F.Bahçe'ye gelmiş geçmiş en büyük yabancı olan Alex'in de aldığından daha fazlasına transfer edilen; imzayı basar basmaz "Ben doğuştan F.Bahçeliyim" diyen Emre, bir defa daha muradına erdi... Tokatspor karşısında bir de sarı-lacivertli takımın kaptanlığına layık görülen bu futbolcu, milli piyangoda, devamlı kendisine en büyük ikramiye çıkan şanslı vatandaş gibi, hep bulutların üzerinde geziyor... *** "Onu sevmenizi ve bağrınıza basmanızı" istiyorum diye, taraftara yol gösteren Başkan Aziz Yıldırım, Fatih Terim'in de özel korumasındaki Emre'ye sahip çıkılması konusunda adeta "Aba altından, sopa gösterdi" herkese... Kim için? Tabii ki Emre Belözoğlu için... Hani, havalimanında bir zamanlar formasını giydiği, onu Emre yapan G.Saray'ın, bir taraftarını yumrukladığı için... Hani, Başkan Yıldırım'ın, bir türlü yıldızının barışmadığı medyaya, o malum kol hareketini yaptığı için... Şimdi o medyayla kalkan kolda kaptanlık bandı var... O Emre, sonunda bir asırlık F.Bahçe'nin kaptanı da yapıldı, gözünüz aydın! *** Onun aldığı paranın, onda birini bile bulamayan Gökhan Gönül dururken... Bu takımı şampiyonluğa taşımış Lugano, Edu, Deivid kadroda bulunurken... Bu isimler sarı-lacivertli takımda onlarca defa forma bulmuşken... Sezon başı açılışında, askerlik, ikinci yarı çalışmaları başladığında evlilik peşinde koşan Emre, anlı şanlı F.Bahçe'nin kaptanı ha! Bir maç var, 5 maç yok bir futbolcu, bu kadar madalyayı hak ediyor mu? Başkan Yıldırım'ın, Emre'yi mutlu etme adına, emektarları hiçe sayması, dileriz medyaya uzanan o kola, kaptanlık bandının hiç yakışmadığını anlaması fazla uzun sürmez... "Ne oldu, renginiz soldu" diye, medyaya "nanik" yapmak adına Emre'ye "evlilik hediyesi" vermenin, başka yolları da olmalı Sayın Başkan, değil mi? >> Delgado mu Yusuf mu? Beşiktaş'ın Bursaspor'dan transfer ettiği Yusuf Şimşek için ortalık karıştı... Kimisi "Ne gerek vardı" gibisinden tavır koyarken, kimisi de, Yusuf'un bu Beşiktaş'ta, iyi şeyler yapacağına inandığını belirtiyor... Hele Çarşı? Yusuf'un transferine yaklaşımı aynen Sergen Yalçın gibi onların... Hemen hemen, aynı yaşta olmalarına rağmen, işin kolayını seçip, yorumcu olan Sergen'in kıskançlık krizleri, Yusuf'un transferi ile depreşiverdi nedense... *** Delgado'yu bile, kötü oynadığı bir maçta, yuh sesleri ile protesto eden; başkanına "Yeter artık" diye kapıyı gösteren, yeni hocaları Mustafa Denizli'yi bir türlü içlerine sindiremeyen o tribünler, kendilerine bir de "gaz" veren; Türkiye'de oynamadığı takım neredeyse kalmayan Sergen yüzünden, Yusuf'u içlerine kolay sindiremeyeceklerdir... Onlara göre Yusuf, hiçbir maçı umursamayan Cisse; verilen şansı eliyle iten Uğur İnceman; ne zaman, ne yapacağı belli olmayan Holosko; oyunda, kafasına göre takılan Serdar Özkan ve artık "Benden Beşiktaş'a fayda yok" diye haykıran Bobo'dan, daha mı etkisiz olacak? Sabrın olmadığı yerde, mutluluk arayanlara duyurulur... >> G.Saray'ın esas rakibi! Geçen hafta yazmıştık... Takımlarda "Hint Kumaşı" gibi görülen futbolcular var... Bunlardan birisi de Lincoln... Kafasına göre takılan, takım disiplinini tanımayan, klâs futbolculuğunu bir iki maç iyi oynadıktan sonra "silah" gibi kullanan Lincoln, şimdi de özel olduğunu kanıtlamak adına fizyoterapistle çalışıyor... Ülkesinden dönerken, yanında beraber getireceği fizyoterapist için, yönetimden maaş bağlanmasını, ev-araba tahsis edilmesini isteyen Lincoln, buna önce "Hayır" cevabını aldığı için dönüşünü erteleyerek yeni bir kaprisli davranışta bulundu... *** Sonunda yönetim yumuşadı ve 75 yaşındaki Kalli, Antalya kampına katılırken, o bıktıran nazları yüzünden, malum gecikmesini yaptı... Bunlar, Skibbe'nin asla G.Saray'ın teknik direktörü olamayacağının ve disiplini sağlayamayacağının ispatıdır... Hani Skibbe "Tek rakibimiz F.Bahçe" diyor ya... Bizce, G.Saray'ın en büyük rakibi, takımdaki disiplinsizlik ve Lincoln gibilerin kaprisidir...