defolu mallar gitti Beşiktaş, saha teröristi Nouma'dan, G.Saray da raşitik Jardel'den büyük uğraşlar sonucu kurtuldular. Demek ki bu iki futbolcu da öylesine defolu idi ki, alıcı bulunana kadar aylar geçti. Bir musibet, bin nasihattan evladır derler ya, ne de doğruymuş. Rengi daha koyu siyah olanı, koca Beşiktaş kulübünü en büyük gücü taraftarıyla karşı karşıya bıraktı. Rengi daha açık siyah olanı da koca bir Avrupa şampiyonunun sistemini köreltmenin yanı sıra, o sistemin temel taşlarını yarım sağlam haline getirdi. Neyse ders alındıysa ne âlâ... daum ne diyor? Daum'a şaştım doğrusu... Nihat'ı istedi diye Toshack'a bozulmuş. Allah Allah! Hiç Baliç'i istediği zaman F.Bahçe bozuldu mu? Vermem dersin, o kadar. Bozulmak hakkın yok ki... Sen elâlemin futbolcusunu isterken, Daum ayıp ediyor diyorlar mı? Hangi dünyada yaşıyoruz? guard'ı olmayanın??? Basketbolda guard'ı, daha doğrusu sayı da üretebilen guard'ı olmayanın maç kazanma şansı meleklerin gününde olmasına bağlıdır. Örnek mi? İşte Naumoski, işte Mulaomeroviç, işte David Rivers ve işte Ülker'in ismini şimdi hatırlayamadığım Amerikalısı... Ama Milli Takım'da koca bir oyun süresi içinde sahada yer alan oyun kurucuları sıfır çekiyorlarsa bu maçları ne İbrahim, ne Hüseyin, ne Mirsad, ne de Hidayet kurtarabilir. Türkiye nasıl futbolda Hakan Şükür'ün alternatiflerini aramak zorundaysa, basketbolda aynı arayışları oyun kurucularda sürdürmek durumundadır. Yoksa... Offf, canım sıkıldı... Haaa aklıma geldi! Ya da Slovenya gibi bir Amerikalı bulup devşireceğiz. Başka yolu galiba yok! özür! Geçen hafta, tedrisimizden geçen sıkı gazeteci dostlarımı sıralamaya çalışmıştım. Bazılarının gazete ve televizyonlarında yanlış adresler vermişim. Sağolsunlar hepsi aradı, hasret giderdik. Ama ne yapayım ki, bu ülkede artık ne eski Milliyet var, ne eski Hürriyet var, ne de eski Tercüman gibi bir gazete... Takipte zorlanıyoruz... Galiba o dillere destan "Bab-ı Ali"nin yerinde yeller esiyor. Bizim Türkiye ise "Eski ama gerçek gazeteciliği" sürdürmede inat ediyor. Bu da bize keyif, heyecan veriyor. Bu saatten sonra ne aranır ki?.. Arasan da bulamazsın ki... hakan şükür Bu sütunlara düştüğümün galiba ikinci haftasında bir Hakan Şükür paragrafı açmıştım. Demiştim ki, Hakan Şükür bu ülkenin alternatifsiz tek futbolcusudur. Zaten bu iddiamı yaklaşık sekiz senedir sürdürüyorum. Ve devam etmiştim. Hakan'sız Milli Takım bırakın gol atmayı, pozisyona girmede bile sıkıntı çekiyor. Ama bu ülkenin ünlü (!) yorumcuları nedense Hakan'a takıktır. Daha da devam ederek, Slovakya ve İsveç maçlarında da Milli Takım'ın akıbeti Hakan'ın elindedir görüşümün arkasında sıkı sıkıya durmuştum. Ve Hakan beni düne kadar olduğu gibi bugün de yanıltmadı. Şükürler olsun! trt'nin reytingi TRT'nin bir felsefesi de reytinge kulak asmadan ilkeli yayıncılığını sürdürmektir. Yüzde yüz katılıyorum. Ama onca para döküp - ki dostum Yücel Yener'i bu çıkışından dolayı kutluyorum - yayınları daha bir kaliteli sunmada biraz daha çaba göstermesi gerekiyor. Akşam'daki eski futbolcu, eski mesai arkadaşım Burhan Ayeri sık sık TRT yorumları, değerlendirmeleri yapıyor. Çoğuna ben de katılıyorum. TRT, müthiş bir özveri ile bize en kral maçları sunuyor. Ama n'olur biraz kalite! Hele hele uluslararası kuralların kamuoyuna yanlış aktarılmasının mutlaka önüne geçilmelidir. Bu meslekdaşlar hava basma yerine FIFA ve UEFA statülerini bulup buluşturup okumalıdırlar. Zaman zaman üşenmeyip Ankara'yı arayarak, hatırlatmada bulunuyorum ama, bu benim değil, TRT Spor Servisi'nde konuşlanmış arkadaşların görevidir. Yine de sağolasın TRT! işte futbolun önemi Özellikle bizim evde hanımla televizyonda maç yayını olduğunda aramıza kara kedi girer... Çok evde de tablo aynıdır. Hatta hatta bazı gazete ve televizyonlarda da öteden beri spora karşı, futbola karşı bir antipati vardır. Rahmetli eski patronum Kemal Ilıcak futbolun önemini - hele hele o zamanlar sadece gazete vardı - gazete için sürekli vurgulardı. Şöyle derdi rahmetli Ilıcak, "Siyasiler meydanlara ceplerinden para verip adam toplarlar, oysa futbol seyircisi ceketini, ayakkabısını satar maça gelir. Bunu görmeyen gazete patronunun aklına şaşarım..." İşte, politikacıların, hatta hatta dünya siyasetçilerinin yakınlaştıramadığı Türkiye'yle Yunanistan'ı 2008 Avrupa Futbol Şampiyonası ortak organizasyon fikri bir masanın etrafına topladı. İnşallah olacak... O kafalara ithaf olunur... yazıklar olsun böyle ülkeye Ne oldu demeyin... Ne olmadı ki... UEFA ve Süper Kupa Şampiyonu, Şampiyonlar Ligi çeyrek finalisti koca G.Saray'la özlenen şampiyonluğu kazanıp, dünya haritası üzerinde rastlanmamış kutlamaları gerçekleştiren koca F.Bahçe, forma reklamı için sponsor bulamıyor bu ülkede... Oysa, elime geçen Hülya ve Gülbence'de, bunları gördükten sonra arayıp bulduğum diğer magazin eklerinde sayfalarca, hem de kalın ilânlar gördüm. Bu ne biçim ülkedir yahu? Bana göre tarihten gelen kökleri ile bu ülkenin Silahlı Kuvvetler'le birlikte vazgeçilmez tutkusu F.Bahçe ve G.Saray'dır. Bu iki kulübün takımları tarihte ilk defa Şampiyonlar Ligi'ne kaldı. Propaganda ise propaganda, reklamsa reklam, itibarsa itibar, yani magazin dergilerinde kılı bile olmayan unsurlara sahip bu iki firmanın formaları hâlâ çıplak... F.Bahçe'de Telsim var ama, para ödenmiyor. Bırakacaklar, sözleşme var. Ha ödendi, ha ödenecek. Bir başka GSM operatörü 2 milyon 800 bin dolarlıkcık teklif yapmış, ne evet diyebiliyorlar, ne de hayır... G.Saray'a yanaşan yok... Yapmayın be, F.Bahçe'yle G.Saray'ın Gülben ve Hülya Avşar kadar da mı itibarı yok? Bu iki kulübün sosyal, ekonomik, kültürel ve tabii çok geniş spor olguları da mı, bir sponsor için yeterli değil? Partisinden tutun, sanatkârına, politikacısına hatta hatta askerine kadar herkes gelir geçer ama, F.Bahçe'yle G.Saray dünya batana kadar aynı konumda kalır. Ey bu ülkenin zenginleri, kurumları, kuruluşları aklınızı başınıza toplayın! Ekonomik kriz Gülbence'de, Hülya'da sizi etkilemiyor, söz konusu koca F.Bahçe'yle G.Saray olunca mı cebinize, kasanıza akrep düşüyor? Aziz Üstel ve Hamdi Akın dostlarım yazma, konuşma dediler ama, dayanamadım. Birinin bu rezil gerçeği ortaya dökmesi gerekirdi. Ben utanıyorum, sıkılıyorum... Ya siz ünlü işadamları, ünlü firmalar? Yoksa sizde böyle bir haslet yok mu?