Kaydet
a- | +A
* Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gelinceye kadar uzun ve sıkıntılı bir süreç geçirildi. Neticede Anayasa Mahkemesi Başkanının ismi üzerinde mutabakat sağlandı ve çok büyük ihtimalle de seçilecek. Ancak bu arada başka şeyler de oldu. Diğer dört parti lideri Sayın Yılmaz''ın önünü mü kesti sizce? Eğer böyleyse şimdi de koalisyon ortakları onu hükümete dahil edip gönlünü mü almaya çalışıyor? KESİCİ-Ben gelişmeleri Sayın Yılmaz''ın önünün kesildiği yolunda yorumlamıyorum ama, kamuoyunda öyle yaygın bir kanaat var. * Bu biraz fazlaca diplomatik bir cevap olmadı mı Sayın Kesici? Siz gerçekten böyle olduğunu mu, yoksa böyle algılandığını mı söylemek istiyorsunuz? Bunu biraz daha açar mısınız? KESİCİ-Evet, diplomatik üslup sadece diplomatlara değil, aynı zamanda devlet ve siyaset adamlarına da ait olması gereken bir şey. Ama beş liderin bu şekilde biraraya gelmesi görüntüsünü sun''i bir hal olarak görüyorum. Tabii değil. Birbirine hiç benzemeyen, ülkenin yönetimi ve geleceği ile ilgili düşünce ve görüşleri arasında benzerlik olmayan insanların aynı çizgide buluşması gayri tabiidir. Yani geçici olarak güzel bir görüntü olabilir ve sade vatandaşları sevindirebilir. Ama ilanihaye devam edebilecek bir görüntü değildir. Muhtemelen Anayasa Mahkemesi Başkanımız üçüncü turda seçilmiş olacaktır. Cumhurbaşkanı hem devletin hem milletin başıdır. Ancak biz bu göreve gelecek kişinin hiçbir fikrini bilmiyoruz. Devlet ve millet ile ilgili projeleri var mıdır? Varsa nelerdir? Hangi hassasiyetlere sahiptir? Bunu hiç kimse bilmiyor. İp gibi yanyana dizilip onu aday gösteren liderler de bilmiyor. Burada yanlış anlaşılmasın, ben Sayın Sezer ile ilgili menfi bir kanaat belirtmiyorum. İşin prosedürü ile ilgili olarak konuşuyorum. Yine de acze düşüldüğü bir anda böyle bir çözümün bulunması Türkiye''yi rahatlatan bir formül olmuştur. * Sayın Ecevit son anda ortaya konan bir formül olduğunu söyledi. KESİCİ-Tabii bu giz, esrar, sürpriz, bilinmezlik. Bu kelimeler demokrasinin düşmanı kelimelerdir. Demokrasi tam bir şeffaflık rejimidir. Öyle olması gerekir. Demokrasi sürprizlerin en az olduğu rejimdir. Halbuki Türkiye''de devletin ve milletin başı bir günde seçilmiştir. Menfi yöne çekilmemesi için özenle ifade ediyorum; bu eskiden masallardaki gibi güvercin uçurarak kral seçmeye benziyor. Bu söylediklerim Sayın Anayasa Mahkemesi Başkanı''nın şahsı ile asla alakalı değildir, işin mekanizması ile ilgilidir. Halk dışarda tutuluyor * Efendim, izin verirseniz ekonomiye biraz sonra gelelim. Ama önce şu çok parçalı ve çok sıkıntılı siyasi durumu irdeleyelim. Siyasi tablonun bugünü ve yarınını nasıl görüyorsunuz? KESİCİ- Her şeyden önce Türkiye''deki siyasi zihniyet eskimiştir. Yani dünyanın gidişatına göre Türkiye''deki siyasi zihniyet köhnemiştir. İkincisi bunun uygulanmasıdır ki, bu da entrikalarla doludur. Bizim demokrasimiz halksız bir demokrasi. Halkın hemen hemen hiçbir ciddi karara katılmadığı bir demokrasi! Halk kendisi katılmak istemediği için değil, halkı dışarda tutuyorlar. * Mesela Sayın Demirel''in süresinin uzatılması için "referandum olmaz" dediler. KESİCİ - O zaman bu uygulama saray içinde yapılıyor. Eskiden saray varmış. Şimdi bu TBMM''nin koridorlarında yapılıyor. Orada çeşitli odalar var. Parti genel başkanlarının odaları. Genel başkanlar bir odadan öbürüne girip çıkıyor. Ortada ne 550 kişilik milletvekili grubu var, ne onlara danışan var. Muhtemel Cumhurbaşkanımızın adaylığının tesbitinde beş genel başkan biraraya gelip resen kendi yetkilerini kullandılar. Kimse meseleyi parti grubunda tartışma ihtiyacı hissetmedi. Gariptir ama bir tek Fazilet Partisi bunu yaptı. O da genel başkan imzayı attıktan sonra meseleyi gruba götürdü! O yüzden bizdeki siyaset uygulaması entrikalarla dolu. Bu uygulamanın aktörleri de liderler. Ee şimdi bu olmaz. "Yeni dünya" diye bir şey var. Müthiş gelişmeler var. Toplumlar bilgi bombardımanına tutuluyor, ekonomi bombardımanına tutuluyor. Bütün bunlar olurken, bizim hâlâ daha işleri kapalı devre yürütmeye çalışmamız olmaz. O yüzden Türkiye''de bu işe bir çözüm bulunması lazım gelir. * İki yıl sonrası parlak İzin verirseniz yine yakın siyasi geleceğe dönmek istiyorum. Sayın Demirel 16 Mayıs''ta köşkten inecek. Siyasi Partiler kendi içlerinde sıkıntılı. Hükümetin de önünde birike birike hayli kabarmış meseleler var? Böyle bir durumda yakın gelecekte neler beklenebilir? KESİCİ- Evet, çok yakında problem görüyorum. Yani bir iki yıllık süreçte Türk siyasetinin derlenip toparlanmasını az mümkün görüyorum. Ama iki üç yılın ötesine bakacak olursak, kanaatim şudur; bu millet, devletimiz sıkışıklığa, müşküle girdiğinde, bir münasebetle, bir şekilde bu sıkıntıları aşmasını bilen bir millettir. Daha fazla acze tahammül edemez. Şimdiki hali acizlik olarak görüyorum ve bunun toplumumuzu çok yaraladığını düşünüyorum. Böyle bir acz haline daha fazla tahammül edebileceği kanaatinde değilim. O yüzden önümüzdeki iki yıldan sonrasını parlak görüyorum. Türkiye''nin bunun için hem ekonomik, hem de jeostratejik imkanları vardır. * Siz başından beri gerçekten diplomatik bir dil kullanıyorsunuz ve bakıyorum liderler için pek fazla bir şey söylemediniz. Açıkça sormak istiyorum; bazı liderlerin koltukları altlarından kayacak mı? Bir de sizin acze tahammülsüzlük dediğiniz şeyi yeni oluşumlar yani yeni siyasi partiler olarak anlayabilir miyiz? KESİCİ- Tabii yeni oluşumlar olabilir ve bazı liderlerin altlarındaki koltuklar kayar. Yani kaymaması mümkün değildir. Bu eşyanın tabiatına aykırı olur. Zaten bir serbestlik içinde, demokratik bir işleyiş içerisinde koltuklarını koruyor değiller. Bir partinin canı mesabesinde olan şey teşkilatıdır. Sekiz sene önce ANAP ve DYP yüzde otuzlarda idi. Son seçimlerde yüzde onlara indiler. Şimdiki anketlerde de yüzde dördün üzerinde katiyyen görünmüyorlar. Bu böyle devam etmez. Ha buradan yeni oluşumlar olur mu, olur. * Cumhurbaşkanlığı sürecinde yaşanan olaylar, sizce hükümetin ömrünü uzatmış mıdır yoksa kısaltmış mıdır? KESİCİ- Ben hükümetin bugünkü haliyle çok uzun ömürlü olacağı kanaatinde değilim. Birbirine hiç benzemeyen üç ayrı aktör var. DSP, MHP ve ANAP''ın kadroları, fikirleri, meselelere yaklaşımı birbirinden tamamen farklı. Bu kadar farklılıklar taşıyan bir ortaklığın uzun boylu devam etmesi mümkün değil. Şimdiye kadar devam etmiş olmasını da yadırgarım ama, bu hükümet kurulduğu andan itibaren önlerinde müşterek bir hedef vardı; Cumhurbaşkanlığı seçimi. Bu münasebetle şimdiye kadar gelebildiği düşüncesindeyim. Ama önümüzdeki hafta içerisinde bunu çözdükten sonra eski rahatlık içerisinde olacaklarını tahmin etmiyorum. İkinci olarak bu müştereklik dışarıdan iyi gibi görünüyorsa da, fazla başarılı bir hal meydana getirmedi. 1999 yılının ekonomik göstergesi, Türkiye''nin İkinci Dünya Harbi yılları dahil en büyük küçülmesidir. Dış politikada da şu an en müşkülde kaldığımız dönemdir. * Şimdi biraz da gelir dağılımına yakından bakalım. Sosyal patlama olur diye ikazların geldiğini biliyoruz. Türkiye''de gelir dağılımı ne alemde? KESİCİ- Tek bir gösterge ile bakılırsa, ekonominin en önemli göstergesi büyümedir. Geçen sene, büyüme şöyle dursun, yüzde 6.4 küçülme meydana geldi. Bu ne demek biliyor musunuz? En az dört yüz bin kişi işini kaybetmiş, buna bağlı olarak en az sekiz yüz bin kişinin iş kalitesi düşmüştür, yani daha iyi bir gelir sahibi iken, daha düşük gelirle yetinmek zorunda kalmasıdır. Yani dışarıdan hoş görüntü verilen, sık sık toplanan lider zirveleriyle istikrar havası estirilen koalisyon hükümetinin başarılı bir icraatı yoktur. Anlaşma, uzlaşma iyidir ama, neticede halkın bir kârı yoksa bunun bir manası kalmaz. * Millet sinyalini verir Hükümet başarısız diyorsunuz. Muhalefet de pek etkili değil. Yukardaki yorumlarınızdan yola çıkarak bu gidişatın yeni oluşumlara, yani yeni parti teşebbüslerine yol açacağını söyleyebilir miyiz? Cevap evetse nasıl bir oluşum? KESİCİ- Şimdi bu çok mesuliyetli bir şey. Siyaset ve devlet adamlarının her davranışının sorumluluk yüklü olması lazım. Mesuliyetsiz ve aceleci davranışlar herhangi bir fayda temin etmez. Düşünülmesi gereken husus şu: Benim yapacağım bu davranıştan Türk siyaseti ne kazanacak? Yani Türk siyasetine bir katkısı olacaksa bir iş yapılmalıdır. Parlamentoda beş tane partimiz var. Allah için bunlar iyi görünmüyorlar. Seçime girmiş 21 tane parti var. Bunlara bir de 22''ncisini ben katayım derse insan, hiçbir anlamı olmaz bu işin. Başta da söyledim, merkez sağ ikiye bölünmüş ve çökmüştür. Halbuki merkez sağın derli toplu, güçlü kudretli bir yapıya kavuşması lazım. Lideri de kadrosu da çok güçlü olmalıdır. Söylediği fikirler devlet hayatı için, çok güçlü ve kabul edilebilir olması lazım. Ben İlhan Kesici olarak şahsen çok mesuliyetle hareket etmeye çalışıyorum. Hatta yakın arkadaşlarımız neredeyse suçlama tarzında, "gecikiyoruz, geciktik, demir tavında dövülür vs" fikirler seslendiriyor. Ama bu iş çocuk oyuncağı değildir. Bu iş mesuliyetsizliği kaldırmaz. Bize düşen şey Türkiye ile kanaatlerimizi çeşitli platformlarda, dile getirmek olmalıdır. Halktan bir sinyal gelmelidir. Halkın istemediği bir şeyi veremezsiniz. Ben bu ihtiyacı görüyorum. Ama henüz 1950''de Demokrat Parti, 1965''te Adalet Partisi, 1983''te Anavatan Partisi olayında olduğu gibi kıvamında görmüyorum. her işin bir kıvamı vardır. Ama Türkiye''nin önünde belirsizlikler var. Şimdiye kadar Cumhurbaşkanlığı meselesi vardı. Bundan Sonra FP''nin kapatılıp kapatılmaması meselesi var. Bütün bu belirsizliklerin aşılması lazım. Sislerin dağılması lazım ki, görebildiğim kadarıyla bu dağılıyor. Millet o noktada bir sinyal verir. Milletin sinyalini görmek lazım. Eğer merkez ve merkez sağı toparlayacak bir fonksiyon ifa edebileceksek bu işe teşebbüs ederiz. Yoksa parçalanmışlığı biraz daha arttırmış oluruz. * Son soru, Türkiye''nin ufkunda gene bir erken seçim mi görünüyor? KESİCİ- Ben görürüm. Çünkü bu yapı Türkiye''yi taşıyamıyor. Muhalefet etkili değil. İktidar partileri arasında bir uyum yok. Özellikle Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde müthiş bir güvensizlik hasıl olmuştur. Bu böyle devam etmez. Ez cümle bu siyasi yapı ve zihniyet ve bunların uygulamaları Türkiye''yi taşıyamıyor. "En iyi ölçü milli gelir" * Cumhurbaşkanlığı meselesi şöyle ya da böyle hallolmuş gözüküyor. Ancak yeni dönemin hükümete ve siyasi partilere yansıması nasıl olacak? Öyle görünüyor ki, hükümet ortağı partilerde bazı kıpırdamalar olacak. Bu konuda neler söyleyeceksiniz? KESİCİ- Uzlaşma ve istikrar kulağa hoş gelen kelimeler. Ama tabii olmak kaydıyla. 1991 seçimlerinden bu yana bu çeşit birliktelikler oldu. DYP-SHP, ANAP-DYP, RP-DYP, ANAP-DSP ve nihayet DSP-MHP ile ANAP bir araya geldi. Bu istikrar ve birlikteliği devlet ve insanlar şunun için ister; bir müsbet neticenin istihsali. Yani faydalı bir şeyin üretilmesi. Halbuki 1991-2000''e baktığımız zaman böyle bir müsbet üretimi göremiyoruz. Hatta geriye gidişimiz var. Yani binlerce gün içerisinde alınan binlerce karar ve yapılan binlerce işin neticesi iki şeydir; ekonomi ve dış politika. Yani İlhan Kesici olarak benim görmek istediğim şey, içte insanların refahı artmalı, dışta ise ülkenin itibarı yükselmelidir. Bunu temin edemeyen hiçbir şey makbul değildir. Şimdi böyle bakıldığında, bu sene kişi başına milli gelir serisi yayınlandı ve rakamlar ortaya çıktı. Şu anda, 2000 yılında kişi başına milli gelir, 2870 dolar. 1992 yılında Türkiye''nin kişi başına düşen milli geliri 3004 dolar idi. Demek ki, geçen on sene içinde üç genel seçim, üç yerel seçim geçirmişiz, Başbakanlarımız Sayın Demirel, Sayın Çiller, Sayın Erbakan, Sayın Yılmaz ve Sayın Ecevit olmuş ama, kişi başına milli gelirde -en iyi ölçü budur- bir arpa boyu yol katedememişiz. Bir dolarlık bir artış olmamış! Bu işi çok ciddiye almamız lazım.
ÖNE ÇIKANLAR