Benim spor yazarlığına başladığım yıllarda... Benim spor yazarlığında "çıraklık ve kalfalık" dönemlerimi geçirdiğim yıllarda... Benim; gazetecilik mesleğinde "ustalık dönemimin büyük bir bölümünu yaşadığım" yıllarda... "Spor sayfalarım" tertemizdi!.. "Arada bir kirlenmiş, lekelenmiş" adamlar "bu sayfalara bulaşmaya çalışırlar" ama "hemen afişe olup" elimine edilirlerdi!.. Birinci sayfalar... Üçüncü sayfalar... Beşinci sayfalar... Kısacası "çoklukla diğer sayfalar", spor sayfalarının "bu pırıltısını kıskanır" ve "onlara özenerek", onlar gibi olmaya çalışırlardı! Sonra... Spor sayfaları "futbolun esiri oldu!." Futbol da paranın!.. Ve, "spor sayfalarım" kirlenmeye başladı!.. Futbola "kirli ve kötü para bulaştıkça", spor sayfalarımdaki "kara lekeler de büyümeye başladı!." Sonra... TV çıktı... Çok daha pahalı, çok daha paralı ve çok daha etkili bir "büyülü kutuydu, TV!." Ekranların kirlenmesi için "uzun zaman" beklenilmedi!. Ve şimdi... Gizli-açık, masa altı, masa üstü, tezgah altı, tezgah üstü, el altı, el üstü, "alavereli, dalavereli" ilişkiler "spor sayfalarını da, spor ekranlarını da" yıllar öncesini "aratan" bir karanlık tünelin içine soktu!.. Ne tüneli, tam bir "kara delik" bu!. Yanına yaklaşan herkesi yutan bir kara delik!. Tüm ilkeleri ve manevi değerleri de!.. Düşünebiliyor musunuz; "Büyük bir siyasi partinin çok önemli bir kişisi, o partinin genel başkanı, lideri için akçalı-pakçalı çok önemli iddialarda bulunuyor", ona "çok ağır eleştiriler" yöneltiyor... "Bu iddialar", bu haberler gazetelerin "birinci sayfalarının neresine oturur?" Ya da TV''lerin haber saatlerinin neresinde kamuoyuna aktarılır? "Benzer" bir olay, sporda gelişiyor!. Fenerbahçe''nin "grup liderlerinden" birisi ve belki de "en önemlisi", Fenerbahçe Başkanı hakkında "tam 12 sayfa tutan" iddialar, isnatlar, eleştiriler bombardımanına girişiyor... Spor medyamızda, "bir-ikisi hariç" hemen hemen "tısss" yok! Haber yok... Yorum yok!. "Ne oluyor, bu iddialar doğru mu, yalan mı?" diyen yok!.. "Bir-iki cesur kalem olmasa", hatta "iddiaların ne olduğunu bile öğrenemeyeceğiz!." Altan Ayanoğlu ağabeyi kutluyorum!. "Karanlık bir tünelde" pırıl pırıl parlıyor!. "Fenerbahçelileri bilgilendirme" başlıklı yazıları, iki Aziz''den birinin "öteki hakkındaki ağır iddialarının neler olduğunu apaçık ortaya koydu, hem de son zamanlarda "eşine az rastlanacak kadar" büyük bir cesaretle!. "İddialara muhatap olan" Aziz''in "geçmişte" gazetecilere neler yaptığı biline biline!.. "Abuk sabuk, yalan yanlış" haberlere "mal bulmuş magribi" gibi saldıran, "sansasyonel haber peşinde" uydurmadık şey bırakmayan "anlı şanlı medyamız", böylesine "önemli bir haberi", "böylesine önemli iddiaları" göz göre göre "es geçti"; neden? "Üzerine gitmek, gerçekleri araştırmak" bir yana, "haberi bile gizliyor", görmüyor, duymuyor, önüne gelen "yazılı metni" çöp sepetine atıyor; neden? Korkuyor mu; yazıklar olsun!. "Satın alınmış kişiler mi var"; ayıplar olsun!. "Birkaçı hariç", spor medyamızın "sayfa ve ekran sorumluları" bir Aziz''in "öteki Aziz" hakkındaki "isnat ve iddialardan çok daha önemli" isnat ve iddialarla karşı karşıyadırlar!. "Bu isnat ve iddialara karşı", hiç kimsenin şüphesi olmasın, "meyhane duvarlarından bile ses gelirdi"; bunlardan "tıs yok!." Neden? "Korku ya da menfaat" bu mesleğin "bütün ilkelerinin paspas edilmesi için" sebep mi? Yazıklar olsun!. Yarınlarda "mesleğimizin tarihini yazacak olanlar", kimbilir sizlerden nasıl söz edecekler? Kimbilir?.. Kimbilir?.. Rıdvan''a acıyorum!.. Kocaelispor maçından bir sahne... Sergen frikikten golü atmış, yedek kulübesine doğru koşuyor! Yedek kulübesinden bir adam fırlıyor, Sergen''le sarmaş-dolaş oluyor... Sevincinden nerede ise Sergen''i omuzlarına alıp, tur atacak gibi coşkulu bu genç adam!. Ne olmuş? Fenerbahçe''yi şampiyon yapan bir gol mü atılmış? Ya da Fenerbahçe''yi UEFA Kupası''nda yarı finale taşıyan bir golün sahibi mi Sergen? Yooo!. Ligin daha ikinci haftasında "sıradan bir maçta" ve ilk yarının başında Fenerbahçe "bir gol atmış", o kadar!. İşte, bu sahne, Fenerbahçe''nin futbolunu teslim ettiği Rıdvan''ın "nasıl bir haleti ruhiye içinde olduğunu" çok iyi gösterdi!. Başkan Aziz Yıldırım başta olmak üzere, bütün Fenerbahçeliler, maçın kasetinden "o sahneyi" tekrar tekrar izlesinler!. "Bu haleti ruhiye içinde olan" bir teknik adam, bir sorumlu "başarılı olamaz!." Rıdvan, "bu haleti ruhiyeden hemen" kurtulmalıdır!. "Kendi kurtulamıyorsa", acilen kurtarılmalıdır!. Belli oluyor ki, Rıdvan "altına girdiği yükün ağırlığını taşıyamamaktadır ve taşıyamayacaktır!." Fenerbahçeliler, ona yardımcı olmalıdırlar!. Başkanından, taraftarına, futbolcusundan, yazar-çizerine kadar!. Rıdvan "bu ezikliği" atmak zorundadır!. Onun yüzünü, onun bakışını, onun sevincini unutamıyorum!. Ve Rıdvan''a çok acıyorum!. "Sevgili kardeşim" Hıncal Uluç, haftalar önce yazarken, çok haklı idi!. Aziz Yıldırım "Rıdvan''ı tek başına arenada aslanların önüne attı!." "Böylece", kendisini "asıl hedef olmaktan kurtaracağını" sandı!. Hem Fenerbahçe''yi, hem de Rıdvan''ı "harcamak riskini göze aldı!" Amma... "Evdeki hesap, çarşıya uymadı!." Herkes biliyor ve görüyor ki, "Fenerbahçe başarılı olamazsa, bunun asıl sorumlusu" Aziz Yıldırım olacaktır!. "Sen trilyonlarca lirayı harca", sonra da "Ben ne yapayım, Rıdvan başaramadı" mazeretinin arkasına saklanabilmek için, Fenerbahçe''yi böyle bir maceraya sok; olacak şey mi? Hem suçlu, hem güçlü!.. Neymiş efendim, "Tugay efendiyi birileri bitirmeye çalışıyormuş, buna kimsenin gücü yetmeyecekmiş..." "Bunu söyleyen insanı", eğer "gerçekten söylemişse", hemen "en yakındaki bir ruh doktoruna götürmek" gerek!. Bu Galatasaray, bu Galatasaray yöneticileri, bu Galatasaray teknik adamları "Tugay''ı kazanmak, Tugay''ı eski Tugay haline getirmek için", bugüne kadar hiçbir futbolcuya gösterilmeyen bir sabrı gösterdiler; "onu satmadılar, takıma beş paralık yararı olmadığı halde cebine milyarlar koydular!." Ve bana göre de, bir çok kişiye göre de "çok büyük yanlış yaptılar. Her mevsim başında olduğu gibi, "bu sezonun hazırlıkları sırasında" Tugay "gene ümit vermişti!." "Galiba bu defa aklı başına geldi ve galiba bu defa olacak" diyorduk!. Ne gezer efendim, ne gezer?. Tugay''da "bir milimetre ilerleme yok!." Oynamıyor, oynatmıyor, oynamak istemiyor; oynatmak istemiyor, mubarek sanki Galatasaray''ın dişlileri arasına sokulmuş bir "çomak!." Tabii, "kafası ve ayakları çalışmayınca", bu defa "çalıştıracak bir başka organ" buluyor: "Ağız!." "Suçlamaların bini bir para!." Hele hele "Beni Valencia istedi. 2,5 milyon dolar vereceklerdi benservisim için, Galatasaray önce kabul etti, sonra 9 milyon dolara çıkardı, beni satmadı. Şimdi yedek kulübesine bile oturtmuyorlar, beni bitirmek istiyorlar" sözleri yok mu, kahkahalarla gülesim geldi!. Yıllardır bir maç oynayıp yirmi bir maç yan gelip yatan" Tugay''a Valencia, hem de sadece bonservisi için "2,5 milyon dolar verecek de", Galatasaray kabul etmeyecek öyle mi? "Kulüp kasasına girecek üç otuz para için" İlie gibi, Filipascu gibi "takımda direkt oynayan yıldızları bile" satıveren Galatasaray yönetimi "hiç bir işe yaramayan, aksine Galatasaray''ın futboluna zarar veren" Tugay için masaya konan 2,5 milyon dolara "hayır" diyecek öyle mi? Hadi canım, insan atar" ama, "bu kadar da atmamalı!." Öyle bir teklif olsa, Galatasaray yönetimi "hemen alır 2,5 milyon doları", Fatih Terim''in aylardır istediği "bir forveti, Hakan''ın yanına koyuverir!." Hem Tugay''dan kurtulur, hem de işe yarayacak bir futbolcuyu kadroya dahil etmiş olur! Geçen sezon transferde "satılmak üzere olan" Tugay''ın kulüpte kalmasını sağlayan Mehmet Ağar, Galatasaray''a da ve bizzat Tugay''a da "büyük kötülük yaptı!" Tugay, belki "bir başka takımda" oynayabilir ama Galatasaray''da asla!. Tugay kendini Bülent''e benzetmesin!. Bülent olayı "tamamen ayrıdır!." Bülent''e haksızlık yapılmıştır! "Tugay''a yapılanlar ve yapılacak olanlar ise", haklı, hem de çok haklı olacaktır!. Tugay, bunu böyle bile!. Ve de aklını başına ala!. Depremin acısı!.. Cumhuriyet tarihimizin "en büyük felaketlerinden birini" ve belki de "birincisini" yaşadık!. Büyük Türk Milleti''nin başı sağ olsun!. Bu büyük devlet, bu büyük millet, inanıyorum ki, acılarını kısa zamanda tedavi edecek, yaralarını en kısa zamanda saracaktır!. Ölenlere yüce Allah''tan rahmet, kalanlara sabır ve sağlık diliyorum!. Bu büyük felâket, bir çok sporcumuzu, bir çok sporcumuzun en yakınlarını yuttu!. Onların ve yakınlarının acılarını paylaşıyorum!. Ama katılmadığım bir "öneri var!." Liglerin, sportif faaliyetlerin "uzun bir süre ertelenmesi!." "Makûl bir süre ertelemeye", elbette ki evet!. Ama, "uzun bir süre?.." Yetkililer de, "acılı yöneticiler" de, "Makûl süreyi geçirmemekte birleşmelidirler!." Spor, "yaraların, sarılmasında, acıların tedavisinde ve acıların unutulmasında" önemli roller oynayacak bir araçtır! Bu gerçeği kimse aklından çıkarmamalı!.. Ah şu Federasyon!.. Kim ne derse desin, kim ne yazarsa yazsın, kim ne düşünürse düşünsün, en azından "son 10 yılda" Halûk Ulusoy Federasyonu gibi bir Futbol Federasyonu gelmedi!. Hataları yok mu; var!. Eksikleri yok mu; var!. Heyeti zayıf mı; zayıf!. Ama gelin görün ki, "çok anlı-şanlı başkanların" ve de "çok anlı-şanlı kişilerin oluşturduğu heyetlerin" yapamadıklarını bir bir yapıyor, "el atmaya cesaret edemedikleri" problemleri bir bir çözüyor!. "Böyle olunca" da, "Halûk yazarlığına soyunmuş olanlar" nerede ise çatır çatır çatlıyor!. Biraz da "hakemler", federasyonun bu temposuna ayak uydurabilse birkaç "sabit fikirli hariç", kimsenin Federasyona birşey diyeceği kalmayacak ama, ah şu hakemler!. Ligin "ilk haftasında", ağzımıza "kararlı ve cesur düdüklerle" bir parmak bal çaldılar; ikinci haftadan itibaren "gene eski hamam eski tas!." Böyle olunca da, "haklı da olsa, haksız da olsa" her kafadan çıkan sesler, ortalığı toz duman ediveriyor!. Ali Şen bile çıkıp, bir zamanlar "korumam altındadır" dediği hakemleri hedef gösteriyor, gösterebiliyor!. Yıllardır, "Şöyle yaparım, böyle yaparım... Asarım, keserim" demekten öteye "birşey yapamayan" ve adeta "milli seyirci haline gelen" Merkez Hakem Komitesi Başkanı Hilmi Ok''a da artık kimseler inanmıyor!. Demek ki, iş "asmakla, kesmekle olmuyor!." Ulusoy Federasyonu''nun "yumuşak karnıdır" Hilmi Ok''un komitesi! "Bu sorunu halledebilirse", bu federasyon Türk Futbolu''na daha uzun yıllar hizmet verebilir, verecektir!.. "Çözemezse"; işleri çok zor!. Ulusoy, "Federasyonun bağrına saplanan oku çıkarıp atamazsa", yara kangren olacak ve bünye sağlığına hiçbir zaman kavuşamayacaktır! Ve de, federasyonu yıkabilmek için el ele verenlere de gün doğacaktır! Yazımızın başlığı "Ah şu Federasyon" idi ama, asıl "Ah şu hakemler" ya da "Ah şu Hilmi Ok" olmalıydı, galiba!. Futbolumuzun yıllardır "iyileşmeyen yarası!." Ve bu yaranın "tedaviyi bilmeyen" doktoru!. Bu kadar zaman sabırla ve inatla verilen fırsatı ve imkânı "iyiye kullanamayan" bu doktoru, artık değiştirmek gerekmiyor mu? Bir bilenin yanlışı!.. "Atletizm" deyince, Türkiye''de "bir bilenlerin sayısı", eğer " bir bileni" gerçek anlamı ile yazıyorsak, üçü-beşi geçmez!.. Bunların başında da Cüneyt Koryürek gelir!.. "Üstüste yazmasa", israr etmese, "herhalde ben yanlış anladım" deyip geçecektim!.. Ama "üstüste yazınca ve israr edince", anladım ki "görüşü böyle!." "Dışardan ithal edilip, Türk yapılarak" Türk Milli Takımı''na alınan "atletlerden söz ediyor" ve "açılan bu yolu, atılan bu adımı reddediyor!." Federasyon Başkanını da "ağır şekilde eleştiriyor!." Bu eleştirileri "Dünyayı bilmeyen, Dünya''daki gelişmeleri izlemeyen", Dünya''daki gelişimin ve değişimin izlediği yolu seçemeyen biri yapsa idi, üzerinde durmazdım!. Amma, Cüneyt Koryürek gibi bir "atletizmin bir bileni" yazarsa, elbette üzerinde durmak farz olur, şart olur!.. Yapılan nedir? Cüneyt Koryürek''in de bir süre "federasyon üyeliği , federasyon asbaşkanlığı, federasyon başkanlığı" yaptığı dönemlerde "Türk atletizmi, Dünya''nın da, Avrupa''nın da, hatta bir zamanlar başabaş olduğu Balkanlar''ın da gerisine düşmüştür!." "Medyanın ilgisi" kalmamış, gençleri "atletizme yöneltecek bir itici güç" bulunamamış, adeta "Atletizm Türkiye için yok olmuş sporlar arasına girmiştir!." Ve de Atletizm Federasyonu ile bazı kulüplerimiz "bu yok oluşa karşı", denenmiş ve "başarılı olmuş" bir metodu uygulamaya koymuşlardır!. Tıpkı, "halterde yaptığımız gibi!." Tıpkı, "okçulukta yaptığımız gibi!." Tıpkı ve hatta, "güreşte yaptığımız gibi!." Tıpkı ve hatta, Hollanda''nın, İsveç''in, Danimarka''nın futbolda, basketbolda, atletizmde yaptığı gibi!. Tıpkı, "çok daha önceleri" İtalya''nın, İspanya''nın, Portekiz''in "futbolda", Almanya''nın "basketbolda", İngiltere''nin, Fransa''nın "atletizmde", ABD''nin "teniste" yaptığı gibi!. "İthal et... Şampiyonluklara ve madalyalara el koy!. O spor branşını canlandır!. Medyada öne geç!. Gençlerde o spor için heyecan uyandır!. O sporu yapmaları için böyle bir itici gücü uygulamaya koy!. Sonrası ve başarı işte ortada!." Bir zamanlar Ekrem Koçak''larıyla, Cahit Önel''leriyle, Ruhi Sarıalp''leriyle, Muharrem Dalkılıç''larıyla ve daha niceler ile Balkan Şampiyonluklarına, Akdeniz Oyunları birinciliklerine, Avrupa Şampiyonası, Dünya Şampiyonası, hatta olimpiyat finallerine adını yazdıran Türkiye, "Dünya''daki gelişime ve değişime ayak uyduramayınca", Cüneyt Koryürek ağabeyimizin de aralarında olduğu Federasyon Başkanları döneminde "bütün çabalara rağmen", Balkanları''ın bile çok gerisine düşmekle kalmamış, hatta nerede ise "atletizmden söz edemeyen bir ülke" haline gelivermiştir!. "Yetiştiremiyorsan, ithal et ve şampiyonluklara imza at!." Türk atletizminin adı duyulsun!. Türkiye''ye madalyalar gelmeye başlasın!. Medya "yeniden" atletizme ısınsın!. Gençler "atletizmin o büyülü heyecanı ve güzelliğiyle" yeniden tanışsın!. Efendim "Habeşistan''dan gelmişlermiş de... Gürcistan geliyorlarmış da... Olur muymuş?" Olur... Olur... Hem de bal gibi olur!. Tam bir "puro uzmanı olan" sevgili Cüneyt Ağabey''e bir sorum var: "Neden Türk purosu içmiyorsun?"

