G.Saray’ın şampiyonluğa gittiği yolda en son dört rakibin içinde en tehlikelisi tartışmasız Trabzonspor’du. Fatih Tekke’nin takımı sanıyorum kupa finalini de hesaba katarak sahaya birkaç eksikle çıkarken G.Saray, son maçlardaki ideal on biriyle diziliyordu.
G.Saray bu ilk yarı boyunca topu dolaştırma, sahaya yayılma ve hep “top bizde kalsın” stratejisiyle oynayacaktı. Buna karşılık Trabzonspor ise daha aktif, daha araştırıcı ve tehlikeleri de bulup Muslera’ya takılan takımdı.
Soyunma odasına golsüz gidilirken bu sonuç tabii ki G.Saray’ın işine çok yarayacaktı. Trabzonspor’un kupa finali hariç dün akşamki maçta prestij mücadelesi ön plana çıkıyordu.
İkinci yarıda G.Saray, “Nemelazım ben kazanayım da, iş zora girmesin!” diye düşündü herhalde. İlk yarıdaki kontrollü oyunun ötesinde bu yarıda arayan, golü bulmaya çalışan, pozisyon zenginliği taşıyan taraf G.Saray olacaktı.
İşte onlardan birinde Abdülkerim çok ustaca bir kafa vuruşuyla maçın kilidini açıverdi. Hemen az sonra da oyuna sonrada giren Morata, Trabzon ceza sahası içindeki büyük ustalık kokan pas alışverişinin sonunda Uğurcan’ın uzanamayacağı yere vurup maçın bitişini ilan etti.
Bu maçta iki tane de karşılıklı direkten dönen vuruşlar vardı. Yani bu maç ne Trabzonspor için “Bana ne!” ne de G.Saray için “Bir beraberlik yeter” anlayışına takılıp kalite kaybetmemişti.
Bu maçın G.Saray lehine sonuçlanması “top yuvarlaktır” kanununa bile yanaşmayacak bir sonuçla bitti ve bana göre G.Saray’ı şampiyon yaptı bile…
Maçın adamı: Muslera
Kemal Belgin'in önceki yazıları...