Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Dün Türkiye''de yazdığım "Burunları sürtülmeli" başlıklı yazıma şu satırları yazdığım ana kadar (ki, Cuma günü saat 12.00''yi gösteriyor) telefonlu 4 tepki aldım. 3 Galatasaraylı ve 1 Beşiktaşlı, Alpay-Okan-Ali Eren-Fatih-Fevzi-Arif için yazdıklarıma "3 olumlu, 1 olumsuz tepkiyi" dile getirdiler!. "Yanlış düşünüyorsunuz, Galatasaray gelecek yıl Şampiyonlar Ligi''nde başarılı olmak istiyorsa, büyük düşünmeli ve bu kadroyu bir yandan muhafaza ederken, bir yandan da en az çok iyi iki oyuncuyla takviye edilmeli... Yönetimin büyük düşünmesi gerektiğini yazan ve savunan siz değil miydiniz? Şimdi ne oldu da bu kadar kısa sürede fikrinizi değiştirdiniz?" diyen Galatasaraylı okuyucuma dedim ki: "Büyük düşünmek ve büyük düşünmenin gereğini yerine getirmek başkadır. Haketmedikleri, edemeyecekleri paraları, hem de restleşme derecesine getirerek isteyen oyunculara boyun eğmek başkadır!. Kulüp bu çocuklara verebileceği en yüksek parayı teklif etmiştir. Bunlar, 1,5-2 milyon dolarlar seviyesindedir. Hem de net olarak. Avrupa piyasalarında bu fiyatları bulamazken, kulüplerinden çok daha fazlasını istemeleri normal değildir. İnsaf ve iz''anla hareket ederlerse ve Tayfur''u örnek alırlarsa, hem kendileri, hem kulüpleri memnun kalır!" İkisi Galatasaraylı, biri Beşiktaşlı 3 okurum ise, bana tamamen destek veriyorlardı: "Az bile yazmışsınız. Kulüplerin böyle hareket etmelerinde geç bile kalındı. Akıllar başa iflâs noktalarında geldi. Futbolculara ödenebilecek paraları vermek, ödenemeyecek vaadlerde bulunmaktan çok daha iyidir. Galatasaray da, Beşiktaş da büyük mali kriz içinde aylarca futbolcuların transfer taksitlerini, primlerini ödeyemediler. Bunun böyle gitmesi mümkün mü? Galatasaray''ın ve Beşiktaş''ın geleceğine ipotek konulmaktansa, gitsinler istedikleri paraları veren, verebilen kulüp bulup, oynasınlar. Beşiktaş''da Alpay''lar, Fevzi''ler, hele hele Ali Eren''ler, Galatasaray''da Okan''lar, Fatih''ler, Arif''ler daha çok yetişir, yetişecektir." Buyrun bakalım, Alpay''ın, Okan''ın, Fatih''in taliplileri!.. 6''şar milyon dolar "sadece" bonservislere, eğer bu oyuncuların kulüplerinden isteyip de alamadıkları paraları verebilecekseniz, 3''er milyon dolar da onlara... Eder, 8-9 milyon dolar... "Bu oyuncular için" bu parayı verecek yöneticiler "ya aptaldır" ya da "benden sonra tufan" diyerek, kulüplerini batırmak için imza atmaktan kaçınmayacak kadar sorumsuzdur!. "Bu fiatlara" Dünya''nın dört bir yanından öyle adamlar gelir ki "Hem hakiki profesyoneldirler", hem de taraftarları için " yüzleri de, futbolları da eskiyen" bu oyuncuların tribünlere çekeceği seyirciden"çok fazlasını" stad gişeleri önlerinde kuyruklara sokarlar! "Benim için Galatasaray defteri kapanmıştır" diyor, Fatih!. Aman... Getir bonservisine 5,5-6 milyon dolar, nereye gidersen git!. Seni alacak kulübün yöneticilerine de, teknik adamlarına da Allah sabır ve fikir ihsan etsin! Ama korkma, "hiç bir yerde oynayamasan bile", Mustafa Denizli seni "milli takımda direkt oynatır!." Zira o, "maalesef", kulüplerin "disiplin uygulamalarını", teknik adamların tercihlerini "dinamitleyerek", bunca başarıdan, bunca yıldan sonra milli takım seçerken "hâlâ ve hâlâ, kendisini ispatlama peşinde, büyük riskleri omuzlamakta", ama aynı riski, "gene eskinin aksine, saha içinde göze alamamaktadır!." İşte, "futbolcular" bu kafalar yüzünden "raydan çıkıyor!" Yıllardır "Fatih''in aslanları" diye destanlar yazılan Fatih''ler, Okan''lar, Arif''ler ne yaparlarsa yapsınlar "göklere çıkarılan" Alpay''lar, Fevzi''ler, Ali Eren''ler elbetteki gün gelince, işte böyle kendilerini "Kaf Dağı''nın ardında bile zor bulunan Zümrüd-ü Anka kuşu zannederler!." Faruk Süren ve arkadaşları da, Süleyman Seba ve yönetimi de, nihayet "yapılması gerekeni yaptılar" ve "küçükler bir yana, büyük dağları ben yaptım" havalarına giren bir avuç futbolcuya gereken dersi verdiler!. Bulsunlar "o paraları, onlara verecek" kulüpler, oynasınlar!. O kulüpler de, "bu paraları ceplerine koyacak" futbolcuların hayırını, "görebilirlerse" görsünler!. Gazeteci olsalar, anlarlardı!.. "Kör değneğini beller" gibi, uzun bir zamandır, "bazı futbol yorumcuları" tutturmuş gidiyorlar: "Efendim o zamanlar şöyle yazarlardı, şimdi tam tersini yazıyorlar!." Gülüp geçiyordum ama, "bazıları" işi iyice çığrından çıkardı; basın hürriyetinin verdiği hakkı kullanan ve "yorumun hür olduğu ilkesinden yola çıkan" bunca yılın gazetecilerine ve spor yazarlarına "saldırmaya", hakaret etmeye başladı!. Hayatlarında bir defa bile, "Basın nedir, basın hürriyeti nedir, haber gazeteciliği nedir, yorum gazeteciliği nedir, araştırmacı gazetecilik nedir?" diye düşünmeyen, "Basın kanunlarından, yönetmeliklerinden birini bile okumamış", basının ilkelerinin bir tekini bile söyleyemeyecek olan kişiler, şimdi çıkıp, "bunca yılın gazetecilerine" yazılarından dolayı "hesap sormaya", hakaret etmeye çabalıyorlar! "Şu veya bu kişiye, şu veya bu kulübe, şu veya bu şekilde bağlanmış" kalemleriyle ve de "endekslenmiş" beyinleriyle, "doğru bildiklerini yazanlara ya da söyleyenlere saldırmayı adet haline getiren" bu yorumcuları aslında belki de "fazla önemsememek gerek!." Bilmiyorlar ki, "gazetecinin, gazeteci-yazarın görev ve sorumluluğu" duygularının ya da "şu veya bu şekildeki bağlantılarının esiri olmadan" yazmaktır, yorumlamaktır! "Ben onu seviyorum, ben onu sevmiyorum, o benim dostumdur, diye bu değerlere başladınız mı, iş daha baştan bitmiş demektir! Bütün bunlar olabilir ama, gazetecinin, yorumcunun görevi, bunlara rağmen "doğruları görmek, doğruları yazmak, yanlışları görmek ve yanlışları yazmaktır!" İşte onun için, "Doğru yapıldığında doğru ortaya konur ve alkışlanır!." İşte onun için, "Yanlış yapıldığında yanlış ortaya konur ve eleştirilir!." "Efendim o gün ne yazmıştın, ne söylemiştin, şimdi ne yazıyorsun, ne söylüyorsun" hesabı da, işte bu yüzden "boşlukta asılı kalır!." Elbette ki, "Bir yönetici, bir teknik adam, bir sporcu o gün yanlış yapmışsa, o gün eleştirilecek, bugün doğru yapıyorsa alkışlanacaktır!." Ve elbette ki, bunun tersi de olabilir, doğrusu da budur!. Ama, işi "başka bağlantılarla, başka düzeylerde kabul edenler", doğru da yapsa, yanlış da yapsa, "kişileri hep aynı terazide, hem de o terazinin aynı kefesinde tartarlar", sonra da buna "çelişkiye düşmemek" derler!. Hay sevsinler sizi!. Hele hele, nerede ise yarım asırdır, taaa Gündüz Kılıç''lardan, Cihat Arman''lardan, Sabri Kiraz''lardan başlayıp, Coşkun Özarı''lardan, Metin Türel''lerden, Özkan Sümer''lerden, Gündüz Tekin Onay''la#dan geçip, bugünlere Fatih Terim''lere, Mustafa Denizli''lere kadar gelen "bir süreç içinde" gazetecilik yapıp, "hür yorumdan santim şaşmayan" spor yazarlarına "Herhalde şöhret olmak, gündemde kalmak için böyle yazıyorsunuz, böyle konuşuyorsunuz" demek insafsızlığını ve iz''ansızlığını gösterenlere bilmem ki neler söylememiz gerekiyor? Gün gelip eleştirdiğimiz, gün gelip alkışladığımız bunca teknik adamdan bazıları "artık" yaşamıyor, Allah rahmet eylesin!. "Bazıları" teknik adamlık yapmıyor, hâlâ dostlarımız!. Bazıları da teknik adamlık yapıyor, iyi yaptıklarında alkışlıyor, yanlış yaptıklarında eleştiriyoruz! Ama "değişmeyen" bir şey var: "Gündemde kalmak için değil", sadece ve sadece "doğru bildiklerimizi yazdığımız için", nerede ise "yarım asırdır" ayaktayız, ayakta kalmaya da devam edeceğiz! Sevgili Zeki Çol''un Perşembe günü Milliyet''te çıkan "Artık utanıyorum" başlıklı yazısını, Türkiye Spor Yazarları Derneği çoğaltıp bütün üyelerine göndermeli!. Göndermeli ki, "içimizde kimlerin olduğunu" herkes bilsin, öğrensin ve derneğine de, mesleğine de "sahip çıkmak için", yıllarca süregelen "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın" çizgisini değiştirip, hareket geçsin! Bu meslek, "Bir yandan bu mesleğin üzerine titreyenlere saldırmak, hakaret etmek için kullanılmaya çalışılırken", işin içine Zeki Çol''un yazdığı "tüyler ürpertici gerçekler" de girince, varın yarınlarda neler olabileceğini sizler hesaplayın!. 5 yabancı az bile!.. Ne oldu? "Beş yabancı çok, Futbol Federasyonu Türk futbolcusunun önünü kesiyor" diye feryat edenler, "aynı ayarda Avrupa''da çok ama çok daha ucuza bulunacak" Türk futbolcularının "trilyonlar isterim" diye ayağa kalkmaları karşısında bilmem ki, ne diyorlar, ne diyecekler? Hadi bir örnek vereyim: Koskoca bir sezon Trabzonspor''da "doğru dürüst tek maç oynamayan" ve de "tek asist yapmayan" Abdullah''a verilen paraya bakın, bir de "bu paraya Avrupa''dan alınabilecek oyunculara!." Mesela, "beğenilmeyen, istenmeyen" Dimas''a!. Fenerbahçe''de "kaç gol attı, kaç asist yaptı?" Kimbilir belki de, "Abdullah, Dimas''tan iyi oyuncudur" ama, sahadaki ölçü nedir? "Hocanın verdiği görevi yapmak!." Daha da "genel" bir ifade ile aldığı paranın karşılığını verecek kadar "profesyonel olmak!." Bizde "profesyonel kafa taşıyan" futbolcu sayısı o kadar az ki!. Mehmet Ali Yılmaz "akıllı davranıp", Abdullah''ı "geçen yıl satsa idi, bu oyuncunun fiatı, "bu yılki fiyatını da katlayacaktı!." İşte, yöneticilerimizde de, futbolcularımızda da böylesine "ama böylesine kafalar olduğu sürece", transferlerde böylesine "uçuk paralar" havaya uçuşacaktır ve de "kulüpler bataktan kurtulamayacaktır!." Ve de "bu sistemden" sadece ve sadece "çok akıllı olanlar" kârlı çıkacaktır!. Mesela "Tolga için 2 milyon dolar isteyip", sonra da "bu çocuğa çeyrek milyon dolara imza attıran" İlhan Cavcav gibi!. Mesela Celâl Dğan gibi!. Mesela Sefa Sirmen gibi!. Gerisi? Hakan!... Galatasaraylı Büyük Hakan evlendi!. Kendisini kutluyor ve "sevimli eşi ile" ömür boyu mutlu bir hayat diliyorum!. Hakan, "Türkiye standartlarının çok üstünde" bir futbolcu!. Hakan, çok iyi bir insan!. Hakan, çok duygusal bir genç!. "Bu son cümledeki gerçek", onu zaman zaman "oyundan düşürüyor!." Ve de, "bu düşüş haftalar, hatta aylar sürebiliyor!." Buna rağmen, ortada "yalın" bir gerçek var!. Hakan, her maçta "Okan kadar koşuyor!." Hakan, her sezon "Arif''ten çok daha fazla gol atıyor!" Hakan, her maçta "hücum pres uygulayarak ve zaman zaman kendi ceza alanı içine kadar gelerek" Fatih Akyel kadar "defansif görev yapıyor!." Yani; Hakan Şükür, Galatasaray''da "Okan artı Arif artı Fatih kadar iş yapıyor!." Duyuyorum ki, "Bu oyuncular", orada burada, hatta yöneticilerin önünde "Ama geçen yıl Hakan şu kadar aldı, bir yıl sonra bize bu kadar olur mu?" diyorlarmış!. Yöneticilerin "bu sözleri ne cevap verdiğini" bilmiyorum ama, beni diyeceğim şu: "Geçen yıl Galatasaray Hakan''a ne verdiyse, onu üçe bölmeli ve sizlere bu üçte bir payları vermeli!." Hakkınız "ancak" budur, bilesiniz!. Bülent!. Transferdeki "toz duman içinde", yazık olan bir "kaptan" var! Bülent!. Galatasaray yönetimi, Galatasaray Başkanı Faruk Süren, "yıllar yılı Galatasaray''da kaptanlık yapmış" bir Bülent''e bu "haksızlığı" yapmamalı, onu "bu duruma düşürmemeliydi!." "Yıllarca Galatasaray''da kaptanlık yapmış" Fatih Terim, "ister sevsin, ister sevmesin, ister istesin, ister istemesin", takımının kaptanına "bu muamelenin gösterilmesinin önüne geçmeliydi!." Bülent "hatalarıyla, sevaplarıyla" yıllar yılı "bu forma için, bu kulüp için" elinden geleni yaptı! Fedakârlıksa fedakârlık, hataysa hata!. "Takımda tutulmak istenmiyorsa bile", bunun yolu, "Galatasaray''a yakışır bir şekilde açılmalıydı!." Sadece "Bülent''e değil", gelenekleriyle birlikte "Galatasaray kaptanlığı" gibi bir ünvana da yazık edilmiştir! "Öyle konular vardır" ki; "para herşeydir!." "Öyle konular vardır" ki "para hiçbir şeydir!." "Galatasaray kaptanlığı" da, "paranın hiç bir şey olduğu" bir konudur! Öyle ya da böyle, "Bülent''in gönlü alınmalı", Galatasaray''da kalacaksa "Galatasaray kaptanı gibi" kalmalı, gidecekse "Galatasaray kaptanı gibi" gitmelidir! Süren ve arkadaşları da, Bülent de "bu konuyu yeniden" düşünmelidirler!. Hem de hemen!. Gerçek!.. Trabzonspor''un "müstafi" başkanı Mehmet Ali Yılmaz, Antalya''dan çağrı yaptı: "Trabzon''da birliği sağlayalım. Eski-yeni bütün yöneticiler, başkanlar, teknik adamlar, futbolcular, gelsinler, el sıkışalım!." 4-5 eski futbolcu hariç, kimse gitmedi!. Hatta "takımın başına getirilmesi düşünülen" Şenol Güneş bile!. Neden? Sebep açık!. Bu çağrıda "samimi olunsa", buluşma yerinin Antalya değil, Trabzon olması gerekiyordu, bir!. Anlaşılan, Yılmaz''ın Trabzon''da böyle bir toplantı yapmaya cesareti de yok, gücü de!. İkincisi ve asıl önemlisi, "kimse, Yılmaz''ın yanında değil" ve onla el ele vermeye de niyetli değil! Gerçek ortada: Kral çıplak ve yapayalnız!. Marketimize hoş geldiniz!.. Ben fanatik bir Trabzonsporluyum ve "Bu ne rezalet" diyorum. Durumu bu hale getirenler bizleri Trabzonsporumuzdan soğuttular. Mehmet Ali Yılmaz''ı kınıyor ve ona "yazıklar olsun" diyorum. Trabzonspor''u böyle mi Dünya Kulubü haline getirecekti? Hani bomba transferler, hani çok ünlü hocalar? Ne sözler vererek geldi, ne yaptı? Koskoca kulübü bitirdi. Her yıl sattıklarına bakın, aldıklarına bakın ve takımın düştüğü hallere bakın. Anlaşılıyor ki, bu yıl da satıp savacak ve "verdiği paraları cebine koyup" başkanlıktan gidecek. Daha geçen yıl sadece Abdullah için 13 milyon doları gözden çıkaran Fenerbahçe''ye, bu yıl Abdullah hem de Ogün''le beraber 7 milyon dolara veriliyor, bu nasıl idarecilik? 4 Temmuz''da kongre yapıyorlar, o tarihte gelecek yeni başkan, yeni yönetim ne yapacak? Yeni yönetim için adeta kongre yapmak yerine tuzak kuruyorlar. Bu durumda kimse göreve talip olmazsa "Ne yapalım, bakın kimse çıkmadı, mecburen biz devam edeceğiz" diyecekler. Sadece Yılmaz değil, Hikmet Onur ve birkaç kişi daha var, Trabzonspor''u bitiren. Şimdi de duyuyoruz ki, Karl Heinz Korbal''i takımın başına getirmek istiyorlarmış. O adam Almanya''da ne yaptı ki, Trabzonspor''a ne yapacak. Onu Frankfurt''tan kovdular, şimdi Trabzon''a gelecek! Zaten biz böyle kovulanların ilâcı haline geldik. Allah, Trabzonsporumuzun sonunu hayırlı etsin. - Ergin Çakır-Köln- * * * Doğru söylüyorsunuz. Bunlar ya sayı saymasını bilmiyorlar ya da hiç dayak yememişler. İnsanda biraz utanma olur. 600''er, 700''er, 800''er milyarı beğenmeyenlere sormak lâzım: Babanın evinde ne yiyor, ne içiyor, ne giyiyordun? Bu ülkede milyonlarca insan aç-susuz dolaşırken, iş bekler, asgari ücret için binlercesi kuyruğa girerken, ülkeyi yöneten en büyük idareciler bile 1 milyar lira maaş alamazken, adamların beğenmediği paralara bakın. kendilerini bu duruma getiren, Alpay yapan, Fatih yapan, Okan yapan kulüpleri için, onların yöneticileri için söylediklerine bak. Ben Galatasaraylıyım. Yöneticilere yüreğimden fışkıran bir ricam var: Bunları dönüp af dileseler de, Galatasaray''da oynatmayın. Defolup gitsinler, istedikleri takımda oynasınlar. Galatasaray''a yâr olmayanlar, kime yâr olacaklar ki? Tanju''lar, Semih''ler yâr olmadı, bunlar mı olacak? -Mutlucan Güneş-Antalya- * * * Fenerbahçeliyim. Ama Fenerbahçe yönetiminin ne yaptığına akıl sır erdiremiyorum. Rıdvan Dilmen, hem de Ali Şen ona büyük yetkiler vermişken ne yaptı ki, şimdi kurtarıcı oluyor? Kemalettin''i ve Saffet''i geçen yıl adeta "vebalı gibi" kulüpten kovanlar, şimdi ne oldu da bu çocuklara yeniden kucak açıyorlar? Uche''ye yapılan vefasızlığın sebebi ne? Ortada ne yaptığını, ne yapacağını bilen bir yönetici görememek, beni çok üzüyor. Her yıl aynı ümitler, aynı konuşmalar, aynı vaatler, sonunda hüsran. Neden? Çünkü istikrar için atılan tek adım yok. Hoca değiştirmekle, oyuncu değiştirmekle olmaz bu iş. Olmuyor. Aziz Yıldırım da bu acı gerçeği anlayacak ama, bir yıl daha heba olacak. -Hasan Yedekçi-Adana- Taner Aşkın!.. Sanıyorum, Türkiye''de ilk defa oluyor!. Ya da "en azından" Üç Büyük Kulüpte!. Taner Aşkın''ı tanımıyorum! Ama kutluyorum!. İnsan olmanın, bir camiaya mensup olmanın, bir devletin yurttaşı olmanın, bir derneğin üyesi olmanın "bütün gereklerini yerine getirdiği için" kutluyorum!. "Yapılan yanlışları, kim olurlarsa olsunlar", birilerinin yanına "kâr bırakmamak için" bunca gayreti gösterdiği, işinin gücünün arasında, bunca fedekârlığı yaptığı ve de "sonuç aldığı için" kutluyorum! Herkese, her dernek üyesine, her kulüp üyesine "örnek olduğu için" kutluyorum!. Taner Aşkın, "üyesi olduğu Galatasaray Kulübü''nün binlerce üyesi", kongrelere bile gitmez, "en önemli kararların 5-600 oyla alınması zavallılığını" ortaya koyarlarken, o hem de "tek başına" yıllar süren bir mücadeleyi kazanmış, "hovardaca Galatasaray''ın milyonlarca dolarını har vurup harman savuran" bir yönetimin "ibra edilmesi kararını" kaldırtmıştır! Belki de, "o paraları, o günkü yöneticiler ceplerinden ödemek zorunda kalacaklardır!." Bu ne demektir, bilir misiniz? Her kulüpte böyle bir-iki tane "Taner Aşkın çıksa", bundan böyle hiçbir kulübün hiçbir yöneticisi "Benden sonra tufan" zihniyetiyle kulüplerini yönetemeyecektir! Kulüplerin kutuluşu, "Taner Aşkın''ların artmasıyla" olacaktır!. Yoksa, "kongre günleri" evlerinde yan gelip yatanlarla değil!. Şaşkınlar!.. "Genç çocuklar!." Anlaşılıyor ki, "birileri" onları doldurdu!. El altından, "telefonculuk oyunu gibi" fısıltılarla "ordan burdan haberler" gönderildi!. Onlar da "Ya bu parayı verirsiniz, ya da gideriz" restini çektiler!. İçlerinde Fatih Akyel gibi "Babama görüneyim, 15 dakika sonra gelirim" deyip, hiç görünmeyenler, Alpay gibi, her transfer ayında "Beni kopardılar, artık benim için Beşiktaş yok" dedikten birkaç hafta sonra "Siyah-beyazlı formayı üzerimden kimse çıkaramaz" diyerek imza atanlar da vardı!. Ve kulüpleri "onları" satış listesine koydu!. TV ekranlarına, gazete sayfalarına bakıyorum: "Süt dökmüş kedi gibiler!." "Şaşkın şaşkın" nereye bakacaklarını, ne söyleyeceklerini bilemiyorlar!. Tabirimi mazur görün; "cascavlak ortada kaldılar!." Şimdi yavaş yavaş akılları başlarına geliyor!. "Tükürdüklerini mendilleriyle silmeye" başladılar!. Görülüyor ki "burunları sürtülmeye başladı!." Kendilerine de, kulüplerine de yazık ettiler!. Ne diyelim; "kendileri ettiler, kendileri buldular!." Havuz, oldu yavuz!. Yıllar süren yılan hikâyesi nihayet "makûlde buluşularak" sona erdi!. Erzik gibi, Kiğılı gibi "mavi boncuk" federasyonlarının çözemediği ve futbolumuzu "kaos içine sokan" Havuz İhalesi konusunu, "cesur ve sabırlı bir tutumla" bitiren Halûk Ulusoy''u ve federasyonunu kutlamak gerek!. Tabii "bu konuda" federasyonun yanında "birlik içinde duran" ve "güçlerinin farkına varan" Anadolu Kulüplerini de!. Sonunda "doğruyu görerek", makûl olan "aslan paylarına razı olan" büyük kulüplerin başkan ve yöneticilerini de!. "Yüzde 50-yüzde 50 paylaşım", işin doğrusu idi, sonunda "doğru bulundu!." Türk futboluna hayırlı, uğurlu olsun!. Bu arada, "üzerine hiç vazife değilken" işe karışmaya kalkışan ve "yanlışın yanında yer alan" spordan sorumlu bakanımız Fikret Ünlü''ye de bir çift sözümüz var: Hem "özerkliği ilk ben teklif ettim" diyorsunuz, hem de, Dünya''nın hiçbir "çağdaş ülkesinde yaşanmayan olayların baş aktörü olarak" özerkliği "pas pas edecek hareketler yapıyor, beyanatlar veriyorsunuz!." Söyler misiniz bana, "Futbol Genel Kurulu''nda işiniz ne?" Siz "özerkliği" böyle mi anlıyorsunuz? İşte "bütün kulüpler anlaştı", elele verdi ve "erteletmek istediğiniz" Havuz İhalesi''nin altına imza attı!. Peki, şimdi siz ne duruma düştünüz? "Gözetim ve denetim hakkı", Federasyon''a "talimat vermek, onu yönlendirmek midir?" Söyleyiniz sayın Ünlü; o zaman ortada "özerklik mi kalır?"
ÖNE ÇIKANLAR