''Anlaşılıyor ki, ‘altyapı’ hocası, darmadağın olmuş takımındaki olup bitenlerin suçlusu olarak medyayı göstererek kendini kurtarma peşinde… ''
Evet, “yazımın başlığını” hemen tekrarlayayım; hey, Riekerink Bey, haddini bil ve kendine gel!..
Kendine gel ki, “hem yaptığın işi, hakkı ile yap”, hem de sana “Bey” diyenleri utandırma, “gerçek bir Bey gibi” hareket et ve konuş!..
Ne demek, basın toplantısında söylediğin “Yalan haberlerle oyuncularıma saldırmayın” lâfı?
Öyle “ortaya konuşarak”, bütün bir spor basınını “töhmet altında bırakamazsın”, senin dediğin gibi “yalan haberler yapan ve de oyuncularına saldıran varsa”, kimler olduğunu söylersin, hem de “tek tek söylersin”, hangi “yalan haberleri verdiklerini” söylersin, “hangi oyunculara saldırdıklarını” söylersin ve de hesabını onlardan sorarsın!..
Anlaşılıyor ki, bu laf, “yalan haberleri yazan saldırganlara karşı söylenmiş bir söz değil”, sadece ve sadece “birbirlerine giren, sözlü savaş ilan eden oyuncularının basına akseden skandal haber ve görüntülerine karşı”, bu takım bu hâle gelene kadar yaptığın “seyircilik” görevinin üzerini örtme telaşı içinde, onlara “Bakın sizleri koruyorum” mesajı vererek “kendini kurtarma” biçareliğidir!..
“2-0”, belki de Galatasaray-Fenerbahçe derbilerinde, Galatasaray adına, “en yararlı mağlubiyettir!..”
Zira, “bu mağlubiyet olmasa” idi ve de “maazallah tam tersi olarak” 17 yıllık tarihi zincir kırılsa idi, “bu rezil tablo” saklı kalacak, hatta “iki cümlelik özürler, birkaç el sıkışma gösterisi, bir öpüşme sahteciliği bile olmayacak” ve “içten içe kanayan yara”, kansere dönüşecekti, şu anda tam bir kangren!..
Aslında, “oyuncularına bir saldırı olduğunu” ben taa 800 kilometre uzaktan, Urla’dan hissediyordum.
Ama “bu saldırı” basından, spor yazar ve oyuncularından gelmiyordu; bu saldırı doğrudan “Riekerink Efendi’den geliyordu!..”
Saldırı, “gizli gizli yapılıyor” ve özellikle “Hollandalı” Sneijder’i, De Jong’u “takımdan kesecek” oyunculara yöneliyordu; Hamit gibi, Josue gibi!..
Bu iki oyuncuya “Sneijder’e, De Jong’a tanınan fırsat ve imkânlar tanınsa”, yani “birkaç maçta üst üste iyi de oynasalar, kötü de oynasalar ısrar edilse”, kim bilir belki de, Kadıköy’deki “sefil futbol sahaya getirilmeyecek” ve Galatasaray yenilse dahi, “adına yakışır bir futbol oynayacaktı!..”
Hamit, “maddi büyük fedakârlıklar yapmış” ve “Sakatlıklarım sebebiyle Galatasaray’a borcum var, ödeyeceğim” vaadi ve hırsı ile sezona girmiş, “oynatıldığı” hazırlık ve kupa maçlarında “defansa ve ofansa dönük bir orta saha merkezi, dikine oynayan, rakip kaleyi yoklayan bir orta saha beyni olabileceğini” ortaya koymuştu; “ikisini birden yapamayan” ve hele hele “dikine, ileriye oynayamayan” Selçuk’a, Tolga’ya, De Jong’a ders verircesine!..
Lig maçlarında “bile bile ‘lades’ denildi” ve Hamit oynatılmadı.
Galatasaray’a büyük heveslerle ve ümitlerle gelen Josue’nin de “aynı Hollandacı duygular” ile önü kesildi ve “topu rakip ceza sahasına taşıyamayan, rakip kaleye isabetli tek şut atamayan, ileriye doğru doğru dürüst 4 pas yapamayan” Sneijderli, Selçuklu, Tolgalı, De Jonglu orta sahalar ile, Kadıköy’deki “tarihi futbol sefaleti” ortaya çıktı!..
“Hollandalıları uçuramayan” bir Hollandalı “altyapı” hocasını sezon başından beri “uçuranlar” artık iyi düşünmeli; işte “uçurduğunuz” Hollandalı, bugün bakın sizlerin de içinde olduğu spor basınımız için ne söylüyor?..