Su, insanlar başta olmak üzere yer yüzündeki bütün canlıların hayat kaynağı... Nesillerin devamı için olmazsa olmazların başı. Bu önemli maddenin önemine temas edilmek için her yıl 22 Mart "Dünya Su Günü" olarak kutlanıyor. Ancak, suyun önemini senede bir gün anlatmak yeterli gelmiyor. Zira, son yıllarda hazırlanan raporlarda, yanlış yönetilmekten dolayı su kaynaklarının hızla yok olduğu alarmı veriliyor. Nitekim Birleşmiş Milletler'in geçtiğimiz günlerde duyurduğu raporda, bu yüzyılın ikinci yarısından itibaren özellikle Orta Doğu ve Arap yarımadasında büyük bir su sıkıntısı çekileceğine işaret ediliyor. Stratejistler ise bu sebeple özellikle Orta Doğu'da su savaşlarının kaçınılmaz olduğunu söylüyor. Biz de bu hafta "Suyun Stratejik Dalgaları" adlı eserinde konunun stratejik durumunu anlatan gazetemiz yazarlarından İsmail Kapan'a sorduk. Kapan ile 'bir dünya gerçeği' üzerine yaptığımız sohbetten hem keyif aldım hem de bilgilendim. Umarım sohbetimizden sizler de keyif alırsınız. O zaman buyurun sohbetimize... İstanbul'da dev zirve -Sayın Kapan, 22 Mart her yıl "Dünya Su Günü" olarak kutlanıyor. Ülkemizde de, bu yıl Antalya'da düzenlenen su konulu uluslararası bir kongre vardı. Siz de izlediniz. Bu kongre hakkında biraz bilgi verir misiniz? - Antalya'da nehir havzaları yönetimi ile ilgili uluslararası bir kongre düzenlendi ve bu kongreye yaklaşık 70 ülkeden sekiz yüz civarında bilim adamı ve su konusunda uzman kişiler katıldı. Bu kongre aynı zamanda 2009 yılında İstanbul'da yapılacak olan ve yaklaşık 20 bin kişinin katılması beklenen "Dünya Su Forumu"nun başlangıç toplantısı idi. Bilindiği üzere dördüncü forum 2006 yılında Meksika'da yapıldı. Burada yapılan oylamada, beşinci forumun 2009 yılı Mart ayında İstanbul'da yapılması kararlaştırıldı. Bu forumun hazırlıkları iki yıl sürecek. Antalya bunun başlangıç toplantısı idi. 30 yıldır konuşuluyor - Su meselesi neden son zamanlarda bu kadar çok gündemi işgal ediyor? Sebep yalnızca küresel ısınma ve bunun yol açtığı iklim değişlikleri midir? - Su meselesi aslında son 30 yıldan beri çok aktüel bir meseledir. Su konusunda, uluslararası boyuttaki organizasyon ve çalışmaların en önemli kilometre taşlarından biri 1977'de Mar Dol Plata'da toplanan Birinci Dünya Su Forumu'dur. Daha sonra Dublin'de, Stockholm'de, Rio'da yapılan toplantılarda; su ve çevre, sürdürülebilir kalkınma, ekonomik kalkınma ve çevrenin korunması temaları işlendi ve su kaynaklarının korunması için çok çeşitli tedbirler gündeme getirildi. Su meselesinin bu kadar çok gündemde olmasının sebebi, sadece küresel ısınma ve iklim değişikliği değildir. Su stresine veya su kıtlığına yol açan pek çok sebep vardır. Bunların başında da dünya nüfusunun hızla çoğalması ve kentleşme ve sanayileşme ile birlikte su tüketiminin de artması, bunun yanında biyolojik ve kimyasal atıklarla su kaynaklarının aşırı biçimde kirlenmesi gelmektedir. 20. asrın başında, yani 1900 yılında; dünya nüfusu yalnızca bir milyardır. Ama 2000 yılında bu rakam 5.9 milyara yükseldi. 1900 yılında dünya nüfusunun su ihtiyacı 95 milküp iken; bu rakam 2000'li yıllarda 1215 milküpe tırmandı! Yüzde 0.40'ına rahat ulaşılabiliyor - Küçük yaşlardan beri hep duyar ve okuruz: Dünyanın dörtte üç su diye. Durum böyle iken su kaynaklarının tükenmesinden veya suyun yetersizliğinden bahsetmek biraz şaşırtıcı olmuyor mu? - Aslında şaşılacak bir durum yok. Doğru, dünyanın %71.3'ü sudur. Hatta deniliyor ki, bu su miktarı, kara parçasını kaplayacak olsa, 2.6 kilometre derinliğinde göl olur. Ama unutmayalım dünyadaki suyun %97.4'ü okyanus ve denizlerdeki tuzlu sudur. Geriye kalan %2.6'nın %77'si ise kutuplardaki buzul ve yüksek dağların tepesindeki kar ve buz tabakalarıdır. %21'i, elde edilmesi son derece güç ve pahalı olan yer altı sularıdır. Yüzde 1.6'sı da ulaşılması güç, sık ormanların derinlikterindedir. Böylece kullanılabilir su miktarı, %0.40 veya başka bir hesaplamaya göre % 0.34'dür. Yani dünyadaki suyun çok çok az bir miktarından yararlanabilmekteyiz. Ve bu çok az miktar da, kirlenme sebebiyle ancak sınırlı şekilde yenilebilmektedir. Yani, özetleyecek olursak su giderek daha çok ihtiyaç hissedilen; ama sınırlı şekilde yenilenebilen kritik bir kaynaktır. Suyun yerine başka bir madde yoktur - Kritik ifadesinden ne anlamalıyız? - Su hayat kaynağıdır. İnsan, hayvan ve bitkiler, yani bütün canlılar için olmazsa olmaz bir ihtiyaçtır. Suyun yerine geçecek başka bir madde yoktur. Yani su, alternatifi olmayan stratejik bir maddedir. Bu özelliği dolayısıyla ülkelerin geleceğini yakından ilgilendiren bir güvenlik konusudur aynı zamanda. Günümüzde savaşlara sebep olan petrol de stratejik bir maddedir ama, onun alternatifleri vardır. Petrolün yanında diğer fosil yakıtlar, rüzgar ve güneş enerjisi, hidrolik enerji ve nükleer enerji ile hidrojen enerjisi ikame olunabilir. Ama su için böyle bir imkan yok!.. - Su yüzünden dünyanın geleceğini savaşlar mı bekliyor? Sizin yeni çıkan kitabınızda böyle bir başlık var... - Su meselesi ile ilgili olarak geleceğe dönük yazılan birçok senaryoda hep savaşlardan veya savaş tehlikesinden bahsediliyor. Bu senaryoların gerçekleşmemesini temenni ediyoruz. Ancak geçmişte su yüzünden, özellikle Orta Doğu Bölgesi'nde birçok gerginlik ve çatışmalar olmuştur. Gelecekte de bunların tekrarlanması ihtimali maalesef vardır. Hali hazırda dünyada su sıkıntısı çeken 29 ülkenin 13'ü bu bölgededir. En fazla su sıkıntısı çeken ülkeler de sırasıyla Filistin, Ürdün ve İsrail'dir... Bu yüzden mesala Fırat Nehri'nin 20'de biri kadar olan Ürdün (Şeria) Nehri, Orta Doğu'daki en problemli su kaynağıdır. 1967'deki Arap-İsrail savaşı da bu nehrin sularının saptırılmak istenmesi yüzünden patlak vermiştir. İsrail'in Golan Tepelerinden çekilmemesinin sebeplerinden biri de oradaki su kaynaklarıdır. Küresel güçler iş başında - Türkiye ile Suriye ve Irak arasında da zaman zaman öne çıkan su anlaşmazlıkları oluyor. Bu konuda neler söyleceksiniz? - Evet, Fırat ve Dicle Nehirleri ile Lübnan topraklarından doğup Suriye'den geçerek Hatay'da denize dökülen Asi Nehri üzerinde, geçmişte ciddi anlaşmazlık ve gerginlikler olmuştu. Hatta bir dönem Suriye su meselesine karşılık Türkiye aleyhinde terör kartını kullandı. Bu yüzden iki ülke arasında silahlı çatışma ihtimali dahi belirdi bir dönem. Ancak son yıllarda Suriye ile düzelen siyasi ilişkiler, su meselesine de olumlu yönde etki yaptı. İki ülke arasında özellikle Asi Nehri konusunda ve Dicle'den Fırat'a su pompalanması hususunda önemli mutabakatlar sağlandı. Diğer taraftan Irak 1991 yılından beri, Körfez Savaşı ve dört yıl önce gerçekleşen işgal sebebiyle; su konusundaki projelerinin bir kısmını mecburen askıya almış durumda. Fırat ve Dicle havzasında su kullanımı konusunda, Türkiye ile Suriye ve Irak arasında nihai bir anlaşma yapılmış değildir. Türkiye'nin çözüm için sunduğu "Üç Aşamalı Plan"; Suriye ve Irak tarafından çeşitli sebeplerle kabul edilmedi. Burada bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor: Orta Doğu'daki önemli su kaynaklarına bazı küresel güçler bir şekilde karışmak, müdahil olmak istiyorlar. Oysa dünyanın başka yerlerinde, birden fazla ülkeyi ilgilendiren akarsular yalnızca kıyıdaş devletler arasındaki bir konudur. Ne yazık ki, Orta Doğu'da; Fırat, Dicle, Nil, Ürdün (Şeria) ve hatta Lübnan'ın bir ulusal akarsuyu olan Litani Nehri bile kıyıdaş ve ilgili devlet olmayan başka ülkeler tarafından, mesele yapılmak istenmektedir. Neler yapılmalı - Yani Orta Doğu petrolden başka, bu defa su yoluyla mı karıştırılmak istenmektedir? - Ortaya çıkan niyetlere ve yapılan çalışmalara bakıldığında, maalesef, bu bölgede suyun bir genel yönlendirme aracı olarak kullanılmak istendiği açıktır. Su Orta Doğu'da belki de en önemli stratejik maddedir. "Suyun Stratejik Dalgaları" kitabımda bu konuları mümkün mertebe analiz etmeye çalıştım. Su gelecekte uluslararası ilişkileri çok derinden etkileyecek bir meseledir. Türkiye'nin bu konuda yapması gereken çok şey var.