Avrupa Şampiyonası finallerine kaldık!. Başarının "baş mimarı", elbette ki, milli takımımızın hocası Mustafa Denizli''dir!. Hemen ardından, "uzun maratonda oynayan" bütün oyuncularımız "maçlardaki başarıları" ile sıraya girerler!. Sonra... Milli Takım için "herşeyi ama herşeyi yapan", ama ne yazık ki, "başka sebepler sebebiyle", spor medyamızın büyük bölümü tarafından, hem de "Spordan Sorumlu Devlet Bakanı''nın da desteğiyle" ağır şekilde eleştirilen Futbol Federasyonu Başkanı Hâluk Ulusoy ve arkadaşları, "bu büyük başarıdan en büyük payı olanlar arasında yer alacaklardır!." "Büyük eleştirileri göğüsleyerek", Milli Takım''ın Hocası Mustafa Denizli''nin istekleri doğrultusunda "cesur kararlar alan" federasyonun, "liglerin ertelenmesinden, maç primlerine kadar" her kararına konulan "tepki", sonunda "başarıya ulaşılınca", havada kalıverdi!. Ne yazık ki, "Türk futbolunun ve milli takımın menfaatlerinin önüne", mensup oldukları basın kuruluşlarının patronlarının "menfaatlerini" koyan ya da "olaylara tamamen kulüpçülük gözlüklerini takarak eğilen" yazar - çizer takımının "bütün yaygaralarına rağmen" Denizli ve talebeleri "hedefi" zor da olsa "nihayet" vurdular! Tabii, "Milli Takım''ın başarısında büyük payı olanların arasına", hakem tayinlerinde "etkili olduğu anlaşılan" Şenes Erzik''i de koymak gerekiyor!. Sonra da, "ayyıldızlı ekibin adeta 12. oyuncusu gibi" içerde-dışarda her maça ağırlığını koyan seyircilerimiz!. Kısacası, "el ve gönül birliği ile" finallere uzandık!. Şimdi Haziran''daki finallerde "başarılı olmayı" hedefliyoruz! Hedef; "ilk gruplardan çıkmak" ve "gidebildiği yere kadar" gidebilmek! Bunda da "gene en büyük sorumluluk" Denizli''ye düşüyor!. Yeter ki Denizli, "gerekeni, gerektiği şekilde yapsın!." Ama, "maçtan sonraki sözleri", Denizli''nin "yanlış bir noktada olduğunu gösterdi! Temenni edelim ki, "bu yanlış yolda yürümeye devam etmesin!." Onun gibi "tecrübeli" bir hocanın "Papaza kızıp, oruç bozmaması gerek!." Elbette ki, "eleştiriler olacaktır!." Elbette ki, "bu eleştirilerin zaman zaman dozu da artıracak, hatta zaman zaman ayarlanamayacaktır!." Bunu "geçmişte" Denizli de yaşamıştır; üstelik hem Milli Takım''da, hem de Galatasaray''da!. Ama, "eleştirenlere bakıp" da, "Biz sadece dışardaki İrlandalılar''ı değil, içerdeki İrlandalılar''ı da yendik" demeye hakkı yoktur! Hiçbir Türk "Türk Milli Takımı''nın Avrupa Şampiyonası finallerinin kapısından dönmesini istemez!." Adı "Mustafa Denizli" de olsa, görevi "Milli Takım Hocası" da olsa, hiç kimsenin "bir başka Türk''ün Türklüğünü ölçme hakkı ve yetkisi de yoktur!." Çıkarsın, "eğer değer veriyorsan", yapılan eleştirilere "tek tek cevap verirsin" ve eleştiriler "haksız ise" açık açık ortaya koyarsın, yapanları kamuoyu önünde "mahçup edersin", olur biter! Mustafa Denizli''ye yakışanı da budur! Ama "ortaya", hem de her türlü yana çekilmeye müsait "sözler söylersen" bunun altında "başka niyetler aranmaya başlar!." Mesela "ben düşünürüm" ki; "Acaba Milli Takımı bırakmak için bahane mi arıyor?" "Bazı spor yazarlarının kulağına fısıldadığı gibi", Futbol Federasyonu''nun "mukavele yenilemek için İrlanda maçının sonrasını beklemesini" de ortaya koyarak, "gidiş plânları mı yapmaktadır?" Elbette ki, Futbol Federasyonu''nun "İrlanda maçının sonucunu bekleme hakkı vardır" ve bu beklemeyi yapmakta da "çok haklıdır!." Her türlü imkânı vereceksin, Dünya Kupası finallerinin kapısından döneceksin!. "Bütün eleştirileri göğüsleyerek" gene "her türlü imkânı vermeye devam edeceksin" ve bu defa da "Avrupa Şampiyonası finallerine gidemeyeceksin!." Federasyon Mustafa Denizli ile "kara kaşı - kara gözü için mi sözleşme yenileyecek?" Bekleyecek, "başarı gelecek" ve işte o zaman "yeni sözleşme önüne konacak!." İşte "o gün, bugündür!." Eğer Denizli, "bu tavrı çok ters yorumlayarak", Milli Takım''ın başında "finallere gitmezse" çok yazık eder!. Kendine de, talebelerine de, Türk Milli Takımı''na da, Türk futboluna da!. Temenni etmiyorum ve düşünmek bile istemiyorum!. Denizli "öfke ve stres girdabından" hemen kurtulmalı, "Haziran''ın hesaplarını yapmaya başlamalıdır!." Üstelik "hayalet taşlamadan!." Galatasaray''da neler oluyor? Can dostum Oktay Kurtböke''nin cenaze töreni için İstanbul''a geldiğimde, "beraber olduğum Galatasaraylılar, ki içlerinde gazeteciler, Divan ve Genel Kurul üyeleri de vardı", kulağıma "çok enteresan şeyler fısıldamışlardı!." "Komisyonun raporu dahil", bazılarını "yazmıştım!." Hayret ediyorum, "İstanbul''da olup da bunları öğrenemeyenlere ya da öğrenip de yazmayanlara, yazamayanlara!." Mesala o gün bana "Komisyon üyeleri büyük çoğunlukla satışa karşı çıkıyorlar ve bu yönde rapor hazırladılar" diyenler, bir şey daha söylemişlerdi: "Süren, genel kurulu erteleme hazırlığına başladı bile, zaman kazanmak istiyor!" "Genel kurul üyelerine geç tebligat oyunu" ve "bu sebeple genel kurulun ertelenmesi," o gün bana söylenenlerin "doğru olduğunu" ortaya koydu!. Süren "kulübü ve kendisini soktuğu tünelden kurtulmak için" herşeyi göze almış görünüyor ama, ne acı bir tecellidir ki, "artık kimseler kendisine inanmıyor ve güvenmiyor!." Hele hele... Bir yandan "Satış gerçekleşmezse Terim bile gider" dedikten sonra "Neden Terim''in mukavelesini uzatmıyorsunuz, hoca kırgın?" şeklinde sorulara verdiği cevap, insanı kahkahalarla güldürecek cinsten!. "Yeni gelecek yönetim kuruluna saygılı olmak durumundayız. O yönetim isterse Fatih Terim''le çalışır, istemezse yeni bir hoca getirir biz kalırsak sonuna kadar Terim''le beraberiz!." Hımmm... Kulübün geleceğini ipotek altına sokacak, yüzde 42''lik hisseyi "blok olarak satacak" kadar önemli bir olayı, hem de çıkan bunca tartışmaya rağmen "yeni yönetime bırakmadan gerçekleştirmeye kalkışmak," yeni gelecek yönetime "saygısızlık olmuyor" ama, Fatih Terim''le "sözleşme yapmak," yeni yönetime saygısızlık oluyor; bu nasıl bir çelişkidir? Sanki Fatih Terim, yeni gelen yönetimin önüne "Benim sözleşmem var ama, olabilir ki siz başka bir hocayla çalışmak isteyebilirsiniz, işte ben istifamı veriyorum. Karar sizin!. Beni isterseniz, istifayı yırtıp atın" demiyecektir!. "Sonuna kadar beraberiz" havasını attıkları Terim''i hiç tanımamışlar!. Hele hele, asbaşkan Mehmet Cansun''un bir TV programında " Vallahi onu o kadar bizden biri olarak kabul ediyoruz ki, sözleşmeyi yenilemenin sorun olacağı aklımıza gelmedi. Hemen yarın önüne koyarız" dedikten sonra, haftalar geçmesine rağmen, "ses sedanın çıkmaması," işte o İstanbul gezimde "kulağıma fısıldanan başka sözlerin de gerçek olabileceğini ortaya koydu!." Bana dediler ki: Süren, "yüzde 42''lik hisseyi satıp da düze çıkarsa" yeniden aday olacak ama "Fatih Terim''le çalışmayı kesinlikle istemiyor!. Bülent''in affı, Hakan veTugay''a sahip çıkması, basketbol takımıyla ilgili" dolarla ödeme " olaylarının spor basınına aksetmesi, Süren''i çileden çıkardı. O da Terim''i gözden çıkardı! Terim''le Şampiyonlar Ligi''nde başarılı olunamayacağına da inanıyor. Onun için sözleşmeyi yenilemiyor. Görevde kalırsa ya bir yabancı hoca getirecek. Ya da milli takımı finallere taşırsa, bunun ortaya çıkaracağı hava içinde Mustafa Denizli''yi takımın başına getirecek!." "Mustafa Denizli ve Galatasaray?" Buyrun bakalım; şimdi bir de "bunu düşünün" diye yazıyorum!. Olur mu, olmaz mı? Doğru mu, değil mi? Bilmem!. Galatasaray''ın "içinde ve hatta göbeğinde olan" bazı "inanılan ve güvenilen" Galatasaraylılar "bunları konuşuyorlar!." Süren ve arkadaşları bu konuyu "hemen yalanlayabilirler!." Ama "ortadaki tablo," bu yöndeki yalanlamaların inandırıcı olacağını göstermiyor! Neden Terim''in önüne sözleşme konmadı ve Terim neden kırgın? Ve de Denizli "neden kendisini milli takımdan koparabilecek" bir ruh haleti içinde, "esrarengiz" lâflar ediyor? "Federasyon içindeki bazı teknik adamlardan çok mu rahatsız?" Dilinin altında ne var? Bekleyelim, herhalde yaşayıp, göreceğiz!.. Kime inanacağız? İrlanda maçı dönüşü Hıncal Uluç telefon etti ve dedi ki: "Denizli Hoca''ya haksızlık etmişsin!. Ben İsveçli hakemden söz ettiği basın toplantısında vardım. Gazeteciler hakem için düşüncelerini sordular. O da samimiyetle konuştu. Konuşmasında hakeme dönük bir kuşkusunun olduğuna dair tek kelime yoktu. Hakemin taraf tutabileceğine dair de tek kelime etmedi. Söylediği, İsveçli bir hakemin, özellikle duran toplarda yapılacak ortalarda, defans oyuncuları ile hücum oyuncuları arasındaki vücut temaslarında, Ada futboluna yatkın bir yorum yapısına sahip olabileceğini düşündüğü, bunun için de futbolcularını uyaracağı şeklindeydi. Geçmişte ''faul yapıldı ve hakem çalacak'' beklentisini yüzünden gol yenildiğini belirten ve Ogün''le ilgili bir örnek veren Denizli, hakemi eleştirecek ve ondan kuşku duyulacağını belirtecek bir konuşma yapmadı. Bu konuda yaptığın eleştiriler haksız, yazılarını okuyunca seni aradım!." Sevgili Hıncal''a cevabım şu oldu: "Hemen hemen okuduğum bütün gazetelerdeki haberler o yöndeydi. Peki ama, kime inanacağız. Denizli''nin söylemediği sözleri, ortaya koymadığı bir niyeti, söylemiş ve ortaya koymuş gibi yazanlar, benim spor yazarlarım değil mi? Spor sayfalarında okuduğumuz, ekranlarda dinlediğimiz hiçbir habere artık inanamayacak mıyız? Haberlere inanarak yazı yazmak suç mu?" Evet Mustafa Denizli''yi "hakem komploları, senaryolarına bir yenisini eklediği için" eleştirmiştim. Taa İrlanda''yı arayıp, ondan "gerçeği öğrenme imkânım da yoktu!." Okuduğum 5-6 gazetenin hemen hepsinde çıkan "aynı yöndeki haberlere inanarak", bu eleştiriyi yapmıştım! Şimdi anlıyorum ki, "işin rengi değişik!" Bu yöndeki bütün eleştirilerimi "geri alarak" Mustafa Hoca''dan da, okuyucularımdan da özür dilerim! Halilagiç!.. Bana göre Beşiktaş, Halilagiç''i almakla, bu yılın en iyi transferini yaptı! Ne transfer ayında gelen Almanlar, ne de Altay''dan şimdi alınanlar, Halilagiç''in Beşiktaş''a sağlayacağı "faydaya ulaşacaklar!." Galatasaray''ın "İstanbulspor''dan alması gereken ilk adamdı," Halilagiç!. Ama Terim almadı, şimdi Briegel "bu transfere yeşil ışık yakmakla çok iyi bir iş yaptı, yarınlarda hep beraber göreceğiz! Çok iyi bir profesyonel, çok iyi ve sağlam bir defans adamı ve duran toplarda da rakip kale önünde "iyi işler yapan" ve "futbolu bilen" bir oyuncu! Kültürlü ve iyi bir insan! Beşiktaş taraftarları "rahat edebilirler;" bilsinler ki, "Alpay''ın yeri doldu!." Bayram "benim için" kapalı kutu; "bugüne kadar kabuğunu kıramadı!" Belki Beşiktaş''ta kırabilir! Murat Alaçayır ise "Türkiye''de çok raslanan" bir futbolcu tipi! "Parlayıp, sönen" cinsten! Üstelik ne zaman, hangi maçta, hangi maçın hangi döneminde "parlayacağı ya da söneceği" belli olmuyor! Yani, "istikrar" Alaçayır''ın sözlüğünde yok! Belki Briegel''in "Alman disiplini" öğretir! Yoooo!.. "Futbol Mahkemesizliği''nin reisi," nam-ı diğer "Futbol''un Başolu" İlker Yasin, "Bunlar filanca yazarın görüşleridir" deyip de işin içinden sıyrılamazsın! Sen "orada mahkeme kuracaksın!" O mahkeme "savcılar" ve "müstantikler, jüri üyeleri koyacaksın!." "Konuyu seçeceksin!." "Şahitleri dinleteceksin!." "Tartışacaksın!." Sanıkları sorgulayacaksın!." Sonra da, "kıyamet kopunca" diyeceksin ki: "Bize ne? O şahitin fikriydi, onu bağlar!." Yassıada''da bile "mahkeme reisi" Başol, ortaya çıkıp "erkekçe" demişti ki: "Sizi buraya tıkan kuvvet, böyle istiyor!." Sen onu bile diyemeyecek kadar, kaçak güreşiyorsun!. Bu nasıl mahkeme, sen nasıl başkansın? Mahkemeyi kurmasan, konuyu seçmesen, "o müstantikleri, o jüri üyelerini, o şahitleri getirmesen," ortaya "korkup da kaçtığın" bu tablo çıkar mıydı? Şu prim meselesi!.. Milli Takıma verilecek prim konusuna "kafayı takanlar var!." Öyle ki, iş, hiç üzerine vazife olmamasına rağmen Bakan Bey''in bile "Ufak tefek jestler olmalı, ama fazlası değil" demesine kadar geldi!. Bir "ciddi vatandaş" da çıkıp, Milli Takımın Teknik Direktörü''ne Futbol Fedarasyonu''nun Başkanına sormuyor: "Bu işin aslı esası nedir?" Gazete sayfalarında "birbirini tutmayan" rakamlar, haberler dolaşıp duruyor ve "ilgili-ilgisiz herkes," bu "birbirini tutmayan" haberleri "doğru kabul edip" yorumlar yapıyor, yazılar yazıyor, beyanatlar veriyor!. Bir de "deprem" fırsat sayılıyor: "Orada çadırda yaşayanlar, sıcak yemek bulamayanlar varken, bu primler olur mu?" "Hangi primler, ne kadar, bu primler ne için veriliyor?" sorularını soran yok! Bunca "felâketin haberi içinde; bunca karamsar bir dünyada yaşarken", o çadırdakiler dahil, 65 milyona "mutlu saatler yaşatan", bayram yaptıran "bu çocukların, neyi ne kadar ve nasıl hakettiklerini" yazan, söyleyen ise yok!. Günlerce kamplarda, yollarda, maçlarda, sakatlıklarda, "sadece ve sadece futbolcumuza başarı getirmek için" fedakârca mücadele eden bu çocukları "prim polemikleriyle küçük düşürdüklerinin" farkında bile değiller!. Sözü edilen ve "abartılan" rakamlar bir torbadır!. Grup maçlarından, son eleme karşılaşmalarına kadar bütün bir serinin ve finallere kalmanın, "toplam primidir!." "Analarının ak sütü gibi" haketmişlerdir; güle güle harcasınlar!. Futbolumuz ve federasyonumuz, "depremzedelere büyük yardımlar yapmışlardır!." Yapmaya da devam edeceklerdir!. Elmalarla - armutları toplama adetinden vazgeçelim!. Hele hele depremzedelere 10 miyon lira bile yardım etmediklerine inandığım" bazı kişiler var ki, en çok da onların "felaketzede edebiyatı yaparak", prim sebebiyle Federasyon''a hücum etmelerine gülüyorum!. Millilerimiz, finallere kalarak, onlara "en iyi cevabı verdiler!." İnşallah mahcûp olup, susarlar!. Kulüpçü kafası!.. Fenerbahçe - Galatasaray maçının "ertelenmesiyle ilgili karar" Futbol Federasyonu''na "hücum etmek için fırsat kollayanlara", gene "istedikleri fırsatı verdi!" "Ertelemeyi kim istedi?" Fenerbahçe "ateş püskürdüğüne göre" böyle bir isteği olamaz! Galatasaray''ın "ne dediğini net olarak anlamak mümkün değil", zira "her kafadan bir ses çıkıyor!." Öyle "muazzam bir yönetim" ki, mikrofon uzatılan her yönetici "başka bir şey söylüyor!." Ama, konuşmalardan çıkardığımıza göre, (Bu hususu federasyona gönderdikleri resmi yazıları da destekliyor) Galatasaray "erteleme değil", Bologna karşılaşmasının Salı gününe alınması sebebiyle, "maçı Pazar yerine, Cumartesi oynamak istiyor!" Çarşamba Milli maç, Pazar Fenerbahçe derbisi, sonra Salı Bologna deplasmanı... Bolognalılar''ın bile "insaf" diyeceği bir tablo karşısında, Fenerbahçeliler''in "Oh olsun" der gibi açıklamaları peşpeşe geliyor! Zeman gibi bir hoca bile, resmen "ayıp ediyor!." Nerde "Türk futbolu için her yardıma hazırız" diyen Beşiktaş''ın o zamanki hocası Toshack, nerede Zeman? Galatasaray, Milli maç - Fenerbahçe maçı - Bologna maçı üçgeninde, İtalyan takımının önüne "yorgun argın çıkıp, hezimete uğrarsa", herhalde İtalyanlar''a dönüp diyecek ki; "Benim kıymetimi bilemediniz, bakın size nasıl yardımcı oldum!." Sanki, Galatasaray ve Milli Takım''ın başarıları "Türk futboluna puan getirmeyecek ve gelecek yıllarda, bu puanlardan Fenerbahçe ve diğer Türk kulüpleri yararlanamayacak?" "Zorda olan" başkan Aziz Yıldırım da, "Federasyona hınç dolu" Abdullah Kiğılı da, "ben başarılı olayım da gerisi tufan" diye düşünen Zeman da "kendi yönlerinden haklı olabilirler!." Ama, "aklı başında bir adam", neyin ne olduğunu, ne olacağını hesaplayan bir adam, Milli Takım''ın hocası Mustafa Denizli "gerçekleri görüyor!." Türk Milli Takımı futbolcularının "hayat memat maçına kafalarının salim olarak çıkması için" gerekenin yapılmasını, Federasyon''dan istiyor!. Ve maç erteleniyor! Milli Takım''ın nerede ise tamamını teşkil eden Fenerbahçeli ve Galatasaraylı futbolcular, İrlanda maçına "sadece İrlanda maçına konsantre olarak çıkıyorlar!." Kafalarında "ne derbi maçı var, ne de Bologna karşısına yorgun argın çıkma sorunu!." "Bu kararın etkisi" Bursa Stadı''nda görülüyor; "Futbolcularımız 90 dakika o kötü sahada ve o rüzgarda bitmeyen bir mücadele gücü göstererek, finaller için herşeylerini veriyorlar!." "Öyle veriyorlar" ki, mesela bir Rüştü, bir Arif ve diğerleri "sakatlanma pahasına" oynuyorlar, oynuyorlar... Ama, "beyinleri kulüpçülükten başka herşeye kapalı olanlar", hemen yaygaraya başlıyorlar; "Galatasaray korunuyor!." Ne yazık ki, Faruk Süren''in de, etrafındakilerin de "bu saçma sapan kampanyaya cevap verecek halleri yok!." "Galatasaray piyondur" sözünün altında ezilenler, sus pus olanlar gene aynı "vurdumduymazlığı" gösteriyorlar!. Onların derdi, "kulübün geleceğini ipotek altına sokarak" vaziyeti ve kendilerini kurtarmak!. Vah Galatasaray, vah!..

