Önceki gün Bulgaristan’dan gelen haber taş gibi ağır, ateş gibi yakıcıydı…
Haberde Varna ve Eski Zağra’da, beş huzurevinde 205 yaşlı kimsenin akılalmaz bir vahşetin kurbanı olduğu anlatılıyordu. Yüzlerce yaşlının ilaçlarla uyutulup yataklara bağlandığı, kiminin ayaklarından zincirlenip yatakların altına saklanmış olduğu yazıyordu. Bulgaristan Adalet Bakanı, “Böyle bir vahşet daha önce görülmedi” diyordu. Olayı araştıran müfettişlerin, gördükleri manzara karşısında dehşete düşüp ağladıkları anlatılıyordu haberde.
Aslında bu haber sadece Bulgaristan’ın utancını değil, insanlığın aynasını da yüzümüze tuttu. Bütün ülkelerin hızla yaşlandığı bu kapitalist yeni dünya düzeninde yaşlılar için gelecek ne anlam ifade ediyor? Mesela biz? Geleceğin Türkiye’sinde yaşlılarımıza nasıl bir dünya vadediyoruz?
Yaşlılıktan hiç kimse muaf değil!
Herkes yaşlanacak, bir şekilde yalnızlığın, ihtiyarlığın ve çaresizliğin acı hüznüyle tanışacak. Bugün emeklilerimize sunduğumuz hayat standardı az çok bize gelecek hakkında da bir fikir veriyor ne yazık ki! Yaşlılara hürmet, itina ve merhamet, bir sistem meselesinden öte, bir vicdan, bir medeniyet sınavıdır aslında.
Türkiye, hızla yaşlanıyor. Bugün 8 milyonu aşkın 65 yaş üstü insanımız var; yirmi yıl sonra bu sayı 20 milyona dayanacak. Onlar, dünümüzün mimarları, bugünün bilgelik hazineleri. Ama eğer onlara layık bir sonbahar sunamazsak, Bulgaristan’daki “korku evleri” bizim de kapımızı çalabilir.
Peki yarınki Türkiye, yaşlılarına nasıl bir yuva verecek?
Kültürümüzde yaşlıya hürmet hem dinimizin hem de örf, âdet ve geleneklerimizin ruhumuza nakşettiği bir ritüel. “Büyüğünü say, küçüğünü sev” der atalarımız. Ama modernite bütün iyi taraflarımızı aşındırdı, unutturdu ve o güçlü bağı orta yerinden kopardı. Şeyh Edebali'nin Osman Gazi’ye söylediği “Ananı, atanı say. Bereket büyüklerle beraberdir" nasihatini de unuttuk!
Bulgaristan’daki vahşetten almamız gereken dersler ve çıkarımlar var.
Türkiye’de Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın uhdesindeki huzurevleri gerçekten de milletimize yakışan standartta ve özellikte. Ancak ülkemizde hızla yaşlanan bir nüfusu göz önünde bulundurduğumuzda gelecek yıllardaki ihtiyaca dair her türlü simülasyonun ivedilikle yapılması gerekir.
Türkiye’de huzurevleri, birer yaşam bahçesi olmalı. Bizim kültür ve medeniyetimize yakışan bir standardı şimdiden koyup bunu biteviye geliştirmenin yollarını aramalıyız. Bütün şehirlerimizde 65 yaş üstü yaşlılarımız için farklı türlerde ve standartlarda çok sayıda huzurevi inşa etmeliyiz. Öyle ki hiçbir yaşlımıza yerimiz yok dememeliyiz! Yaşlılarımız kuş cıvıltılarıyla dolu yemyeşil bahçelerde çiçek ekmeli, hikâyelerini anlatmalı, ihtiyar hâllerinin son demlerinde dahi “yaşıyorum” diyebilmelidir.
Geriatri bilimini önümüzdeki yıllarda çokça konuşacağız. Geriatri 65 yaş ve üstü insanların hastalıklarını, fiziksel ve zihinsel ihtiyaçlarını inceleyen, onların hayat kalitesini artırmaya çalışan bir uzmanlık alanı. Bu alanda uzmanlaşmış, etik dersleriyle donanmış, vicdanları sevgiyle yoğrulmuş çalışanlar yetiştirmeliyiz. Gelecek yıllarda bu alanda yetişmiş uzmanlara olan ihtiyacımız artacaktır.
Hasılı huzurevleri hepimizin sınavıdır. Bulgaristan’daki vahşet, insanlığın karanlık yüzünü gösterdi. Ama bizlere de bir hatırlatmada bulundu. Türkiye, yaşlılarına sahip çıkarak insanlık ve medeniyet sınavında liderlik yapabilir. İlkbaharlarını ve yazlarını bu ülkeye emek vererek bitiren emektar yaşlılarımıza layık oldukları güzel bir sonbahar vermeye hem borçlu hem de mecburuz!
Öyle değil mi?
Meryem Aybike Sinan'ın önceki yazıları...