Ya şeytan karışırsa...

A -
A +

Derinliğine düşünmeden adım atmak her zaman tatsız, hayâl kırıklığı meydana getiren sonuçlar vermiştir. "Acele işe şeytan karışır" diye boşuna dememişler dedelerimiz, atalarımız.... Gerçekten de öyledir. Şimdi önümüzde acele alınmış kararlar sonucu karşımızda ilgi çekici oluşumlar vardır. Bunlardan biri, Futbol Federasyonu'nun yabancı futbolcularla yapılacak sözleşme sayısını her kulüp için sekize çıkarmasıdır. Sevgili dostum Ulusoy, gerekçe olarak, alttan üste, üstten alta yabancıların çıkışındaki problemi önlemeyi gösterdi. Örnek, Beşiktaş'taki Selami... Bu karar, hiç kuşkusuz, Türk futboluna Milli Takım bazında büyük darbe olacaktır. Kararın, bir yerde iç transfer piyasasının ateşini düşürmek maksadıyla alındığını sanıyorum. Peki, aynı federasyon kulüplerdeki akılsız başların cezasını neden Türk futboluna ödetmektedir? Yarın, Milli Takım seçimi yapılırken teknik direktör ve yardımcılarının işin içinden nasıl çıkacaklarını merak ediyorum. Ben hocalarımızın yerinde olsam, artık ateşten gömlek haline dönüştürülen Milli Takım Teknik Direktörlüğü'nü kabul etmem ve bu makama bol yabancısı olan kulüplerin yöneticilerini davet ederim. Geniş bir perspektiften bakıldığında ise bir anlamda lig, yerli futbolculara yasaklanmıştır. Peki, kararın ne gibi sakıncalarla dolu olduğuna bir başka pencereden daha bakalım... Basketbolda da, yanılmıyorsam, bundan üç veya dört yıl önce benzeri bir uygulama gündeme gelmişti. Üçüncü yabancı ligde tribünde oturuyor ve sadece Çarşamba akşamları Avrupa Kupaları'nda oynayabiliyordu. Yani "Çarşamba oyuncuları" gibi bir oluşum meydana gelmişti. Ve bu Çarşamba oyuncuları doğal olarak konsantrasyon eksikliğinden hiçbir kulübe faydalı olamadılar. Efes takımı da bu sebeple Avrupa şampiyonluğundan olmuştu. Keşke federasyon bu kararı almadan geniş tabanlı bir araştırma yapıp, plânsız, programsız, ilkesiz, sistemsiz büyük kulüplerin dümen suyuna takılmasaydı. Başkan Ulusoy, bir arızayı gidermeye çalışmış ama, bu ülkede elini verdiğinin ertesi gün kolu istediğini unutmuş. Yine de iyi niyetle çıkarılmış bir kararın neresinden dönülse kârdır diyorum. .. Bir başka düşünmeden yapılmış hazırlık da F.Bahçe'nin fanatizm felsefesinden kaynaklanan şampiyonluk şenlikleriydi. Bu büyük kulübümüzde tarihten bugüne kadar hiçbir zaman böyle bir ortam yaşanmamıştır. Çünkü, eskilerde yönetimi oluşturanların hepsi kökten F.Bahçeli'ydiler. Oysa bugün doğmamış çocuğa don biçen, kucağında çocuğuyla maç öncesi tur atan yöneticiler bulunmaktadır. Ben taraftarı asla bu olgunun sorumlusu olarak görmüyorum. Onlar ön teker nereye giderse, arka teker de oraya gider örneği zamanlama hatasına kapılmışlardır. Yönetim öylesine fanatizm örneği sergilemiştir ki, basının görevini engellercesine tribünün bir bölümüne lazer malzemeleri bile takmıştır. Şimdi ise büyük sevinç patlaması yerini endişeli, kuşkulu bir bekleyişe terk etmiştir. Yani Samsun ili Türkiye'nin dışında mıdır da, orada tur atmak mutluluğu beklenilememiştir. Samsun'da F.Bahçeli yok mudur? Ya da o maça hiç mi F.Bahçeli gelmeyecektir? Ben çok iyi hatırlıyorum, F.Bahçe çok şampiyonluğun turunu İstanbul dışında atmış, sonra da aynı mutluluğu İstanbul'daki taraftarı ile özel bir gün veya gecede paylaşmıştır. Böylesine doğru bir davranışla F.Bahçe'nin şampiyonluğu değer mi kaybetmiştir? İşte böyle... Düşün ve taşın ki, hayâl kırıklığı yaşamayasın!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.