İBB eski Başkanı Ekrem İmamoğlu ve onunla birlikte yargılanan 105’i tutuklu, dört yüz yedi kişi hakkındaki 3 bin 700 sayfalık iddianame için keskin tartışmalar yaşanıyor. Bu hacimdeki dosyayı hafife almak o kadar kolay mıdır?
Evet, tam 3 bin 700 sayfalık bir iddianameyi, yayınlandıktan yalnızca birkaç dakika sonra, hemen “içi boş” diye hafife almak ciddiyetle bağdaşır mı? İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek, iki ay önce konuşmasında, “Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk dosyası” diye nitelendirmişti… Ve nihayet o iddianame kamuoyuna mal olmuş durumda. Vakit ayırıp en azından kaba hatlarıyla inceleme zahmetine katlananlar dahi, dosyanın kapsamı ve muhtevasının niteliği hakkında bir fikir sahibi olmuştur şüphesiz… Ancak bu dosyaya şu veya bu sebeple muhatap olan kişi ve kuruluşların, elbet tüzel kişilik olarak, Cumhuriyet Halk Partisi ve dahi yöneticilerinin daha dikkatli ve daha ciddi biçimde yaklaşması gerekir değil mi? Lakin fiiliyatta bunu göremiyoruz. CHP Genel Başkanı Özgür Özel başta olmak üzere, herkes çaresizce ve ucuz biçimde inkârcılık yapıyor. Peki, bu tavır muhtemel netice veya neticeleri değiştirir mi? Elbette hayır! Hukuk, siyasi söylemlerle vaziyet almaz… Ve hukukla muhatap olduğunuz zaman, mugalata ile durumu idare edemezsiniz. Şurasını tekrar belirtelim:Henüz ortada kesinleşmiş bir mahkeme kararı yok. Dolayısıyla muhatap kişiler hâlihazırda ŞÜPHELİ olarak tanımlanıyor. İddianamenin kabulünden sonra bu tanım SANIK olarak değişecek ve yargılama boyunca öyle devam edecek. Yani mahkeme hükmü kesinleşinceye kadar, hukuken kimseye “suçlu” damgası vurulmaması, başka bir ifadeyle masumiyet karinesi esastır. Velakin bir tarafta da işleyen adli süreç var. Soruşturma prosedürü devam ediyor. Şimdiye kadar toplanan bilgi ve belgelerle yukarıda bahsini yaptığımız devasa hacimdeki iddianame var… Bu iddianame kapsamında 105’i tutuklu, 170’i adli kontrol altında toplamda 407 kişi çeşitli suçlarla suçlanıyor. Savcılık makamı bu yapıyı ÇIKAR AMAÇLI SUÇ ÖRGÜTÜ olarak tanımlıyor. Bu örgütün yöneticisi olarak da Ekrem İmamoğlu’nu belirlemiş. İmamoğlu hakkında, bu sebeple 828 yıldan 2bin 352 yıla kadar hapis cezası talep ediliyor… Yani hiç de öyle, “BU DOSYANIN İÇİ BOŞTUR…” gibi hafife alınacak bir durum gözükmüyor. CHP siyaseten kuyruğu dik tutabilir. Şimdiye kadar yaptığı üzere bütün güç ve imkânlarıyla Ekrem İmamoğlu ve ekibini savunmaya devam edebilir. Ama hâlihazırda bu yaklaşımın parti içinde pek de hoş karşılanmadığı biliniyor…
“İmamoğlu Suç Örgütü”nün elebaşı olarak gösterilen Ekrem İmamoğlu’na 142 ayrı suç isnadı var. Bunların içinde hangi suçun kaç kere işlendiği tek tek sayılıyor. Mesela rüşvet alma suçu 67 kez tekerrür etmiş… Bir de bu suç örgütünün yöneticileri olarak belirlenen isimler var. Fatih Keleş, Murat Ongun, Murat Gülibrahimoğlu, Âdem Soytekin, Ertan Yıldız, Hüseyin Gün. Bunların arasında itirafçılar var. Dava çerçevesinde toplam olarak 74 tane itirafçı var… Bütün bu olgular, dosyanın içi boş gibi söylemlerin ne kadar havada kaldığını gösteriyor haddizatında… Ki, bu itirafçıların üçte biri CHP’ye kayıtlı kişiler. Yani vaziyete bakılırsa pabuç pahalı!.. Sadece şüpheli sayısı ve bunların karıştığı suç eylemlerinin adedinden ibaret değil hadise. Orta yerde duran para kuleleri esasen pek çok şeyi ifade ediyor. Mesela emanetçi gibi gösterilen bir döviz bürosuna yapılan baskında ele geçirilen 47 milyon 814 bin 700 dolar ve 52 milyon 118 bin 30 avroluk meblağ… Buna ilaveten 47 milyon da Türk lirası var. Bunların kaydı, hesabı-kitabı işin boyutlarının nereye kadar vardığını anlatmıyor mu acaba? Yani bu para kuleleri hiç mi bir şey ifade etmiyor? Bu işin şakası yok. Devletin ilgili mercileri sonuna kadar her şeyi inceler ve irdeler.MASAK raporları, maliye müfettişlerinin raporları vs. toplu iğneye kadar her şeyi kayıt altına alır… Şimdiye kadar kimse çıkıp bu para balyaları bana ait değil demedi. İddianameyi içi boş olarak tanımlayan Özgür Özel de bu paraların kaynağı ve sahipleri hakkında dişe dokunur bir laf etmedi.
İmamoğlu ve ekibinin bugüne kadar savunmalarında kimseyi ikna edemedikleri bir diğer husus da, çok özel mekânlarda yapılan mahrem toplantıların mahiyeti… Bu toplantılarda neler konuşuldu acaba? Herhâlde çok önemli şeyler olmalı ki, bu toplantılara giderken otel kameraları dahi bantlanıyordu. Bu tedbir sadece önemli kişilerin üzerine çorba dökülmesinin görüntüye girmemesi için miydi? Çocuk mu kandırıyorlar? Sinyal kesici cihazlar oradan oraya taşınırken hangi gizli bilgiler kimlerden saklanıyordu? Hatta o kadar gizlilik faaliyeti var ki, bilgisayarların internet bağlantısı bile yok. Eski model cep telefonu ile haberleşmek bir tedbir olarak ihmal edilmemiş… Ama gerçeklerin bir gün mutlaka ortaya çıkmak gibi bir özelliği var. 16 milyonluk bir şehri yöneten kişinin hâl ve hareketleri mutlaka bir tarafa takılır… Sadece onun değil, “gizli kasa” olduğu tespit edilen kişilerin de… Daha da ötesi bizzat her şeyi itiraf eden önemli partnerlerin de neler yaptığı veya nelere aracılık ettiği bir bir dökülür ortalığa. 'Deniz İstanbul Projesi'nin sahibi Mustafa Keleş, gün gelir 'Kreş Projesi' ile nasıl cendereye alındığını bütün safahatıyla anlatır. Tıpkı itirafçı Ertan Yıldız gibi… İddianame buzdağının yalnızca görünen kısmı gibi geliyor. Bakalım daha neler göreceğiz…
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...