Sevgili Osman Korkmazel, dün Türkiye''deki yorumunda "İzmirsporlu Tufan''ın Fenerbahçe''ye kaptırılma olayı" için "çok haklı" olarak diyor ki:"Fiyasko!." Eeee!.Ağızlarında "kalın kalın türlü-çeşitli marka Küba puroları, önlerinde viski kadehleri", bugünün Türkiye''sinde "ekonomik sıkıntılar içinde ezilen" onlarca milyon Türk insanıyla, yüzbinlerce aynı durumdaki Galatasaray taraftarıyla "alay edercesine" kameralara poz verip, "ülkede kanser vak''alarını arttıracağız" diye "utanmaz" espriler yapan yöneticileri oldukça, Galatasaray daha çoook fiyaskolar yaşayacaktır!. Bu yönetimin içindeki ve başındaki Süren''ler, Cansun''lar, Dürüst''ler "halktan ve gerçekten o kadar kopukturlar" ki, "Galatasaray''ın menfaatlerinden o kadar uzaktadırlar" ki, işte "bir puro ile bir viski ile uğraştıkları kadar", geleceğin büyük yıldızlarından biri olacak bir futbolcu ile uğraşmadıklarından Tufan için "Adaaam sendee!." diyebilirler, derler!. Sevgili Korkmazel, hiç dikkat ettin mi, "Bu yıl Galatasaray''ın transferlerini kim yaptı?" Eğer "Cem Uzan olmasaydı", 4 tane İstanbulsporlu''nun Galatasaray''a gelmesine imkân var mıydı? Halilagiç ve Nesim''in transferlerini "yüzlerine gözlerine bulaştıran" da bu yönetim değil mi? Tufan gibi bir genci, "belki de tıpkı Selahattin ve benzerleri gibi" övütecek bir çarka kaptıran" Mehmet Cansun ve Galatasaray yönetimi değil mi? Resmen "uyuyan", işi ciddiye almayan, Fenerbahçe devreye girince "pes eden" bir yönetime, "yönetim" demek mümkün mü? "Tufan''ı övütecek çark" dedim!. Fenerbahçeliler hiç kırılmasın!. Bunu ben söylemiyorum, "tek yetkili olarak" futbolun başına gelen Rıdvan Dilmen söylüyor!. "Ben Fenerbahçe''yi şampiyon yapmaya mecburum, onun için hazır adam, yetişmiş adam isterim" diyor!. Yani?.. "Yetişecek adamlarla uğraşacak, onlara fırsat verecek bir şansım ve zamanım yok" diyor!. Peki, ne olacak "gencecik" Tufan? Olacağı belli, işte "Tufan gibi" övüle övüle "Fenerbahçe ve Galatasaray''ı birbirine düşüren" Selahattin''e ne olduysa, o olacak!. Neyse, benim sözüm başka!. Peki "dış transferde durum" bu da, "iç transferde" başka mı? "Fatih-Okan-Arif''in Galatasaray''da kalmasını kim sağladı" acaba? Yooo, hemen "Fatih Terim" deme!. Elbette "onun payı" da büyük ama, asıl sağlayan Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım ve Fenerbahçe yönetimidir!. Ali Şen çok doğru söylüyor!. Eğer Fenerbahçe "Bu üç adama talip olsa, birini-ikisini, hatta üçünü alabilse", görecektik bakalım Galatasaray yönetiminin ve kulübünün halini!. Yani demek istiyorum ki, "Galatasaray''da iç transferi de yapanlar" yöneticiler değil, Fatih Terim ile Aziz Yıldırım''dır! Yönetim, "Galatasaray Kaptanı Bülent''in işini bile", Galatasaray''a yakışacak bir şekilde çözmekten acizdir, aciz olduğunu göstermiştir. Zira, "Bülent gibi bir kaptana karşı", puro ve viski seçimindeki "titizliklerini, hassasiyetlerini göstermemişlerdir", göstermemektedirler! Fatih Terim ve öğrencileri, 3 yıldır Galatasaray''a ve Galatasaraylılara "büyük başarılar, büyük mutluluklar" taşıdılar!. Ama bu arada "bir talihsizliği" de beraber "taşıdılar!." Süren''li, Cansun''lı, "Galatasaray''ı iflâsa sürükleyen" son derece başarısız bir yönetimi!. Terim ve öğrencilerinin bu başarıları olmasa, "bu zat-ı muhteremler" bir daha dönmemek üzere, Galatasaray Genel Kurulu tarafından "Galatasaray Kulübü''nün kapısının önüne çoktan konmuş olacaklardı!." Oturup kalkıp, Terim''e ve "her sıkıştıklarında" terketmeye hazır olduklarını söyledikleri ve gösterdikleri futbolculara dua etsinler!. "Gitsinler" dedikleri Hakan''lara, Okan''lara, Arif''lere, Fatih''lere, Popescu''lara ve diğerlerine!. Onlara sorulacak bir soru var: Acaba "Tufan gibi" bir geleceği en büyük rakibine kaptırırken, "vermedikleri" fark ile, kaç kutu "Cohiba" marka puro alınırdı? Gazeteci değil ki!.. Adam, futbolcu... Adam, hakem... Adam, teknik adam.. Adam, yönetici... Adam, şu..Adam, bu... "Meslek hayatı" ya da "yaptığı iş boyunca" gazeteci tarafından yazılmış, çizilmiş.. "İyi yaptığında" hakkında yazılanları unutmuş.. "Kötü yaptığında" hakkında yazılan eleştirileri beynine, hatta bilinçaltına işlemiş... Yıllar sonra, spor medyamızdaki yozlaşmanın açtığı gediklerden içeriye şu veya bu şekilde, şu veya bu gerekçe ile, şu veya bu maksatla sızmış.. Eline bir kalem ve köşe geçirmiş ya da TV ekranında görünme fırsatı elde etmiş, "her fırsatta", gazetecilere, spor yazarlarına kin kusuyor!. Mesleğin ilkelerinden, amaç ve hedeflerinden, hukuki mevzûatından, örf, adet ve geleneklerinden "habersiz" hatta "haberli olmak da umrunda değil", basın hürriyetinden yararlanarak, "basın hürriyetinin verdiği hakkı kullanan" spor yazarlarına veryansın ediyor, hakaret ediyor, ediyor da, ediyor!. Bu durum "adamın seviyesini, adamın kişiliğini, adamın kafasını" çok iyi ortaya koyduğundan, bir bakıma da "iyi oluyor!." Amma.. Bunlara "meydan veren, görev veren, fırsat veren" sözüm ona gazetecilere, spor yazarlarına ne oluyor? "Bunlara destek verip, onlarla kolkola giren" spor yazarlarına, gazetecilere ne oluyor? "Cephe kuranlara" ne oluyor? Olan şu; "Bu mesleğe yazık ettiklerinin farkında değiller!." "Bugün destek verdiklerinin" yarın ve ilk fırsatta, "aynı şeyleri de kendilerine de yapacaklarının" farkında değiller; yazık!. Bakınız, ünlü bir anekdot vardır!. Halife Harun Reşit, çocukluk arkadaşı ve veziri Cafer Bermeki ile bahçede geziyormuş...Bir ağaçta çok güzel elmalar görmüşler, canları çekmiş. Ancak elmalar yüksekteymiş, uzanıp alamamışlar. Cafer, Halife Reşit''e demiş ki: "Eğil, sırtına çıkıp elma koparayım!" Reşit çocukluk arkadaşının bu sözü üzerine eğilmiş, Cafer onun sırtına çıkıp iki elma koparmış.. İştahla yemişler, sonra da Reşit "Bu elmayı yetiştiren bahçıvanı ödüllendirmek isterim, hadi onu bulalalım."demiş.. Meğer, bahçıvan, biraz uzakta bir ağacın arkasına gizlenmiş, onları seyredermiş. Bu bahçıvan uzaktan Cafer''in de akrabası olurmuş. Yeni geliyormuş gibi yapıp, onlara yaklaşmış. Halife Reşid "Dile benden ne dilersen" demiş. Bahçıvan "Sağlığınızı dilerim halifem" cevabını vermiş. Halife ısrar edince, bahçıvan "her halükârda kendisine dokunulmayacaktır." imzalı bir kağıt verilmesini istemiş.. Halife şaşırmış, ama söz verdiği için sesini çıkarmamış, fermanı hazırlatmış ve altına imzasını atmış.. Gel zaman git zaman, Reşid ile Cafer''in arası bozulmuş... Cafer''in Halife Reşid''e isyan bayrağı açacağı iddiaları etrafı sarmış. Reşid bir gün "Tez Cafer''in başı vurula ve bütün Bermeki ailesi yok edile" emrini vermiş. Cafer başta, bütün Bermeki ailesi, bir kişi hariç! Vezirlerine sorduğunda " Bir kişi hariç bütün Bermekileri öldürdük ama birini idam edemedik, elinde sizin fermanınız var" cevabını almış.. Halife bu fermanı hatırlayamamış, "tez onu getirin" emrini vermiş. Bahçıvanı huzuruna getirmişler. Halife bahçıvanı görünce olayı hatırlamış ve sormuş: "Nasıl oldu da Cafer''in ve ailesinin başına bu işlerin geleceğini tahmin ettin?" Bahçıvan boynunu bükmüş: "Kudretli halifem. o ağaçtan elma koparmak için sizin sırtınıza çıktığında, bugünlerin olacağını anlamıştım. Hiç insan velinimetinin sırtına basar mı?" Bütün "Cafer Bermeki''lere" ve " ona özenenlere"duyurulur!. Ne oldu? 5 Haziran''daki Uluçmarket" yazımda "Trabzonspor''a. efsane başkanların, yöneticilerin, sporcuların, el ve gönül birliği ile el koymaları gerektiğini, sorunun ancak Trabzon''u da arkalarına almak kayıt ve şartıyla böyle çözülebileceğini" yazmıştım. O gün akşama doğru da, bir faks almıştım!. Faksta diyordu ki: "Sayın Uluç, ''Trabzonspor''u bugüne getiren efsane başkanlar, kurucular, yöneticiler, teknik adamlar ve sporcular gaflet içinde olayları seyrediyor'' şeklindeki doğru tesbitinizi yazıya dönüştürdüğünüz saatlerde, bu insanların duruma el koyduğunu ve büyük Trabzonspor''u yeniden inşa etmek üzere kollarını sıvadığını zatıalinize haber vermek ihtiyacını duydum." Faksın altındaki imza, "Trabzonspor Kulübü eski yöneticisi ve Divan Kurulu üyesi" Halil Günaydın''a aitti!. Şimdi Günaydın''a sormak istiyorum: Ne oldu? Ve bir soru daha: Ne oldu da, böyle oldu? Asıl önemlisi: Bundan sonra ne olacak? Trabzon''a selâmlar!.. Uzmanlar ve gazeteciler!. ABD''li Maurice Greene''in kırdığı "müthiş" 100 metre Dünya rekoru ile ilgili olarak geçen hafta Uluçmarket''te yazdığım yazının cevaplarını hafta içinde aldım!. "Topaç gibi" bir ABD''li sprinterin "nasıl" böyle "inanılmaz bir rekor kırdığı" konusunda, "uzmanlardan" analizler beklemiştim. Sevgili Nejat Kök, Milliyet''teki yorumunda "bazı ipuçları" vermişti! Radikal''de sevgili Cüneyt Koryürek''te "beklediğimi bulamadığımı" itiraf etmeliyim. O, "Greene''nin bu noktaya nasıl geldiğinden çok " 100 metrenin bu rekora nasıl geldiğini anlatmıştı! "Neyin nasıl olduğunu" ise Sabah''ta sevgili Hıncal Uluç''ta okudum! Greene''in "o noktadan bu rekora nasıl geldiğini" öylesine açık öylesine anlatmıştı ki, "mesleğim adına" bana da övünmek kaldı: "Uzman olmak başka, gazeteci olmak çok başka!." Uzman, "kendine göre neyi nasıl yazması gerektiğini" düşünür ve "onu yazar!." Gazeteci ise, "okuyucunun neyi, nasıl bilmek istediğini düşünür ve "onlara göre yazar!." Aradaki fark budur!. Ve okuyucu da bu yüzden "uzmanlardan çok gazetecilere sempati duyar!." "Uzmanlar biraz gazeteci gibi düşünebilirlerse", gazeteciler de "uzmanların ciddiyeti ve özentisi içinde yazmaya çalışırlarsa" ortaya çıkacak yazıların herhalde "keyfine ve tadına doyum olmayacaktır!." Son örnek; Hıncal Uluç''un yazısı.. Okumayanlara, özellikle "atletizmseverlere" bulup okumalarını tavsiye ederim! Spor Şurası üzerine!.. Bakıyorum, spor basınımızda "gelecek hafta toplanacak olan" Spor Şurası için "tek tük" yazılar çıkıyor!. Bu "tek tük" yazılarda da "ümit yok!." "Havanda dövülecek sulardan", tozlu raflarda kalacak rapor ve kararlardan söz ediliyor! Hele hele, sevgili Mustafa Tepe''nin "Ankara baskılarında çıkan" yazıları zehir zemberek!. Spor Şurası''nı hazırlayanlara da, öncülük edenlere de "öylesine ateş püskürmüş" ki, bize yazacak, yorumlayacak pek birşey bırakmamış!. Tabii "onun yazılarını" ve gönderilen "ön komisyon raporları" kitapçığını okuyunca, sonra da "biraz düşününce" şu kanaata vardım ki; "Bu şuradan sonra da değişen pek birşey olmayacak, eski tas, eski hamam!." Zira... "Bu komisyonlarda çalışma yapan", bu raporları hazırlayan uzmanlar, hukukçular, bürokratlar ve de "işte o bürokratlar", reform mahiyetinde, "radikal" hiçbir "kararın", hiçbir "yeniliğin" hayata geçirilmesini istememişler!. Düşünceleri şu olmuş: "Bugün fiilen uygulanan ve yaşanan tabloyu" çerçeveleyip "kanun haline getirecek, bir hukuki metin yapmak, yapabilmek!." Böyle reform olmaz!. Böyle "yeniden yapılanma" olmaz!. Böyle "radikal adımlar" atılmaz!. Eğer reform isteniyorsa, eğer yeniden yapılanma isteniyorsa, eğer radikal adımlar, atılacaksa ilk yapılacak iş "mevcut sakat, çarpık sistemi yok saymak ve yerine yepyeni, bugünküyle hiç ama hiç ilgisi olmayan çağdaş, pratik, gelişmeyi sağlayacak bir sistemin gelmesinin yolunu açmaktır!." "Bürokrat" kafalarla, "Onlara uyum sağlayan hukukçular ve uzmanlarla" bunun yapılması mümkün değildir ve nitekim, önümüzdeki kanun taslaklarında da bu durum bütün açıklığıyla ortada durmaktadır! "Yönetici düzenini, yönetici tiplerinin kendisinden başlayarak değiştiremeyecek" bir kanun, söyler misiniz bana, "spor kulüplerimize ne getirecektir, getirebilecektir?" Bu ülkede "Cumhurbaşkanı olmak için, milletvekili olmak için" Anayasa''ya "belirli nitelikler konulmuştur", bu ülkede "Federasyon başkanı olmak için" kanunlara, yönetmeliklere "belirli nitelikler" sokulmuştur, ama "kulüp başkanı, kulüp yöneticisi olmak için" hiçbir niteliğin aranması düşünülmemiş, "uyuşturucu krallarını, kaçakçıları kulüp başkanı yapan düzeni değiştirecek", hatta ve hatta hiç olmazsa "Şu kadar yıl kulüp üyeliği yapmayan kulüp başkanı, bu kadar yıl kulüp üyeliği yapmayan yönetici olamaz gibi" çok dernekte uygulanan bir "istikrar olayı" bile düşünülmemiştir!. Kanun taslağında "bürokrat kafa" öylesine hakimdir ki, teşkilatın, kulüplere, kulüpler federasyonlarına, konfederasyonlarına yapacağı yatırımlar için "kullanacağı kaynakları" genel bütçeden, milli piyangoya, at yarışlarına, lotoya, totoya kadar saymış, ancak "hemen" ardından eklemiştir: "Bu kaynaklardan kesilecek paraların oranlarını (ki, taslakta yüzde 1 olarak yazılmış) azaltmaya ve arttırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir" Ey benim bürokrat kafam!. Bu ülkede "Bütçe Kanunu çıkar", ardından da "bütün bakanlıklara" bir Başbakanlık genelgesi gönderilir; "Tasarruf gereklidir, harcamaları yüzde 10 kısın!." Bu da yetmez, "sporun önemini bilmeyen, anlamayan" çoğu hükümet ilk olarak "sporun ödeneklerini azaltır" ve bu "çarpık durum" uzun yıllardır, devam edip durur!. Şimdi "bu maddede bulunan" ve hükümete "oranları azaltma yetkisi veren" ibare ne demektir biliyor musunuz? Her yıl bıraktım "yüzde yarımları, çeyrekleri" hatta "yüzde 0''ları beklemek" demektir, bu nasıl "sporu kurtarma ve spora kaynak bulmadır?" "Sporda özerklik ve spor teşkilatının yeniden yapılanması" konusunda hazırlanan rapor "yeni bir yapılanmanın izlerini taşımaktadır" ama, "son derece çapraşık, yetki ve sorumlulukları tayin etmemiş" hele hele "Mahalli Yönetimler Reformu yapılırsa, ki yapılacak; yerel yönetimlerle, spor teşkilatının yeniden yapılanmasıyla ortaya çıkacak yönetim tablosunun nasıl entegre edileceği adeta "ortada bırakılmıştır!" "Özerk" denilirken, yönetimin "en üstüne" gene bol miktarda "bürokrat yerleştirilmiş", özerk bir teşkilat "büyük ölçüde devlette görevli bürokratların karar vereceği bir teşkilat olarak" düşünülmüştür! Yani, "şekilsel olarak" yenilenen bir teşkilat şeması vardır ama; "işin özü olarak" gene de "işler yarım bırakılmıştır!." "Eğitim ve öğretim kurumlarında spor ve spor teşkilat ilişkileri konulu raporda ise, "neyin nasıl olması ve nelerin yapılması" çok detaylı olarak anlatılmıştır, amma "asıl sorunu", yani "bütün bu eksiklerin nasıl bir organizasyonla ortadan kaldırılabileceğine dair" tek satır yoktur!. Yani, "nasıl bir sistemin kurulması gerektiği" üzerinde hiç durulmamıştır! Eğer "sorun gene" bakanlıkların "iş yapmaktan korkan", spora "fuzûli bir eğlence gibi bakan" memurlarına bırakılacaksa, ki rapora göre öyle görünüyor, yandı gülüm keten helva!. Doğrusu, "Bu şura öncesi" yapılan "tek olumlu iş" galiba "sponsorluk konusunda" hazırlanan rapor ve taslak! "Konunun uzmanı olmadığımdan" eksiğini fazlasını bilemiyorum. Temenni ederim ki, "yeterli olsun ve sadece bugünün değil, hiç olmazsa önümüzde 5-10 yıllık dönemin gelişmelerini karşılayacak" hükümleri ihtiva etsin!. Lâf uzadı, kısaca görüntü şu: "Ümidi az, bir Şura toplanacak!." Zaten "ilgilenen yazar-çizer ve uzmanın azlığı"da bunu göstermiyor mu? Marketimize hoş geldiniz!.. Fenerbahçe çok iyi bir takım kurdu. Daha doğrusu çok iyi bir takım kurmak için birçok yıldız futbolcu aldı. Kadroda birçok yıldız futbolcu da vardı. Şimdi şeker var, yağ var, irmik var, sıra geldi helva yapmaya... İyi de, acaba iyi helvacı var mı? Rıdvan Dilmen''in "iyi bir helvacı olduğunu" kim söyledi, kim anladı? Fenerbahçe''deki başarısız denemesi ve Ali Şen tarafından azledilmesi ne çabuk unutuldu? Ali Şen şimdi durmadan Ali Şen''i methediyor, öyleydi de neden "Sen sadece idari işlerle uğraş, teknik işlere karışma" dedi? Rıdvan''da bu yüzden işi bırakmadı mı? Ne oldu da şimdi Ali Şen ile Rıdvan''ın arasından su sızmıyor? Van''daki, İkinci Lig''deki çizgi, Rıdvan''ı "Avrupa Kupaları''nda başarı, ligde şampiyonluk bekleyen" Fenerbahçe''ye, tek yetkili olarak nasıl taşır? Aziz Yıldırım çok iyi işler yaptı ama böyle büyük hatalar da yapıyor. Rıdvan''ın bu yıldızlarla dolu kadronun yükünü taşıyamayacağını o kadroda futbolu Rıdvan''dan çok daha iyi bilen futbolcuların olduğunu Aziz Yıldırım gibi bir başkan nasıl bilmez? Rıdvan''ın futbolculuğunda da, biz Fenerbahçelilere zaman zaman nasıl kan kusturduğunu nasıl unutur? Bunca emek ve bunca harcanan paradan sonra, gene hüsrana uğrarsak bunun suçu Rıdvan''ın değil, sayın başkanımızın olacaktır. Mehmet Dağcılaroğlu-İstanbul Galatasaray yönetimi uykuda mı? Sen anlaş, ön protokoller bile yap, sonra da Fenerbahçe alsın, futbolcuyu gitsin. Ön protokol falan filân yapacağına, Fenerbahçe''nin yaptığı gibi, alıp futbolcuyu İstanbul''a götürüp, imza attırsana. Ama bir Cemil kadar olamıyor Mehmet Cansun. Sonra da "Ben 2000 yılının başkan adayıyım" diyor. Hadi canım, Mehmet Cansun''dan Galatasaray Başkanı olmaz ya, olsa olsa "Fenerbahçe''ye Kaptırılan Oyuncular Derneği" fahri başkanı olur!. Selim M.Doruk-İzmir Oh dünya varmış. Biz Beşiktaşlılar olarak şu Alpay''dan kurtuluyoruz. Bundan sonrasını onu almak isteyen Galatasaraylılar ile Fenerbahçeliler düşünsün. Bir dediği bir dediğini tutmayan,sahada dengesiz hareketler yapan, kendisini bu duruma getiren Beşiktaş''a ihanet eden bu oyuncu, onlara yar olmaz. Alpay''ın yapacağı en iyi iş, Türkiye''den çok uzakta ve Türklerin olmadığı bir ülkede top oynamaktır. Zira Beşiktaş''a ihanetini tribünlerden ona hatırlatacak insanlar hep olacaktır. Biz Beşiktaşlılar, her maçta bunu kendisine hatırlatacağız, tabii Türkiye''de kalırsa. Kasım Hoşgörün-Aydın

