Sallabol ile bu kadar!..

A -
A +
Bir önceki sezonun finalisti Fenerbahçe'yi ve şampiyonu Ekaterinburg'u yenerek "Kadınlarda şampiyon olduğu" Euroleague'de, Galatasaray Erkek Basketbol Takımı, "son sekizlerde" Barcelona önünde, Barcelona'daki ilk iki maçı, "fena hâlde" kaybetti; 88-61 ve 84-63'lük skorlarla!..
İki maçın toplamı; 172-124, tam "48 sayı" fark var!..
Ne diyordu, koçumuz; "İşimiz bitmedi, Barcelona'yı da geçeceğiz!.."
Eğer şimdi "mazeret olarak" diyorsak, ki diyoruz; "Ah, Arroyo sakatlanmasaydı"; o zaman çok açık ki; "İşimiz 16'larda bitmişti" ve de "Barcelona'yı geçmemiz zaten mümkün değildi!.."
"Hayal" güzel bir şey, ama "o hayali kurabilecek" durumda isen!..
Ey sevgili Ergin Ataman hocam, Basketbol Ligi'nde "her önüne gelen takıma mağlup olan, "gerçek bir 5 numaradan mahrum olduğu için pota altını doğru dürüst kullanamadığı için sallabola mahkum ettiğin" ve de "sporcularının paralarını bile zamanında ödeyemeyen" bir Galatasaray'ın "Barcelona'yı geçmesini", hem de "tek maçlık" bir finalde değil, "5 maçlık bir seride"; nasıl beklersin?.."
Bakınız; "bunca yıldır, Türk Basketbolu'nda kopardığımız kıyametlerden sonra", kimse çıkıp da "İlk 8'e kalmak bile başarıdır, Galatasaraylı basketbolculara teşekkürler, onlar görevlerini yaptılar" demesin!..
"Başarı", Galatasaraylı kadın basketbolcular gibi "final oynamaktır", başarı, o finali de kazanıp "şampiyon olmaktır!.."
Eğer, "erkek basketbolunda Barcelona önünde 5 maçlık seride, İstanbul'da alacağımız (Acaba alabilecek miyiz) bir galibiyetle övüneceksek"; sittin sene "buralarda oyalanacak ve bu sonuçlarla avunacağız" demektir!..
Bu sözlerime inanmayanlar, Kadın basketbolcuların "tarihi" başarısından sonra, "Basketbol şubenizde küçüleceğiniz, bütçeyi kısacağız söyleniyor, doğru mu" sorusuna karşı "hık mık eden" Galatasaray CEO'su sevgili Lütfi Arıboğan'a sorsunlar; bakalım, "gelecek sezon" Euroligue'de "şampiyonluktan", onu bıraktım, "4'lü finallerden" söz edebilecek" mi?..

"Füze" Selami!..
Hani, "sadece o futbolcuyu seyretmek için" gidilen maçlar vardır!..
Mesela "o sporcu", dünyada Messi'dir, Ronaldo'dur!..
Mesela "o sporcu", Türkiye'de Lefter'dir, Metin Oktay'dır, Suat Mamat'tır, Kadri Aytaç'tır, Can Bartu'dur, Recep Adanır'dır!..
"Neden" Türkiye'deki örnekleri" bugünlerden değil de taaa 1950'li, 60'lı yıllardan verdim"; nisan ayının başlarında kaybettiğimiz "o yılların futbolcusu" Adanalı "Füze" Selami'yi anlatmak için!..
İşte o "Füze" Selami de, o yılların, o büyük futbolcuların harman olduğu dönemin "sadece onu seyretmek için" gidilen maçlarının bir başka "efsane" futbolcusuydu!..
Eğer, "yıllarca transfer aylarında peşinden koşan" Üç Büyüklerden birine "Evet" deseydi; bugün "hakkın rahmetine kavuştuğunda", ona "bu kadar vefasızlık" yapılamazdı!..
Ama o, "Çukurova'dan, onun insanından, dahası takımı Adana Demirspor'dan ayrılmamayı" tercih etti; Muharrem'li, Kartal Yaşar'lı takımın "Füze" lakaplı golcüsü oldu, öyle de kaldı!..
Hafızam beni yanıltmıyorsa, "Dünya şampiyonasında hazırlanan Ordu Milli Takımı'nda ve Ankara'da kampta idi"; 19 Mayıs Stadı'nda Ordu Takımı'nın, Ankara Demirspor ile bir "antrenman maçı" vardı. O antrenman maçına "Füze Selami'yi seyretmek için" gitmiştik. Bir penaltı oldu, Füze Selami topun başına geçti; "Buuummm!.."
Ankara Demirspor kalecisi Mehmet'in, Selami daha topa vurmadan, kollarıyla yüzünü kapayarak yere çömeldiğini hiç unutamam; "başına geleceği tahmin etmiş", iyi de yapmıştı. "Top , o zamanların gülle gibi olan topu, şimşek gibi kafasını sıyırarak ağlara giderken"; bizler tribünde kahkahayı basmıştık!..
İşte "öyle vururdu" toplara, Selami Tekkazancı!..
Bugün "ölçüp biçiyorlar" ve çizgilerle, rakamlarla, metrelerle, kilometrelerle ekrana getiriyorlar "sert şutların hızını" ve diyorlar ki; "Oooo, şu şuta, şu hıza bak!.."
"O zamanlar bunları ölçecek teknik imkanlar yoktu"; olsaydı; "bugünün hızlarına" kimseler şaşmazdı; zira "Füze'nin rakamlarına erişen" olur muydu, acaba?..
Allah rahmet eylesin ve nur içinde yatsın, büyük bir futbolcu, büyük bir golcüydü, "aramızdan ayrılışında", ilginin, sevginin, saygının çok ama çok daha fazlasını hak ediyordu; gene yapamadık, ona olan "manevi borcumuzu" ödeyemedik; çok yazık!..

Soru bir!..
"Bursaspor maçında Burak'a yaka paça girişen" ama "Fenerbahçe maçında aynı şeyi Melo'ya yapamayan" bir Teknik Direktör için hâlâ "Futbolcuları arasında ayrım yapmıyor" diyen "Galatasaraylı futbol yorumcularımız" var!..
Kuzum "bu arkadaşlarımız", Galatasaray'ın mı, yoksa Ünal Aysal ve Mancini'nin mi yorumcuları?..

Soru iki!..
Bizlerin "Fenerbahçe maçındaki çok çirkin tavır ve hareketlerinden dolayı Melo'yu yerden yere vurma hakkımız var"; gazete sayfalarında, TV ekranlarında "hiç tereddüt etmeden" vurduğumuz için!..
Ama, "Şike Davası tapelerinin onca sayfasında, telefon konuşmalarında, Kulüpler Birliği Başkanı iken onu destekleyen, bir sözünü iki ettirmeyenler de dahil olmak üzere, başka kulüp başkan ve yöneticilerinden, ellerini sıktığı kişilerden, gazetecilerden, yorumculardan, hatta siyasetçilerden nasıl şeddeli küfürlerle söz ettiği" yazılı dururken, dahası, son olarak Ekaterinburg'daki Fenerbahçe - Galatasaray kadınlar basketbol maçında, Galatasaraylı taraftarlara ettiği küfürlerin sesli görüntüleri" TV'lerde yayınlanırken, Aziz Yıldırım'ın tavır, tutum ve sözleri için "ekranlarda bir kelime etmeyen, gazetelerde bir cümle yazmayan" Fenerbahçeli yorumcu arkadaşlarımızın, "dilini çıkardı" diye Melo'yu "ipe çekmeye" hakları var mı?..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.