Kaydet
a- | +A

Dün sabah epey düşündüm; “Beşiktaş mı, Galatasaray mı kazanır” sorusu mu önemli, yoksa “Deplasman yasağının kalktığı ilk İstanbul derbisinde olay çıkacak mı, çıkmayacak mı” sorusu mu?..
Verdiğim kararı buraya yazıyorum; “Elbette ikincisi. Zira bu maçta giyilecek gömleğin ilk düğmesi, eğer yanlış iliklenirse, bundan sonraki düğmeler de yanlış iliklenecektir”; yani sonunda “Deplasman yasağı yeniden gelir!..”
Mahmut Uslu gibi, “her derbi öncesi kaynayan kazanın altına odun atmaya hevesli ve kararlı yöneticiler oldukça”, maç öncesi / maç içi / maç sonrası “huzura kavuşmak” zordur ve bugüne kadar da “zor olduğu” çokça örnekle ortaya çıkmıştır!.. 
Temennimiz hiç olmazsa “bugün açılacak olan” beyaz sayfanın hep beyaz kalmasıdır!..
Her kulüpte Mahmut Uslular var; özellikle derbi maçları öncesi “derbiyi kendileri bile oynamasa” ağızlarını, dillerini tutamıyorlar ya da “mahsus tutmuyorlar!..”
Her kulüpte “huzuru bozmak için fırsat kollayan” taraftarlar var!..
Her kulübün, “huzurun bozulması ile kendilerine TV ekranlarında izleyici, gazete sayfalarında okuyucu kapısının açıldığını sanan” ve bunun için elinden geleni ardına koymayan “kulüpçü” yazar, çizerleri, yorumcuları var!..
Ve de elbette “bu konuda eften püften ceza maddeleriyle dolu talimatları, hatta hafifletme yarışına giren” federasyonların “huzurun ruhuna okuttukları” Fatihalar da var!.. 
Eee, bu tablodan bu gece “ne çıkar”; inşallah “Sırat Köprüsü üzerinde duran yasaklama kararını, ateşin içine itecek” olaylar çıkmaz ve gelecek için “ümit kapıları” açılır!..
Ne dedim; “İnşallah!..”

Gitti gider!..

Şişirin, şişirin de, son günlerin örneklerini vereyim, “büyük bir hayal kırıklığı ile ortada kalan” Salih Uçan’a ya da “egoizmin zirvelerine tırmanan” Bruma’ya benzesin!..
Neymiş, Türkiye’de “topla buluşma ve pas, isabetli pas kralı” imiş, “koşu mesafelerinde de “Avrupa’da ilk 10’a girmiş”, hatta “Avrupa’yı sallamış” ; mış mış da, mış mış…
Galatasaraylı Tolga Ciğerci’den söz ediyorum. Takımında “ne oynuyor”; ön libero, bugüne kadar “kaç resmi Süper Lig maçı oynadı”; dört!..
Peki, soruyorum; bu “dört maçta” kaç tane “gol pası” verdi, kaç tane “gol” attı, gol atmayı bıraktım, “rakip kalenin üç direğinin arasını bulan” kaç şut attı?.. 
Yanlış biliyorsam, özür dilerim; “sıfır” mı, acaba?..
Tamam, “iyi oyuncu”, daha da iyi olacak, tamam “faydalı oyuncu”, daha da faydalı olacak, tamam “fiziği güçlü, mücadele gücü olan” bir oyuncu, daha güçlü, daha mücadeleci olacak, amma…
Evet, amma, “şişiriciler” izin verirlerse; yoksa genç çok futbolcunun başına gelen onun da başına gelecek; “daha olmadan”, zannedecek ve diyecek ki; “Ben oldum!..”
İşte o zaman koro haykıracak, “Öyleyse düş” ve düşecek!..
Yazık değil mi?..

Büyük İskender nerede?..

Antalya’da 4 günlük bir tatil yaptım. Bu arada Antalyaspor’un hâli konusunda da “epey ve de hatta özel bilgiler” aldım. “Özellerini” yazamam, zira “yazılmama kaydı” ile anlatıldı. 
Anlatılanlardan anladığım kadarı ile gelinen nokta şu:
Ya Eto’o kalacak ve “kalması için de şartları kabul edilecek”; bu tablodan umut çıkar ama normale dönülür mü, bilemem!..
Ya Eto’o “şartları kabul edilmeden kalacak”; bu ise, futbol takımının, hatta kulübün çarklarının ve huzurunun bozulması demek. Bu durumda da, “Antalyaspor’un küme düşme riski giderek artarak” bütün bir sezon “Demokles’in kılıcı gibi” kulübün tavanında asılı kalacak!.. (Bu konuda anlatılanların büyük bir bölümü özel ve yazamam.)
Ya da Eto’o, gidecek; “ama” nasıl? İşte bu sorudaki “ama”, çözümü neredeyse imkansızlaştırıyor!..
Zira, Eto’o “bonservisini bedava istiyor”, zaten “talip olanların ilk şartı” da bu; zira Eto’o 36 yaşında!..
Eto’o’yu almak isteyenlerin bir şartı daha var; “Antalyaspor’dan aldığı 3 milyon avronun, iki milyonunu Antalyaspor’un ödemesi!..”
Antalyaspor yönetiminin “böyle” bir satışa (!) “Evet” demesi mümkün mü; değil!..
Peki ne olacak; tam da “kırk katır mı, kırk satır mı” meselesi; hani derler ya, “Büyük başın derdi büyük olur”; burada “büyük baş” Eto’o. Hem de “kendi getirdiği hoca için” yönetime “Bu hoca beni dinlemiyor” diye isyan bayrağını çeken de o!..
Onun “kadro dışı kalması” ya da “bırakılması” meseleyi çözer mi, nerdee?..
Bugünün sorusu; “Eto’o mu gider, hoca mı”;  cevabı aşağı yukarı belli olan bir soru bu!..
Peki, “yeni gelecek hoca için” de, Eto’o’nun “aynı şikâyeti yapmayacağının garantisi” var mı; nerdeee?..
İki “peki” daha. İlki; peki “bu düğüm” nasıl çözülür; ancak Büyük İskender’in kılıcı ile!..
Peki, “Büyük İskender nerede”; işte o aranıyor!..

Bu gece kim kazanır?.. 

Lafı uzatmadan söyleyeyim; Galatasaray “mağlup duruma düşerse”, bu durum “maçın hangi dakikasına rastlarsa”, işte o dakikaya göre “her türlü fark” ile maçı kaybedebilir; Muslera kalesinde “gene” devleşmezse!.. 
Galatasaray’ın şansı, ancak, bir gol atarlarsa ya da beraberlik sürüp giderse, yani, “Maç, en azından skor olarak da, futbol olarak da Süper Kupa’daki gibi seyrederse” artar. Büyük ihtimalle beraberlik gelir ve de hele hele bu arada bir de “gol sığdırabilirlerse”, kaymaklı ekmek kadayıfı!..
Bu tablo dışında, karşılaşmanın gerisi, bana göre “tamamen” Beşiktaş’a kalır. İyi oynar kazanır, daha iyi oynar fark yapar, kötü oynar puan kaybeder; yani maç öncesi, maçın direksiyonu siyah-beyazlı takımın elindedir; maç sırasında da “iki takımın futbollarında büyük sürpriz olmaz” ve “şans faktörü düdük çalmaya başlamaz” ise direksiyon, siyah-beyazlı futbolcuların ellerinde kalacaktır!..
Hocaların arasındaki, “Beşiktaş lehine farkı” yazmıyorum bile; o kadar açık ve görünürdedir ki!..

Şaka!..

Hadi soyadı “Yıldırım” olsa, neyse, soyadı “Uslu”, peki neden “böyle” yapıyor, bir bilen varsa, söylesin de, hepimiz öğrenelim!..

ÖNE ÇIKANLAR