Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Fatih Terim "hâlâ" orada takılı kalmış!. "Şampiyonyuk hikayelerinde ve röportajlarında" diyor ki: "Hiçbir şey bulamayınca, giyimime, kuşamıma karıştılar!." "Aynı kafa" Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz''da da var: "Benim tesbihime, oturuşuma ne karışıyorlar?" Elbette, Fatih Terim, "sadece" Fatih Terim olsa, kimsenin Fatih Terim''in ne giyeceğine, neyi kuşanacağına karışmaya ya da eleştirmeye hakkı yoktur, yeter ki "anası, babası, eşi, çocuğu, ağabeyi" olmasın! Elbette, Mehmet Ali Yılmaz "sadece" Mehmet Ali Yılmaz olsa, kimsenin Mehmet Ali Yılmaz''ın tesbih çekişine de, oturuşuna da diyeceği bir şeyin olması mümkün değildir!.. Amma... Fatih Terim, "sadece" Fatih Terim değildir, o Galatasaray gibi bir kulübün teknik direktörüdür!. Amma... Mehmet Ali Yılmaz, "sadece" Mehmet Ali Yılmaz değildir, o Trabzonspor gibi bir kulübün başkanıdır!.. Öyleyse, ve hatta "Galatasaray ve Trabzonspor kulüplerini temsil bakımından da öteye", milyonlarca taraftarı olan camiaların "hocaları ve başkanları olarak" da, "bu ünvanlarının, bu görevlerinin bu sorumluluklarının" ve de "örnek adam olma mecburiyetinin" gereklerini yerine getirmek zorundadırlar!. "Bu yerine getirilmezse", hem "o camialara mensup insanların", hem de "bizim gibi gazetecilerin, spor yazarlarının" eleştiri hakları doğar! Bu eleştiri haklarına da "en azından" saygı gösterilmesi gerekir! Ben, "Fatih Terim''in bu konudaki sızlanmalarına da, Mehmet Ali Yılmaz''ın öfkelenmesine de" bir nebze "hak verebilirim" ama, "Terim''den fazla Terim''cilerin, Yılmaz''dan fazla Yılmaz''cıların" adeta "yarış eder gibi", bu eleştirilerimizden dolayı bize "saldırmalarına" bir anlam vermem mümkün değil! Bakınız, "bu yorumcuların yazı yazdıkları" gazetelerin "üst düzey yöneticilerini" örnek vererek anlatayım: "Bu gazetelerin üst düzey yöneticileri", mesela genel yayın müdürleri, mesela spor müdürleri, mesela yazı işleri müdürleri, mesela haber müdürleri, mesela ve hatta "her an dışarıda olan, halkın her kesimiyle yüz yüze temasta olan, ülke ileri gelenleriyle konuşmak, onları izlemek durumunda olan" yani, "hem mesleğini, hem de çalıştığı müesseseyi temsil etmek" durumunda olan "her gazetecinin" kılığına da, kuşamına da, oturuşuna da, kalkışına da, yemesine de, içmesine de, konuşmasına da, hatta saçına, sakalına da dikkat etmesi zorunludur! Bir gazetecinin "kirli, ütüsüz elbiselerle, sakalı bir karış, saç-baş dağınık, ayakkabısı boyasız, yaka bağır açık" şekilde bir sanatçıyla, bir sporcuyla, bir teknik adamla, bir kulüp başkan ile, bir milletvekili ya da bakanla, bir başbakanla, bir valiyle, bir işadamı ile, bir cumhurbaşkanı ile, bir belediye başkanıyla "oturup konuşmasında, röportaj yapmasında" düşeceği durumu, hele "bu durum" kameralarla tesbit edilip, bir de TV ekranlarına yansıyacaksa, nasıl karşılanması gerektiği ortadadır! "Üst düzey yöneticilik yaptığım" basın kuruluşlarında, "işine böyle gelen" gazetecilere "izin verir, evlerine gönderirdim!." Bu, "benim gibi" herkesin "hem mesleklerine, hem de çalışmakta oldukların müesseselere göstermeleri gereken saygının gereği olarak" uymasının zorunlu olduğu bir ilkedir! "Rahmetli" Turgut Özal''ın "şortla bir askeri mangayı teftiş etmesindeki dikkatsizliğin" hatta zaman zaman "hâlâ" nasıl eleştirildiğini biliyoruz! "Efendim, isteyen istediği gibi giyinir, kime ne?" demek mümkün mü? Bakınız, ben "bu mesleğe başladığım zaman", benim spor müdürlerimin mesela Necmi Tanyolaç''ın, benim genel yayın müdürlerimin mesela Altan Öymen''lerin, "rahmetli" Tarık Buğra''ların, "rahmetli" Doğan Kasaroğlu''ların odalarına "milletvekilleri, belediye başkanları, kulüp başkan ve yöneticileri" ceketlerinin önünü ilikleyerek girerler "Necmi bey.. Altan bey... Tarık bey... Doğan bey..." diye konuşurlardı!. Bugün, "tam tersi öyle sahnelerle karşılaşıyoruz", hatta "senli-benli" öylesine "laubali görüntülerine rastlıyoruz" ki, bunların "mesleğimiz açısından" tasvibi mümkün değildir! İşte bu yüzden, Fatih Terim "gazeteci fırçalayabiliyor", Mehmet Ali Yılmaz gazetecilerin ve kameraların önüne, yaka bağır açık, bir ayağını altına alarak ve kaykılarak oturmuş, "tesbih çeker" şekilde çıkabiliyor, spor yazarlarına "odacısı gibi hitap edebiliyor", üzerine titrememiz gereken mesleğimize "en ufak bir saygısının olmadığını gösteren" tavır ve hareketlerini ard arda sergileyebiliyordur. Ve ne yazık ki; "bu konuda, bizlerle beraber olmaları gereken" bazı spor yazarları ve futbol yorumcuları da, "onlarla beraber olup" bize "saldırmak için" adeta yarışıyorlar! Varsın yarışsınlar! Biz "kişilerin değil" camiaların, kulüplerin, mesleklerin, ilkelerin, örf-adet ve geleneklerin, adab-ı muaşeretin, karşılıklı saygının, "örnek adamların nasıl olmaları gerektiğinin" yanında olmaya ve "böyle yaptıklarında" Terim''leri, Yılmaz''ları ve "onlar gibi yapanları" eleştirmeye devam edeceğiz! Üstelik eleştirilerimizin "sonuçlarının alındığı" da ortada!. Terim''e bakınız; "eleştirdiğimiz günlerdeki gibi mi çıkıyor" gazetecilerin karşısına, antrenmanlara, maçlara? Yılmaz''ın oturuşuna da, gazetecilere karşı tavırlarına da, tesbihine de "dikkat ettiği" ortada değil mi? Milli maç!.. Elbette ki, ay-yıldızlı çocuklarımızın bu gece Finlandiya''yı yenmelerini can-ı gönülden istiyorum!. Elbette ki, Milli Takımımızın Avrupa Kupası finallerine kalmasını can-ı gönülden istiyorum!. Her Türk gibi... Hocamız Mustafa Denizli gibi... Bu gece oynayacak ve oynamayacak olan bütün milli futbolcularımız gibi... Ne var ki, "istemek başka", gerçekler başka!.. "Yüzlerce kilometre uzakta oldukları" ve "bugün gazetelerde çıkan yazıları okuyamadan maçı oynayacakları için", milli maçla ilgili "birkaç satır yazmak" daha kolay oluyor! "Moral bozup bozmamak" arasındaki "ince ayar" var ya, işte bugün "ona dikkat etmeye pek gerek yok!" Denizli ümitli... Futbolcular ümitli... Ama samimi olarak belirteyim ki, "benim onlar kadar ümidim yok!." Ümitli olmam için sebep de yok! Zira, "milli maçın havası yok!." Zira, "milli maçı oynayacak futbolculara bakıyorum"; benim de havam yok!. Tek ümit; "Denizli''nin motivasyonunda!." Biz, "denizi geçip, derede boğulan" futbolumuzla, hep böyle maçlarda tökezliyoruz! Ne diyelim, temennimiz "şeytanın bacağının kırılmasından yana!." İnşallah kazanır ve yolumuza devam ederiz, aksi halde "ümit kalacak gene bir başka bahara!." Galatasaray''a ne lâzım? Lig bitti, yorgan gitti, kavga da "şimdilik" bitti!. Ama, işte transfer geldi, kavga gene başlıyor!. Yarın maçlar başlayacak ve kavga devam edecek!. Her kulüpte olduğu gibi, Galatasaray''da da aynı şeyler konuşuluyor: "Bize kimler lâzım? Kimleri alacak, kimleri satacağız!." Bakınız, "bu sorulara ve tartışmalara geçmeden" bir şeyi ama "çok önemli bir şeyi" halledemezse, Galatasaray hiçbir şeyi halledemez!. Galatasaray''a "pardon" Galasataray yönetimine önce "akıl fikir lâzım!." "Stad yıkımından, futbolcu alım-satımına kadar!." Ben haftalar önce, başkan Faruk Süren ve yöneticiler "Bu defa tamam, paraları da, kredileri de bulduk, stad yıkımı ve yapımı kesin başlıyor" dediklerinde yazmıştım!. "Önce birkaç ay ertelerler, sonra o aylar gelince bu defa da sene sonuna ertelerler!." Galatasaraylı dostlar da tarizde bulunmuşlardı: "Yahu, bu kadarı da olmaz. İşte bu defa yanılacaksın, iş ciddi, stad işi başlayacak, Sen bu konuda çok sabit fikirlisin!." Evet yanıldım; Ocak''a ertelendiğinde, "Ocak''ta da sezon sonuna ertelerler" demiştim. Onlar, "Ocak''ı beklemeden sezon sonuna ertelediler!." İşte, bu ve benzeri olaylardan dolayı diyorum ki: "Galatasaray yönetimine önce akıl-fikir gerek!." Transfer için de aynı şeyi yapmadılar mı? "Şu paraya imza atın, yoksa gidin!. Fatih Terim, sen de transferde pahalı oyuncu hayalinden vazgeç... Ucuz-genç oyuncularla idare et!." Bu ne demekti? "Galatasaray futbol takımı küçülecek, Avrupa hedeflerinden vazgeçecek, hatta gelecek sezon Türkiye hedeflerini de riske sokacaktı!" İyi de, "küçülen, hele hele Avrupa hedeflerinden vazgeçen" bir Galatasaray''a kim kredi verecekti, kim para verecekti? "Halka açılıp, satılacak hisse senetlerine" kim para yatıracaktı? Hepsi "çok iyi birer iş adamı olan" yöneticiler, iş Galatasaray''a gelince "işadamlığının gereklerini neden unutuveriyorlardı?" Bu sezon "Şampiyonlar Ligi statüsü değişmişti!." "Geçen yılın kadrosu", bir-iki takviye ile bu Şampiyonlar Ligi''nde "ön elemeyi geçer" gruplarda da büyük işler yapabilirdi! "Açılan bu yolda" hem büyük prestij, ki o prestij halka açılımda ve hisse senedi satımında büyük avantaj sağlayacaktı, hem de büyük paralar gelebilecekti!. Yani, "Galatasaray''ı kurtuluşu küçülmekten değil, hatta biraz da güçlenmekten geçiyordu!." "Şampiyonlar Ligi" ele geçebilecek "en iyi" fırsattı!. İşte Galatasaray''a lâzım olan bir başka "akıl-fikir" de buydu! Şimdi geliyoruz, "takıma ne lâzıma?" Takıma lâzım olanlar belli: Mutlaka çok iyi bir defans adamı ile çok iyi bir orta saha adamı. Defansta Fatih''e güvenmek mümkün değil!. "Onun hatalarını ve açıklarını örtmek uğruna" bunca yılın tecrübeli Popescucu da "hata makinası" haline geldi!. "Laf anlatmaya çalıştığında" da, nerede ise "oğlu yaşındaki" Fatih ona ters cevaplar vermekte üstad!. Bakınız, "böyle oynayacak, böyle hatalar yapacak ve bu şımarık tutumunu devam ettirecekse", bu Fatih hemen ama hemen satılmalı!. Galatasaray''ın başına yeni bir "Tugay" geliyor!. Üstelik "bu Tugay''ın pardon Fatih''in futbolculuğu" Tugay''ın futbolculuğunun yanında "pek cüce kalır!." Fatih''in "amatörce ve şımarıkça bir hatasının" Şampiyonlar Ligi''nde Galatasaray''a nelere mal olduğunu hiç ama hiç unutmamak gerek. İşte bu yüzden, Galatasaray''ın defansına, hatta "iki çok iyi adam" alması da gerekebilir! Görülüyor ki, Fenerbahçe Fatih''e çok iyi para vermeye hazır! Gerekirse satılmalı ve "o para ile" Avrupa''dan "tecrübeli ve sağlam iki adam getirilmeli!." Gelelim orta sahaya!. Galatasaray''ın orta sahasında "Tugay''ın yokluğu yüzünden" büyük bir boşluk ve zafiyet var! "Tugay ayarında" bir orta saha oyuncusu alınabilirse, Galatasaray''ın Şampiyonlar Ligi''nde de, gelecek yılın liginde de önü açık tutulabilir! Aksi halde, işler "bu defa" zor, hem de çok zor! Trabzonspor!. FIFA, "Dünya kulüpler başarı listesini" yayınladı. Galatasaray 18 nci... Trabzonspor, evet yanlış okumadınız, 282 nci!. Beşiktaş''ın da, Fenerbahçe''nin de çok altında ve hatta hatta İstanbulspor, Kocaelispor, Ankaragücü, Gaziantepspor ve de dikkat ediniz küme düşen Sakaryaspor''un gerisinde yer alıyor!, Üç yıl içindeki bu büyük düşüşün hesabını soranlara yönetimin verdiği "resmi" cevap da şöyle: "Dilenci, silik, asosyal, teslimiyetçi, zavallı, aklımızın sadakasına muhtaç, asalak!." "Bu kafa ile", Trabzonspor 382''nciliğe düşerse şaşmamak gerek! Daha dün gibi kısa bir dönem önce Trabzonspor''a başkanlık, yöneticilik yapanlara "lâyık görülen" bu lâflar, acaba o kişileri mi yoksa Trabzonspor''u ve Trabzon''u mu küçültüyor, onun bile farkında değiller! "Haklı eleştirilere" ve "doğru uyarılara" bile tahammül edemeyen bir yönetimin, Trabzonspor''u "zirveye taşıması" mümkün olabilir mi? 82 puanda aldıkları Trabzonspor''u "liderden 20 puan geriye" 58 puana düşürenlerin "kimsenin yüzüne bakacak hallerinin olmaması" gerekirken, hâlâ "ona buna çamur atmaya kalkışmalarındaki" fütûrsuzluğu anlamak zor!. "İstifa ettik" diyorlar, gereğini yapmıyorlar, "gidiyoruz" diyorlar gitmiyorlar!. Ama gün be gün Trabzonspor kan kaybediyor ve göz göre göre gidiyor!. Ne yazıktir ki, "Trabzonspor''u bugünlere getiren" efsane başkanlar, kurucular, yöneticiler, futbolcular, teknik adamlar tam bir "gaflet içinde" olayları seyrediyorlar, ciddi bir adım atamıyorlar!. Biliyorlar ki, yarın çok geç olacak!.. Ama gene de, harekete geçemiyorlar!. Vah benim "büyük" Trabzon''um!. Ne hallere düştün? Kaleci!.. Mustafa Denizli, milli takım kalesi için tercihini Rüştü-Engin lehine kullandığı, Beşiktaşlı Fevzi''yi kadroya almadığı için eleştiriliyor!. Bence Denizli "bu tercihte" haklı, hem de çok haklı!. "İyi kaleci olmak, formda olmak" başkadır, "uluslararası maçlarda sorumluluk alındığında bu sorumluluğun yerine getirilmesi" başka. Dikkat ediniz, Avrupa''da büyük takımların da, milli takımların da kalelerinde çoğunlukla ve hatta "bütünüyle" yaşlı futbolcuları görürsünüz!. Bu yaşlar 27''nin üzerinde başlar, 35''lere kadar çıkar!. Bunun sebebi açıktır: Tecrübe, böyle maçlarda "heyecanlanmanın ve hata yapma korkusunun getiridiği amatör hataları" büyük ölçüde önler!. Elbette, her kaleci hata yapar, yapacaktır!. Amma, "defans oyuncusu", arkasında "tecrübeli bir kalecinin olduğuna" ve onun "heyecan ve panikten dolayı" basit hatalar yapmayacağına inanırsa, "rahatlar", paniğe kapılmaz!. "Ben hata yaparsam, kaleci yer" paniğinin yerini, "ben hata yapsam bile kalecim kurtarır" sükûneti alır!. Panik, defans oyuncuları için de, kaleci için de en tehlikeli düşmandır! İşte, Denizli bunun için "genç" Fevzi yerine, "tecrübeli" Engin''i kadroya almıştır!. Aynı tercihi, "kurt" Feldkamp da yapmıyor mu? "Şampiyonlar Ligi" için Fevzi''ye "tam güvenemiyor" ve bu yüzden "tecrübeli" bir kaleci almak istiyor! "Avrupa Kupalarında, Dünya Kupalarında başarılı olmak isteyen" bir teknik direktör için "ön şart" iyi ve "tecrübeli" bir kaleciye sahip olmaktır! Fevzi için de "o günler gelecektir!" Biraz sabretmesi ve pişmesi gerekiyor! Göztepe!.. Hey gidi, 3 büyükleri sarsan, Avrupa Kupaları''nı sallayan Göztepe hey!.. "Gittin gideli" demek ki 17 yıl olmuş!. Hayat su gibi akıp geçiyor!. Eğriye eğri, doğruya doğru; seni özlemiştik, hem de çok!.. Ne var ki, "gittiğin günden beri çok şey değişti!." Açıkcası; "Biz eski Göztepe''mizi istiyor ve bekliyoruz!." "Bunun için kaç trilyon gerek", bu bizi ilgilendirmiyor!. Onu, kulübü yönetenler düşünsün!. Ben, "eski" Göztepe''mi isterim, aksi halde "küserim!." Ey, Göztepeli taraftar, söyle bana, "haksız mıyım?" Türel!.. Metin Türel!.. Duydum ki, Metin Türel "aktif olarak" futbolla ilgisini kesiyormuş!. Yani "artık" teknik direktörlük yapmayacakmış!.. Hey gidi koca Metin Türel hey!.. Biliyorum, durup dinlenmeden koşuşturmaktan, Türk futboluna hizmet etmekten yorulmanın, biraz da "sağlık sebeplerinin" bu kararı almada rolü var!. Ama, asıl sebebin "çok haklı olarak" bir kırgınlıktan doğduğunu da tahmin etmemek mümkün değil!. "Çirkin bir kulüpçülük saldırganlığı ile", Samsunspor-Galatasaray maçından sonra hakkında çıkarılan dedikodular ve bu dedikodulara "hem de arkadaşı olan" bazı futbol yorumcularının destek olması seni çok kırdı ve dedin ki: "Değer mi be Metin? Sen bunca yıl futbola, spora hizmet için elinden gelen herşeyi yap!. Yüzlerce futbolcu ve antrenör yetiştir... Onca kulübe hizmet et!. Milli takımları çalıştır... Sonra da birileri çıkıp, aynadaki yüzlerine bakmadan, senin tertemiz mazine ve kişiliğine çamur bulaştırmaya çalışsınlar!. Değer mi? Lânet olsun!. Git otur köşende!." Ne desen, ne düşünsen haklısın sevgili kardeşim Türel!. Öylesine "iz''ansız, öylesine insafsız" insanlar var ki aramızda, hiç utanmadan, sıkılmadan, "işlerine ve de kulüplerinin işlerine gelmeyen" herkese ama herkese "böylesine çamurları atıp duruyorlar!." İşleri bu!. Üzme canını ve de sakın ola ki, "futboldan tümüyle elini eteğini çekme!." Öyle yaparsan meydan onlara kalmayacak mı? Marketimize hoş geldiniz!.. Siz de, ben de yanılmadık. Mehmet Ali Yılmaz ve etrafındakiler Trabzonspor''u bitirdiler. Onun zamanında Trabzonspor, bir defa şampiyon olmuştu ama, o zaman eski kadromuz mevcuttu. Yılmaz, herşeyin parayla hallolacağını sanıyor. Futbolcuları inşaat malzemeleri gibi görüyor. İşte yanılgısı burada. Sizin gibi gerçekleri yazanları dinleyeceğine, etrafındaki dalkavuklara kulak verdiğinden bu yanlıştan kurtulamıyor. Durmadan diyor ki, "Trabzon''a şunu yaptım, bunu yaptım." Acaba Trabzonspor''a başkan olmadan önce kim tanırdı, onu? Trabzonspor''a verdiklerinin kaç mislini aldı? Tabii suçun büyüğü bizlerde, yani Trabzonlularda ve yönetimin Trabzon kanadında. Herkes biliyor ki, Mehmet Ali Yılmaz, Sadri Şener, Salih Alpaslan gibilerin hepsi Fenerbahçelidir. Abdullah''ın ve Ogün''ün Fenerbahçe''ye ucuz ucuz verilmesine şaşmamak lâzım. Trabzonspor''un bu durumlara düşmesinin baş sorumlularından biri de Hikmet Onur''dur. Kulübü bitirenlerin başında o gelir. Mehmet Ali Yılmaz başkanlığa gelmeden, alt yapımız adeta bir futbolcu fabrikası gibiydi, onu da bitirdiler. Şimdi, muhalefette olanlara da bakıyorum, üzülüyorum. Ciddi olan, iş yapacak olan birini göremiyorum. Bu kulüp minibüsçülere mi kalacak? Bazen düşünüyorum, acaba Mehmet Ali Yılmaz''ı Trabzonspor''u bu hale getirsin diye Fenerbahçeliler mi gönderdi? Tek çıkış yolu gerçek Trabzonluların kulübe sahip çıkmaları, başka kurtuluş yolu yok. Osman Çolak - Berlin Dün Toshack''ı rahat bırakmadılar, şimdi sırada Feldkamp var. Her teknik direktörün kendi kadrosunu kurmaya hakkı yok mu? Bu kadronun oynatacağı sisteme göre oyuncu getirmeye hakkı yok mu? Galatasaray''a geldiğinde, Stumpf''u ve Falco''yu getirdiğinde de kıyamet kopmuştu, sonra herkes suspus oldu, mahçup oldu. Bırakın adam istediğini yapsın. Yok bırakmayacaksanız, yani güveniniz yoksa, yollayın gitsin. Güveneceğiniz birini getirin. Mehmet Güngör - Adana Bu sezon Şampiyonlar Ligi''nde hem Galatasaray''dan, hem Beşiktaş''tan ümitli değilim. Ön elemelerde bile çok güçlü rakipler var ve Galatasaray''da para, Beşiktaş''ta da huzur yok. Feldkamp''a da, Fatih Terim''e de, Şampiyonlar Ligi''nde başarılı olabilecek kadrolarını kurma ya da bugünkü kadroları takviye şansı tanınmıyor. Her kafadan bir ses çıkıyor. Basın mensupları, eski futbolcular ahkâm kese kese, yönetimleri tesir altında bırakıyor. Bu kadar biliyorlarsa, geçseler ya takımların başına. Ya Beşiktaş''ın doktoruna ne demeli? Kaç aydır Amokachi''ye "sakat değil" deyip, sahaya sürüyordu, adam oynayamıyordu. Anlaşıldı ki, ciddi şekilde sakat, gitti ameliyat oldu. Nerede ise futbol hayatı bitecekti. Şimdi bu doktor, Feldkamp''ın getirdiği futbolculara "sakat" diyor ve transfer ettirmiyor. Bu yönetim, bu doktora hâlâ nasıl inanıyor? İncelenmeli, bu doktor Galatasaraylı ya da Fenerbahçeli olmasın? Erol Çalık - Samsun
ÖNE ÇIKANLAR