Spor medyamız "futboldan ve futbolun ünlülerinden başka bir şeyle meşgul olmayı" havadan sudan saydığı için, Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi''nde "olan biteni" kamuoyu doğru dürüst öğrenemedi!. Bir genel kurul öncesi "adeta" savaş yaşandı, kimsenin haberi olmadı!. Açıklamalar, mektuplar, iddialar, ithamlar birbirini kovaladı, kimsenin haberi olmadı!. Zira, spor medyamız çok meşguldu; Sergen''in peşindeydi, Denizli''nin peşindeydi, Zeman''ın peşindeydi, Terim''in, Oulare''nin peşindeydi... "İşin içindeki eş-dostla telefonlarla konuşmasak", medyada çıkan "küçücük haberin satır aralarını araştırmasak" ve de "bir-iki yorumu okumasak" bizim bile hiç birşeyden haberimiz olmayacaktı!. TMOK''nin "asbaşkanı" Erdoğan Arıpınar ile "genel sekreteri" Togay Bayatlı arasındaki savaşın sebepleri, gelişmesi ve konu olarak da "oy olarak" da genel kurula nasıl aksettiğinin analizinin "yapılması gerekirken" ne yazık ki, bütün bunlar "spor medyamızın ilgilendiği konular arasında yer almadı!." Çok önceleri "sevgili" Cüneyt Koryürek "istifası ile" üzerine adeta "kalın bir şal örtmüş" olan TMOK''nin "dışa açılması için" önemli bir adım atıldığını zannetmiştik ama kimseden "çıt" çıkmadı!. "Asbaşkan" Erdoğan Arıpınar''ın, genel sekreter Togay Bayatlı''ya dönük "ağır iddiaları" bile "bu kalın şalın arasından" adeta hiç sızdırılmadı!. Genel Kurul''da neler olduğu, neler konuşulduğu da ne spor sayfalarında, ne spor ekranlarında yer aldı! "Bir Avrupa ülkesinde olsa", yer yerinden oynardı!. Sonunda "sevgili" Abdülkadir Yücelman''ın Cumhuriyet''teki yazısından "birşeyler" kapabildik!. Genel Kurul''da demiş ki "başkan" Sinan Erdem; "TMOK Türkiye''de sporu yönetmiyor. Bakanlık, genel müdürlük, federasyonlar yönetiyor!" Yücelman da diyor ki; "Başkana katılmıyorum. Hiç olmazsa 3 ayda bir ses verelim, Türkiye''de sporun olayları üzerine görüşlerimizi açıklayalım, olanı biteni ortaya koyalım. Bizim aramızda ne galerici, ne komisyoncu, ne de şaibeli kişiler var. Herkesin gelmişi, geçmişi belli!." Yani demek istiyor ki Yücelman; "Neden korkuyoruz, neden çekiniyoruz? Türkiye''nin sporunda bunca olumlu ya da olumsuz şey oluyor, biz Türkiye Olimpiyat Komitesi olarak görüşümüzü söylemiyoruz, uyarılarımızı yapmıyoruz, yanlış yapanlara, yöneticilere doğru yolu göstermiyoruz, destek olmuyoruz. Peki nedir bizim görevimiz? Daha önce de bu pasif tutum sebebi ile istifa etmiştim, beni Cüneyt Koryürek geri döndürmüştü. Şimdi benzeri gerekçelerle kendisi istifa etti, hiç bir şeyin değiştiği yok, bu nasıl iş?" "Bu nasıl iş?" değil "sevgili Yücelman", bu nasıl iş değil!. "Bu öyle bir iş" işte!. TMOK ve onun "saygıdeğer başkanı", TMOK''un "ramp ışıklarına çıkmasından korkuyor!." "Aman bana kimse dokunmasın, kimse ''ne oluyor'' diye dönüp bakmasın, kimse bizi görmesin, duymasın, konuşmasın. Biz işimize bakalım" zihniyeti, TMOK''un "en üstüne hakim!." Maalesef genel kurul da "Bana dokunmayan bin yaşasın" havasında!. TMOK 3 ayda bir "görüşlerini açıklasa", sporla ilgili "yorumlarını ve tesbitlerini ortaya koysa", yol yordam gösterse, "Şu yanlış, böyle olması gerekirdi" dese, ne olacak? "Gözler elbette ki TMOK''a çevrilecek", kulaklar "ona duyarlı hale" getirilecek! "Medyanın büyük bir sorumsuzluk içinde yapmadıklarını, yapamadıklarını", sporumuzun "en elit kişilerinin üyesi olduğu" TMOK yapınca, elbette ki "ses gelecek, sesler getirecek!." "Çok fincancı katırı ürkütülmüş olacak!." Ve "bunun sonucu olarak" da, ramp ışıklarının ortasına çıkan TMOK''a gözler çevrilecek!. "Kim bunlar, ne yapıyorlar? Nasıl yapıyorlar?" soruları spor kamuoyunda tartışılmaya başlanacak! "Cevaplar" gelecek, "karşı iddialar gelecek!." Evet, "komisyoncular, galericiler" belki yok ama, çok büyük bir ihtimalle "gezgincilerin ve ziyafetçilerin kim oldukları", neler yaptıkları, neler harcadıkları, büyük vaadlere rağmen alınan "sıfırlık sonuçların Türkiye''ye maliyetleri" tartışılmaya başlanacak ve de belki de "Böyle gelmiş, böyle gitsin" görüntüsü ters yüz olacak!. İşte onun içindir ki, sevgili Yücelman "TMOK Türkiye''de sporu yönetmez" saçmalığının arkasına saklanan "zihniyet", ramp ışıklarına çıkmaktan korkar!. Onun için "Asbaşkanla - Genel Sekreterin arasındaki savaş" adeta "yok farzedilir!." Pek muhtemeldir ki, karşılıklı "bu yenilip yutulmayan cinsten iddia ve ithamlar" afiyetle "yutulduktan sonra" gene ve tekrar "birlikte ve el ele aynı yönetim içinde çalışılmaya devam edilir!." Kimbilir belki de, "Barışma ve el ele gecesi için" kimselerin duymayacağı "güzel bir ziyafet bile çekilir!." Ya da "mesela", Türkiye''nin "2104 (İkibinyüzdört) yılında almaya çalışacağı olimpiyat için" kulis yapmak üzere "hep birlikte ve el ele" Dünya turuna çıkılır!. Merak ettiğim bir şey var, yoksa "atladım mı?" "Atladımsa" özür dilerim!. "En ufak eleştiriye tepki göstererek" yazılar yazan "sevgili" AIPS başkanımız Togay Bayatlı, "asbaşkan" Erdoğan Arıpınar''ın "zehir zemberek" iddiasına cevap verdi mi? Verdiyse, lütfedip bize gönderse de, "gerçekleri" bir de ondan öğrensek!. Yok vermediyse, gene lütfetse, "neden vermediğini" iki üç cümleyle açıklasa da rahatlasak!. Ya da "sevgili" Erdoğan Arıpınar, "bunca olandan sonra", Togay Bayatlı başkanımızla aynı yönetimde nasıl "beraberce" çalışacak, onu izah etse de, "TMOK''un bundan sonraki yönetimi için, kafamızdaki kuşkulardan kurtulsak!." Sak... Sak... Sak... Acaba, "sarmısaklasak da mı saklasak, sarmısaklamasak da mı saklasak?" "Sarmısaklasak" kokusu duyulmaya devam edecek!. "Sarmısaklamasak" çürüyecek!. Bilmem ki ne yapsak? İrlanda''yı eleriz!.. Doğrusu ya, "içimden bir ses" baraj maçlarındaki rakibimizin "Britanya Adalarından olacağını" söylüyordu!. Kur''a çekimini gazetede TV''den izlerken arkadaşlara da bu hissimi söyledim. "Çıkacaksa, hiç olmazsa İskoçya çıksın" dedim!. Zira, "Britanya Adaları''ndan bir takımı istemiyordum!." İrlanda çıktı!. "İhtiyarlar takımı!." Ya da "Kurtlar takımı!." "İhtiyarlar takımı gibi" oynarlarsa, kolay eleriz! "Kurtlar takımı gibi" oynarlarsa, zor eleriz!. Ama eleriz!. Zira, milli takım "istim üzerinde!." "Havaya girmiş!." Bizim için önemli olan da zaten "bu hava!." İnanıyorum ki, "iki maç da yenilmeyecek, en az bir maçı kazanarak finallere kalacağız!." Yeter ki, "bu hava iki maçın sonuna kadar devam etsin!." Taktik, tertip benim işim değil!. O, Mustafa Denizli''nin işi!. Denizli de "işi ciddiye aldığında neler yapacağını hep gösterdi! Bu defa da işi ciddiye alıyor!. Zaten başka yapacağı bir şey de yok! Bu onun "son fırsatı!." Bir daha böyle bir fırsatı yakalaması çok zor! O da "bunu biliyor" ve başaracak!. Dikkat!.. "O ne dedi, bu ne dedi" üzerinde durmayacağım!. Bildiğim bir şey var!. "Maç naklen yayın pastasını" çok ucuza getirmek isteyenler, dünya gerçeklerine ve kulüplerimizin durumuna sırtlarını dönenler, özeliyle, resmisiyle, el ele verip, "yıllardır süren ve özellikle Anadolu kulüplerinin aleyhine işleyen bir sistemsizliği, mantıklı ve düzenli bir sistem haline getiren" Futbol Federasyonuna savaş açtılar!. İstedikleri tek şey var: "Bu düzen bozulsun!." Maç naklen yayınları, "üstelik Anadolu Kulüpleri kenara atılarak" sadece 3 büyüklerle "birkaç televizyon arasında ucuza kapatılsın!." İstanbul''un "üç büyükleri" ve onların "hınk deyicisi bir kısım spor medyamız tatmin edilsin, gerisi, yani "Anadolu Kulüplerinin kasalarına girecek paralar" TV şirketlerinin ve onların sahiplerinin ceplerinde kalsın!. İstiyorlar ki, "120 milyon dolar gibi" hayal bile edilmeyen bir rakama yükselen "maç naklen yayın sistemi yerle bir olsun!." "3 büyüklere verilecek 50-60 milyon dolarla" maç naklen yayınları kapanın elinde kalsın!. Kıyamet bundan kopuyor!. "Şifreli yayın" olayı bahane!. "120 milyon dolar verilip" de, "şifresiz yayın yapmak" ve " bu çarkı döndürmek" mümkün değil!. Bugün kıyameti koparanlar da bunu biliyorlar ama koparıyorlar, neden 120 milyonları 50-60 milyonlara çekmek için!. "Ticaret bu!. Elbette bunu isteyecekler!. Ama "devletin temsilcileri" neden "bu tarafa ağırlık koyma yarışındalar?" Ve de daha önemlisi, "göz dikilen hakları" elden gidecek olan Anadolu Kulüpleri neden "susup oturuyorlar?" "Çökertilmek istenen" bu sistem çökerse, altında kalacak olanlar "Anadolu Kulüpleri!." Neden susuyorlar, neden? Aykırı mı, hiç değil!.. Evet sevgili Naci Arkan, perşembe günkü yazının altına "başlığı hariç" on defa, bin defa imzamı atarım!. Almanya maçı ile ilgili olarak "oyunun teknik görüntüsü" dışında yazılması gereken "ne varsa" bir karışlık yazının içine sığdırmışsın. "Gerçeklerle, doğruların sımsıkı bağlandığı" bir buketlik yorum, tabii "neden koyduğunu bildiğim halde" açıkça belirtmem gerekir ki "Aykırı bir yazı" başlığını taşımamalıydı!. Elbette "çoğunluğun karşısında olduğu için" o başlığı koydun!. Ama, bizler yazılarımızı "çoğunluğa bakarak değil," mutlaka ve mutlaka "doğrulara ve gerçeklere bakarak" yazmıyor muyuz? Öyleyse, "aykırı yazılar" onlarınki, "aykırı olmayanlar" bizlerinki ve "bizler gibi düşünenlerinki" değil mi? "Yeter artık, uyutulmak istemiyoruz" isyanında belki çok ama çok geç kaldığımız için, bugün "gerçekleri ve doğruları yazdığımız yazılara" işte böyle "Aykırı bir yazı" başlığı koymak zorunda kalıyoruz ama çok değil, inanıyorum ki yakın ve çok yakın bir gelecekte, "çoğunluk biz olacağız" "Şerefli mağlubiyetlerden", bugünlere "şerefli kapıdan dönmelere geldik!" Ama görüyoruz ki ve "artık" diyoruz ki; "Buna da isyan ediyoruz. Biz iyi oyun, iyi taktik, iyi motivasyon kadar iyi sonuç, büyük hedef ve büyük hedefe varmak da istiyoruz! Biz uyutulmak istemiyoruz!" "Aykırı yazıları" hâlâ ve hâlâ "uyutulmaya teşne olanlar" yazıyor. İnanıyorum ki, "okuyucularımız da artık bizlere hak veriyor!" Yarın, spor kamuoyu da hak verecek!. Ve de "uyutmak isteyenlere" inanmayacak! Onları alkışlamayacak!. İlginç bir yorumcu!.. Akşam''da Ömer Güvenç''in yazılarına adeta tiryaki oldum!. Açıkça ifade edeyim ki , "çoğu görüşlerine katılmıyorum!." Ama "yazılarında öylesine bir mantık dokusu var" ki, yazının bitiminde "acaba ben mi yanlış düşünüyorum" dediğim çok oluyor!. Cuma günkü "Aziz Yıldırım ciddi mi?" yazısına bayıldım!. Fenerbahçe''yi, Fenerbahçe başkanını "son günlerde gündeme oturan gelişmelerle" öyle bir anlatmış ki, "on ayrı yazar on ayrı yazı yazsa" böyle anlatamaz!. Fenerbahçe''nin açmazlarını, başkan Yıldırım''ın çelişkilerini ve nihayet "Galatasaray''ın hisselerine talibim" e kadar varan çizgisini analiz ederken Ömer Güvenç''in olaylara bakış açısı da "mantıksal dokusu kadar" ilginç!. Medyamızda "çoğunluk", görüyor ki; "çok düşünmeden, hatta belki de hiç düşünmeden" yazıyor!. "Aklına geleni yazıyor!." Onun için "bakış açıları" devamlı değişen, "mantık dokuları çok zayıf" yorumlar ortaya çıkıyor! "Güvenç''inkiler" öyle değil!. Sezar''ın hakkı Sezar''a !. Galatasaray''ı da, Fenerbahçe''yi de, başka birşeyi de yazsa "bakış açısındaki sağlamlık ve derinlik" değişmiyor, hele hele "mantık dokusu" bir oya gibi işlenmiş olarak her yazıda karşımıza çıkıyor! "Hiç sevmediğim ve katılmadığım" yazılarını bile keyifle okuyor ve onu kutluyorum! Kendi kendime de kızıyorum; niye onu hiç tanımadım? Sonun başlangıcı!. Hımmm!.. "Köşeye sıkışınca" bakıyorum, birdenbire "toz kondurulmayan" Fatih Terim''e "diş gösterilmeye başlandı!." Galatasaray Asbaşkanı Mehmet Cansun''un "Cuma sabahı spor sayfalarındaki açıklaması" dış görünüşü itibariyle "masum gibi" idi ama "anlayana" çok önemli mesajlarla doluydu!. Asıl üzerinde durulması gereken cümle şuydu: "Hiçbir Türk yöneticisi antrenörünü böyle yüceltmedi. Süren''in cebinden 6 milyon dolar verdiğini kimse bilmez. Ama hiç bir kulüp başkanı bu kadar parayı verirken, antrenörünün o kadar medyatik olmasına tahammül göstermez. Bu bir erdemdir!" Dikkat ediniz, Mehmet Cansun''un "Fatih Terim çok zor adam" sözü üzerinde "pek durmayacağım!." "Zor adamları" Mehmet Cansun "sevmeyebilir" ama, ben "özellikle" çok sever, çok beğenir, çok takdir ederim! "Kolay adamları" da zaten "pek adam yerine saymam!." "Zaman zaman çok ağır şekilde eleştirdiğim" Fatih Terim''e sevgimde belki "böyle zor adam olduğu içindir!" Şimdi diyorum ki: "Takke düştü ve kel göründü!." Süren ve "onun sözcüsü durumunda olan" Cansun''un Terim''le ilgili "gerçek düşünceleri" ortaya çıktı!. Artık "bu sökük" dikiş tutmaz!. Bilmem dikkat ettiniz mi? Cansun, Fatih Terim için "teknik direktör" demiyor!. "Antrenör" diyor!. "Bu nüans", işin hangi noktaya geldiğini çok iyi gösteriyor!. Ve de Süren''le onun arkadaşlarının nasıl "Terim kompleksi altında ezildiklerini" ortaya açıkça koyuyor!. "Bu bir erdemdir" dediği "Hiç bir başkan, antrenörünün bu kadar medyatik olmasına tahammül edemez" sözünün doğruluğu da ortaya çıkıyor: "Süren, Terim''e artık tahammül edemiyor!." Eeee!. Bir başkan ve yönetimi "bunca hatayı üstüste yapar" ve bize göre "Galatasaray''ın teknik direktörü olan", kendilerine göre "antrenör" kabul edilen Terim''e "dizginler böylesine bırakılırsa", Terim de "zorunla olarak kendisini yönetimin yerine koyarak hareket ederse" olacağı işte budur!. Yarın "çok daha enteresan şeyler olacaktır!." Bakınız "bugün gelinen noktada" şu gerçek bütün çıplaklığıyla ortaya çıkmıştır: "Fatih Terim''in Türk kamuoyundaki itibarı", Galatasaray''ın başkanı dahil "tek tek" bütün yöneticilerinden fazladır!. Onun içindir ki, son günlerin spordaki "en büyük skandalı" olan olayda Galatasaray''ın basketbol meneceri, "basketbolcuların ''ya para, ya boykot'' tehdidiyle karşı karşıya kalınca", başkan Süren''e değil, Fatih Terim''e koşmuş ve Terim de "cebinden 53 bin dolar vererek" Galatasaray basketbol takımının sahaya çıkmasını sağlamıştır! Düşünebiliyor musunuz, "bu yönetimin devrinde" Galatasaray ne hale gelmiştir? Basketbolcu "asbaşkan Cansun''un çekini kabul etmiyor", futbol takımının teknik direktörünün cebinden gelen dolarları alıp, sahaya çıkıyor!. Ve, o basketbolcu ile "bu işe aracı olan o menecer" o kulüpte kalıyor, kalabiliyor ve "o yönetici" de hâlâ "asbaşkanlıkta oturuyor" ve "kendini Galatasaray asbaşkanı sanıyor!." Vah ki, ne vah!.. Daha dün "bu asbaşkan" gazetecilere "ahkâm" kesiyordu: "Federasyon izin vermiyor, 7 yabancı ile 17 yabancılı ekiplerle mücadele etmek zorunda kalıyoruz!." Basketbolcusunun "53 bin dolarını veremeyen" bir yönetim, Terim''in cebine "muhtaç olan" bir yönetim, Federasyon''dan "17 yabancı için izin istiyor!." "Sevgili eşim çabuk su getir, yoksa kahkahadan boğulacağım!." Yoksa yoksa, ağlamam mı lâzım? Yapmayın!.. Güreş minderinde "şampiyon olan, olmayan" açıyor ağzını yumuyor gözünü; "devlete veryansın ediyor!." "Para vermezseniz, ev vermezseniz, olimpiyata gitmem, mayoyu giymem!." Hey gidi hey!.. Ve de, "milli futbolculara Almanya maçları için Futbol Federasyonu''nun tesbit ettiği prim miktarına ağır eleştiri yönelten" saygıdeğer birçok meslekdaşımın "sesi sedası çıkmıyor!." Verilen yüzlerce altına, "12 milyara varan" ödüllere "dudak büken" ve daha da ötesinde "Ayyıldızlı formayla yarışan" ve "Türk vatandaşı olan" Rus kızı Ebru''ya "ateş püskürenlere" kimse sesini sedasını çıkarmıyor? Hiç olmazsa demeleri lazım ki: "Bu ülke size bundan fazlasını veremez!." "Bu ülkede asgari ücret şudur!." "Bu ülke deprem felaketinin altından kalkmaya uğraşıyor!." "Bu ülke, mesela 60 bin nüfuslu Edremit gibi bir kente kapalı spor salonunu 40 yıldır yapamıyor!.." "Beğenmediğiniz ve ''Rus kız'' dediğiniz Ebru, Rus kulüplerinin bugün Fenerbahçe''nin verdiği ücretin iki katını teklif etmelerine rağmen gitmiyor; ben ayyıldızlı formayla, sarı-lacivert formayla yarışacağım. Türk olmaktan mutluyum'' diyor, siz ne yapıyorsunuz?" "Bu devlet Celal''lere, Yaşar''lara, Nasuh''lara, Ayık''lara, Dağıstanlı''lara, Atalay''lara verdiklerinden çok fazlasını size veriyor, devlet vermezse millet veriyor, belediye veriyor, şu kuruluş veriyor, bu kuruluş veriyor!." "Acaba yaptığınız spor branşının uluslararası spor arenasındaki ve spor branşları arasındaki klasmanda yeri ne?" Elbette, güreşçilerimizin Dünya, Avrupa, Olimpiyat Şampiyonluklarıyla gurur duyuyoruz, mutlu oluyoruz!. Ama "öyle sözler söylüyorlar" ki, insanın "pişman olacağı" geliyor. Ömer Seyfettin''in "Diyet" hikayesindeki gibi; "Al diyetini" deyip kesip atacağı geliyor! Yeter; "aldığınız bir- iki madalyayı" bu milletin, bu devletin kafasına bu kadar çarpmayın!. Ve de o madalyaları "ödül şu olmalı, bu olmalı" diyerek satmayın.

