Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bu gece İrlanda ile "Avrupa Şampiyonası finallerinin yolunu açacak olan" ve de "180 dakikalık tek maç olarak kabul edeceğimiz" bir mücadeleye çıkıyoruz! 180 dakika sonunda "puan" ya da "averaj" olarak öne geçersek, finale biz kalacağız, aksi halde İrlanda!. Hocamız Mustafa Denizli haftalardan beri "ezberlediği" İrlanda''yı futbolcularına anlattı durdu!. Ve de sonunda dedi ki: "Bizi yenemezler, onları eleyip finallere gideceğiz, kimsenin kuşkusu olmasın!." "Sakatlarıyla uğraşan", üstelik "eski İrlanda olmayan" bir rakibe karşı "böyle bir moralle sahaya çıkmak" güzel şey ve insana keyif veriyor!. Kim oynarsa oynasın, futbolcularımızın da, kimilerine göre "büyük konuşan" hocalarını mahçup etmeyecek bir dikkat ve hassasiyet içinde olacaklarından eminiz! Öyleyse? İnanıyor ve güveniyoruz ki; "180 dakikanın sonunda gülen taraf biz olacağız!." Ama "gene" de istiyoruz ki; "Bursa''ya fazla iş bırakmayalım!" Ve diyoruz ki; "Neden olmasın? Biz onlardan güçlüyüz!." Şimdi "burada" duralım!. "Böyle bir inanç ve güvenç içinde iken", o da ne? Dün sabahki gazetelerde, "hocamız" Mustafa Denizli''den "hiç beklemediğim" sözler!. Hakemle ilgili!. "Yok, İsveçliymiş... Bundan kuşku duyuyormuş... Yok İsveçliler Ada futboluna yatkın bir kafadaymışlar!. Sert ve faullü futbola izin verirlermiş!. Bu da İrlanda''ya avantaj sağlayacakmış..." "Mış... mış... da, mış mış..." Bunları söyleyen "hocamız", sonra da kalkmış "Birer sarı kartı olan futbolcularımızı, Hakan''dan Arif''e kadar uyarmış... Çok dikkatli olmalarını istemiş!." İşte "bu kafa yüzünden" bir türlü "Avrupa''da hak ettiğimiz yeri alamıyoruz!." Şimdi, "benim futbolcularım, teknik direktörlerinin bu hava içinde olduğunu göre göre" İrlanda maçını "nasıl bir ruh haleti ile oynayacaklar?" Hakem konusunda "olumsuz bir peşin fikirle sahada yer alan bir futbolcu stres içinde kalmaz mı? Hakem kararlarında itiraza ve kart görmeye yönelmez mi?" Bakınız; "Bu hakem, üst üste bir Avrupa ve bir de Dünya Kupası finallerinde görev verilen, Dünya''nın en iyi hakemlerinden biridir!. Dürüst ve adil bir hakemdir!." Anders Frisk için "herkesin söylediği tek şey" var; "Adı hiçbir skandala karışmamış, çok dürüst bir hakem!." Ve de "ünlü" bir İsveçli spor yazarı olan Anders Hedberg diyor ki; "İsveç''in şimdiye kadar gördüğü en adaletli hakemlerden biridir. Sertliğe izin vermez!." Buyrun bakalım? Denizli''nin yorumuna bakın, "İsveçli hakemin kariyerine" ve "onun için söylenenlere" bakın!. Denizli gibi bir hoca, "araştırmadan, soruşturmadan" sadece ve sadece "İsveçli olduğu için" çıkıp da "teorik olarak İsveçliler, Ada futboluna yakın olduğundan bu hakemi kuşku ile karşılıyorum" gibi "saçma sapan lâfları" nasıl eder? Evet, bu hakem "İrlanda maçında hatalı kararlar verebilir, bu kararlar İrlanda''nın aleyhine olabileceği gibi, Türkiye aleyhine de olabilir. Hatta bu kararlardan biri, bize maçı da kaybettirebilir!." Ama "bunlar" bir gerçeği değiştirmez: "İsveçli hakem UEFA''nın en iyi ve en dürüst hakemlerinden biridir, hatalı kararlar vermişse, bunda kasıt yoktur, öyle görmüştür ya da görmemiştir, öyle düdük çalmıştır ya da çalmamıştır!." Artık bırakalım bizleri strese sokan bu "hakem komploları fobisini!." Galatasaray-Milan maçı öncesinde de "aynı korkunun esiri olmuştuk!." İspanyol hakem, hani o "Trabzon''u yaktı, Galatasaray''ı da yakabilir, Berlusconi''nin paraları ve UEFA''daki İtalyan mafyası onu yola getirebilir" denilen hakem, 90.dakikada "penaltıyı çaldı" ve koca Milan Avrupa Kupaları''ndan yok olup gitti. Kaybettiği paranın da "30-40 milyon dolar olduğu" yazılıp, çizildi! Hakemlerle uğraşacağımıza "kendi işimize bakalım!" Ve İrlanda''yı yenip, dönelim! Var mı itirazı olan? Tehdit mi, şantaj mı? Yazımın başlığına bakıp da, sakın ola ki, "Galatasaray Başkanı Faruk Süren, Galatasaray kongre üyelerini tehditle ve şantajla kendi tekliflerini kabule zorluyor" diye düşündüğüm zannedilmesin!. Süren''i yıllar boyu "ağır şekilde eleştirdim!" Ama onun "akıllı ve zeki bir adam olduğundan" zerrece şüphem olmadı! "Böyle akıllı ve zeki bir insanın", Galatasaray camiasına "kabul etmeyeceği bir şeyi, tehditle ve şantajla kabul ettiremeyeceğini" çok iyi bilmesinden daha tabii ne olabilir? Galatasaray camiasında "şantaj da, tehdit de sökmez!" Galatasaray camiası "bilgiyle, belgeyle, mantıkla" ikna edilir! Bunu da Süren çok iyi bilir!. Peki ama, "Komisyonun reddettiği formülümüz genel kurulda reddedilirse, Fatih Terim bile durmaz. Takım dağılır. Kulüp borç batağından kurtulamaz, 2001 yılında borç 70 milyon dolara dayanır, kulüp küçülür. Hatta kulüp kendisini yönetecek insan bile bulamaz" gibilerinden söylenen sözler "tehdit değil mi, tehditten de öte şantaj değil mi?" Hayır değil!. Elbette "şantaj ve tehdit" olarak kabul edenler de çıkacaktır ama, samimiyetle söylüyorum ki, değil!. Zira "böylesine saçma sapan, böylesine ipe sapa gelmez" sözlerle Galatasaray camiasının tehdit edilemeyeceği, Galatasaray camiasına şantaj yapılamayacağı" ortada değil mi? Bu sözler, sadece ve sadece "öfke ve şaşkınlık içinde" söylenmiş sözlerdir ve "hiç ama hiç ciddiye alınmamalıdır!." Hatta "söylenmiş bile kabul edilmemelidir!" Galatasaray camiası "yöneticisiz" kalmaz! Bu kulübü "Süren''den daha iyi yönetecek" bin tane başkan ve yönetici bulabilecek kapasitededir. Galatasaray! Kimsenin kuşkusu ve korkusu olmasın! Fatih Terim "büyük bir Galatasaraylıdır!" Zaman zaman "iyi günlerin kötü adamı" olabilir ama, onun "asıl özelliği" başkadır; "Kötü günlerin iyi adamı olmak!" Eğer "Galatasaray gerçekten zor durumdaysa" Terim bırakıp gitmez! Daha da doğrusu, "Fatih Terim''in ne yapıp ne yapmayacağını tayin etmek ve söylemek" de Faruk Süren''e düşmez! Galatasaray "Süren formülü olmasa" da, "çok daha iyi ve şeffaf formüller bulur" ve ayakta durmaya devam eder! "Faruk Süren ve arkadaşlarının batırmak için ellerinden geleni yaptıkları" Galatasaray bugün bile batmadıysa, kimsenin korkusu ve şüphesi olmasın ki, hiç ama hiç batmayacaktır! Galatasaray büyük bir gemidir! "Kötü süvari" ve "mesai arkadaşları" gemiye "ciddiye alınacak ölçüde su aldırmışlardır" ama, Galatasaray "kendini kurtaracak güçtedir" ve "yoluna sağ salim devam edecektir!" Yeter ki, "süvari hâlâ dümenin başında olmak ve kaptan köprüsünde durmak için inat etmesin!." Yapamadı, başaramadı!. Kendi inkâr ediyor ama "hâlâ Fatih Terim''in ve talebelerinin arkasına sığınarak ayakta kalma gayreti içinde!." Ama, görülüyor ki: Harç bitti ve yapı paydos!.. Bu işte bir terslik var!.. Galatasaray borç içinde!.. Galatasaray''da futbolcular ne transfer ücretlerini, ne de maaş ve primlerini zamanında alabiliyorlar!. Hatta "bu sebeple" zaman zaman futbolcularla-yönetim arasında sürtüşmeler oluyor!. Fenerbahçe''de ise, "futbolcuların bir eli yağda, bir eli balda!." Transfer ücretleri zamanında, maaş ve primler anında ödeniyor!. Hatta "Fenerbahçe''ye sakat sakat gelen" futbolcular bile, paralarını "hiç aksamadan alıyorlar!." Beşiktaş''ta da "durum Fenerbahçe kadar parlak değilse bile," Galatasaray''dan çok daha iyi!. Ama gelin görün ki; "Birçok futbolcu Fenerbahçe''den kaçmak için elinden geleni ardına koymuyor!." Birçok futbolcu da "geldiğime pişman oldum" gibilerden lâflar ediyor!. Beşiktaş''tan kaçanlar ve kaçmak isteyenler de nerede ise "dışarıda bir Beşiktaş takımı kuracak kadar" çok!. Ama, Galatasaray''da "değil kaçmak isteyen," hatta "Git" denilenler bile "gitmemek için" elinden geleni ardına koymuyor!. İşte Hakan.. İşte Tugay.. İşte Bülent...İşte Vedat...İşte şu...İşte bu... Say say bitmez!. Bu işte bir terslik var ama, nerede? Süleyman Seba başkanla, Aziz Yıldırım başkan bu soruya bir cevap verseler de "işin aslını öğrensek!." Yok.. Yok.. En iyisi Ali Şen''e sorsak!.. Malûm, "annesi bilmiyor" ama, "o kendini Türk futbolunun tek yöneticisi" zannediyor!. İşte fark!.. Aydın Örs''ü eleştirdiğimde ve "Efes''te misyonunu tamamladı, artık Efes''i bırakmalı, hem kendinin, hem de takımının yolunu açmalı" yazıp geldiğimde, çok tepki almıştım!. Bir çok okuyucum "Sen futbola bak, basketboldan ne anlarsın?" diye telefonlar, fakslar yağdırmışlardı!. Belki "biraz erken ama," gene de yazmadan edemeyeceğim: İşte "aynı takımla" iki maç!. Örs''ün "hezimete uğradığı" Bologna önünde, Ergin Ataman''ın Efes''i "tarihi bir farkla" kazandı! "Kazanmak ve kaybetmekten daha önemlisi," Efes yıllar sonra ilk defa "kendisini seyredenlere" basketbol keyfini ve zevkini tattırdı! Aydın Örs''ün "gemlediği ve bir türlü gemlerini gevşetmediği" Efes''te, NBA''e "göz kırpan" Türk çocukları "bu kabiliyetlerini bir türlü sahaya yansıtamıyorlardı!" Ergin Ataman "gemi gevşetti" ve Hidayet''ler, İbrahim''ler, Hüseyin''ler "müthiş birer yıldız olarak" pırıl pırıl parlayıverdiler! Efes "olması gerekene doğru" hızla ilerliyor! Ve Efes, keyifle seyrediliyor! Daha ne diyelim ve daha ne isteyelim? Çok gülüyorum!.. Eskiden TV ekranlarında Şener Şen''lere, Levent Kırca''lara gülüyordum!. Şimdi "durmadan zaping yaparak" karşıma Mehmet Cansun''un çıkması için dua ediyorum! Zira beni "çok keyiflendiriyor", sözlerine, mimiklerine kahkalarla gülüyorum!. Fatih Terim "canlı yayına bağlanmış" açık açık diyor ki: "Sözleşmem bitiyor, bana yeni bir teklif yapmadılar!. Bundan sonra yapsalar bile artık benim için makbûl değildir!." "Bu iki-üç cümle" çok şey anlatıyor ama, Mehmet Cansun hiç oralı değil! "Aaa... Sahi mi? Yeni teklif yapmamış mıyız? Sözleşmesi bitiyor mu? Vallahi farkında değiliz!" "Daha fazla ayıp olmaması için" araya giriyorlar ve diyorlar ki: "Efendim Mart''ta kongre var. Herhalde yeni seçilecek yönetim kuruluna saygılı davranmak için Terim''le yeniden sözleşme yapılmadı, değil mi? Cansun''a "mantıklı bir cevap verme fırsatı" verilmek isteniyor, o hâlâ oralı değil: "Terim bizden... Onun için ona ''gel mukaveleni yenileyelim'' demek aklımıza bile gelmedi. Onu öyle 4 yıl filân değil, 10 yıl için bile takımın başında görmek istediğimizden, biz sorun diye bakmadık. Ama istiyorsa, hemen yarın mukaveleyi önüne koyarız, önemli bir şey değil! Ve, "bir büyük kulübün asbaşkanına yakışmayacak" ciddiyetten uzak bir çok söz, programda ard arda sıralanıyor! Kaç gün geçti, nerede "Yarın Fatih''in önüne konulacak mukavele?" Cansun da çok iyi bilir ki; Fatih Terim onurlu adamdır! Sen yaparsın anlaşmayı, yarın başka bir yönetim geldiğinde, Terim "onların önüne istifasını koyar ve yeni yönetime seçme hakkı tanır!" Ya "yeni yönetim istifayı kabul etmez" ve Terim''le yola devam eder, ya da "istifayı kabul eder," kendi teknik direktörünü işin başına getirir! Bu kadar basit!. Ama Cansun "çok daha iyi biliyor" ki, Süren de, kendisi de, diğerleri de "ne söylerlerse söylesinler," yönetimle, Fatih Terim''in arasına "karakedi girmiştir!" Süren "eskiden beri sevmediği ve antipati duyduğu" ama "mecburen katlandığı" Fatih Terim''in "son olarak" Bülent''i affetmesini, hiç ama hiç affetmemiştir! "Basketbol takımına verilen dolarlarla ilgili olay" da "Süren-Terim bardağını taşırmıştır!." "Basketbol olayı" dedim de, aklıma geldi; "O canlı yayında Terim''in bu olayla ilgili yaptığı açıklamalar," Mehmet Cansun''un "aynı olayı nasıl yanlış bildiğini ve nasıl saptırdığını" gözler önüne serdiğinde artık gülemedim ve "bir Galatasaraylı olarak" öfkeyle ayağa fırladım! "Galatasaray asbaşkanı" ünvanını taşıyan bir kişi nasıl bu kadar "vurdumduymaz, gayri ciddi" olabiliyordu ve nasıl bu kadar "yalan-yanlış açıklamalar" yapabiliyordu? Galatasaray''ın "manevi değerlerini yaralayan" böyle önemli bir olayı "doğru dürüst araştırmadan, soruşturmadan" milyonlarca kişinin önünde "anlatmaya kalkışıyordu?" Ve de Fatih Terim''i nasıl zor duruma düşürüyor, olayın medyaya sızışını "hayali gazetecilerle ve kişilerle" açıklamak gafletine nasıl düşüyordu! Terim''in "çok net sözleri" Cansun''u ezdi geçti ama, Galatasaray asbaşkanının umrunda bile değildi!. O bir başka soru üzerine "Başkanlığa aday olabileceğini" söylüyordu!. Ne diyelim; "Allah sadece Türk''ü değil, Galatasaray''ı da korusun!." Dikkat etmek!. Gazetelerin "sayfalarını yapanlar," yani redaktörler, sayfa düzenleyicileri, yazı işleri müdürleri, sorumlu müdürler çok ama çok dikkatli olmak zorundadırlar!. Yoksa "bir yazının içinde kaçacak ama olmaması gereken birkaç cümle ya da "atılan bir başlık" zaman gelir, "sadece bir kişiyi değil" çok kişiyi yaralayabilir, üzebilir, büyük bir kuruluşu karalayabilir!. Hadi "okuyucu verdiği için" adını da yazayım, Foto Maç''ta perşembe günü çıkan "bir haberin başlığı, deprem bölgesinde oturan, depremden zarar gören bir çok sporseveri" çok üzmüş!. Başlık; "Galatasaray ihya etti!." Habere bakıyorsunuz, Galatasaray maçlarında "deprem felaketzedeleri için" kesilen paralar ve yapılan yardımlar "150 milyar lirayı bulmuş. Haber tamam da, "ihya etmek" ne oluyor? Bir milyondan fazla insanın "büyük ölçüde mağdur olduğu" büyük bir felâketin yaralarının sarılmasında "150 milyar ne ki?" Okuyucu "haklı" olarak soruyor; "1 Milyondan fazla mağduru, 150 milyar nasıl ihya eder? Bizler dilenci miyiz?" Ve de "Bu başlığın atılışında hiçbir sorumluluğu ve suçu olmayan" Galatasaray''a "oklarını" çeviriyor: "Galatasaray 150 milyarla bizleri ihya ettiyse, biz de 1 milyon kişi 150''şer bin lira vererek 150 milyarı toplayıp, Galatasaray''a gönderelim, onlar da bu parayla 11 futbolcuyu ihya etsinler!." Gün geliyor, "bu para krizine rağmen" Galatasaray "150 milyar lirayı, birkaç maçın primi olarak futbolcusuna dağıtıyor," bugün bu parayla "koca bir deprem bölgesi ve yüzbinlerce insan" nasıl ihya olur? İşte "dikkatsizce" ve "acele" yüzünden yapılan bir hata!. Ve deprem bölgesinde öfkelenen, üzülen insanlar!. Spor servisinde bir "Türkçe sözlük" de mi yok; "ihya etmek" ne demek, bir bakıversek!. Tapon!.. Ahmet Çakar''a da, "söz söylemeden" ya da "yazı yazmadan" elinin altında bir "Türkçe sözlük" bulundurmasını öneririm!. "45 yıldır Spor yazarlığı yapan" bir ağabeyi olarak!. "Tapon argo değildir" demekle, "Tapon''un ifade ettiği anlamın ne olduğunu" gözlerden kaçıramaz! Eğer "tapon" dediği iki Brezilyalı oyuncu "kendisini mahkemeye verseler," hem "kişilik hakları, hem de ticari ünvanları dolayısıyla mahkûm ettirirler ve "tazminat alırlar!." Bakıver, sevgili Çakar, "Dil Kurumu''nun Türkçe Sözlüğü''nde" senin "önemli bulmadığın tapon kelimesi için" ne yazıyor: "Aşağılık, niteliği düşük!." Fatih Terim "çok doğru ve çok açık" söyledi: "Galatasaraylı bir futbolcuya nasıl tapon dersin?" Biri çıksaydı da "zatıalinize" hakemlik yaparken "tapon hakem deseydi" ya da şimdi biri çıksa dese ki; "Tapon yorumcu!." Ne dersiniz, nasıl yorumlarsınız? Sevgili Çakar, "Sakın ola ki, Erman Toroğlu olmaya, ona benzemeye çalışma!." Tabii "Ben antipatik olma yarışında, Toroğlu ile yarışacağım" gibi "çok yanlış" bir karar almadıysan!. Almışsan bile, bilesin ki; "Toroğlu''nun en kötüsü bile, Toroğlu''nu taklit etmeye çalışan bir Çakar''dan çok daha iyi olacaktır, çok daha geçerli olacaktır!." Toroğlu, Toroğlu''dur, Çakar da, Çakar!. Ben Ahmet Çakar''ı, Ahmet Toroğlu''na ya da Erman Çakar''a her zaman tercih ederim!. Ayrıca bilesin ki, Erman Toroğlu "iyi bir insandır!." Onu "insan" olarak çok severim! Ama "rating uğruna" ekranlarda ve spor sayfalarında giydiği ve onu "çok antipatik yapan" ve ona yakışmayan "olumsuz ve agresif yorumcu" kılığına hep karşı oldum; sen de "ona özenme!." Teşekkürler TSYD!. Evet, uzun bir zamandan beri "ilk defa" can-ı yürekten, meslek teşekkülüme, TSYD''ye onun başkanı sevgili Attila Gökçe''ye ve arkadaşlarına teşekkür ediyorum! "Yaralı" bir spor yazarı olarak teşekkür ediyorum!. Aldıkları "cesur" kararlar için teşekkür ediyorum!. Koydukları "tavır" için teşekkür ediyorum!. Ve de, "TSYD''nin açıkladığı kararlarla ilgili haberi" sayfalarına "koymayan, koyamayan", ekranlara "getirmeyen, getiremeyen" bütün servis sorumlularına "teessüflerimi sunuyorum!." Görülüyor ki onlar "menfaatlerinin önüne, spor yazarlığı mesleğinin ilkelerini koyamayacak kadar" ödlekler!. Ne demiş İsmet Paşa: "Bir ülkede namus erbabı, laakâl namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o ülke için kurtuluş yoktur!." "Bu sözü çevirin mesleğinize", ne dediğimi çok iyi anlayacaksınız! Belki bugün değil ama, yarınlarda inanıyorum ki, "Bu mesleğe, cesur namuslular hakim ve sahip olacaklardır!." O günleri heyecanla bekliyorum ve inanıyorum ki; göreceğim!..
ÖNE ÇIKANLAR