Güliver Devler Ülkesi'nde!..

A -
A +

Maç gecesi ve maçtan sonraki sabah, "Galatasaray için" söylenmedik ve yazılmadık şey hemen hemen hiç kalmadı!.. Ben "yazılan ve söylenen", üstelik "işin de esası olan" temel konuyu, "kendi üslûbum içinde" tekrarlayayım: Skibbe korktu!.. Hem de "Steaua Bükreş gibi" bir takımdan ve "kendi" sahasında!.. Neden?.. Zira, "Skibbe, orta boy takımların hocası" idi; hocalık hayatı "defans üzerine kurgulu" taktikler ve "kontratak futbolu üzerine kurulmuş" tertipleri düşünmek, bulmak, oynatmakla geçmişti!.. Dört stoper; Servet, Emre Aşık, Emre Güngör, Meira!.. Ve "yarımşardan beşinci stoper"; bir bölü iki Mehmet Topal ve bir bölü iki Hakan Balta; yooo, gülmeyin; hazırlık maçlarında Skibbe onları da "zaman zaman" stoperde denemedi mi?.. İşte, Steaua Bükreş maçı için "Skibbe çaplı" bir hocanın "Ümit Davala çaplı" yardımcısı ile "Türkiye Şampiyonu" Galatasaray'a giydirdikleri "taktik ve tertip elbisesi" buydu!.. Ben, "şu oynadı, bu oynamalıydı" tartışmalarına girmem; ama şunu yazarım: "Kendi sahanda oynuyorsun, kazanman gereken bir maç"; sonlara doğru geliyorsun; "bir oyuncu değiştirme hakkın var"; takımın yorulmuş, orta sahan düşmüş, "ileriye top götüremiyorsun"; sadece, duvara çarpmış gibi dönüp gelen topları "ileriye vuruyorsun"; çoğu havadan ve "atman gereken gol için" de doldur - boşaltan başka çaren kalmamış; ne yapıyordu, Skibbe?.. Galatasaray'ın Hocası'nın aklına Jonathan Swift'in "Güliver Devler Ülkesi'nde" romanı gelmiş olacak ki; "gol atıp, galibiyeti getirecek kurtarıcı" olarak "o boyuyla, dev gibi Romen stoperlerin arasında kaybolacağı kesin olan ve de elbette kaybolan" Erhan'ı oyuna sürüyor; hem Galatasaray'ı, hem bu gencecik çocuğu harcıyordu!.. Aslında, "Şampiyonlar Ligi'nde" kendisinin de yardımcısı Ümit Davala ile birlikte, "Devler ülkesinde Güliver olduklarını" gösteriyordu!.. Skibbe, "Yardımcısı" Ümit Davala ile beraber "korkudan" evet korkudan, "şunu" bile akıl edemiyordu: Al Meira'yı Servet'in yerine stopere, Meira'nın yerine Ayhan'ı oyuna sok, bir taşla birkaç kuş vur; böylece hem "düşen" orta sahanın direncini arttıracak hem de "ileriye top götürecek" bir "taze kuvveti" sahaya sür; Servet'i Nonda'nın yanına gönder, "gecenin golcüsüne", doldur - boşalta dönmüş oyunda "top indirecek" bir "hava gücü" oluştur; rakip de defansından çıkmakta ve senin üzerine gelmekte zorlansın!.. Bunu göremeyen, yapamayan bir "teknik adam ikilisinin" Galatasaray'ın başında işi ne?.. Burada duralım ve altını çizelim; çok "ayıp" bir görüntü daha vardı saha kenarında; iki teknik adamın "orada ne işi olduğunu gösteren"; Arda ve Lincoln, hem de "birkaç defa" taaa önlerine kadar gelip, hatta kollarından bile tutarak, "taktik değişiklikler yapmaları gerektiğini" söylediler, ikaz ettiler; vah Galatasaray vah!.. Dua edelim ki, son 15 dakikada "Galatasaray kalesinin önünden ayrılmayan" Rumenler, üçüncü, dördüncü golü bulamadılar; şaşkınlıklarından, beceriksizliklerinden ve "iyi takım olamamaları" yüzünden!.. Bu kadar "kötü oynayan" ve buna rağmen Steaua Bükreş'e yenilmeyen, Galatasaray aslında "iyi bir tertiple" ama "Fransız gibi" düdüğünü Rumenlerin emrine tahsis etmiş ve hakemden başka her şeye benzeyen zat - ı muhtereme "benzemeyen", birazcık tarafsız olan bir hakemle "turu Bükreş'te geçer"; ama "bu teknik ekip" ile ve "bu yönetim zihniyeti" ile bu Galatasaray'dan "Avrupa Kupaları'nda"ne köy olur, ne kasaba!.. Galatasaraylılar, "şimdiden" kendilerini "anneannelerinin ligine" hazırlasınlar!.. "Bu turu atlamanın getirisinin en az 10 milyon euro garanti para olduğunu" ve de "takıma bir golcü ile bir sağbekin mutlaka gerektiğini" bildikleri hâlde, "Ben asıl transferlerimi, Steaua Bükreş'i eledikten sonra yapacağım" diyebilen bir yönetim ve "Steaua Bükreş'ten kendi sahamızda bile korkan" bir teknik ekip ile hedef "ancak" budur; gerisi lâf- ı güzaf!.. Yooo, iki şey daha var: Bir; belli oldu ki, "geçen sezon, Feldkamp bırakıp gittiği için" son 6 haftada "teknik direktörlüğe soyunan" Adnan Sezgin, bu defa "ligin ilk 6 haftası sonunda" kolları sıvayacak!.. Hatırlayın, geçen sezonun sonunda Adnan Polat kimi işaret edip durmuştu; Başkan'a göre, "Galatasaray'ı şampiyon yapan" o değil miydi?.. İki; Galatasaray sahaya "kolunda kaptanlık bandı takılan bir futbolcusu olan" ama "kaptansız olduğu görülen" bir takım olarak çıkıyor; saha kenarındaki "ağırlığı tartışılan teknik otoriteye karşılık" hiç olmazsa saha içinde "olması gereken kaptan ağırlığı" da yok; herkes "bildiği gibi" takılıyor; söyler misiniz bizlere sayın Polat ve sayın Sezgin ne olacak bu işin sonu?.. Hagi'ye gösterilen ve "ne yapmanız gerektiğinin mesajını da veren" büyük sevgi gösterisi, sizlere "bir şeyler" anlatıyor mu?..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.