Öcal Uluç iki defa haklı! Sevgili Öcal Uluç ağabey nesli tükenmekte olan gerçek spor yazarı türündendir. Çok kısa bir süre için müdürlüğümü yapmış olmasından değil, şık kaleminden, sağlıklı fikir üretişindendir yakıştırmam... Haaa bazen fikirlerimiz taban tabana zıt olabiliyor ama, zaten tek tip düşünsek ne işe yararız ki?.. Şimdi gelelim sadede... Uluç, benim Ergün Pembe ile ilgili yazımın altına imzasını atacağını belirttikten sonra, Erdoğan Arıpınar'a yaptığım çağrıya katılmadığını yazmış. Vallahi ben Fair - Play ödüllerinin kimlere ulûfe gibi dağıtıldığını unutmuşum... Uluç haklı, Ergün Pembe'yi artık sıradan insanların bile aday olabildiği, bu, esprisini kaybetmiş ödüle aday göstermekten vazgeçtim. O zaten ödülünü halktan aldı bile... Uluç'un, Türkiye Spor Yazarları Derneği ile ilgili yazdığı yazıya da ben, bir değil bin imza atıyorum. Dernek, TSYD Kupası'nı kaybederek bence tarihsel bir yıkıntı içine girmiştir. Bu, maddi değil hiç kuşkusuz manevi anlamdadır. Günümüz medyasındaki patron profili büyük oranla holding, banka ve büyük şirket sahiplerinden oluşmaktadır. Bunların dükkânlarında çalışanlardan kurulu bir TSYD yönetimi ezilmeye, bomba yemeye mahkûmdur. Attila Gökçe kardeşim bırakmış. Bence iyi de yapmış. Esat Yılmaer ve Onur Belge adaylarmış... Hürriyet ve Fanatik kimin gazeteleri? Gıkını çıkarmak mümkün müdür? Yeni bir ezilme, onurundan parça verme dönemi kaçınılmazdır. Geçmiş olsun, benim 12 yıl aralıksız yöneticilik yaptığım derneğim! İlk defa uzayan maç! Ben bu işi Pazar akşamı biter diye düşünmüştüm. Ama bitmedi. Pazatesi de devam etti. Sanıyor, F.Bahçe şampiyonluğu kaybederse, bir kaç yıl daha sürecek. Ne mi? G.Birliği maçının üç dakika uzatılması.... Çünkü bu, futbol sahalarında uzatılan ilk maç olmuştur(!) Ne medya değil mi? Şayet F.Bahçe, uzatmada bir gol atıp beraberliği yakalasaydı acaba kaç saniyecik sürerdi bu tantana? Revivo ve kaleci Ömer! Bir an geliyor, Türkiye'nin yüzde doksanının Müslüman olduğundan kuşku duyuyorum. Nedeni gayet basit... Gaziantepspor kalecisi Ömer duyduğuma göre, dinine fazlaca bağlı olduğundan yedeğe çekildi. Mert Korkmaz ve Hasan da bu yüzden kapı dışarı edilmişler. G.Saray'da Terim hoca döneminde de Cuma namazına gidişler falan bir hayli konu edilmişti. Ama F.Bahçeli Revivo hamursuza girip de, hamur işlerine bir hafta oruç koyunca, özel beslenmeye çekildi ve de dinine bağlılığı sebebiyle kutlandı. Revivo'ya da, dinine de saygım var. Ama benim şaştığım Müslüman Türkiye'de Müslümanlığa saygı olmayışıdır. Lorant'a sorular!.. Herr Lorant, şu soruların cevabını verebilirseniz Gençler maçının suçlusunu da kolayca bulabilirsiniz. Böylece de, üç dakika fazla oynatan hakeme de yüklenme yanlışından kurtulursunuz. Başlıyorum... Revivo'yu neden çıkardınız? Simao'yu neden oyuna aldınız? Mirkoviç ve Lazetiç'i neden kadroya almadınız? Ceyhun'u nerede unuttunuz? Abdullah'ı neden oyundan aldınız? Uche'yi neden oyuna sokmadınız? Siz bunların cevabını veremezsiniz. Çünkü o kariyeriniz yok... Şimdi ben vereyim... Revivo oyundan alınınca, G.Birliği savunması rahatladı, korkuyu üzerinden aldınız ve zaten bir kişi eksik oynayan takımınızın üzerine hep iki kişi fazla gelebildiler. Simao gibi bitik bir oyuncunun, hele hele 10 kişi kalmış takımda alacağı hiç bir rol yoktu... Mirkoviç ve Lazetiç milli maç oynamış olabilirler... Bu, onların koşamayacağı anlamına gelmez... Sanki onlardan çok koşanlar varmış gibi... Geçen haftanın iyilerinden Ceyhun'u, Andersson'u dışarı aldıktan sonra şayet kadroda olsaydı, sahaya sürmek gerekirdi. Çünkü uç santrforsuz kalınca, iş geriden dikine çıkabilen elemanlarla götürülür. Abdullah top tutan, dolayısıyla son dakika paniklerini dindiren bir futbolcu olabilirdi? Ya Uche? Mustafa Doğan atıldıktan sonra ve de Revivo çıktıktan sonra maçı kendi cezaalanınız yakınlarında kabulleneceğiniz belliydi. Uche'li bir savunma belki o golü de yemezdi... Cevaplar bunlar. Ama sizin tepkiniz, anladığım kadarıyla sadece sizi farktan kurtaran hakeme... İnsaf! Sergen'siz olmuyormuş! Abdürrahim Albayrak, D.Bakırspor maçından sonra da "Sergen olmayınca, deplasmanda kazanamıyoruz" diye buyurdular. Sen misin diyen... Hemen peşine medyanın önemli bir bölümü de katıldı. Şayet G.Saray, Sergen olmadığı için deplasmanda maç kazanamıyorsa, o zaman UEFA Kupası da, Süper Kupa da, Şampiyonlar Ligi'ndeki çeyrek finalistlik de yalandır. G.Saray'da bir kötü sonucun ardından bir futbolcunun yokluğuna yanmak, her şeyden önce eserin mimarı Fatih Terim hocaya ihanet ve saygısızlıktır. G.Saray, şu 6 yıl içinde ne oyuncuları yokken, ne maçlar kazandı, ne ünlü firmaları devirdi. Bir takımı bir gece şöhretine kurban ederseniz, gerçek üçüncü yıldızı rüyanızda bile göremezsiniz. Yıldız meselesine devam! Bayram Yağcı diye bir federasyon üyesi ekrana çıkıp bana Çince gelen açıklamalar yaptı. Yok efendim, Federasyon Kupası adı altında oynanan maçları UEFA milli şampiyona saymışmış, Beşiktaş'ın şampiyonluğu 11 değilmiş ama 9 artı 2 imiş... Böyle bir rezalet dünyanın hiç bir yerinde yaşanmaz. Siz bir statü hazırlayacaksınız ve sonra bu statüye aykırı karar verebileceksiniz. Önce kendi kendinizi tekzip ettiğinizin farkına varın... Haaa sevgili Ali Şen'e de bir notum var... 1956'da ne Fuar Şehirleri Kupası, ne de Kupa Galipleri Kupası vardı. Hani bir hatırlatayım dedim. Şimdi ben F.Bahçe'nin ve G.Saray'ın yerinde olsam, formalarındaki yıldızları söküp, federasyona hediye ederdim. Belki de onlar birilerine bir yerlerden şampiyonluklar icat edip kullanabilirler. Ogün ve Fatih'e hiç yakışmadı! F.Bahçe kaptanı Ogün maçın neden üç dakika fazla oynatıldığını anlayamamış. Fatih de öyle... Yapmayın çocuklar! İkiniz de milli takım oyuncususunuz. Biriniz Alman eğitimli, diğeri Mallorca deneyimli... Siz böyle yaparsanız, başkaları ne yapmaz ki?.. Kendinizi kurtarma adına, tamamen karşı tarafı mağdur etmiş bir hakemi hiç gündeme getirmemeniz gerekirdi. Önce o son saniye golünde sizin gibi yüksek toplara çok iyi çıkanlar nasıl izin verdiniz, bunun muhasebesini yapınız. Yani önce ayna, sonra çevre... Beşiktaşlı Beşiktaşlı'ya nasıl vurur? Futbolda her sonuç var... Hele hele bu sezonki ligimizde... Ama Beşiktaşlı'nın Beşiktaşlı'ya vurması affedilir bir eylem değildir. Oysa ben bu seyirciyi düne kadar yaptığı kaliteli (!) eylemlerden hatırlıyorum... Meselâ başkanını moruk olarak yorumlayıp, istifaya davet etmişti. Meselâ, futbolcularına arkasını dönüp, protesto etmişti... Teknik direktörüne stajyer damgası vurup, istifaya çağırmıştı. Şimdi bu taraftar birbirine vurunca insanın aklına şu geliyor: Acaba o eski eylemleri birileri mi yaptırıyordu? Siz hiç soyundunuz mu? Başlığı okuyup sakın mankenlerle ilgili falan bir şeyler yazacağımı sanmayın. Bu soruyu, NTV'nin müthiş (!) üçlüsü Haşmet Babaoğlu, Kenan Onuk ve Hıncal Uluç'a soruyorum. Efendim, muhteremlere göre Lucescu, Barcelona'daki maçın soyunma odasında futbolcularını hakem konusunda uyardığı için G.Saray maçı 2-0'dan berabere bitirmiş. Hiç soyunma odasında böyle şeyler söylenir miymiş... Tabii söylenir... Hem de daha neler neler... Anlaşılan o ki, siz hiç soyunmamışsınız... Yani soyunma odasının masaj kokusunu bile bilmediğiniz, teneffüs etmediğiniz belli... Zavallı Türkiye! Salla Ali Baba! Ali Şen dostum, aşiretinden Faik Çetiner'in programında meydanı öyle boş buldu ki.... Aman aman! Salladı durdu... Bir ara Altan Tanrıkulu çelmelemeye kalktı ama, hem de gerçeklerin üzerine basarak, hemen araya girip markaja aldılar... Sayın Şen diyor ki, "25 milyon peşimden geldi..." eee, nerede şimdi 3 - 5 kişi? Yok.... Şenes ve Abdullah'ı nasıl attım diyor Ali Şen... Haklıdır... Attı... Ama onlarda yürek yokmuş... Şimdi Haluk Ulusoy'u at da görelim... Aziz Yıldırım'ı, Ulusoy'u kımıldatamadı diye üstü kapalı eleştiriyor. Eee, siz efsane başkansınız. Bugün koltukta olmasanız da şanınız yürüyor ya... Sallayın, Ulusoy gitsin... Yiyecek adam var, yemeyecek adam var! Biz hiç bir gün yedik mi?