yeri gelince, kendimizi savunmak için delil gösterdiğimiz bu merhamet, hoşgörü ve adalet timsali uygulamayı yeterince takdir edebiliyor muyuz acaba? İslam dininin aydınlatmasından önce tam bir karanlığa gömülmüş olan Orta Çağ zihniyetini; bugün bazı çokbilmiş diplomalı cahiller, cahiliye devri yerine İslamiyete yafta olarak yapıştırma gafletini sergiliyor. İslamiyetten habersiz olduğu için, ancak müsteşriklerin gözlüğü ile bakabilen bu bahtsızlar, büyük bir kompleks içinde, Batılı misyonerlere yaranmak için çırpınıyor. Dinin yüceliğinden bihaber olanlar, dışarıdan sunulan yalancı parıltılı, ama asla gerçek barışı, dostluğu, kardeşliği yansıtamayacak hezeyanları, kurtuluş reçetesi olarak sunuyorlar. İçeride bu perişanlık hüküm sürdükçe, dışarda da İslam düşmanları kalem ve kılıçlarını bileyerek, daha azgın saldırılara imkan buluyorlar. Bugün dünyanın her tarafında, malum mahfeller, İslamiyetle radikalizmi veya terörizmi kamuoyuna bilhassa ve kasıtla birlikte sunmaya çalışırken, onların hedefini bilmeyen, düşünemeyen zavallılar da, Müslümanları suçlamakla meşgul. Ne Kudüs'te, ne Bağdat'ta, ne Felluce'de, ne de Kûfe veya Necef'te, İslam'ın kutsal mekan ve simgelerine karşı yürütülen saldırıları hiç ama hiç görmüyorlar!.. Hal böyle olunca, Batılıların bilinen dogmaları da kolayca zihinlere yerleşiyor. Sonuç ise felaket... Onlara göre İslamiyet (haşa) terörizmi besliyor. Müslümanlar köktendinci ve terörist. Ama kendileri medeni ve hoşgörülü!.. Breh breh breh! Sanki Engizisyon mahkemelerinde insanları doğrayanlar başkasıymış. Sanki Endülüs'teki yüzbinlerce, milyonlarca müslümanı katleden başkalarıymış , sanki Yahudileri pogromlara süren, fırınlarda yakan kendileri değilmiş gibi. Eğer bilimsel geçinen din ve fikir yobazları, sözlüklere baksalar, mesela "Fundamentalizm" kelimesinin özellikle Hıristiyan fanatizmi için bulunup kullanılan bir ifade olduğunu derhal görebilirler. Ama görmek istemezler, çünkü bu deyimi kasıtlı şekilde, yanlış olarak müslümanlar için kullanırlar. Evet, etimoloji uzmanları nerede? Şu gerçeği zihinlerimize iyice yerleştirelim; Allah'ın yarattığı her canlıya (insan, hayvan ve bitki) karşı en iyi ve en uygun, en adil ve en müsamahakar şekilde davranma kurallarını, ancak Allahü teala ve onun insanlara rehber kıldığı peygamberleri koyabilir. İşte İslamiyetin koyduğu kurallar da budur. İslamiyet hoşgörü dinidir. İslam dinini dosdoğru öğrenmemiz gerekiyor.