Bence bunu becerebilenlerin sayısı bir elin parmaklarını asla geçmez. Meraklısı, kendileri ile ilgili abuk-sabuk yorumlar yapılan teknik direktör ve futbolculara sorsun! Şimdi gelelim sadede... Beşiktaş''ın, Milano bozgununu, kimileri Karhan''a, kimileri Halilagiç''e fatura etmiş. Bazıları da uluslarası deneyim noksanlığını öne sürmüş. Teknik direktör Scala gibi kariyerli bir hoca da, yeterli transfer yapılamamasına bağlamış. Ama hiç kimse, Beşiktaş''ın demode 3-5-2''yle oynamaya çalıştığını söylemiyor, yazmıyor. Hal böyle olunca da, geri blokun ortasında adam markajı yapılıyor, arkadaki adam öne çıkmadığından orta alan sayı pres eksikliğine yakalanıyor, ileri blokla orta alan arasında uzun mesafeler kalıyor. Bu zaaflara bir de pres yapma özelliği olan futbolcu bulunamaması da eklenince, Beşiktaş, yukarıda sıraladığım çağdaş niteliklerle donanmış rakipler karşısında etkisiz kalıyor. Bu arada pres deyince, bizde bir futbolcunun karşısındaki futbolcuya bastırması biçiminde algılanıyor. Oysa kazın ayağı öyle değil... Presi, kademeli yapamazsanız boşuna efor harcarsınız. Yani bir oyuncu baskı kurarken, arkasında da bir başka arkadaşının aynı hamleye hazır olması gerekiyor. Hatta hatta bu felsefe üç oyuncuyla, yani Galatasaray''da olduğu gibi uygulamaya getirilmelidir. Buna da takım presi denir. Özetle, günümüzde büyük hedeflere kilitlenebilmek için, arkadaki liberonun mutlaka ve mutlaka öne çıkarılması gerekmektedir. Bu oyun biçiminde takım presini uygulamak daha kolaydır. Amerika''yı yeniden keşfetmek uğraşı yerine, ya da doğru oyun felsefesinin nerede olduğunu aramak yerine, hemen içimizdeki Galatasaray''ı etüd etmek yeterlidir. Bu arada hemen bir saplama yapayım; şayet Beşiktaş ön liberolu dörtlü alan savunmasına dönerse, Şifo beş misli randıman verir. Scala gibi deneyimli bir hoca her türlü riski göze alarak, tıpkı Terim gibi yarınlarda başarının sırrı olacak tohumları atmalıdır. Ağzı olan konuşuyor, kalemi olan sallıyor. Efendim; Lucescu, Fatih Terim''in sistemini kurcalıyormuş, bozmaya çalışıyormuş, kendi sistemini yerleştirmeye çalışıyormuş. Allah Allah! Lucescu''nen en takdir edilecek yanı da, Terim''in oyun sistemini, bir milimine bile dokunmadan sahaya yansıttırmaya gayret edişidir. İnanmayanlar Galatasaylı futbolculara sorsun! Bu yorumları yapanlar, UEFA ve Süper Kupa sahiplerinin karşısında komik duruma düşüyorlar. Tabii, Hagi''nin yedirdiği golden sonra oyundan neden alınmadığının tartışılması da gerçekten büyük bir komedi oyundur. Monaco kalecisinin kaleciden başka herşeye benzediğini ve bunun en açık kanıtının da Hagi''nin 35 metreden attığı gol olduğunu dikkate alırsak, Hagi oyundan alınır mıydı? Ya Hagi oyundan alınsaydı da, Galatasaray maçı kazanamasaydı, o kafalar acaba neler yazacaktı? Haaa, Hagi suçludur, o başka, oyundan alınıp alınmamasın tartışılması başka... Az kalsın unutuyordum; Lucescu''nun en büyük sıkıntısı, ya da talihsizliği, sistemin önemli dişlilerinden olan ileri blokta bir Hakan Şükür, bir Arif Erdem''e sahip olmayışıdır. Sonuç mu? Dünyada demode olmuş 3-5-2-''yi oynamakta düne kadar israr eden Almanlar bile artık yeni futbol kıyafetinin içine girerek teslim oldular. 3-4-3''ün mucidi Hollanda Milli Takımı bile son Avrupa Şampiyonası''nda Çeklere karşı zorlandıktan sonra, geri kalan maçlarını dörtlü savunmayla oynadı. Alman ekolünün en büyük firması Bayern Münih bile geçen sezon oynadığı Real Madrid yarı finalinden itibaren dörtlü savunmaya dönmüştür. Son Helsinborg maçında da böyle oynadılar ve 3-1 kazandılar. Hem de on kişiyle... Fenerbahçe''mi? O kadar uluslararası deneyime sahip mükemmel futbolculandan kurulu takım da kafayı değiştirmezse, yani yeni sisteme adapte olmazsa, İstanbulspor, Siirt Jetpa maçlarının sancılarını daha çok çeker. Anlayamadığım, içinden çıkamadığım mesele şudur: Galatasaray gibi içimizden bir örnek varken, neden eskici dükkanına rağbet gösterilir ki?

