Yok yok, D.Bakırspor maçı üzerine yazmayacağım. Bu hikaye, geçen yıl Ramazan ayının sonlarına doğru yaşanmıştır. Başkan Yıldırım, Kadıköy'deki Büyük Kulüp'te bir iftar yemeği vermiş, medya müdürlerini ve yorum yazanları, özellikle de F.Bahçe üzerine ahkâm kesenleri davet etmişti. Bendeniz de davete icabet etmiştim. Ve Sadettin Saran'ın yanına düşmüştüm. Saran'ın diğer yanında da Murat Özaydınlı oturuyordu. F.Bahçe henüz D.Bakırspor maçını oynamamıştı. Ama o günlerde Mustafa Denizli'nin ipi çekilmek üzere idi. Zaten başkan da bu toplantıyı neredeyse o doğrultuda fikir edinebilmek, nabız yoklamak için yapmıştı. Neyse... Saran'la girdiğimiz sohbette, F.Bahçe'nin bundan böyle bir yılı kurtarmak adına değil, 10 yılı garanti altına almak için eyleme geçmesi gerektiğini söyledim. Bunun yolunun da, o günlerde olduğu gibi bugünlerde de geçerli olan Fransız modelinden geçtiğini vurgulamıştım. Çünkü; özellikle de 1998'den kısa bir süre önce dünya, teknik adam seçiminde çok ciddi ağırlıkla Fransız hocalara dönmeye başlamıştı. Bak; Arsenal, Liverpool falan gibi... Neyse... Saran'a devamla şunu söylemiştim: "Bugün dünya futbolunu bir zamanların büyük Fransız futbolcusu Michel Platini yönetiyor, yönlendiriyor. Kendisinden bir randevu talep edin. Hem sıcakkanlı, hem de Türkler'i sever. Bir teknik direktör, yardımcısı, kaleci antrenörü ve kondisyoner isteyin. Bu ekibi oluşturduktan sonra Türkiye'ye getirin ve Haziran 2002'ye kadar takıma pek uğratmaksızın göreve başlatın. Denizli kabul ederse, sezon sonuna kadar devam etsin, etmezse Oğuz'la devam edin. 1 Haziran 2002'de de Fransız'la göreve başlasın." Sonra ne oldu? Güya Saran, Fransa'ya gitmiş ve orada bir kaç kulübün hocasına teklif yapmışmış, karşılık olarak da "Sözleşmelerimiz bitince gelebiliriz" cevabını almışmış. Biz böyle mi söylemiştik ki? Hayır... Sonra aynı Saran, Almanya'ya geçip, Münih sokaklarında avare avare işsiz dolaşan Lorant'ı aldı. Ve de Hint kumaşı bulunmuş gibi herkes göğsünü şişire şişire ortalık yerde dolaştı. Oysa, bugün İspanya Ligi'nde, belki de tarihinde ilk defa şampiyonluk kovalayan, düne kadar sürekli biçimde kümede kalma savaşı veren Real Sociedad'ın teknik direktörü, Platini postalamalı bir Fransız'dır. Nantes'ın da eski hocasıdır. Bilmem hâlâ anlatamadım mı? Şimdi F.Bahçeliler şundan korkmalıdır; Lorant giderse, yerine Lorant'tan beter birileri gelebilir. Tıpkı Bariç'ten, Löw'den, Zeman'dan, Rıdvan'dan ve Denizli'den sonra gelindiği gibi... Yani, F.Bahçe teknik direktörler dizisi sürekli kalite kaybederek oynanmaktadır.