Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Bu gece Türk Milli Takımı "son yılların en önemli maçlarından birini" Almanya ile Almanya''da oynuyor!. "Kazanırsa" Avrupa Şampiyonası finallerine grup birincisi olarak gidecek!. Ve de "Futbol Tarihimizde bir ilki" gerçekleştirecek!. "Berabere kalırsa", en iyi ikinciler klâsmanı için, "özellikle" Portekiz-Macaristan maçının sonucunu gözleyecek!. "En iyi ikinci olabilir", olmayabilir de!. "Olamazsa" ya da maçı kaybederse, "bu defa ikinciler arasındaki baraj maçlarına kalacak" ve finale kalabilme şansı "baraj maçları sonuna kadar devam edecek!. Uzun lâfın kısası, "ya biter, ya biter" değil; "İyi biterse biter, iyi bitmezse bile gerisi de var" gibi bir noktadayız!. Kazanabilir miyiz? "Futbol" bu!. Elbette kazanabiliriz!. Ama, "zor", hem de "çok zor!." "Berabere" kalabilir miyiz? Bence "maçın berabere bitmesi ihtimali yüzde 80''in üzerinde!." Zira, gerek Ribbeck, gerek Denizli "maç öncesi günlerce ne derlerse desinler", bana göre "alan da, veren de beraberliğe razı!." Almanya, "finale grup birincisi olarak gidecek!." Türkiye, "Bu beraberlikle, en iyi ikinci olma şansını Portekiz-Macaristan maçının 3-0''a varmaması halinde final biletine çevirecek!.. "Üstelik", Almanya "böyle beraberliklerin üstadı!." İki tarafın futbolcularının da "aynı psikoloji ile sahaya çıkacaklarını tahmin etmek" için kahin olmaya gerek yok!. "Bu dengeyi" bozacak tek şey var: Atletic Bilbao maçında bek Fatih''in yaptığı büyük hata gibi bir hatayı defansların yapması!. "Rakibe al da at" diye top ve pozisyon verilmesi!. "Gruptan ben çıkamıyorum, gerisinden bana ne? Ha Galatasaray olmuş, ha Juventus!." düşüncesiyle sahaya çıkan ve "galibiyet için kılını kıpırdatmayan" Bilbao''ya, Fatih "hediye etmişti, galibiyeti!." Ve de "Galatasaray''ı bitirmişti!." İşte öyle bir hata olmazsa, bu maç "berabere bitecektir"....... ....... "gibime geliyor!." Ne diyelim, hayırlısı!.. "Final yolunu açalım" da nasıl açarsak açalım!. Yoksa... Artık, "Palavralara... Şu kadar puan topladık, bu kadar gol attık kandırmacalarına karnım tok!." Şimdi geliyorum, teknik direktörümüz Mustafa Denizli''nin "asrın maçı" nitelemesine!. "Bu söze" herhalde Almanlar da gülüyorlardır ya, ben de gülüyorum. "Asrın maçı" imiş!. Hangi asrın? "Bitmesine 3 ay kalan" asrın mı, yoksa "gelecek olan" asrın mı? "Geçmiş asır" diyorsan, "geride kalan bütün başarılı maçlarımıza, zaferlerimize adeta sünger çekiyorsun!." Küçümsüyorsun!. Yoook, "gelecek asırdan söz ediyorsan", vah sana ki "kendini inkâr ediyorsun!." "Bu maç asrın maçı olursa", yarın ve mesela bir "Avrupa Şampiyonası finali oynarsan", burada "final gruplarından söz etmiyorum, nihai finalden söz ediyorum", o maça ne diyeceksin? "Bin yılın maçı mı?" Bu nasıl bir saçmalıktır? Evet, "bu maç çok kritik, çok önemli bir maçtır" ama, "asrın maçı" nasıl olur? Üstelik de, rakip bakımından "belki de benzeri yüzlerce defa oynanmış" bir maç niteliğinden öteye gidememişken!. Sanıyorum, "bu çok abartılı nitelendirmeyi", sırf futbolcuları ve tribünlere gelecek binlerce Türk''ü "motive etmek için" ortaya attı, hocamız!. İnşallah "yanlış yapmamıştır!." Hiç düşündü mü; "Böyle bir sorumluluğun altında kalacak ve ezilecek futbolcularının olabileceğini?" Ya da "aşırı motivasyonun" bazen "son derece olumsuz etkiler" yaptığını? Bilmem, Turgay Renklikurt hocamızın "bu konudaki bilimsel yazılarını" hiç mi okumadı? "Asrın maçı" imiş!.. Kendin pişir kendin ye!. "Kazanırsa", olacak "Asrın maçını kazanan hoca!." "Kaybederse", olacak "Asrın maçını kaybetmiş hoca!." Güler misiniz, ağlar mısınız? Galatasaray''da garip oyunlar!.. Yıllardır okuyup geliyoruz; "Fatih Terim geldi, Galatasaray''da inanılmaz bir alt yapı devrimi başlattı!. Alt yapıdan geleceğin yıldızları yetişiyor!. Bu alt yapı Galatasaray''a trilyonlar kazandırdı, daha da kazandıracak!." "Bunları" hem de "ülkenin en büyük, en ciddi gazetelerinin spor sayfalarında okudukça", kendi kendime diyorum ki: "Herhalde ya ben Türkiye''de yaşamıyorum, hatta bu Dünya''da da yaşamıyorum, Mars''ta Jüpiter''de falan yaşıyorum!. Ya da..." El insaf!. "Atılır ama", bu kadarı da fazla!. Gerçekler, rakamlar ortada!. "Kıyamet koparılan" bu alt yapıdan yetişenler nerede? Galatasaray gençler liginde, yıldızlar liginde, PAF liginde neden liderliklere, şampiyonluklara oynayamıyor? Neden "alt yapısı olmayan, hatta Galatasaray''ın çok gerisinde olduğu iddia edilen" kulüplerin genç takımlarının, yıldız takımlarının, PAF takımlarının gerilerine düşüyor?. Yoksa, "hocaları mı yeteneksiz ve beceriksiz?" Yoksa... Yoksa... "Fatihseverlik ve Fatihperverlik yarışı" bu "haber yorumlarda da mı ön plana çıkıyor?" Bir Emre hariç, ortada ne var, kim var? Varlar var da, neredeler? İşte İlyas, işte Alp ve "benzeri" birkaç futbolcu daha, Anadolu''nun "iddialı ve büyük kulüplerinde" en iyi futbolcular olmaya devam ediyorlar!. Göztepe''de bir Ceyhun vardı, tam "Göztepe Birinci Lig''e çıkmışken kendini Birinci Lig''de gösterecekken", kiralık oynadığı için Galatasaray''a döndü ve "ortadan kayboldu!." "Orta sahada problemleri olan" Galatasaray "hücuma dönük" ülkenin "en iyilerinden olacak" Ceyhun''u "değil ilk 11''e, yedek kulübesine bile almaz oldu!." Efendim, "yeterli görünmedi!." Peki, "Bırakın Göztepe''ye dönsün!. Göztepe istiyor!. Bakalım yeterli mi, değil mi?" Yooo!. "Ya Göztepe''ye döner de, Fatih Terim''in orta sahada vazgeçemediklerinden daha iyi performans gösterirse ne olacak?" Öyleyse, "Göztepe''den öyle bir para isteyelim ki, veremesin ve alamasın!." Fiyatı: 400 milyar!. Yani, "vermek için değil, vermemek için isteniyor!." Yani, Ceyhun hem verilmiyor, hem de "yedek kadroya bile alınmıyor!." Yani, "alt yapıdan gelen ve yarının en büyük yıldızlarından biri olan Ceyhun yok ediliyor!." Yani, "Hani büyük bir alt yapıcı idik?" "Alt yapıdan kendim bulursam belki hayat hakkı tanırım, başkası hele hele Mustafa Denizli bulmuşsa kapıma uğramasın" zihniyeti mi hakim, bilemiyorum!. Düşünmek bile istemiyorum!. "Mantıklı" bir cevap arıyorum, bulamıyorum!. Bulan varsa, versin de öğrenelim!. Kim suçlu? "Fenerbahçe üzerine yapılan" canlı ve de telefon bağlantılı "proğramı izleyenlerin genel kanısı" şu: "Fenerbahçe değil ama, spor medyası, spor yazarlığı bitmiş!." Bu "tertemiz mesleğin" nerelerden, nerelere geldiğini, getirildiğini, kimbilir belki de "bilmeden" Reha Muhtar bir defa daha ortaya koyuverdi!. Rıdvan''ıyla, Ogün''üyle, Engin''iyle!. Ve "o proğramda görünmeyen" daha nice benzerleriyle!. Yüz kızartıcı... Aşağılayıcı... Yok edici... Bir tabloydu, ekrana gelen. "Fenerbahçe ile ilgilenen" çok olduğu için, "burada" işin o tarafını yazmayacağım; "O tarafı da yürekler acısıydı" ya!. Ben, "bizim tarafımıza" bakacağım!. Spor medyası tarafına!.. Okuyucularım bilirler, yıllardır yazıp geliyorum!. 1980''lerden beri... Taaa Tercüman''dan beri!.. "Bu meslek elden gidiyor!. İş çığrından çıktı, çıkıyor!. Gazetecilikle, meslekle, sporla, spor yazarlığıyla, yazarlıkla hiç bir ilgileri olmayan" onlarca, yüzlerce insan, balıkçısıyla, restorancısıyla, barcısıyla, pazarlamacısıyla, manavıyla, bakkalıyla, et satıcısıyla, ot satıcısıyla, doktoruyla, avukatıyla, iş adamıyla, amerikan pazarcısıyla, eski futbolcusuyla, eski antrenörüyle, eski hakemiyle spor medyamızda köşeleri, hatta baş köşeleri işgal ettiler, ne spor ahlâkı, ne meslek ilkeleri umurlarında!. Varsa, yoksa menfaat, varsa yoksa alış veriş, varsa yoksa kulüpçülük, varsa yoksa hatta bir kişinin, bir yöneticinin borazancılığı, gönüllü ve belki de paralı savunuculuğu!. Yapmayın etmeyin... Ey spor medyasının sorumluları, müdürleri... Ey meslek kuruluşumun yönetimleri, el ele verip bir çare bulun!." Okuyan olmadı, okuyan olduysa bile "Bana dokunmayan bin yaşasın" zihniyetiyle "Bana ne yahu, Allah''ın aptalı ben miyim? Böyle netameli bir işin altına, böyle kızgın bir taşın altına elimi neden koyayım?" diyen çok oldu ve iş, "işte bu noktalara kadar geldi!." "Kulüp başkanlarının" bazı spor yazarlarına hatta "müdürlük seviyesinde iş bulduğu", futbolcuların "spor müdürlerine emir verdikleri", teknik adamların "danışıklı dövüşüklü proğram hazırlatabildikleri ve yazılar yazdırabildikleri" bir spor medyası düşünebiliyor musunuz? İşte, "spor medyamız" bu noktada!. Kim suçlu? Rıdvan''lar, Ogün''ler, Engin''ler, Ahmet''ler, Mehmet''ler, Hasan''lar, Erman''lar, Derman''lar ve de hatta "alfabenin her harfinden başlayan isimlerle dolu" bir "neden ve nerden olduğu belirsiz" kişiler ordusu mu?.... Yoksa.... Yoksa.... "Onlara bu yolu açan, sayfaları açan, ekranları açan..." Onların ekranları ve sayfaları parsellemelerine ve istedikleri gibi kullanmalarına göz yuman benim medyamın, spor medyamın anlı şanlı sorumluları, müdürleri mi?" Yoksa... Yoksa... Bu "var ya da yok olma" savaşına katılmayı göze alamayan, "keskin kalemlerini mesleğin geleceği için bir defa bile olsun kullanmaktan çekinen, korkan" ya da "buna gerek görmeyecek kadar vurdumduymaz olan" onlarca, yüzlerce "gerçek" spor yazarı mı? Yoksa... Yoksa... "Bir şeyler yapar görünüp" de, yıllardır "hiç ama hiç bir şey yapmayan" meslek teşekküllerimin yönetimleri mi? "Hiçbir şey yapmayan" derken "dişe dokunur, sorunun çözülmesine yardımcı olacak" karar ve uygulamalardan söz ettiğimin altını çizmem gerekiyor; yoksa "lâfla, şovla geçen geçiştirilen yılları" dikkate almam mümkün değil!. Evet, "suçlu ortada!." Müdürleriyle, yazarlarıyla, çizerleriyle, şefleriyle, meslek teşekkülleri yöneticileriyle bizleriz!. Yani, "gerçek spor yazarları!." Bakın altını çizerek söylüyorum: "Galata Gümrüğü''nde yük taşımacılığı yapanların mesleğine bir tecavüz olsa", o her gün "binlerce kilo yükün altına giren" insanlar yeri göğü ayağa kaldırırlardı; "bizler susup oturuyor", mesleğin elden gitmesine göz yumuyoruz!. Mesleğin "karalara, kirlere, pisliklere bulanmasına" göz yumuyoruz! Mesleğin "menfaatler, paralar, komisyonlar karşılığı satılmasına" göz yumuyoruz!. Yüzümüz kızarmıyor, utanmıyoruz!. Kimsenin yüzüne bile bakamamamız gerekirken, "ekranlara, spor sayfalarına kasıla kasıla çıkıyor" ve milletin gözünün içine bakarak "Biz spor yazarıyız" diyoruz, diyebiliyoruz; vah ki, ne vah!. Spor yazarı olsak ne yazar, olmasak ne yazar? "Kaça alınıp, kaça satılıyoruz" arkadaş; sen ona bak!. Ciğeri beş para etmez, "mazisi sabıkalarla ama cepleri de kara paralarla dolu" sözüm ona "kulüp yöneticisi" bazı insanların emri ile hareket edenleri, "futbolcu komisyonculuğuna soyunanları" aramızda barındırdıktan, baş köşelere oturttuktan sonra, spor yazarı olmuşuz ya da olmamışız" ne farkeder? İşte benim için "kutsal olan" bu meslek bu hale geldi!. "Getirenler" utansın!. "Aynaya bakıp" hepimiz utanalım!. Ama diyeceksiniz ki: "Milletin yüzüne bakarken utanmayanlar, aynaya bakıpta mı utanacaklar?" Haklısınız; "haklı" söze ne diyeyim? Halter''in Murat''ı!.. Biliyorsunuz, Fenerbahçe''de bir "ilginç" futbolcu var; Murat Yakın! Başına buyruk, istediğini yapan, istemediğini yapmayan!. "Disiplin"i lügatta bile okumayan sözüm ona bir sporcu!. "Kırk defa ipi çekildi, çekilecek" dendi, ne hikmettir, takıma hep kondu, hep oynatıldı!. Halterimizin de bir Murat Yakın''ı var: Hafız Süleymanoğlu!. Ona her türlü destek verildi, her türlü yatırım yapıldı ama sonuç hep "hüsran" oldu!. "Son olarak" ve "gene" açıklama yapılmıştı; "Bir daha milli formayı giyemeyecek!." Uluslararası turnuvalarda ve şampiyonalarda "sıfır çekmeyi" adet haline getiren bu haltercimiz, gazetelerde okuduğumuza göre "gene" milli takıma çağrılmış!. Hadi anladık, Hafız halterimizin Murat''ı!. Peki ama, "halterimizin Murat''ına bu kadar yüz veren" halterimizin Rıdvan''ı ya da Löw''ü kim, onu çok merak ediyoruz? Halk bilinçleniyor!.. Uluçmarket''te bir zamanlar "Marketimize hoş geldiniz" köşesi vardı.Bazı okuyucularım "Bu köşeyi kullanmaya, yanlış yöne çekmeye çalıştılar... Başka başka isimlerle gün geldi, nerede ise tek başlarına doldurmaya ve üstelik benimle savaşmaya kalktılar!." Onun için "o köşeyi kaldırdım!." Ama okuyucularımdan fakslar, mektuplar, telefonlar gelmeye devam ediyor!. Anlıyorum ki, her geçen yıl, her geçen ay, her geçen hafta, her geçen gün "sporla ilgilenen büyük kitle" gerçekleri daha iyi görmeye, daha iyi değerlendirmeye, daha iyi analiz etmeye başlıyor!. "Doğru bilerek yaptığımız eleştiriler", hatta "en karşımızda olan okuyucularımız" tarafından bile "Şu... Şu... Şu... hususlarda haklısınız" denilerek karşılanıyor!. Gözü kapalı tutulan takımlarla, savunulan hocalarla, futbolcularla ilgili görüşler yumuşuyor, görülmek ve duyulmak istenmeyen hususlar kabul görmeye başlıyor!. "Çok fanatikler" hariç, artık "Rıdvan başarılı olamaz" diye yazdığımızda "sert ve fazla tepki görmüyoruz!." Ya da "Şampiyonlar Ligi Fatih Terim''e bir-iki numara bol geldi" diye yazdığımızda!.. Hatta, yığınla "Haklısınız, Rıdvan''ı da Fatih''i de çok severiz ama gerçekler ortada" diye yazan mektuplar, fakslar var!. Kimse "kendine bir sırça köşk kurup" içinde yaşamaya kalkmasın! Artık herkes herşeyi görüyor, duyuyor, anlamaya çalışıyor, anlıyor ve hüküm veriyor!. Elbette hâlâ "duygu yüklü" bir toplumuz ama, "duygunun yerini artık mantığın da almaya başladığını" görüyoruz!. Bizden hatırlatması!. Ekranlara çıkıp, kasıla kasıla "medyadaki eleştiriler için aklına ağzına her geleni söyleyenlere" hatırlatırım; "güvendikleri dağlara yakında kar yağabilir!." Fark!.. Ülker - Olimpiyakos maçının "yürekler acısı" görüntüsü, bir gerçeği bütün açıklığıyla ortaya koydu!. "Elin aldığı" Robinson "tek başına" maçı götürüyor!. "Bizim aldığımız" Robinson, Gökberk Bilgin''in "harika benzetmesiyle, "Robinson Crusoe''nun tek başına bir adadaki sefaletini" çok iyi oynuyordu!. Bu nasıl oluyor? "Yabancı transferlerinde" hem de "Avrupa standartları ayarında paralar ödediğimiz halde" futbolda da, basketbolda da "iyileri eller kötüleri, sakatları neden bizler alıyoruz?" Acaba "onların komisyoncuları mı iyi?" Yoksa "bizim komisyoncularımız mı, çok insafsız?" Yıllardır "bu farkı gören var" da, çıkıp "hesap soran", yazan-çizen ve de "Ne oluyor arkadaş?" diyen yok!. Kulüplerin "kasaları boşaldıkça", birilerinin cepleri doluyor ama "kimin ve ne kadar doluyor" belli değil!. Ve de "böyle gelmiş, böyle gidiyor!." Kendine "dördüncü kuvvet" deyip de övünen basınımız ise "mışıl mışıl" uyuyor!. Nerede kaldı "halk adına, kamuoyu adına" böylesine yanlış işleri "denetleme ve duyurma" sorumluluğumuz, görevimiz? Ooooo!. "Zeman geliyor", bunun gibi "küçük işlerle" kim uğraşır?. "Zeman çok büyük hoca!." "Hadi canım sende, şimdiye kadar ne yapmış?. Kariyerinde bir şampiyonluk var, o da Rıdvan''ın Vanspor''u gibi, Foggia''nın ikinci lig şampiyonluğu!. Zeman''ın Rıdvan''dan ne farkı var?" "Zaten Fenerbahçe''yi kullanmaya geldi, Milan''a gidecek!." Vesaire... Vesaire... tartışmaları başladı bile!.. "Robinsonlar... Komisyonlar..." Duymuyoruz; "onlar da ne ki?"
ÖNE ÇIKANLAR