Büyük komutanlar için de, büyük devlet adamları için de, büyük yöneticiler için de "en büyük düşman" ego'dur; kendi egoları; "onu yenemezlerse", sonunda yenilmeye mahkûmdurlar ve yenilirler!.. Açınız herhangi bir sözlüğü orada Lâtince "Ego" (= Ben) kelimesinden başlayarak bir yığın "ego'dan üretilmiş" söze rastlayacaksınız; egoist-egoistlik-egoizm-egosantrik-egosantrizm-egotizm- vs. Burada duralım ve bir başka "moda ve de yabancı" kelimeye geçelim: "Rotasyon (Fransızca): Bir birimde çalışan görevlilerin düzenli bir biçimde yer değiştirmeleri." İşte Galatasaray'ın da, Rijkaard'ın da problemi "bu iki kelimede yatmaktadır!.." "Büyük" Rijkaard'ın "maalesef" büyük insanların büyük çoğunluğunda olduğu gibi "egosu ağır basmakta" ve işte bu "ego", dünyanın en ünlü "çalışan" teknik direktörleri arasında yer alan Surinamlı Hoca'ya "büyük" hatalar, yanlışlar yaptırmaktadır!.. "Kendisi ve yardımcısı Neeskens'ten başlayarak" maç sonlarında devamlı tekrarladığı "rotasyon gösterisi ", takıma ve futbolculara da "sirayet ettirilince" ve bu durum "bir sistem hâline getirilince", dahası "Ben yaparsam" olur "egosu" ile Galatasaray'ın oyuncu yapısının zorlandığı "zor maçlarda" açıkça görülen 4-3-3 yayılımı ve varyasyonlarından taviz verilmeme "inadı yüzünden", durum gelmiş "yabancılarını oynatamayan" Ankaragücü önünde 3-0'lık hezimete dayanmıştır!.. Dahası ve en vahimi, Rijkaard'ın gözünü bağlayan "ego", takımın yıldız futbolcularının "bilinçaltlarında yatan" egolarını da tahrik ederek, açığa, hem de "kontrol edilemez hâlde" çıkmalarına rehberlik etmiş, sarı-kırmızı takımın "yıldız oyuncuları", başta "kaptan" Arda olmak üzere, Elano'suyla, Baros'uyla, Keita'sıyla, Kewell'ıyla, hatta Servet'i ve Sabri'siyle sahada "takım için değil", kendilerini için oynamaya başlamışlardır!.. "Böyle" olunca da, futbolseverler, "büyük" Rijkaard'ın takımında son 4-5 maçtır ne "futbol disiplini" ne de "yardımlaşma" kaldığını, büyük bir şaşkınlık ve hayal kırıklığı ile seyretmişlerdir!.. Rijkaard, "egosuna öylesine teslim olmuştur" ki; şu söylediği söze bakın; "Evet, iki santrforlu oynayabiliriz ama bunun için sistem değişikliği ve çok oyuncu değiştirmek gerek!.." Yani, "son 15-20 dakikada", Baros'u çıkarıp, yerine Nonda'yı alacağına, mesela "Aydın'ı çıkarıp Nonda'yı almak sistem ve takım içinde çok oyuncunun yer değişikliğini" gerektiriyormuş!.. Ama, Aydın'ı çıkarıp yerine Mehmet Topal'ı, yani Mustafa Sarp ve Ayhan'ın yanına üçüncü ön liberoyu almak ve "0-0'ın üzerine yatmak" için, "sistem ve takım içinde çok oyuncunun yer değişikliğini gerektirmiyormuş"; öyle mi; "3 ön libero ve yenen 3 gol"; ayıptan da öte!.. Ya şu söze bakın; "3-0'lık yenilgiden dersimizi çıkardık!.." Rijkaard gibi bir "büyük" hocanın gözünü "böyle" bağlayan "öyle" bir ego ki, taa Beşiktaş maçından başlayarak adım adım Panatinaikos-Kasımpaşa-Eskişehirspor-Sturm Graz maçlarında "geliyorum" diyen felaketi göstermiyor; taaa ki, "3-0'lık" balyoz gibi hezimete kadar!.. Aslında, Türkiye'ye gelen "kariyerleri ve isimleri büyük" onca yabancı hocanın "başarısız olmalarındaki sebep" de budur; ego!.. Son yıllara bakınız; Hiddink'ler, Feldkamp'lar, Aragones'ler, Del Bosque'ler, "Ben büyüğüm, ne yapsam doğrudur" egosu içinde, Türkleri, Türk kulüp ve takımlarını "küçük görmüşler"; başarısız olarak kapının önüne konduklarında da şaşırmışlardır!.. Şimdi, Rijkaard, aklını başına almaz ve "Türkiye gerçeklerini görmezden gelmeye devam ederse", aynı duruma düşecek ve "ne kariyeri, ne ismi onu kurtarabilecektir!.." Galatasaray'da "oyun disiplini ve yardımlaşma derhal sağlanmalı", takım olmanın ve futbolun temel şartı olan "bu" durumun sağlanmasına direnen kim olursa olsun, hatta "yedek kulübesinde bile" oturtulmamalı, tribüne gönderilmelidir; Arda ise Arda, Keita ise Keita, Servet ise Servet, Baros ise Baros!.. Sevgili kardeşim Hıncal Uluç "haftalardır" yazıp geliyor; "Siz görüntüye ve skorlara bakmayın, takım iyi değil ve büyük tokat henüz gelmedi, böyle giderse gelecek" diye!.. Böyle giderse, 3-0'lık Ankaragücü tokadından "daha da büyük" bir tokadın gelmesi mümkün; Saracoğlu Stadı'ndaki Fenerbahçe maçına "ne kaldı" ki?.. Bakın, size "gerçek" bir olayı anlatayım da, "felâketin nasıl geldiğini" Rijkaard'dan başka "futbolu bilen" herkesin "nasıl" gördüğünü anlayın: Ankaragücü-Galatasaray maçını "birlikte seyrettiğimiz" bir ünlü spor adamı (İznini almadığım için adını yazmıyorum) dedi ki; "Galatasaray-Eskişehirspor maçından önceydi, bir toplantıda Ankaragücü Teknik Direktörü Hikmet Karaman ile beraberdik, 'Eğer Eskişehirspor, bu hafta Galatasaray'ı yenmezse, sarı-kırmızılılara benim acı bir sürprizim olacak' demişti!.." Ve de "oldu"; hem de "çok acı" bir sürpriz!.. Ama olan, sürpriz miydi?..