Yoğun bir kampanya var; "Süleyman Seba gitsin!." Özellikle, Süleyman Seba''ya büyük bir kin ve hınçla saldırarak, işi hakaretlere kadar vardıran "eski bazı futbolcular" ve "yöneticiler", görülüyor ki, "tribünlerdeki adamlarını da harekete geçirmişler!." Süleyman Seba gibi "Beşiktaş''la ve onun şanlı tarihi ile bütünleşmiş bir abide adamı" yerden yere vuruyorlar!. Neden? Zira, "Süleyman Seba''nın getirdiği noktada" Beşiktaş iştah kabartıyor! Beşiktaş''ı ele geçirmek isteyenler, "hem şöhrete, hem de Türkiye için büyük sayılacak finans kaynaklarına sahip olacaklar!." "Bir araya gelmeleri mümkün olmayan" bir takım adamlar, "Seba düşmanlığında el ele vermişler", saldırdıkça saldırıyorlar!. Elbette ki, "kararı Seba verecektir!." Zira, herkes biliyor ki, Seba "aday olursa", ondan başka kimse kazanamaz!. Onun için "hakaret ederek" onu kaçırmaya, "lanet olsun, bırakıyorum" demesini sağlamaya çalışıyorlar! Ama, "aklı başında ve işin iç yüzünü bilen" Beşiktaşlılar''ın büyük çoğunluğu "Seba''nın gitmemesini", karar verip de "giderse", hiç olmazsa, kulübü "maceralara sürükleyecek kişilere bırakmamasını" istiyorlar!. Yıllar yılı "Fenerbahçe''nin kimlerin elinde kaldığını" yaşayarak gören Türk Spor kamuoyu, "aynı" maceraya Beşiktaş''ın soyunmasını istiyor!. Seba, saldırılara, hakaretlere göğüs germeli ve çok iyi düşünmeli!. "Ben yokum" diyerek, kendini kurtarabilir ve köşesine çekilebilir!. Ama, "iyi bir yönetim" ve "iyi bir başkan" iş başına gelmezse, olan Beşiktaş''a olacaktır! Futbol takımının başarısızlığı, Seba gibi bir "abide adamın harcanmasının sebebi olamaz!." O Beşiktaş''ı "nereden nereye getirmiştir"; ortadadır! Onun zamanında Beşiktaş "en parlak devirlerini yaşamıştır!." Şimdi "birileri" çıkıp, utanmadan, sıkılmadan "Ne yaptı?" diyebiliyorlar; insaf!. "Seba böyle gönderilirse", Beşiktaş''ın yarınları karanlık olacaktır!. Zira, "Seba''ya bu yapıldığına göre, bana neler yapmazlar?" diyecek olan "çok kişi" kulübün kapısının önünden bile geçmek istemeyecektir!. "Menfaatlerin ve kinlerin gözlerini kararttığı bazı kişiler", Seba''ya saldırırken, "asıl Beşiktaş''ı tahrip ettiklerinin farkında değiller!." Zaten, görüyorum ki, "Beşiktaş pek onların umurunda değil!." Onlar, "kan davalı oldukları" Seba''yı yok etmek istiyorlar!. "Bundan Beşiktaş zarar görürmüş"; onlara dert mi? Doğru da!.... Trabzonspor Başkanı, ard arda gelen kötü sonuçlardan sonra, bahaneyi buluverdi!. "Baksanıza Fenerbahçe''nin, Beşiktaş''ın haline? Sade biz mi kötüyüz?" Doğru söylüyor Başkan!.. Ama bir eksiği var; Fenerbahçe de, Beşiktaş da kötü durumdalar ama onların başkanları ve yönetimleri "kötü durumun bedelini ödüyorlar!" Yani, "kongre yapıp, gidecekler!." Yılmaz ise "hiç oralı değil!." Yılbaşından sonra "yeni projelerini açıklayacağını" söylüyor!. Eeee!. 3 - 4 yıldır "50''ye yakın futbolcu alıp, gönderen ve onlarca milyon dolar harcadığı takımına, Trabzonspor Trabzonspor olalı en kötü sezonunu geçirten bir başkana", hâlâ ve hâlâ inananlar ve güvenenler varsa, "tabii dibek dövücünün hınk deyicileri hariç", bu projeler belki gerçekleşebilir!. Ama nerede inanan, nerede güvenen? Gelirken "destekçileri sel gibiydi!" Şimdi ise etrafında sadece "birkaç kişi" kaldı, işte o kadar! Heyecan yok, ümit yok, inanç yok, coşku yok, yok da yok!. Nasıl olacak bu iş? Bazı spor yazarlarına "yasaklar getirerek", bazı spor yazarlarına hakaret ederek mi? Bakınız Başkan''ın yapacağı neydi? "Bende para var, imkan var ama, kışın İstanbul''da yazın Antalya''da yaşamak zorundayım. Kurun Trabzonspor''u eski günlerine döndürecek bir yönetim. Ben karışmıyorum, onların başına geçerim, onlarla beraber yönetirim. Artık bu kulüpte tek kişinin değil, yönetimin dediği olacaktır. Futbolu, futbolu bilenlerin eline teslim edeceğiz ve işlerine karışmayacağız!" Bunu yapmadı, yapamadı! Zira, o Dünya sporunda, Türk sporunda "çok gerilerde kalmış" bir yönetimin zihniyetinin son örneklerindendi!. "Ben... Ben... Ben..." demekten hoşlanıyor, adeta "Top benim istediğim gibi oynarım"a getiriyordu! Öyle olunca da "hınk deyiciler hariç" etrafında kimse kalmıyor, kimse onunla çalışmak istemiyor, onun da gücü "işleri düzeltmeye yetmiyordu!" Koca Trabzonspor giderek küçülüyor, "gülünç sloganların peşinde bordo-mavili takım puan cetvelinin ortalarında kayboluyordu! "Ununu eleyip duvara asmış" ve de "teknik direktörlükten vazgeçmiş" bir "eski hocanın eline bırakılan" kadro ise harcanan trilyonlara rağmen taraftarları çileden çıkaracak hale geliyordu!. Her hafta, alınan her sonuca göre konuşan ve bu sebeple çelişkilerin içinden kurtulamayan bir Başkan''la bir Teknik Adamın elindeki Trabzonspor''un "geriye doğru yolculuğu" ne yazık ki devam edecek! Zira "ders alan yok!" "Yanlış yaptım" diyerek "öz eleştiri yapan" ve "yanlışlardan dönen yok!" Etrafındaki "hınk deyiciler" artık peşpeşe gelen "kötü sonuçları", Başkana, yönetime, teknik kadroya ve futbolculara bağlayacaklarına "haklı eleştiriler yapanlara bağlayacak kadar" şaşkınlar! Ne yazık ki Başkan, "Trabzonspor''un gerçek dostlarına değil, kendisine "yağ yakanlara inanmaya devam ediyor!" Öyle olunca da Trabzonspor''da herşey her gün daha da kötüye gidiyor! Hele hele Perşembe günü Sabah''ta sevgili kardeşim Hıncal Uluç''un köşesinde çıkan "bir yazı var" ki tüyler ürpertici iddialarla dolu! "Trabzonspor''un kuruluşunu yaşayan ve şu anda hayatta olan tek gazeteci" olarak Mehmet Hulusi Tan bir mektup göndermiş sevgili Hıncal''a! Mektupta "öyle iddialar var ki" bunların hepsinin değil "bir - ikisinin doğru olması dahi" bir yönetimi götürmeye yeter! Ki, Mehmet Tan''ı tanıyan herkes bilir ki, yazılanların bir - ikisi değil, hepsi doğrudur! Bu mektubun içinde "öyle bir kaç satır var" ki ben asıl "onun" üzerinde duruyorum! Bir spor yazarı, bir gazeteci olarak! Trabzonspor''un muhasebesinde "Bazı spor yazarlarının, bazı gazetecilerin döviz alıntı makbuzları varmış!" Şimdi, "özellikle bu konu açıklığa kavuşturulmalıdır!" Kimdir "bu gazeteciler bu spor yazarları?" "Dibek dövücüyü her halûkârda korumak ve kollamak görevini üstlenip de, Trabzonspor''u haklı olarak eleştirenlere durmadan çamur atan, bu iş için de ekranları spor sayfalarını kullanarak ekmek yedikleri mesleğe ve kuruma ihanet edenler gerçekten var mıdır yok mudur"; bir anlasak!. Tarihinin en yüksek puanına yükseldiği bir sezonda ardarda iki maçta beklenmedik bir şekilde 6 puan kaybederek şampiyonluğu son anda Fenerbahçe''ye kaptıran bir takımı ve kadroyu, tek adamlarıyla, yöneticileriyle yerden yere vuranların, bugünkü "hazin tabloya rağmen" hâlâ ve hâlâ "Başkan''ı savunmak için çırpınmalarındaki sebebi anlamak", en azından spor yazarları olarak hepimizin hakkı değil mi? Başkan Mehmet Ali Yılmaz "kulübün üzerine düşen bu şaibeyi" yapacağı "net" bir açıklamayla temizlemelidir!. Gerçekten kulüp "bazı spor yazarlarının ve gazetecilerin döviz paralarını ödemiş midir?" "Ödemişse" bunun sebebi nedir ve "bunlar" kimlerdir? Bizler, "bu mesleği sokakta bulmadık!" "Sokaktan gelenlere de yedirmeyiz!" Bunu herkes böyle bilmeli ve "adımlarını ona göre atmalı!" Hadi bakalım sayın Yılmaz, gerçekleri açıklayın da öğrenelim! Tekinonay! Tekinonay ailesinin hayatımda özel bir yeri vardır! Yılmaz Tekin Onay hayattaki "en yakın 3 dostumdan biridir ve aramızdaki yakınlık "kardeş derecesindedir!" Gündüz Tekin Onay ise, "elinden tutup" rahmetli Orhan Şeref Apak''a götürdüğüm "Bu çocukta iş var, onu sana emanet ediyorum; eti senin kemiği benim" dediğim ve "Futbol Federasyonu''nda Türk futbolunun hizmetine girmesine yardımcı olduğum" pırıl pırıl "idealist" bir gençti! Şimdi "bir başka" Tekin Onay''ı Star TV''de izliyorum ve de üzülüyorum! "Gazetecilikteki ve TV''deki görevi" sadece ve sadece "aktarıcılık" iken tutuyor, "hiç yapmaması gereken şeyleri yapıyor!" Milli Takımın kaptanını tekme-yumruk döven "gözü dönmüş saldırganları" adeta kahramanlaştırıyor; ne "adetası," bunu resmen yapıyor, her ağzını açışta "olayın kahramanları" diyor! Onlara öyle "çanak sorular soruyor" ki nerede ise "Asıl suçlular Rüştü''ler, Hüsnü Çil''ler oluyor!" Saldırganlar memnun, "önce savcıdan" sonra da Star ekranlarında spor kamuoyundan "Ah keşke gene yapsalar" iznini alıyorlar ve de Güntekin Onay "görevini tamamlıyor!." Ya "merkezdeki" adını bilmediğim sunucu? O da tuzunu biberini ekiyor: "Yapılanlar doğru mu yanlış mı tartışılır, tartışılacak" deyiveriyor!. siz eyyamcılığa bakın!. Bir Allah''ın kulu da "Ne tartışması kardeşim? Bu yapılanın tartışılacak yanı var mı? Doğru yanı var mı? Böylesine çirkin bir saldırıyı nerede ise haklı çıkaracaksınız, bu nasıl iş?" demiyor, diyemiyor! Star''ın sporunun başına Hayri Hiçler gelmiş! Tercüman''da uzun yıllar beraber çalıştığım pırıl pırıl bir arkadaşım ve meslekdaşımdır! Aslında "Star''ın bu işe onunla başlamaması" yanlıştı!. Şimdi "geç kalınmış olsa" da, hata düzeltildi! İşi zor! Çünkü "kulüpçülük, popülizm, eyyamcılık" anlaşılıyor ki bütün servisi sarmış! Allah kolaylık versin! Yakıştı mı? Diyorlar ki; "Faruk Süren''e çok yükleniyorsun!" Ne yapmam gerek? Yani Aziz Yıldırım''ı, Mehmet Ali Yılmaz''ı yaptıkları yanlış ve hatalar sebebiyle eleştireceğim ama, Süren yaparsa; "susss!" Olur mu? Bakın, Fenerbahçe - Galatasaray maçı sabahı gazeteleri açıyorum. Bay Başkan''dan "dehşetengiz" bir demeç! Maçın hakemi Muhittin Boşat hakkında "söylemediğini bırakmamış!" Olacak şey mi? Halûk Ulusoy Federasyonu "yönetmeliklere göre ağır suç olan bu açıklamaları" görmüyor mu, duymuyor mu, okumuyor mu? Galatasaraylılar "Aşi Şen''leşen bir başkanı" tasvip ediyor musunuz? Ve de son soru Faruk Süren''e: Maçı seyrettin ve sonunda "söylediğin sözlerden utandın mı?" Yoksa yoksa, "öyle sözler söylemedin de gazeteler mi uydurdu?" Bir açıklama yap da, gerçekleri öğrenelim! Eğer "söyledinse" çık "erkekçe" hakem camiasından ve Muhittin Boşat''tan özür dile! Yazık "inanılmaz bir mücadele veren" bir takımın ve teknik heyetin başarıları bir başkan tarafından "ancak böyle gölgelenebilir!" Bunu "yıllardır yapanların" hep hakemleri hedef gösterenlerin, halleri ortada! Yoksa Galatasaray''ın da mı öyle olmasını istiyorsun? Pis kokular her tarafta! Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım''ın "isim isim" sayıp ortaya attığı iddialar, "yalanlanmadığı" sürece "doğru kabul edilecektir!" Türk spor medyasının "en önemli yerlerinde oturan" bir çok sorumlu, Aziz Yıldırım''ın iddiaları "eğer doğru ise" maalesef mesleklerini de, ekmek yedikleri medya kuruluşlarının kendilerine verdiği yetki ve sorumlulukları da istismar etmişler, "kötüye kullanmışlardır!." Gazeteciliği "sempati duydukları ya da üyesi oldukları kulübe oyuncu ve teknik adam ayarlama gibi" son derece yanlış işlerde kullanmışlar "dedikleri yapılınca yandaş" dedikleri yapılmayınca "karıştırıcı olmuşlardır!." Türk spor medyasının İstanbul''dan Trabzon''a uzanan çizgisinde "inanılmaz derecede ağır iddialar ve pis kokular gelmektedir!" Bu meslek böylesine ağır iddiaların altında "temiz kalamaz!" Devreye, "futbolculuk dönemlerinde yaptıkları hata ve yanlışları cezalandıran" ilkeli bir başkana, Süleyman Seba''ya "bir gece tepeden inme kararlarla spor yazarı yapılıveren" kişilerin "kin ve hınç dolu yazıları ve konuşmaları" da eklenirse, spor medyamızın geldiği nokta "en hafif" tarafından şu kelimeyle anlatılabilir: "Hazin!." Elbette bugünlere bir anda gelmedik!. Adım adım, yavaş bugünlere gelinirken ne yazık ki "birkaçımız hariç" çoğumuz seyrettik!. "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" dedik!. Meslek teşekküllerimiz ciddi ve radikal adımlar atmakta gecikti!. Şimdi çırpınıyoruz ama, nafile! Ocakta TSYD''nin "Spor basınımız özgür mü?" ağırlıklı bir eğitim semineri olacak! TSYD''ye "böyle bir seminer düzenlediği için" teşekkür borçluyuz! Orada "herşeyi ama herşeyi enine boyuna tartışacağız!" İnanıyorum ki, "özgür olmanın yolu temiz olmadan geçiyor!" "Temiz olmadan, özgür olmak" mümkün mü? "Temiz olmak" ise "sadece mesleğe hizmet etmek" demektir; "ona bağlı ve bağımlı olmak" değil!. "Ona buna şu veya bu sebeple ve de çoğunlukla menfaat yüzünden bağlı ya da bağımlı olunarak" özgür olunabilir mi? İşte bütün mesele burada!. Futbol dünyasında dönen yüzlerce milyon dolarlar maalesef spor medyamızdaki "bazı kişilerin de" başlarını döndürdü ve... Meslek meslek olmaktan çıkmaya, "ticarete dönmeye başladı!" İşte, Ocak seminerinde "kendi aramızda ama açık açık" bu hesabı keseceğiz sonra da... Sıra, "spor medyasına bu şaibeyi düşürenlerle hesap kesmeye gelecek!" Görelim bakalım, neler olacak?

