Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti''nde son bir ay içinde peşpeşe patlayan olay ve skandallar, Yavruvatan''da yaşayan insanların içinde bulunduğu gerilimi, ekonominin perişanlığını, Türkiye ile KKTC arasında sağlam temele dayandığı varsayılan güvenin sarsılmaya başladığı, KKTC yönetimi ile halk arasında büyük kopukluklar bulunduğu, daha da önemlisi mevcut gidişatın uluslararası platformlarda hem Türkiye''yi hem de Yavruvatan''ı sıkıntıya sokacak bir sonuca yolaçacak vehamet arzettiğini ortaya koydu. Sebepleri ne olursa olsun mevcudiyeti artık reddedilemeyen sıkıntı ve gerginliğin tırmanmaya devam etmesi halinde, 1960''lardan bu yana adadaki Türk halkının geleceğini güven altına almak için yürütülen çalışmaların arzu edilen başarıyı yakalamama tehlikesi sözkonusu. Bu hafta, Kıbrıs meselesini uzun yıllardan beri çok yakından takip eden, KKTC''nin kalkınması için önemli katkılarda bulunan Kıbrıs Vakfı Başkanı ve İ.Ü. İktisat Fakültesi öğretim üyesi Sayın Prof. Dr. Erol Manisalı ile son dönemlerdeki gelişmeleri konuştuk. Kendisi halen KKTC''de çalışmalarına devam ettiği için, sorularımıza faks mesajı ile cevap verdi. Sayın Manisalı''nın sorularımıza verdiği cevaplar şöyle: * KKTC''de son zamanlarda peşpeşe meydana gelen olayları nasıl yorumluyorsunuz? Önce iç güvenlik kuvvetlerinin yönetimi konusunda çıkan ihtilaf, ardından patlak veren casusluk iddiaları ve son olarak da bankazedelerin Meclisi basmaları. Sizce bütün bunların ard arda gelmesi bir tesadüf müdür? Olayların sebepleri Manisalı -Son zamanlarda KKTC''de ard arda meydana gelen olaylar şu nedenlerden kaynaklanmıştır: A- KKTC''de "iç politik dengelerde" tıkanma, uzun yıllardan beri süregelmektedir. Kurulan sistem, ekonomik üretkenlik sağlamada zorlanmaktadır. B- Liberal görünüm altında "tutucu bir ekonomik yapı" vardır. Ekonomik güç dengelerinde "aşırı tekelleşme" gözleniyor. C- KKTC sadece iç nedenlerle değil, dış nedenlerle de zaafa uğratılmak istenmektedir. AB bu konuda çok aktiftir. Özellikle Türkiye''nin 10-11 Aralık 1999''da aday ülke olmasından sonra, KKTC''de iç parametreler değişmeye başlamıştır. Kıbrıs Türk Halkı, sanki AB ile Türkiye arasında bir tercih yapmak gibi sahte ve yanlış bir koşullanma içine sokulmuştur. Bu koşullanma içinde AB, elindeki parasal ve siyasal olanakları , KKTC içinde iç kargaşaya yol açmak için kullanmaya başlamıştır. Bu kapsamda, Türkiye aleyhine sistemli bir kampanyanın, son 2-3 yıl içinde Rum ve AB çevrelerince desteklendiği açık olarak görülmüştür. D- KKTC içinde Kıbrıslı ve Türkiyeli ayırımı, dış ve bazı iç çevrelerce desteklenmektedir. Dış çevrelerin amacı açıktır, ancak iç çevrelerin bu konuya alet olmalarını anlamak çok zordur. E- Ankara ile KKTC arasında siyasal, ekonomik ve bürokratik eşgüdümde, yıllardan beri biriken zaaflar ortaya çıkmıştır. Bütün bu koşullar altında son aylarda ard arda gelen olaylar kaçınılmaz olmakla birlikte, bazı iç ve özellikle dış çevreler tarafından, Cenevre görüşmeleri sırasında düğmeye basılarak başlatılması bir tesadüf değildir. KKTC ve Türkiye zaafa uğratılmak istenmiştir. Ancak Ankara hükümetinin Türkiye içinde, "dış merkezler ağırlıklı uygulamalarının" sonuçları KKTC''ye de yansımıştır. Bu arada Türkiye''de bazı medya çevrelerinin, AB''nin ve Rumlar''ın politikalarına alet oldukları maalesef görülmektedir. Habercilik en doğal haktır, ancak bazı yorumcular, konuyu tam olarak bilmeden çok yanlış değerlendirmeler yapmaktadırlar. Bu yapılan hatalardan yararlanacak olanlar Rumlar ve AB çevreleridir. * KKTC vatandaşlarında Türkiye''ye karşı bir güvensizlik hissediyor musunuz? Eğer cevabınız "hayır" ise, son zamanlarda oluşan Türkiye aleyhtarı havayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Manisalı -KKTC Türk Halkı, Türkiye''ye karşı güvenini kaybetmedi. Ancak Kıbrıs Türk Halkının kafası karışmıştır. Bunun nedenleri şunlardır: A- Türk medyasında, KKTC aleyhine yazıların yayınlanması. B- Türkiyeli ve Kıbrıslı Türk ayırımının, KKTC''de bazı çevrelerce sinsi bir biçimde desteklenmesi. C- AB perspektifinin getirdiği karmaşa ve Kıbrıs Türk Halkının "sanki Türkiye ile AB arasında bir seçim yapmak gibi bir yanlışa itilmesi". D- KKTC''deki ekonomik sorunların faturasının Türkiye''ye, Kıbrıs ve Türkiye''deki medya tarafından yüklenmek istenmesi. KKTC''deki sessiz çoğunluğun Türkiye''ye güveni sürüyor. Ancak "aktif bir azınlık ve bozuk düzenden yarar sağlayanlar", bu güvenin ortadan kalkmasını istiyorlar. Doğal olarak AB ve Rumlar da Türkiye ve KKTC arasındaki ilişkileri bozmak için her türlü çabayı gösteriyor. Ekonomideki çöküş * Bir ekonomist olarak olaylara baktığınızda, bugünkü sonucun beceriksizlik, savurganlık ve sorumsuzluklardan kaynaklandığını söyleyebiliyor musunuz? Özellikle ekonomideki çöküş, başından beri yanlış bir sistemin körü körüne uygulanmasının neticesi değil mi? Manisalı -Ekonomik sorunların yaygınlaşması şu nedenlerden kaynaklanıyor: A- KKTC''de dar bir ekonomik çevre "tekelci bir yapı" oluşturmuşlar , bu yapı "üretken değil", tüketime yönelik bir destek içinde. B- KKTC''de büyük bir "kaynak israfı" bulunuyor. Bu, uzun yıllardan beri süregelen yanlışlıkların sonucu. C- KKTC''de devlet sistemi (siyasal sistem) küçük bir KKTC ekonomisinin kaldıramayacağı boyutta. D- Kayıtdışı ekonominin oranı çok yüksek. Üstelik bu kayıt dışı yapı,"sürekli dışarıya para ve sermaye götürüyor". E- Mali sektörde disiplin yok. Ankara yeni ekonomik paketi çok önceden getirmeli idi. F- KKTC üzerindeki ambargo ve kısıtlamalar, ekonomik darboğazın diğer bir nedenidir. * Gelinen noktada çözüm için sizce neler yapılmalıdır? Sadece Ankara''nın desteği ile bu işin yürümediği ortada, sizce KKTC''nin ekonomik kurtuluşu nasıl olabilir? Manisalı -Ekonomik sorunların çözülmesi için gerekenler şunlardır: A- KKTC''de dar bir grubun ekonomi üzerindeki tekeli kaldırılmalıdır. Bu, hem ekonomik hem de siyasal bir olaydır.. B- KKTC''de sosyal güvenlik sistemi düzeltilmelidir. Bölüşüm sorunu ile üretim arasında eşgüdüm sağlanmalıdır. C- Türkiye ile KKTC arasında gümrükler tamamen kaldırılmalı, aracıların gereksiz yere tüketicinin sırtından pay almaları engellenmelidir. Böylelikle mal ve hizmet fiyatları, Türkiye''deki fiyatlar düzeyine iner. D- Mali sektör ve kurumlar tam bir disiplin altına alınmalıdır. E- KKTC ekonomisi "tekelcilerin elinde kalmış bir K.İ.T." gibidir. Devlet sistemi ile ekonomi arasındaki bu bozuk ilişki düzeltilmelidir. Çünkü bu durum, büyük bir kaynak israfına yolaçmaktadır. F- Türkiye ekonomi ile KKTC ekonomisi "bütünleştirilmelidir". G- Bütün bunlara ek olarak, Ankara mali desteğini sürdürmek zorundadır. Bu destek KKC''deki iç sorunlardan bağımsız olan bir parametredir. Nasıl bir gelecek * Kuzey Kıbrıs''daki mevcut durumun hem KKTC''nin hem de Türkiye''nin uluslararası platformda konumunu zora soktuğu yorumları artıyor. AB''nin giderek kendisini hissettiren çözüm talebi de buna eklenince nasıl bir gelecek bekliyorsunuz? Helsinki kararlarındaki sürecin AB tarafından daha da kısaltılmak istendiği anlaşılıyor. Buna karşı ne yapılması gerekiyor? Manisalı -Zaten dışarıdan tahrik edilen sorunlar, Türkiye''nin ve KKTC''nin imajını bozmak içindir. Kıbrıs''ta iki devletli yapının kemikleşmemesi ve Türkiye ile KKTC arasındaki ilişkilerin bozulması, hem bazı dış odakların, hem de bunların Türkiye''deki ve KKTC''deki uzantılarının esas amacıdır. AB Helsinki''de Türkiye''yi "aday" statüsüne sokarken şu amaçları güdüyordu: A-Türkiye ile AB arasında 1995''te Gümrük Birliği ile oluşturulan "tek yanlı statünün" sürdürülmesi. Çünkü bu statü bugüne kadar ekonomik ve siyasal olarak sadece AB''ye yarar sağladı. B- Kıbrıs ve Ege konularında Türkiye''den ödün sağlanması C- Güneydoğu başta olmak üzere, AB''nin Türkiye''nin iç işlerine rahat rahat müdahale olanağının sağlanması. Amaçlar bu olduğuna göre, AB''nin Kıbrıs konusunda baskı yapmasını çok doğal karşılamak gerekir. AB, Helsinki ile Türkiye''yi tam üye yapmayı hiçbir zaman düşünmedi. Aralık 1999''dan bugüne kadar Türkiye- AB ilişkilerinde görülen durum, bunu açık bir biçimde ortaya koymuyor mu? Cenevre''den sonuç çıkmaz * Şimdiye kadar arzu edilen sonuçların alınamadığı doğrudan ve dolaylı görüşmelerin bir yenisi Cenevre''de devam ediyor. Sizce bir ilerleme kaydedilebilecek mi? Manisalı -Cenevre''de devam eden dolaylı görüşmelerden bir sonuç çıkmaz. Çünkü iki tarafın görüşleri arasında siyah ile beyaz kadar büyük farklar var. Türk tarafı, iki devletli yapı ve konfederasyon diyor. Rum tarafı ise Kıbrıs Türklerini bir azınlık olarak görüyor. Cenevre''den bir şey çıkmayacak. Eylül''deki görüşmelerde ise, ABD başkanlık seçimleri dolayısıyla baskıyı arttıracak. Ecevit hükümeti, Eylül''deki baskıya dayanabilirse hiçbir sorun olmaz. Aksi halde Kıbrıs adası, dolaylı yoldan, AB aracılığı ile Yunanistan''ın bir parçası olur. * Sizce Amerika''nın Kıbrıs meselesine bakış açısı ile AB''nin bakış açısı örtüşüyor mu? Ecevit''in "AB bu işe karışmazsa çözüm kolaylaşır..." görüşüne katılıyor musunuz? Manisalı -ABD''nin Kıbrıs politikası, Amerika''daki Rum ve Yunan lobisine endekslidir. AB ise Kıbrıs''ı Türkiye''den koparıp AB''nin (Ve Yunanistan''ın) bir parçası yapmak istiyor. Ancak her ikisi de, adada Rum egemenliğine dayalı üniter bir yapıda birleşiyorlar. Türkiye''nin böyle bir politikayı kabul etmesi söz konusu olamaz. Çünkü bu, Türkiye''nin Kıbrıs politikasının iflası olur. Son olarak, eğer Kıbrıs bir federasyon veya konfederasyon olarak Türkiye''nin içinde olmadığı AB''ye girerse, bunun anlamı dolaylı "Enosis"dir. Kıbrıs Türk Halkı "asgari müştereklerde" birleşmek zorundadır. Bu yapılamaz ise kaybeden taraf , Türkiye''den daha çok Kıbrıs halkı olur. Kıbrıs yarın üniter bir yapıda AB''ye girerse, ada Türkleri aynen 1915''te, Lozan''da ve 1963-74 döneminde olduğu gibi, Kıbrıs''ı terketmek zorunda kalırlar. Tek çözüm, iki devletli yapı ve Türkiye''nin fiili güvencesi ve garantörlüğüdür. Bunun dışındaki bütün çözümler, ada türklerini Batı Trakya''daki Türklerin durumuna getirmekten başka bir çözüm doğurmaz.

