Dün itibarıyla Türkiye resmen yeni bir iklime girdi… Artık kan ve gözyaşı yerine, huzur ve güvenliğin hüküm sürmesini beklediğimiz Türkiye. Yani Terörsüz Türkiye… Yarım asır süren kâbus sona erdi. Hepimize geçmiş olsun!
Geçmişten gelen şüphe ve tereddütler, bu kere de en başından beri hep dile geldi… Bu defa gerçekten olacak mıydı, olabilir miydi? Bazı kişiler samimi olarak geçmişte yaşanan acı tecrübelerin etkisinde kalarak böyle düşünüyordu. Ama bazıları da hâlâ daha işe nasıl çomak sokabiliriz diye, şeytanın uşaklığını yapıyordu!.. Ancak şer odakları bu defa başaramadı. Ne Habur fiyaskosu, ne dışarı sızdırılan Oslo görüşmeleri ve ne de sonu hüsrana dönüşen çözüm süreci. Bu defa kayıtsız, şartsız ve herhangi bir pazarlık söz konusu olmadan; ortaya konulan devletin kararlı iradesiyle, terör örgütünün kendisini feshetmesi ve silahları teslim etmesi hedefi söz konusu. O hedef an itibarıyla resmen yakalanmıştır. Şu hususun altını kalın bir çizgi ile çizelim: Bölücü terör örgütü artık fiilen bitmiştir. Bundan sonraki işlemler meselenin teferruatıyla ilgilidir…
Bu satırların yazıldığı saatlerde bölücü örgüt PKK’nın açıklaması henüz gelmemişti. Fakat DEM Parti’nin açıklaması, beklenen bildirinin muhtevası hakkında yeteri kadar fikir veriyordu. Esasen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın evvelki gün yaptığı açıklama, örgütün kendini feshetme işlemini tamamladığını net olarak haber veriyordu. Zira kesinleşmemiş bir konuda, Cumhurbaşkanı tarafından bağlayıcı bir açıklama herhâlde beklenemezdi. Böylece Ekim 2024 tarihinden beri gündemde olan ve ülkenin ulusal güvenliğini en yakından ilgilendiren bir mesele, bugün itibarıyla yeni bir safhaya girmiş bulunmakta. Yeni bir safha daha doğrusu yeni bir iklim. Kan ve gözyaşı yerine huzur ve sükûnun hüküm sürmesini temenni ettiğimiz bir iklim… DEM Parti’nin dün yaptığı açıklamada, “Barış ufkuna bir adım daha yaklaşıldığı” belirtiliyordu. Buna geri dönülmez nokta veya kırılma noktası da diyebiliriz… Kolay olmadı bu noktaya gelmek, ama gelindi. Şimdi artık ileriye bakmamız gerekiyor.
Terör belasının kim/kimler tarafından başımıza sarıldığını kırk senedir konuşuyoruz. Elbette bu konuyu unutacak değiliz. Bize bu kötülüğü yapan bütün aktörlerin sinsi faaliyetlerini didik didik etmemiz lazım. Çünkü bugün olmasa bile yarınlarda bazılarına hesap sormamız lazım!.. Evet, Amerika’sından Rusya’sına, baştan aşağı Avrupa ülkelerinden Orta Doğu’daki aktörlere. Dost gibi görünen ama düşmanlıkta en sinsi faaliyetlerden geri durmayan devlet ve devletçikler… Hepsini ama hepsini mutlaka masaya yatırmamız lazım. Çünkü bu ihanet bizim kırk binden fazla insanımızı kaybetmemize yol açtı. Giden canların geri gelmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu büyük kaybın telafisi söz konusu değil. Maddi kayıplarımız da çok büyük. Kayıplar, trilyonlarca dolar tutuyor. Bu bela başka herhangi bir ülkenin başına gelseydi ayakta durması mümkün olmazdı… Velhasıl Türkiye’nin yarım asır uğraştığı bu belanın büyüklüğü dehşet verici. Bunun muhasebesini muhakkak en doğru şekilde yapmamız gerek. Bir daha benzeri tuzaklara düşmemek için. Zira bu meselenin başından itibaren mücadele şekli ve kapsamı konusunda ciddi yanlışlıklar yapıldığı için, örgütün belini kırmak uzun zaman aldı. Terör örgütünün dağ kadrosu beş defa sıfırlandığı hâlde, güvenlik boyutu yanında siyasi, hukuki ve sosyal boyutlar ihmal edildiği hatta uzun müddet hiç üzerinde durulmadığı için, beklenen netice alınamadı. Bu husus Türk siyasi tarihinde ayrıca değerlendirilmesi gereken konudur. O da ayrı bir yazı konusudur...
Bugün meselenin acil tarafına odaklanmamız gerekiyor. O da resmen biten terör örgütünün bütün unsurlarıyla tamamen ortadan kaldırılması için yapılması lazım gelen hususlar. Silahların teslimi, hâlen örgüt içinde bulunan militanların akıbeti. İçlerinde yabancı ülke vatandaşları da var. Sayın Devlet Bahçeli, Ekim 2024’te bu meseleyi dile getirdiğinde, birileri çok farklı yorumlarla süreci en başında sakatlamak istiyordu. Bu teşebbüs sadece Bahçeli’nin inisiyatifi ile mi gündeme gelmişti? AK Parti iktidarı Bahçeli’nin arkasında duruyor muydu? Hatta başlangıçta kimileri bu konuda Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Bahçeli arasında görüş ayrılığı olduğunu öne sürüyordu... Yapılan mükerrer açıklamalara rağmen bazıları ısrarla AK Parti ve MHP arasında siyasi ihtilaf olduğunu iddia etmeyi sürdürüyordu. Lakin konuya samimiyetle yaklaşanlar, ilk günden itibaren bu sürecin farklı olduğunu ve sağlıklı yürüdüğünü, başarılı şekilde yönetildiğini görüyordu. Nitekim yanılmadıklarını da gördüler.
Şurası da yeteri kadar dikkat çekici değil mi? Devlet Bahçeli, PKK’nın 5 Mayıs’ta kongreyi toplamasını tavsiye etmişti. Bugün öğreniyoruz ki, hakikaten kongre belirtilen tarihte toplanmış. Bahçeli toplanma yeri olarak Muş’u işaret etmişti. Ama şartlar sebebiyle bunun sadece bir çağrı olduğu belliydi. Irak topraklarında toplanması işin tabiatı icabıydı ve öyle de oldu. Terör örgütünün bugüne kadarki faaliyetlerinde en geniş şekilde kullandığı alan Irak toprakları oldu. Ama devir değişti. Artık Irak toprakları da, Suriye toprakları da örgüt için at koşturacak saha olmaktan çıktı. Irak Başbakanı Sudani, önceki gün Ankara’da ilan etti. “Bizim topraklardan Türkiye’ye yönelik terör saldırısı artık söz konusu olamaz…” Aynı hava Suriye toprakları için de geçerli. Aslına bakarsanız, değişen dünya dengeleri ve stratejik yapılanmalar, bölücü terör iklimine destek veren eski düzeni bertaraf ediyor. Bugüne kadar Türkiye aleyhine terör kartını kullananlar artık bu yolun kendilerine pahalıya mal olacağını görüyor…
Şimdi Türkiye’nin tamamlaması gereken bir iş var. Örgütün kalıntılarını süratle ortadan kaldırmak… DEM Parti’nin açıklamasında şu cümlenin altını özellikle çiziyorum: “Süreci zedeleyecek hiçbir söylem ve eyleme izin vermeyeceğiz…” Bu dönemde DEM Parti’ye çok iş düşüyor, ama aynı zamanda DEM Parti’yi siyaseten güçlendirecek atmosfer hüküm sürüyor. Bu kıymetli bir şey. Huzur ve barış iklimi hepimiz için hayırlı olsun.
İsmail Kapan'ın önceki yazıları...