Şehrin imtihanı yağmurla

A -
A +

Son yağışlar başta İstanbul olmak üzere, yağmur yiyen tüm beldelerimizin şehircilikte ne kadar mesafe aldığını göstermeye yetti. Ne oldu? Yağmur yağdı, küçük derecikler halinde çukur yerleri, dere ağzındaki evlerin bodrum katlarını doldurdu. 13 kişilik Şengöz ailesinden bebek ve çocuk yaştaki üç kişi boğuldu. Anne son anda kurtarıldı. Megakent İstanbul'da üç yüze yakın su baskını oldu. Yüzlerce kanalizasyon borusu patladı, ızgaraları çöp tıkadı, logarları moloz doldurdu. Gölcüklerde araçlar mahsur kaldı, selin süpürdüğü atıklar ev eşyası ve kanalizasyon sularıyla karıştı, Haliç'e, Boğaza, Marmara'ya ulaştı. Oysa iki ay önce bu şehirde elli kadar ülkenin iştirakiyle İslam Kalkınma Örgütü, 26 ülke başkan ve bakanlarının katılımıyla NATO zirvelerini yapmış ve bu organizasyonlardan "pekiyi" almıştık! Hangisi doğru bunun? Bir yağmurda felç olan İstanbul mu? Yollarını insanlara araçlara, dükkanlarını esnafa müşteriye yasakladıktan sonra "pekiyi" aldığımız zirve organizasyonu mu? Sahi hangisi doğru? Kadının güzelliği makyajından, boyasından sıyrılınca belli olurmuş. Şehrin kalitesi de yağmuru yiyince! Yağmur şehrin göstermelik makyajını siler, belde insanlarını çöp kültürü, trafik disiplini, alt yapı kalitesi, komşuluk ilişkisi gibi kendi eylemleriyle imtihan eder. Dere yataklarına bina yapılmayacağını keşfedememiş beldeler ve selin önce çukur yerleri dolduracağını öğrenememiş insanlar olduğu müddetçe daha çok saç baş yolarız. Vali "günlük tedbirlerle bu işin üstesinden gelinemeyeceğini anladık" demiş. Eğitim bakanı da "Londra alt yapısının 150 yıl önce bütün ayrıntılarıyla hesaplanarak inşa edildiğini" bildirmiş. Bunları biliyorsak, daha ne güne duruyoruz? Pırtısını alan göçerse Selde boğulan ailenin dramı hepimizi üzdü. Daha üç ay önce iş bulmak umuduyla Diyarbakır'dan İstanbul'a göçüp bodrum katına 12 kişi sıkışmışlar. Kim bilir daha kaç bin aile var böyle. Bir hafta önce Ankara'dan otoyolla İstanbul'a geldim. Konaklama yerinde tek minibüsten boşalan 30 kadar yaşlı, genç kafile dikkatimi çekti. Daha araçtan inmemiş anneler, emzikli bebekler de vardı. Minibüsün üzerinde plastik leğenler, iple bağlanmış bohçalar... Önce aracın içindeki birikintileri aşağı attılar, sonra kalabalığın arasına karıştılar. Yol boyunca aynı ilden geldiği anlaşılan, aynı tür yüklenmiş 16 minibüs saydık. Bunlar doğudan kalkıp İstanbul'a göçüyorlardı. Önce bir yakınlarının yanına sıkışacaklar, sonra ıssız bir yerde gecekondu yapacaklar, ya da kenar semtte sele açık bir bodrum kiralayacaklar. Çocukları sokağa dağılacak, eli tutanları iş arayacak. Ve İstanbul'da daha çok yağmurlar yağacak... Ve aynı yağmurlar insanımızı, davranışlarımızı, imar plânımızı, alt yapımızı, kültürümüzü, şehirciliğimizi, medeniyetin neresinde olduğumuzu test edecek.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.