Sporlar içinde, hiç kuşkusuz, en çok kazandıran, en popüler olduğu kadar, en acımasız, en nankör, en kahredici kuralları olan da futboldur. Ülkemizde olduğu gibi dünya coğrafyasının futbolu çok sevmiş, bu sporu büyük bir para çarkı içine almışlarda da durum çok farklı değildir. Böyle bir girişi neden yaptım diye sorarsanız, son 72 saat içinde biri bizde, diğeri bizden çok uzaklarda futbolun nankörlüğüne, acımasızlığına yakalanan iki isim olduğundandır. F.Bahçe'ye, G.Saray'la girişilen köşe kapmaca sonucu transfer olan Bülent Uygun, özlenen, aranan orta saha elemanı olarak onbirin banko elemanı olacaktı. Tranferin maksadı böyleydi. Ama ne var ki; ileri ucun en uç adamı olarak transfer edilen Pingel, lig öncesi en ciddi imtihan olan bir zamanların TSYD Kupası maçında yediği ters çalımla, çok ağır şekilde sakatlanmıştı. Koca bir sezon oynaması mümkün görülmemişti. O günlerin F.Bahçe Teknik Direktörü Holger Osieck, transfer de bittiğinden, Pingel'in görevini Bülent Uygun'a yüklemişti. Olacak şey miydi? Orta saha oyuncusu Bülent, koca F.Bahçe'nin tipik santrforluğuna soyunacaktı. Kalamış'ta kara kara yaslara girilmiş, böyle bir talihsizlik şampiyonluk iddiasının peşin kaybının habercisi sayılmıştı. Ama o Bülent, 23 golle F.Bahçe'nin içinden çıkmış gol kralları galerisine taşınmış ve şampiyonluk kıl payı kaçırılmıştı. Vatani görevi yaptığı süreç içine rast gelen bu dönemde, Bülent, gollerinden sonra taraftarlarını asker selamıyla selamlama gibi bir klasik getirmiş sahaya... Yani sevgili olmuştu. Ama, o devrin başkanı Ali Şen, Bülent'i de, kimin imalatı olduğu bilinmeyen Sakaryalılar Grubu teknesine bindirerek, Kurbağalıdere'den açık denize salıvermişti. Bülent, ekmek parasının peşinde koştu, koştu sonunda yorularak bu hafta futbolu bıraktığını açıkladı. Üzüldüm! Futbol ve onu yönetenler, bu kadar da mı nankör olabiliyorlar? Biz yoksa yanlış bir spora mı sevdalanmışız? Bülent'le üzülürken, bir haber de ta İspanya'nın Barcelona şehrinden geldi. Başkanın, her türlü riski ve tepkiyi göze alarak yeniden göreve getirdiği Hollandalı teknik adam Van Gaal, liderden 20 puan geride ve de düşme barajına sadece 3 puanlık mesafede devreyi bitirdiğinden kapının önüne konmuştu. Aynı Van Gaal, ilk Barcelona mesaisinde başarılı olmuştu. Ama bu gelişinde, hele hele Rivaldo'yla Barcelona'nın yollarını zorla ayırışı sebebiyle beyaz mendille karşılanmıştı. Gidişi de öyle oldu. Sen sen olacaksın, kulübeden maça bin gözle bakacaksın. Kağıt kalemle maçı izlemek bir hocaya pahalıya mâl oldu diyorum ben... Futbol bu işte... Dün yok, bugün var... Vefa yok, vefasızlık var... Artık, fakir - zengin hiçbir kulüp jübileci olmaktan yana değil... Buradan bakarsak, futbolcusu da, teknik adamı da ayağını denk alacak... Yönetici mi? O, nasıl olsa kendini kurtarır.