Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
"Kağıttan" aslan!.. Özellikle "ekonomide kullanılan bir tabir" vardır: "Kağıttan kaplan!.." Bu tabir, "dışarıdan bakınca dev gibi görünen"; amma velakin "ekonomik-mali durumu sebebiyle", içeriden bakılınca, incelenince nerede ise "püf" denilince "yıkılabilecek" son derece "zayıf" bir bünyeye sahip olan "müesseseler için" söylenir!. Kimse, kızmasın, gücenmesin, öfkelenmesin, ortada son derece "açık" bir gerçek var: Galatasaray, ismiyle, görüntüsüyle, tarihiyle, camiasıyla, büyüklüğü ile ve daha sıralayabileceğim çok ama çok şeyi ile "gerçek bir aslandır" ama, "ekonomik ve mali yapısı" itibariyle "tam bir kağıttan aslan olarak" önümüzde durmaktadır!. Ve ne yazıktır ki, "3 yıldır bütün Galatasaraylıları sevince boğan bayram yaptıran futbol şampiyonlukları" işte bu "hazin gerçeği saklamakta", hayati önem taşıyan "çok önemli problemleri" örtmektedir!.. Maalesef, Faruk Süren ve yönetimi, Galatasaray''ı "göz göre göre" bu duruma düşürmüştür!. Maalesef, Galatasaray camiası "asırlık Galatasaray''ı bu hale getiren" bir başkanı ve yönetimini , "Galatasaray Futbol Takımı üst üste şampiyon oluyor" diye seyretmiş, hatta alkışlamıştır!. Maalesef, Galatasaray Genel Kurulu, "sadece ve sadece" beşer-altıyüzer üye ile toplanarak, "Galatasaray''ı uçurumun kenarına getiren bu başkanı ve yönetimlerini ibra etmiştir, yönetimleri az değişikliklerle yeniden seçmiştir!." Maalesef, Galatasaray Divan Kurulu, "yaz tatili, kış uykulu, çaylı, kahveli, pastalı, oh ohlu, pof poflu arada bir de of oflu sohbetler yapmaktan" öteye Galatasaray tüzüğünün, geleneklerinin ve adının ona yüklediği "sorumluluğun gereklerini" hemen hemen hiç hatırına getirmeden, "Dostlar alış-verişte görsün" misali toplantılarla, "kulüp için en hayati zamanları boş geçirmiştir!." Ne yazık ki, "birkaçı hariç" Galatasaray üzerine "spor yazarlarının ve yorumcularının büyük çoğunluğu" kulüple ilgili "asıl konulara eğilmemiş", Rauf Tamer''in kulakları çınlasın, "Cambazın gösterdiği tarafa bakmaya devam etmiştir!" Eğer "Galatasaray''ın bunca emeğe, bunca akıtılan tere, bunca mücadeleye karşılık kazandığı şampiyonluklar", birer "istatistik olarak" spor tarihine geçmek için kazanılıyorsa, ya da "sayısal olarak Fenerbahçe''ye yetişmek ve geçmek için" yeterli görülüyorsa, elbette ki, kulübün ödediği "ekonomik ve mali bedel", bu yönetimlerin ve başkanlarının "Haysiyet Divanı kanalı ile ve topluca üyelikten ihraca varacak kadar ağır cezalarla cezalandırılmasına" yeter de artar bile!. Amma... "Bu şampiyonluklar", Galatasaray''ı "Avrupa''nın büyük kulüpleri arasına sokacak" bir stratejinin "taktik başarıları ise", ki öyle olması gerekir, bu başkan ve yönetiminin de, "bu stratejinin gereklerini yerine getirmekten başka yapacağı hiçbir şey yoktur!." Ne var ki, bu başkanın da, yönetiminin de, kulübü bugün getirdikleri nokta böyle bir "stratejik hedefe doğru adım atılmasını" önlemektedir! "Yıllardır sürdürülen" bir hayali stad kampanyası ile", Galatasaray "ülkenin ve kendisinin gerçeklerinden uzaklaştırılmış", asıl hedeflerine "yabancılaştırılmış" ama bu arada "başkan dahil" yönetime giren "pek çok yönetici", işaleminde de, kamuoyunda da, "hem maddi gelişme, hem manevi itibar bakımından" büyük mesafeler almış, artan itibarlarıyla "pırıl pırıl parlar" ve herkes tarafından "tanınır" olmuşlardır!. Ben bunca yılın gazetecisiyim!. "Reklamın önemini" ve "bedelini" çok iyi bilirim!. Acaba, Süren ve arkadaşları, "Galatasaray''ın yönetimine gelmeselerdi" ve "Galatasaray''ı bu hale düşürme pahasına" yönetimde kalmakta ısrar etmeselerdi, "bunca ünü, bunca şan ve şöhreti, bunca maddi ve manevi itibarı kazanabilmek için" acaba "ceplerinden kaçar milyon dolar harcamak" durumunda kalırlardı ve "onlarca milyon dolar harcasalar bile", bu arzularına kavuşabilirler miydi? Şimdi soruyorum, "bu muhterem zatlar" Galatasaray''a ne vermişlerdir? Elbette "hepsinin" birer "Aziz Yıldırım olması" beklenemez ama, "Galatasaray başkanlığının da, yöneticiliğinin de bir bedeli" olmalıdır!. Ya da... İşte geldik işin "esasına!." Ya da, bu kulübe, "en hayati kongrelere bile gelmeyen" 4-5 bin "genel kurul üyesi" yerine, yüzbinlerce, hatta milyonlarca Galatasaraylının "sahip olmasının yolu açılmalıdır!." Yani, "tüzükte gerekli değişiklikler yapılarak", Galatasaray üyeliğinin "en geniş şekilde yaygınlaştırılması" sağlanmalıdır! "Araştırma şirketlerinin yaptıkları kamuoyu yoklamalarında" çıkan sonuçlar, bir gerçeği ortaya koymaktadır: "Galatasaraylılık" artık "aristokratik ya da halkın belirli katmanlarında yoğunlaşan" bir ayrıcalık değildir! "Galatasaraylılık" büyük halk kitlelerinin "tercih ettiği" ve "sevdiği" bir şemsiye, bir "sembol" haline gelmiştir!. Bu yüzden taraftar sayısı, Fenerbahçe''yi geçmiştir! Öyleyse, "Galatasaray''ın kapıları, Galatasaray''ı gırtlağa kadar borca sokup, uçurumun kenarına getirenlerin ve de bu "vahim duruma rağmen", kongrelere bile gelme "lütfunda bulunmayan" zat-ı muhteremlerin elinden kurtaracaklara açılmalı", yani "Galatasaray halkın kulübü haline getirilmelidir!" Süren ve yönetiminin "böyle bir hareketin içinde olması" mümkün değildir! Zira ve hatta, "Galatasaray''ın yarınları" onların umurlarında da değildir! Nasılsa bir Fatih Terim, bir Hagi, bir Hakan, bir Okan, bir Arif, bir Popescu, bir Taffarel ve "onları tamamlayan" 10-15 futbolcu vardır ve "bugünü kurtaracak" başarılar gelmekte, "gerçeklerin üzerine göz boyayıcı bir şal örtülmektedir!." Gerisini düşünmeye ne gerek var? "Pinokyo''ya rahmet okutacak" bir zihniyetin peşine takılıp "Hayali stad projelerinin ertelene ertelene cılkı çıkmış müjdelerine kanarak" gerçekleri görmezlikten gelenlerle, Galatasaray''ın yarınlarına "dim dik ayakta durarak kavuşması" mümkün değildir! Yarın Ali Sami Yen''de yapılacak "şampiyonluk kutlamaları" da, "büyük kitlelerin gözlerini boyamaktan öteye" hiçbir şey ifade etmeyecektir! "Sat bir oyuncu" bu birkaç ayı da geçir, "Türk Lirası bazında da, dolar bazında da, nereden bulabilirsen al yüksek faizli borçları" birkaç ayı daha geçir; "Böyle bir zihniyetle ve uygulamayla", hangi müessese "sağ kalabilmiştir" ki, Galatasaray''ın "yarınları sağlıklı olsun?" Kimse "yarınlar için" ümitli olmasın!.. "Avrupa Kupaları, Şampiyonlar Ligi için" de büyük ümitler beslemesin!. Yarın "şenlik günüdür" ve elhak "Terim de talebeleri de" bu şenliği haketmişlerdir!. Amma, ya öbürgün? Kükreyen Fare!.. Çok yıllar önce idi, sevgili kardeşim Hıncal Uluç''la "defalarca seyretmiş" ama, gene de "seyretmeye doyamamıştık!." Peter Sellers''in başrolünü oynadığı "Kükreyen Fare" adlı bir filmdi bu!. Avrupa''da "bir-iki bin nüfuslu" ve sadece "bir mangalık ordusu bulunan" mini minicik bir "devlet (!)", koskoca Amerika Birleşik Devletleri''ne savaş ilân ediyor ve sonunda da savaşı kazanarak, Amerika''yı dize getiriyordu!. Peter Sellers''e ve küçücük devletine savaşı kazandıran "tesadüfen ellerine geçen" bir "atom bombası idi!." "Dünya yüzünden savaşın kalkmasını" arzulayan ve "o günlerin soğuk savaş döneminde" savaş körükleyicisi olarak gördükleri ABD''yi yenenler, enfes bir benzetme ile "Kükreyen Fare" idiler!. Türk futbolunda bugün gündemde olan "önemli bazı gelişmeleri" izledikçe, "Kükreyen Fare" filmini hatırlıyor ve "o filmi seyrettiğim zamanlardaki gibi" kahkahalarla gülüyorum!. Evet, Türk Futbolu''nda tamı tamına benzer şekilde bir "Kükreyen Fare" filmi seyrediyoruz!." Bir tarafta koskoca "ABD''ler": Fenerbahçe-Galatasaray-Beşiktaş-Trabzon!. Bir tarafta "Kükreyen Fare": Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy ve Federasyonu!. Onun yanında "bir mangalık" ordusu "İlhan Cavcav''lar, İsmail Uyanık''lar, Celal Doğan''lar, Sefa Sirmen''ler ve diğerleri!." Ve de ellerinde bir "atom bombası": Maç naklen yayınları ihalesi ve oradan gelecek milyonlarca dolarlar!. Hey gidi hey!. "İhale yapılmadan", fubolumuzun ABD''leri nasıl da atıyorlardı? "Yaptırmayız, ettirmeyiz, asarız, keseriz!." Başkanlar kasıla kasıla toplantılar yapıyor, kameralara pozlar veriyor, "yanlarında olan" NATO Başkomutanı''na, pardon "Spordan Sorumlu Devlet Bakanı" Fikret Ünlü''ye gidiyor, "Yoket onları" diyorlardı!. Sonra..... İhale yapıldı!.. 120 milyon dolarlık bir atom bombası, "Kükreyen Fare''nin, pardon Ulusoy Federasyonu''nun eline geçti!." ABD Başkanları, "pardon gene pardon" böyyük böyyük kulüplerimizin başkanları "ortadan yok oluverdiler" ve bu defa kameraların karşısına "sadece" Abdullah Kiğılı''yı itiverdiler!. Hani dün gibi kısa bir zaman önce, "Federasyon asbaşkanlığı ya da başkanlığı zamanında" bugün söylediklerinin "tam tersini söyleyen" Abdullah Kiğılı''yı!. O da, "Böyyüklerin çaresizliğini" adeta "yalvarır gibi" ortaya koyuyor: "Ne olur Federasyon bizi çağırsın da bir görüşelim!. Hiç olmazsa itibarımız kurtulsun!." Eyy, ABD''nin "gene pardon", Büyük kulüplerimizin büyük başkanları ve büyük yöneticileri, "gerçekleri zamanında görseniz ve hakça bir paylaşmaya aslan payı da sizde kalmak şartı ile razı olsanız", işte bu durumlara düşmezdiniz!. Yıllardır yazıp geliyoruz, gene de yazacağız!. İşte, "kimsenin beklemediği, ümit etmediği bir zamanda", işte böyle bir "Kükreyen Fare" çıkar ve size "teslim bayrağını çektirir!." Hem de tanklarınıza, toplarınıza, uçaklarınıza, müthiş bombalarınıza, "gene pardon" kudretli, anlı, şanlı yazar ve çizerlerinize rağmen!. Hadi bakalım, kolay gelsin!. Vedat ve Moldovan!.. Vedat''a 6 ay, Moldovan''a 5 maç ceza verildi!.. Bana göre "çok az verildi!.." "Sıkılmadan" bu futbolcuların "teknik adamları" ve "yöneticileri" Ceza Kurulu''nu suçluyorlar!.. Moldovan Efendi, Romanya''da "yedek kulubesinden fırlayıp, hakeme saldırsa ve tekme sallasa" acaba "kaç maç ceza alırdı?" Orada yapamadığını, burada "Türk hakemine" nasıl yapar ve bu "çirkin harekete karşı verilen ceza için" Ceza Kurulu nasıl suçlanır? Ya Vedat''a verilen cezayı "çok bulanlar?" Galatasaray tarihine "rakibini ısıran bir futbolcu" olarak geçen ve "bu tip olaylarda sabıkalı olan" Vedat''ı korumaya ve kollamaya çalışanların "neye hizmet etmeye gayret ettiklerinden" haberleri yok mu? Profesyonel futbolcusun... Milyon dolarları "transfer ücreti olarak", milyarları "maaş ve prim olarak" cebe indiriyorsun, sonra da "Türk sporunun temel direklerinden olan bir kulübe, onun tarihine, adına, formasına ihanet ederek" sahalarda görülmedik bir "çirkin olayın başkahramanı oluyorsun", sonra da "verilen cezanın", çoğu da "yaz ve tatil aylarına gelen" 6 aylık cezanın "ağır olduğunu" söylüyorsun!... Hocan da, yöneticilerin de, kulüp yazarlarının bazıları da "Tahkim Kurulu''na baskı için" açıkça kampanya açıyorlar: "Ceza ağır!.." Yarın biri de çıkar, "bu ceza için ağır diyenleri", Vedat''ın yaptığı gibi "hart" diye ısırırsa ne olacak? Bakalım görelim, o zaman da "ağır" diyecekler mi? Denizli ve Fenerbahçe!.. Tartışma büyüdü: "Denizli Fenerbahçe''de başarılı olur mu, olmaz mı?" Daha da ileri gidiliyor: "Galatasaraylı Denizli, Fenerbahçe''ye teknik adam olursa, bu görev ona da, Fenerbahçe''ye de yar olur mu, olmaz mı?." Her fikre saygım vardır!. Hele "aklı başında saydığım kişiler" tarafından öne sürülüyorlarsa!. Ve de "yorum olarak her fikrin içinde" doğrular da, yanlışlar da beraberce yer alır!. "Yorumlar" geleceğe dönükse, o yorumun içindeki doğruları da, yanlışları da "gelecek olan olaylar" ortaya koyar!. Bence Mustafa Denizli, Fenerbahçe''ye teknik direktör olabilir, olmalıdır!. Denizli, "cerbezeli, kaliteli, yetenekli" bir teknik direktördür!. Bu özellikleriyle, Fenerbahçe gibi "bir büyük kulübün futbol takımına" yakışır, hem de çok yakışır!. Ayrıca, "Denizli, riski sever, riski göze alır, büyük düşünür, büyük oynar!." "Bu özellikleriyle" de, Fenerbahçe''ye uyum sağlar!. Denizli, "Futbolcuyu, katı disiplin kurallarıyla ezmeden yola getirir, oynatır!." Bu yönüyle de "Fenerbahçe''nin yapısına ters düşmez!." Ve "asıl" konuya gelelim; "Fatih Terimli bir Galatasaray''ı geçebilecek bir Fenerbahçe için" bulunmaz kaftandır, Mustafa Denizli!. Denizli ile Terim arasında "zaman zaman açık ama çoğu zaman gizli olan" rekabet, Fenerbahçelilerin "Dünyanın dört bir yanında Diyojen''in feneri ellerinde olsa bile bulamayacakları kişinin" Türkiye''de olduğunu işaret etmektedir! Denizli''nin başında olduğu Fenerbahçe, "Fatih Terim''i strese sokacak", Terim''in başında olduğu Galatasaray ise, "Mustafa Denizli''yi günün 24 saati futbolun içine çekecektir!." Bakmayın siz vermek istedikleri görüntüye; "Galatasaray''ın bu iki düşman kardeşi", eğer Denizli Fenerbahçe''nin başına getirilirse ve tabii Terim de Galatasaray''ın başında kalırsa, Türk futbolu "nefes kesen bir mücadeleye" ve "teknik direktörler şovuna" şahit olacaktır! Elbette, bu mücadeleye ve şova "ünlü Kallisi ile " Beşiktaş da katılacaktır!. "Ya Trabzon" demeyin!. "Orada" önemli olan "teknik adam" değil, "vazgeçilmez ve değiştirelemez" başkan Mehmet Ali Yılmaz''dır!. Onun da "bu rekabette ve yarışta" işi de, yeri de yoktur! Kimbilir belki de "havuz ihale görüşme ve toplantılarında olduğu gibi, "Aziz Yıldırım''a vekalet verecektir!.." "Fatih Terim''e talip olmak gibi" bir "sansasyonel haberle" gazete manşetlerine oturduğuna göre, "bu konuya ne kadar ciddi baktığı" belli olmuyor mu? Galatasaray ve ben!.. Bazı dostlar, bazı okuyucular sorup duruyor!. Ben de "toptan" cevap veriyorum!. Galatasaray''da sevdiklerim (ilk altı): Arif-Hakan-Hagi-Bülent-K.Hakan-Suat Galatasaray''da beğendiklerim (ilk altı): Hagi-Popescu-Okan-Taffarel-Ümit-Suat Galatasaray''a en faydalı olanlar (İlk altı): Hagi-Popescu-Hakan-Okan-Taffarel-Suat Hayal kırıklıklarım (ilk altı): Tugay-Tugay-Tugay-Fatih-Burak-Ufuk "Sadece" son bölüm için bir notum var: Tugay, futbolundaki büyük düşüş ve Galatasaray''a sağlayamadığı katkı dolayısıyle, Fatih de "birdenbire havalanışı ve burnunu Kaf Dağı''na aşırması, şımarıklığı ve bu sebeple yaptığı büyük hataları" yüzünden "hayal kırıklığım" olarak listemde yer almış bulunuyor! Yorumsuz!.. Bir kral varmış... Bir de kralın dalkavuğu... Kral patlıcanı çok severmiş... Dalkavuk da durup dinlenmeden patlıcanın faydalarını anlatır, patlıcanı över dururmuş... Yıllar böyle geçmiş... Günün birinde kral, patlıcandan bıkmış, yemez olmuş... Dalkavuk da, durup dinlenmeden patlıcanı kötülemeye, zararlarını anlatmaya başlamış... Dayanamayıp sormuşlar: "Yahu daha düne kadar patlıcanı öve öve bitiremiyordun, şimdi bunları nasıl söylersin?" Dalkavuk gülmüş: "Ben patlıcanın değil, kralın dalkavuğuyum!.." Şimdi çıkıp da kimse, "Bu fıkra da nereden çıktı? Kimler için yazdın?" demesin!.. Yorum yok!.. Arif olanlar anlasın!.. Anlamayanlar da, anlayanlara sorup öğrensin!.. Marketimize hoş geldiniz!.. Yamyam gibi ısıran Vedat''ın ertesi gün antrenmana alınmasını eleştiren, aynı gece kulüpten ilişiğinin kesilmesinin gerektiğini yazanlar, söyleyenler oldu. Hatta daha ileri giderek, böyle bir futbolcuyu kollayan kulübü artık tutmaktan vazgeçeceğini ifade edenler de oldu. Ceza Kurulu Vedat''a 6 aylık hak mahrumiyeti cezası vermiş. Hemen hamisi Fatih Terim, bunun çok olduğunu, insanın sebepsiz ısırmayacağını söylemiş. Kulüp Tahkim''e başvurmuş. Şimdi çıkın da bu ülkede Fair Play''den ve centilmenlikten söz edin bakalım. Zaten Vedat''a bu cüreti veren de bu zihniyet ve bu himaye değil mi? Ben, böylelerini takımda topluyor demiyorum ama, muhtemelen takımdakileri böyle olmaya yönlendiren Fatih Terim''dir diye düşünüyorum. Kaybedince agresifleştiğini de zaten itiraf etmiyor mu? Görmüyor musunuz, takımda herkes Tophane kapadayısı gibi. Rakiplere meydan okumaları yetmiyormuş gibi, hakemlere de kafa tutuyorlar. Nasıl olsa hocaları kolluyor, kulüpleri kayırıyor. Yahya Yavuz - İstanbul Spor Kulüpleri Dernekler Kanunu''na tabidir. Bilindiği üzere derneklerin yürütme organları yazılı veya sözlü olarak açıklayacakları bildirileri, Dernekler Kanunu''na göre bağlı bulundukları ilin mülki amirine bildirmek zorundadırlar. Bildiri, beyanname ve benzerlerinin dağıtılması ve yayınlanabilmesi için yönetim kararı ile yayınlanan metnin birer örneğinin, bildirinin ihbarı amacıyla gün ve saati yazılı alındı belgesi karşılığında mahallin en büyük mahalli amirliğine ve Cumhuriyet Savcılığına verilmesi zorunludur. Son günlerde spor basınımızda Türkiye Futbol Federasyonu hakkında spor kamuoyunu tahrik edecek tarzda deklerasyon yayınlayan bir spor kulubümüz vardır. Bu kulübümüz Dernekler Kanunu''na tabi değil midir? Tabi olduğuna göre, bu bildiriyi yayınlarken, kanunun emirlerini yerine getirmiş midir? 2908 sayılı kanunun 44. maddesinin gereklerini yerine getirmediğine göre, bu spor kulübümüz hakkında "kanun gereği" bir işlem yapılmış mıdır? Sporda anarşi ve terörü körükleyen bu tür davranışları önlemek, ilgili ve yetkili makamların görevi değil midir? Bir vatandaş olarak valilik ve savcılık nezdinde suç duyurusunda bulunursam bu yanlış mı olur? ¥ İdris Yılmaz - Giresun Naklen yayın ihalesinde en önemli şartlardan biri yayın kalitesi olmalıydı. Maçlara ofsayt kamerası (ceza sahası yayı civarı) ve kale çizgisi kamerası mutlaka konmalı ve zorunlu hale getirilmeli. Maç sırasında anons, alt yazı ve reklam yasağı kesinlikle uygulanmalı, duraklamalarda, oyuncu değişikliklerinde reklam yayınlarına izin verilmelidir. Sahalarda küfürün ve yabancı madde atılmasının önlenmesi için Futbol Federasyonu sert ve ağır cezalar getirmeli, para cezası yerine "seyircisiz oynatma, saha kapatma" cezalarının uygulanacağı ilan edilmeli ve gelecek sezon hiç taviz verilmeden uygulanmalıdır. Başta büyük kulüpler olmak üzere, bütün yöneticilerin, medyanın, TSYD''nin ve Federasyonun el birliği ederek, fanatizmin tribünlerdeki çirkinlikleri silme mücadelesine girmeleri de şarttır. ¥Emirhan Boyraz - Urla
ÖNE ÇIKANLAR