Doğru veya yanlış; konuşma dilimizde bir işin savsaklanması durumunu izah için "komisyona havale..." deyimi kullanılır. Resmi veya sivil, herhangi bir kuruluşta, bir mesele azıcık çetrefil hale geldiğinde, hemen (bu iş için bir komisyon kuralım) onlar derinlemesine incelesinler veya takip etsinler denilerek geçiştirilir ve çoğu zaman da konu neticelendirilemez. İşte bu intibalar yüzünden "komisyon" sözü her zaman olumlu bir çağrışım yapmaz. Ama TBMM komisyonları için böyle bir şey geçerli değil elbet, olmamalıdır da... Lakin son zamanlarda Meclis İhtisas Komisyonlarında komik, daha doğrusu trajikomik olaylar cereyan ediyor! Pek çoğunuz televizyonlardan görmüştür; önceki gün Meclis Tarım Komisyonunda CHP Milletvekili Bayram Meral'in, hem konumuna, hem de yaşına-başına yakışmayan çirkin kelimelerle AK Parti Komisyon üyelerine hakaret ederek dışarı çıkıyordu. Bu öfkenin ve ölçüsüzlüğün sebebi, bir AK Partili üye'nin, Meral'in ithamlarına karşı, "Sen önce kendi çocuklarına bak..." şeklinde cevap vermesi. Sayın Meral neden bu kadar alındı acaba? Eğer kendinden eminse, soğukkanlılığını muhafaza edip uygun şekilde karşılık vermesi gerekirdi. Bu kadar kontrolü kaybetmesi, doğrusu ters yönde bazı ihtimalleri akla getiriyor. Meral Türk-İş başkanı iken de, kendisinin göz kamaştıran serveti polemik konusu olmuştu. Hatta o dönemlerde inşa ettirdiği saray yavrusu lüks evinden ötürü, kendisi için "Bayram Ağa" lakabını kullananlar bile olmuştu... Evet, nedense CHP'lilerin sinirleri bugünlerde çok gergin. Dün de Meclis Plan Bütçe Komisyonunda kavga çıkardılar. İnsanın aklına şöyle bir ihtimal geliyor; acaba CHP içindeki çekişmeler partinin dışa dönük faaliyetlerinde de mi etkili oluyor? Deniz Baykal'ın, Mustafa Sarıgül'e atfen; "CHP Genel Başkanlığı Atatürk'ün oturduğu makamdır. Adı rüşvetçiliğe karışan birisi orada oturamaz..." şeklinde bir ifade kullanması yeni tartışmalara yolaçtı. Bu tartışmalara Bütçe Komisyonunda bir yenisi eklendi. CHP'li üyeler, Sağlık Bakanını bir başka konuda suçlarken, şöyle de bir ifade kullandılar: "Türk Tarım Kurumu bu zihniyetle kapatıldı. Orası Mustafa Kemal'in karargahı idi..." Doğrusu insan CHP'nin içine düştüğü kısır döngüye üzülüyor. "Atatürk'ün koltuğu", "Mustafa Kemal'in karargahı" vs. bunlar yeni bir şey üretememenin yansımaları. Ölümünün üzerinden tam altmış altı yıl geçmiş olmasına rağmen hâlâ daha Atatürk'ün mirası ile geçinmeye çalışılıyor. Onun üzerinden siyaset yapılıyor. İthamlara cevap veren Sağlık Bakanı Recep Akdağ, mantık gereği şunları söylüyor: "Mustafa Kemal sizin malınız değil. Hepimizin Mustafa Kemal'i. Onu kendinize mal edemezsiniz..." Bunun üzerine trajikomik olaylar başlıyor; CHP'liler Bakanın üzerine yürüyor, vay sen nasıl Atatürk'e mal dersin!.. Haydaa... Buyrun çıkın işin içinden. Hasılı, televizyonlardan milyonlara da yansıyan bu görüntüler hem komik, ama aynı zamanda hem de trajik... Nazlı Ilıcak, dünkü köşesinde, bir süre önce partiden ihraç edilen, CHP muhalefetinin önde gelen isimlerinden Ertuğrul Günay'dan bir alıntı yapmıştı, aynen aktarıyorum: "Ertuğrul Günay, Ordu ilinde verdiği bir demeçte "CHP'nin bir sosyete partisi haline geldiğini, tuzu kuruların partisi olduğunu" söylüyor. Günay değerlendirmelerine şöyle devam ediyor: "Toplumumuzun bir dini var. Aynı zamanda bir ulusal birikimimiz var. Bu değerleri istismar etmeyeceksiniz ama karşınıza da almayacaksınız. Toplumun içinden olacaksınız. O toplumu yukardan geliştirmeye çalışırsanız, Hindistan'daki İngilizlere benzersiniz." Birkaç gün önce de bu köşede belirttiğimiz gibi, CHP'de işler iyi gitmiyor. Bu gidişatı bir şekilde değiştirmesi gerekiyor.