Canavarı "el birliği ile canlandıran", tribünlere salan, sahalara gönderen, şehirlerin cadde ve sokaklarında elde pala, bıçak, kama, kılıç, tabanca, sopa, taş, demir koşturan, sonra da "ne olacak halimiz?" diye soruşturan bizleriz, bizler!. Yani, ülkede "asayişten", sporun ve futbolun yönetiminden, kulüplerden, saha içinde disiplini sağlamadan, kamuoyunu oluşturmadan, sportmen olmadan, sporcu olmadan, fair playci olmadan sorumlu olan bizler!. Başbakanlardan, içişleri bakanlarına, valilerden, kaymakamlara, emniyet genel müdürlerinden, polis şeflerine, spor teşkilatı genel müdürlerinden, futbol federasyonları başkan ve yönetimlerine, spordan sorumlu devlet bakanlarından, spor yazarlarından sorumlu dernek başkan ve yönetimlerine, Basın Konseylerinden, gazeteciler cemiyetleri yönetimlerine, kulüp başkan ve yönetimlerinden, teknik direktörlere ve antrenörlere, spor sayfaları ve spor programları sorumlularından, "spor yazarıyım" diye geçinenlere, "taraftar" diye stadlara koşanlardan, saha içinde "sporculuğu unutan" ve "kötü niyetlerini her fırsatta açığa vuran" futbolculara, sporculara kadar "hepimiz" suçluyuz!. "Suçlu ayağa kalk" dendiğinde, herhalde "ayağa kalkması gerekenler" nerede ise "milyonları bulacak!." Amma... "Bazı suçlular var" ki, onların "payı", onların "sorumluluğu" diğerlerine göre çok ama çok daha büyük!. Kim bunlar? Baş sorumlu spor medyamız!. Baş sorumlu kulüp başkan ve yöneticileri, teknik adamları!. Baş sorumlu gelmiş geçmiş bütün Futbol federasyonları!. Baş sorumlu gelmiş geçmiş bütün spordan sorumlu devlet bakanları ve spor teşkilatı yöneticileri!. Baş sorumlu "güvenlikle görevli" bakanlar, emniyetçiler!. Baş sorumlu "idare ile görevli" valiler, kaymakamlar!. Az sorumlu "eğitimsiz, lidersiz" taraftarlar!. Az sorumlu "eğitimsiz, lidersiz" futbolcular, sporcular!. Evet, medya baş sorumludur, zira "yangına benzin döküyor" taraftarı "okuyucu, rating almak uğruna" tahrik ediyor, "sorumsuz" başkan ve yöneticilerin, teknik adamların "ipe sapa gelmez sözlerini" adeta "spor sahalarını savaş alanına çevirecek" tahriklerini malzeme yapıyor!. Hatta "teşvik ediyor"; ne yazık ki "kendini kullandırıyor" ve "bunu yapan, mesleği bu duruma düşüren" kişilerin "ceplerine giren paradan", tarafında oldukları başkan ve yöneticilerden, "tuttukları takımdan" başka bir şeyi gözleri görmüyor!. "Hakemler üzerinde baskı kurmaya", bunun için "federasyona gözdağı vermeye" daha sezonun başında başlayan, "kendi futbolcularının, taraftarlarının, teknik adamlarının yaptıklarını gözleri görmeyen" durmadan "rakiplere saldıran", taraftarı "hakemler, federasyon ve rakipler aleyhine tahrik eden" yöneticilerin, başkanların tek sloganı var; "Benden sonra tufan olacakmış, bana ne?" Teknik adamların da "başkan ve yöneticilere özenmesi", sahada her türlü çirkinliği sergileyen futbolcularına "en ufak bir cezayı bile vermemekte direnmesi", tribün anarşisinin ateşi oluyor ve "anarşi sahada başlıyor!." Futbol Federasyonları ise "yıllardır olumsuz yönde işleyen bu çarkı" seyrediyor, "alınan tedbirler" adeta "yangına bardakla su dökmekten öteye gidemiyor!." Şenes Erzik gibileri "çaldığı cesur düdükle" böyle olaylarda "ne yapılması gerektiğini gösteren" bir uluslararası hakemi sahalardan uzaklaştırmakla fanatizme, kulüplere, sorumsuz yöneticilere "mavi boncuk dağıtırken", stad anarşisine de "yeşil ışık" yakıyor!. Ardından gelenler, Haluk Ulusoy dahil, "kulüplere taviz vermekte" devam ediyor, bir türlü "en caydırıcı" ve uygulandığında hemen tesirini gösterecek tedbir olan "seyircisiz maç oynatma" cezası yönünde "yönetmelik değişikliklerini" bir türlü yapmıyor, yapamıyor!. Merkez Hakem Komiteleri, "hakemlere cesur olmaları" ve "küfür koroları ile başlayan tribün anarşisini önlemek için" hiç tereddüt etmeden "gerekli ikazları yaptıktan sonra" düdük çalıp "soyunma odasına gitmeleri yolunda" destek vermiyor!. "Spordan sorumlu devlet bakanları", asıl eğilmeleri ve "gözetlemeleri, denetlemeleri gereken" böyle bir konuda "seyirci gibi davranırken", mesela Fikret Ünlü gibi "üzerlerine vazife olmayan" çok başka şeylere karışmakta yarış ediyor! Ve de güvenlikle görevli bakanlar, genel müdürler, müdürler, valiler, kaymakamlar "tıpkı" spor bakanları gibi "şeref tribünlerinde seyirci olarak oturmakta", küfür korolarını, stad anarşisini "kıllarını kıpırdatmadan" seyretmekte bir mahzur görmüyor! Sonunda "suç" dönüp dolaşıp "eğitimsiz ve lidersiz" taraftarlarla "eğitimsiz ve lidersiz" futbolculara kalıyor! "En az sorumlu" onlar!. "Diğerleri" görevlerini "adam gibi yapsalar", sorumluluklarını bilseler, "en fanatikler" dahil taraftarların ve "en asiler" dahil futbolcuların "yola gelmeleri içten bile değil!." Sorarım size!. Geçen hafta sonu "aslan gibi" bir Türk çocuğu İzmir''de Göztepe maçında "bıçaklanarak" öldürüldü!. Yıllardır benzer olayları yaşayarak geliyoruz!. Kim ödeyecek bu kanların bedelini? Suçlular ve sorumlular belli!. Sorunu çözecek olanlar belli!. Ama ne yazık ki, şikayet edenler, feryat edenler onlar, bu nasıl iş.

