Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Galatasaray yöneticisi Mehmet Cansun "gene" başından büyük lâflar etmiş!.. Hertha Berlin önünde alınan "kötü sonuca" ve ondan da önemlisi "Bu yıl da Şampiyonlar Ligi''nde uğranılacak muhtemel bir hüsrana" kılıf hazırlayacak lâflar!.. "Efendim, Futbol Federasyonu yabancı oyuncu oynatma kısıtlamasını kaldırmadığı ve bu yasak devam ettiği sürece Türk takımları Avrupa Kupalarında başarılı olamaz, ancak figüran olurlarmış!. Rakipler 20 yabancı ile oynuyorlarmış..." Hımm!.. Bu lâfların "neresini düzeltelim" bilemiyorum ki!.. Kulüpler istiyor, "Futbol Federasyonu yabancı sayısını birden ikiye, ikiden üçe, üçten beşe çıkarıyor!." Sonra da "Altının, yedinin kapısını aralıyor!." Aaaa!. Bakıyorsunuz, mesela "bu artışı Ali Şen Fenerbahçe Başkanı olarak isterken" Galatasaray yönetimi "karşı çıkıyor!." Faruk Süren aklına ve ağzına geleni söylüyor!. Neredesin Mehmet Cansun? Çıkıp da başkanına "Hata ediyorsun, buna karşı çıkma" dedin mi? Yooo!. Zira "Faruk Süren yönetimine girmeyi kafana koymuştun", sesini sedanı çıkarmak için "Süren''in fikrini değiştirmesini" ve nihayet Hertha Berlin hüsranını bekledin!. Ya, Profesyonel Futbolcular Derneği Başkanı Turgay Şeren "Yabancı transferindeki artış yüzünden Federasyonu ve onun başkanını" hem de "aşağılayıcı ve hakaret edici" ibarelerle dolu yazılarla en ağır şekilde eleştirirken ve "Türk futbolunun altına dinamit koyuyor" derken nerelerdeydin? Neden senin çıkmadı? Yoksa, "futbol yorumcusu" Turgay Şeren tarafından "spor sayfalarında haşlanmaktan mı korktun?" Neyse, benim "lâflarına söyleyeceğim" başka... Şu ana kadar "nasıl bir çifte standartlı yaklaşım içinde olduğunu göstermek için" yazıp geldim, şimdi "işin aslına dönüyorum!." Ey Mehmet Cansun!. Bilesin ki, "Türk futbolu figüranlık ediyorsa", bunun sorumlusu "sizler gibi" amatör yönetmenler yüzündendir!. Diyelim ki, Futbol Federasyonu "yabancı sınırlamasını kaldırdı" ve kulüplere "buyrun 20 kişilik kadroyu da yabancılarla doldurabilirsiniz" dedi. Ne yapacaktınız? "Ucuz adam bulmak için" Fatih Terim başta, haftalarca "Dünya turu yapan" benim teknik adamlarım mı? Johson''ı Afrika''dan, Avrupa''dan, Güney Amerika''dan değil, "Gaziantep''ten alamayan" hangi yönetim? "Şampiyonlar Ligi''nde bu yıl başarılı olmak zorundayız ve bunun için de birkaç çok iyi transfer yapmamız gerekiyor" diyen ve "birkaç alternatifli bir liste veren" teknik direktörüne "Al sana 2,5 milyon dolar, bununla idare et... Üstüne çıkma, para yok" diyen herhalde "Futbol Federasyonu Başkanı Halûk Ulusoy değil" değil mi? Evet, "yabancı oyuncu iyisi, çok iyisi olursa" elbette ki önemlidir. Ama, Türk Milli Takımı Fatih Terim''le Avrupa Kupası finallerine giderken "yabancı futbolcu mu oynattı?" Mustafa Denizli''nin Galatasaray''ı "Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası''nda yarı final oynarken" kaç yabancısı vardı? Yarın, Mustafa Denizli Milli Takımı "Avrupa Kupası finallerine taşırsa" bunda "yabancı oyuncu katkısı mı olacak?" Galatasaray''ın "bu kadrosu" elbette ki "bir-iki çok iyi yabancı ile takviyeli olarak" Şampiyonlar Ligi''nde "büyük işler yapabilirdi!." Ama, işte alınanlar ortada!. "Ucuz olsun" diye, Capone, Bruno ve Marcio!.. 5 değil, 15 yabancıya izin olsaydı, kimi alacaktınız ki? Şu açık bir gerçektir ki; "Galatasaray''ın bu kadrosu eğer iyi oynatılırsa, iyi motive edilirse Şampiyonlar Ligi''nde çeyrek final oynayabilir!." Tabii.... "di..." Hertha beraberliği "herşeyi berbat etti!." "Parasızlık yüzünden bakkalın, manavın bile icraya verdiği" bir kulübün yöneticisi "Yasak kalksaydı" hayallerinin peşine düşmeden, "Acaba izin verilen 5 yabancı kontenjanını doğru mu doldurduk?" diye düşünmelidir!. Ve "dolmamışsa sebebinin de para yokluğu olduğunu bilip" susmalıdır!. Her önüne gelen "Federasyonu suçluyor!." Kimse de "benim suçum, benim sorumluluğum ne?" diye sormuyor!. Mehmet Cansun "Yabancı kısıtlamasının kaldırılması peşinde koşacağına" teknik adamlarından "oynanan kötü futbolun hesabını sorsa" çok daha iyi yapar! Dört yıldır hep aynı masal; "dinleye dinleye bıktık!." Yapılacak iş!.. Sevgili Naci Arkan''ın "Moldova''da spor yazarlarından sunduğu bir kesit" elbetteki tüyler ürpertici idi!. Tıpkı Fenerbahçe grup liderlerinden Aziz Yılmaz''ın gazetelere verdiği "reklam açıklamasındaki ağır iddialar gibi!." Meslekteki "erozyon" o hale geldi ki, artık "ne duysak normal karşılar olduk!." "Ne okusak" aldırmaz hâle geldik!. "Gazeteci" olmak, "spor yazarı" olmak artık "gurur ve onur duyulacak" bir olay olmaktan çıktı; "saklanır bir ünvan" haline geldi!. Elbirliği ile iftihar edebiliriz!. Her fırsatta ve bu arada tabii "deprem felâketi" sebebiyle de, durup dinlenmeden "siyasetçilerle müteahhitleri" yerin dibine sokup çıkarıyoruz!. Elbete "hakedenler var!." Ama, "ayırım yapmadan" topyekûn bir "karalama kampanyasının içinde" halkı tahrik için elimizden geleni ardımıza koymuyoruz! Ve de "aynaya bakmayı unutuyoruz!." "Dürüstlük, ahlâk, fazilet dersi vermeye meraklı" medyamız, "öyle bir çamur deryasında yüzüyor" ki, halkımız da medyamız yüzünden "toptancılığa alışmış" hepimizi "aynı kefeye koyup tartıyor" ve "binimizi bir paraya alıyor!." Gerçeği şu ki; "kendimiz edip, kendimiz buluyoruz!." Ben gene işin "spor yazarları" tarafına döneyim!. Aziz Yılmaz''ın "çok ağır iddiaları için" meslek kuruluşumun, TSYD''nin "soruşturma açtığını" duymuştum, ne oldu, ne bitti, onu duyamadım! Doğrusu ya, "genel merkezi açıp da" ne olup bittiğini sormak da istemedim!. Zira, "bıktım, usandım!." Hep gelinen nokta: "bin tencereden su.. Bin türlü mazeret.." Alınan "bir arpa boyu yol yok!." Başkanımız Atilla Gökçe ve "bir-iki genel yönetim üyemiz" iyi niyetle birşeyler yapmaya çalışıyor ama, "çoğunluk" vurdumduymaz, "adamsendeci" gibi davranıyor!. "Müesseseleri karşılarına almak istemiyorlar", müdürleri kırmak istemiyorlar, işin patronlar, genel yayın müdürleri seviyesine kadar uzanmasından çekiniyorlar, "bu arkadaşımızın" hoşgörüşüne sığınıyorlar ve sonuç: Sıfıra sıfır, elde var sıfır!. Yıllardan beri "ilk defa" ciddi ciddi bir teklif yapacağım!. "Spor yazarlığı kimliğini ve mesleğini kurtarmak istiyorsak", mutlaka ve mutlaka "makûl bir süre" TSYD''nin başına "Ankaralı, İzmirli, Anadolulu üyelerin çoğunlukta olduğu bir yönetim" getirilmelidir. İstanbul''da her gün "genel yayın müdürleriyle, işverenlerle, spor müdürleriyle ve birbirleriyle yüz yüze olan ve gelen" yöneticilerin "çoğunlukta olduğu" bir yönetim, "bu meseleyi çözemez!. Bugüne kadar da çözememiştir!. Çünkü "çözmek için değil tüzük maddelerini değiştirmek", tüzükte olan "maddeleri bile işleyememiş, hükümleri bile uygulayamamıştır!." Kimse kırılmasın ve gücenmesin; bu meslek Aziz Yılmaz''ın hem de "gerçek olduğunu hepimizin bildiği" iddialarına ve sevgili Naci Arkan''ın cesaretle dile getirdiği "rezilliklere" bulaşacak kadar "ayağa düşecek bir meslek değildir!." Bu meslek, hepimizin mesleğidir!. Bir türlü anlayamıyorum; "Neden Mustafa Denizli''leri, Fatih Terim''leri, Rıdvan''ları, hatta Tanju''ları. Sergen''leri, Tugay''ları, Alpay''ları, Ali Şen''leri korumak ve kollamak için" gösterdiğimiz çaba ve gayreti, "mesleğimizi kurtarmak için, kollamak için" göstermiyoruz, gösteremiyoruz? Yazık bizlere... Ve de bizi temsil eden meslek teşekküllerinin anlı-şanlı yöneticilerine... Yazık... Yazık... Yazık... Kızacaklar olacak ama... Basketbol ligleri başlıyor!.. Bu defa "şampiyon adayları" çok!.. Tofaş''ından, Ülker''ine, Efes''inden Galatasaray''ına , Fener''ine kadar! Ligler başlamadan, "bir büyük kupa oynandı!." Cumhurbaşkanlığı Kupası''nı Efes''i "rahat yenen" Tofaş müzesine götürdü!. Öyle anlaşılıyor ki, "büyük bir sürpriz olmazsa" Tofaş, Efes''i "devamlı yenecek!." Ülker de, Galatasaray da, Fenerbahçe de yenerse hiç şaşmam!. Peki bunca paraya, bunca değişen oyuncuya bunca emeğe rağmen neden böyle? "Değişmeyen" bir şey var da ondan!. "Değişmeyen o şey" ne? Aydın Örs... Efes koçu!. Ve, "onun basketbol anlayışı!." Bütün takımlara ve "özellikle" Efes''e başarılar!.. Bir de "bir bilene soralım!." Milliyet Gazetesi, "fair play ödülü alacak kadar" güzel bir sayfa yapmıştı; "Bursa seyircisinin küfür rezaleti ve kaleci Şenol''un ibret ve acı verici futbolu bırakma kararı" ile ilgili olarak!. Keşke ve "sık sık" bütün gazetelerimiz "benzer" sayfalar yapsalar ve TV''lerimiz "Teleli-voleli sululuklar yerine" böylesine "proğramlara yönelseler", yönelebilirseler!. Ne var ki, "o günkü Milliyet Spor Sayfası''nda" birşey eksikti, evet "önemli birşey!." Mesleğimizin duayenlerinden ve "Milliyet''in en çok okunan yazarlarından" Hasan Pulur ağabeyimizden "görüş almak" unutulmuştu!. Malûm, Hasan Pulur ağabeyimiz "Tribünlere dönük fair play kampanyalarından birinin yapıldığı bir dönemde", sütununda "Bırakın vatandaş tribünde kurtlarını döksün, rahatlasın!. İşine, evine psikolojik olarak rahatlamış şekilde dönsün" diye yazmış, "küfüre, çirkin tezahürata karşı çıkan" bizim gibi "spor yazarlarının ağızlarının payını vermişti!." Merak ediyorum, "aradan geçen yıllar" acaba Pulur ağabeyin görüşlerinde değişiklik yaptı mı, acaba bugün nasıl düşünüyor? "Onu devamlı okuyan" bir okuyucusu olarak merak ediyorum!. Bu vesile ile de, "Milliyet Spor Servisi''nin ve sayfasının yeni patronu" Zeki Çol''a başarılar dilerim ve "bol bol fair play sayfaları beklerim!." Oldu mu ya? Diyorlar ki: Yooo!. Önce bir not düşeyim: Diyenler arasında "Dün sabah nerede ise 1 saat telefon sohbeti yaptığımız Adanalı saygıdeğer okurum" da var, ama "sevgili Veysel Serçe" yok!. Zira "sevgili Serçe''ye göre" bazı yazarlar ve bu arada "ben" de Fenerbahçeli yazarların aksine "Galatasaray teknik direktörü aleyhine yazı yazmıyor, onu eleştirmiyormuşuz!." "Başka yazarları bilmem" ama "Uluç kardeşler" deyince, "bilirim" ve "cevap verme hakkım" var!. Fatih Terim''le ilgili eleştirilerimiz ve hatta ağır eleştirilerimiz yüzünden telefon ve fakslarımız "durmadan" çalışıyor!. Fatih''e karşı yazdığımız "eleştirilerin çok daha ağırlarına muhatap oluyoruz!." Neyse, ne diyordum? Diyorlar ki: "Fatih Terim ağzıyla kuş tutsa size beğendiremez!. Sizin gözünüz Mustafa Denizli''den başkasını görmez!. Gene Fatih için çok haksız, çok ağır bir yazı yazmışsınız!." Anlaşılıyor ki, okurlarım "Mustafa Denizli ile ilgili yazdığım ağır yazıları ve mesela Moldova maçından sonra yazdıklarımı" gözden kaçırmışlar!. "Kafaya takılan" sadece Terim!. Defalarca yazdım, "Benim için geçerli olan, önemli olan Denizli ya da Terim değildir!. Galatasaray''dır, Galatasaray Teknik Direktörü''dür!." Görevini yapar, iyi yazarım!. Görevini yapmaz, görevinde hata yapar, eleştiririm!. Gerektiğinde bu eleştiri ağır da olur, olacaktır!. Zira "söz konusu olan" ne Denizli''dir, ne de Terim! Söz konusu olan Türk futboludur,Türk Milli Takımı''dır, Galatasaray''dır!. Ya da Fenerbahçe''dir, Beşiktaş''tır, Trabzon''dur!. Okuyucularımızdan bazılarına ve ondan da önemlesi medyamızdaki "Dibek dövücünün hınk deyicilerine" anlatamadığımız da budur!. Hele Trabzon''ada "öyle bir hınk deyici var ki", ona anlatmamız hiç ama hiç mümkün değil!. Şimdi bakınız ve hatırlayınız: Terim, Hertha maçından önce "gazetecilerin sorularına karşı" hem de TV ekranlarında diyor ki: "Değil Alman asıllı İsviçreli, bu maçta Alman hakem olsa birşey değişmez!. Biz yenip hedefe doğru yola devam edeceğiz!." Alkışlanacak, şapka çıkartılacak bir söz ve görüş!. Ama, aynı Terim maçtan sonra diyor ki: "Bize karşı UEFA''da oyunlar oynanıyor. Federasyon da, kulübümüz de, bizler de uyanık olmalıyız, mücadele etmeliyiz!." Buyrun bakalım, yazıp çizmeyin!. Hakem kötüydü, doğru!. Ama "iki taraf için" de kötüydü!. Alman''a "ikinci sarı kartı çıkarmadı" doğru, ama Hagi''ye çıkardı mı?, K.Hakan''a çıkardı mı? "Doğru dürüst bir hakem olsa" Hagi de, K.Hakan da sahada kalabilir miydi? Hakan''a yapılan penaltıyı çalmadı, çalamadı ama "başka bir pozisyonda" da Hertha için çalmadı, çalamadı "devam" dedi!. Ve "maç biterken" de "o kimsenin anlamadığı" penaltıyı çaldı!. Evet, "Şenes Erzik''in UEFA asbaşkanlığındaki çok ağırlılığından" dolayı "Alman asıllı hakemler" maçlarımıza veriliyor; ama bu, "sahada aleyhimize çalınan kasıtlı, düdükleri getirmiyor!." Durum, "moral açısından" aleyhimize çalışan bir tabloyu ortaya koyuyor!. "Rakip" çok kolaylıkla "Bu bizden, beni kollar" diye düşünerek sahaya çıkıyor, kafası rahat!. "Bizimkiler" tam tersi "hakem onlardan ve onları kollayacak" diye düşünerek sahaya iniyor, "kafası karışık ve stresli!." Şenes Erzik efendi de, "o makamda oturmuş" hâlâ "davet bekliyor!. Evet, "davet etmeyenler hatalı!." Ama Türkiye söz konusu olunca" hâlâ ve hâlâ "kılını kıpırdatmayı, davete, müracaata bağlamakta ısrar eden" Şenes Erzik''e ne demeli? Ne deneceğini "ben çok iyi biliyorum" ama, "seçilme uğruna herşeyi yapıyor" diye Halûk Ulusoy''a devamlı yüklenenler, nedense "asıl seçilmek için taviz vereni ve koltuğunda heykel gibi oturanı" görmüyorlar; bilmem ki neden görmüyorlar? Elbette gidecek? Halûk Ulusoy''u ve de Federasyonu''nu "eleştirmek" başkadır, ama "ille de eleştirmek için" eleştirmeye çalışmak başkadır!.. Halûk Ulusoy, "milli takımı Moldova''ya götüren uçağa bazı gazetecileri almamak için talimat vermişse" bu son derece yanlış bir uygulamadır ve zaten "gereken" tepkiyi de almıştır!." "Hiç gazeteci almaz"; kimsenin diyeceği olamaz!. Ama, "Bu benim aleyhime yazıyor, şu bana hakaret ediyor" diye "ayrım yapmaya kalktı mı"; işte o olmaz! Gazeteci eleştirecektir; "hakaret ediyorsa" gidilecek yer mahkemedir, "Basın Konseyi''dir" ama, "o gazeteciye milli takım uçağına binme yasağı koyma" değildir!. Şimdi geliyoruz, "öteki" konuya!.. "Vay efendim, Moldova''ya neden milletvekili götürülmüş, neden genel kurul üyesi götürülmüş? Bunun parasını kim ödemiş?.. Bakan neden soruşturma açmıyormuş?.." Eğer, Halûk Ulusoy "milli takım uçağı ile Moldova''ya ya da Almanya''ya, ya da Rusya''ya, ya da İspanya''ya milletvekili, Futbol Genel Kurulu üyesi götürüyorsa" ve de götürmüşse" çok da iyi etmiştir!. Bundan sonra da "imkân ve fırsat buldukça götürmelidir!." Bu elbette "görünürde" bir "destek ikmali" olarak yorumlanabilir. Ama, "işin aslı" doğrudur!. "Her türlü imkânı olan" büyük kulüplerin yöneticileri "Dünyanın dört bir yanında maç seyredebilmekte, görgü ve bilgilerini arttırabilmektedirler!." Ama "ya imkânı olmayan" ve "küçük" dediğimiz Anadolu Kulüpleri''nin ikinci, üçüncü lig kulüplerinin yöneticileri, genel kurulun uluslararası arenaya çıkamamış hakem üyeleri, antrenör üyeleri?... Tıpkı, "yıllarca acısını birer spor yazarı olarak çok çektiğimiz" sebebi, "büyük gazete imkânları-küçük gazete imkânsızlıkları" olan, "Dünya''yı Marco Polo gibi dolaşan spor yazarları" ile "Bulgaristan sınırını geçemeyen spor yazarları" arasındaki fark gerçeği?. Elbette, "Bunlar da bir defa Avrupa''ya gitmeli, bir milli maç organizasyonu görmeli, o havayı teneffüs etmeli!. Seçtiklerinin ne yaptığını anlamalı!. Görgü ve bilgilerini arttırmalı!." Her dernekte, her kurumda "normal olan", planlanan, uygulanan "olumlu" bir düzenleme!. Evet, milletvekilleri de götürülmeli!. "Bu bir lobi" olayıdır!. Yarın futbolla, yarın sporla ilgili Meclis gündemlerine "bir çok kanun teklifi, tasarısı" gelecektir!. Milletvekillerinden yardım istenecektir! Koç lobi yapacak, Shell lobi yapacak, ABD lobi yapacak, İsrail lobi yapacak, Sabancı lobi yapacak, işçi-işveren kuruluşları lobi yapacak, Galatasaray - Fenerbahçe - Beşiktaş - Trabzon lobi yapacak, Futbol Federasyonu lobi yapmayacak, öyle mi? Keşke "imkânları olsa" Atletizm Federasyonu''ndan, Güreş''e, Basketbol''dan, Halter''e kadar "bütün federasyonlar" benzer şeyleri yapabilseler!. Halûk Ulusoy, "genel kurul üyelerini, milletvekillerini götürüyor" diye yerden yere vurulacağına, alkışlanmalı!. "Bu yüzden soruşturma açılacağına", plâket verilmeli!. "Efendim, genel kurul için oy yatırımı yapıyor!." Eee!. "İlle de öyle düşünmek isteyenlere" bir çift sözüm var: "İş bilenin, kılıç kuşananın!."
ÖNE ÇIKANLAR