Türkiye Gazetesi E-Gazete
Arama
Kaydet
a- | +A
Her olayda olduğu gibi, bu defa da "hiç yoktan bir problem çıkardık, sonra "o problemi büyüttük", şimdi de "halletmeye çabalıyoruz!." Sergen kimdir? "Fenerbahçe''ye Jetpa tarafından kiralanmış" bir futbolcu!. Profesyonel futbolcu!.. Bu ülkede "asgari ücret 70-80 milyon lira iken", bir transferinde "yüzlerce milyarı, trilyonlara yaklaşan paraları almış olan" bir kişi!. Ne yapacak? "Futbol oynayacak!." Zeman kimdir? "Fenerbahçe Futbol Takımı''nın başına teknik direktör olarak getirilen ve kendisine tam yetki verilen" bir antrenör!. "Profesyonel" bir teknik adam!. Bu ülkede "asgari ücret 70-80 milyon lira iken", bu göreve getirilişinde "hem de dolar olarak milyonları alan" bir kişi!. Ne yapacak? "Futbol oynatacak!." Mesele bu kadar basit iken, bakın ne hale getirdik? Bir tarafta, "Ben bu taktik içinde oynayamam, olamam!. Futbolu bırakırım" lâfları... Öte yandan, "Ben hocayım, ilkeleri ve şartları koyarım, uyan uyar, uymayan gider" açıklamaları... Olan kime olacak? Sergen''e olacak, biiir... Zeman''a olacak ikiii... Fenerbahçe''ye olacak, üüüç!. Türk futboluna, milli takıma olacak, dööört!. Yazık değil mi? Neden "İki haftada" bu hale geldik? Almanya-Türkiye Milli Maçı''nda Sergen''i seyredip de, "hayran kalan" Zeman''la, bugünün "en büyük Türk futbolcularından biri olan" Sergen''i karşı karşıya getiren nedir? İşte bu "nedir" sorusuna verilecek cevap, aslında "Türk Futbolu''nun" ve hatta "Türkiye''nin" sorununu ortaya koyacaktır: "Mentalite!.." Bakınız, bu "mentalite" lâfının içine neler giriyor? Sistem... İlişkiler... Disiplin... Saygı... Sevgi... Profesyonellik... Anlayış... Zihniyet... Ve daha da doğrusu "Hayat felsefesi ve hayat tarzı!." Nereden başlayalım? Hani, Napolyon komutanına sormuş; "Savaşı neden kaybettik?.." Komutan cevap vermiş: "Çok sebep var, imparatorum!." "Say" demiş Napolyon!. Komutan saymaya başlamış: "Barutumuz yoktu... Sonra efendim..." Napolyon, sözünü kesmiş: "Gerisini saymana gerek yok, barutu olmayan asker savaşı kazanamaz!." İşte o misal!. Bizde "profesyonellik anlayışı" yok!. Ne sporcularımızda, ne yöneticilerimizde ve hatta ne de "en eğitilmiş olan" teknik adamlarımızda!. Ve "maalesef" ne de spor medyamızda!. İşte onun içindir ki, Sergen "Ben bildiğim ve istediğim gibi oynarım, yoksa futbolu bırakırım" diyebiliyor!. "Avrupalı" hoca şaşkın; "Bu nasıl iş?. Bu takımın patronu benim, elimde daha mürekkebi kurumamış sözleşme var!. Şartları ve ilkeleri ben koyarım, uymayan gider!. Bana ne?" diyor!. Ve de "amatörler grubu olan" yöneticiler "bunca olaya, bunca atışmaya rağmen" susup oturuyor!. "İş bu noktaya gelmeden müdahale edip", Sergen''e "hocanı dinle" diyeceklerine, onlar hâlâ federasyonla, hakemlerle uğraşmaya "Anadolu kulüplerine savaş açmaya" çabalıyorlar!. Her Anadolu takımının "Fenerbahçe önüne bilenmiş olarak çıkması için" ellerinden geleni artlarına koymuyorlar!. "Ali Şen''in uyandırdığı antipati havasının" fırtına gibi yeniden esmesi için herşeyi yapıyorlar!. Sonra da, mesela "sevgili" Veysel Serçe başta olmak üzere, "Fenerbahçe''yi yazan pek çok spor yazarı" sorup duruyorlar: "Neden Anadolu takımları Fenerbahçe önünde aslan kesiliyor?" Bu sorunun cevabı ortada!. "Fenerbahçe Başkanı" basın toplantıları yapıp "Savaş açtık, mücadelemiz onlarla" derse, Anadolu Kulüpleri "armut mu toplayacak?" Bizde "bu kafada yönetimler oldukça", çok Sergen''ler harcanır, çok Zeman''lar gelir gider!. Bakınız, "bu amatörler topluluklarından biri" de Galatasaray''da!. Öyle olmasa, yıllardır "Onların yapmaları gereken pek çok görevi Fatih Terim yüklenir de", bu yüzden "bunca" yıpranır mıydı? Onun için diyorum ki; "Futbolumuzda barut yok!." Onun için "savaşları kaybediyoruz" ve "içerde birbirimizi yemeye devam ediyoruz!." Bu gidişle de devam edeceğiz! Baksanıza, "yanlışı göstermek durumunda olan" medyamazın anlı-şanlı yazarlarının bir bölümü, "tutumunda çok haklı olan" Zeman''a karşı, Sergen''i tutmaya ve ona "haklısın" demeye başladı! Sergen de "zaten" yoldan çıkmaya teşne!. Yandı gülüm keten helva!. Kınama ve cevap!.. Trabzonspor Başkanı Mehmet Ali Yılmaz''ın hem de bir TV kanalında yaptığı "Onun bir ayağını kaşımışlardı, öteki ayağını da biz kaşırız" tehdidi üzerine, geçen hafta "Uluçmarket''te bir yazı yazmış," spor yazarlarının, meslek kuruluşlarımızın "Hıncal Uluç''a yapılan bu açık tehdide karşı" neden sustuklarını sormuştum! TSYD Genel Başkanı Attila Gökçe, bana "Yılmaz''a gönderilen kınama mektubunu ve onun cevabını" fakslamış!. "Kınama mektubunun tarihi" benim yazımdan eski!. Haberin Hürriyet''te çıktığı günün tarihini taşıyor!. Önce bir spor yazarı olarak "TSYD başkanını teşekkür ederim!." Hassasiyet göstermiş, "tehdidi savuran" kişiye "TSYD''nin tepkisini bildirmiş!." Elbette, "her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır!." Ben dilerdim ki, "tehdidi TV kanalı gibi binlerce kişinin izlediği bir iletişim aracında açık açık yapan kişi," böyle "kapalı devre bir mektupla değil," hakettiği bir "tavırla" kınansın!. Yani, "herkese açık bir bildiri" ya da bir basın toplantısı!. Zira, "mesleğimize ve meslekdaşlarımıza, yani hepimize" öylesine iz''ansız ve insafsız saldırılar yapılıyor ki, bunlara karşı tepkimizi "böyle tek tük ve kapalı devreler halinde değil," topluca göstermemiz gerek!.. Açık açık göstermemiz gerek!. Yoksa, bunun önünü alamayız!. "Onların istediklerini yazarsak" iyiyiz, "doğruları" yazdığımız, "düşüncelerimizi yazdığımız" zaman ise "Alaaddin Çakıcı bir ayağından vurdurmuştu, öteki ayağından da biz vururuz" tehditlerinin bini bir para!. Olacak şey mi? Hadi, bu ülkenin savcısı susup oturuyor, ancak "Hıncal Uluç vurulduğu" ya da "Ahmet Taner Kışlalı öldürüldüğü zaman" görev ve sorumluluğunu anlayabiliyor, kimbilir belki de tribünde Mehmet Ali Yılmaz''la "yanyana maç seyredip" sırtını bile sıvazlıyordur, "Haddini bildirdin! Ama "bizler" gazeteciler, spor yazarları, benim meslek kuruluşlarım susup oturacaklar mı? Bu nasıl bir "gaflet" uykusudur? Hıncal Uluç, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti üyesi değil mi? Nail Güreli ve arkadaşları "sadece cenazelerde mi gözyaşı dökerler?" İşte bu sebepledir ki, Mehmet Ali Yılmaz, TSYD Başkanı Attila Gökçe''ye gönderdiği cevapta "En ufak bir nedamet göstermiyor!." Bıraktım "özür dilemeyi," siz "kendi üyenizi, arkadaşınızı kınayın" demeye getiriyor! "Sözlerim, maçı ve olayları tarafsız gözle izlemeden sorumsuz, duyarsız, çarpıtarak yorumlanan bazı önyargılı yazarlara yöneliktir." diyor. Yani? Bu "yani" nin anlamı açık!. Öyle değil ya, diyelim ki "spor yazarı sorumsuz davranmıştır, duyarsız davranmıştır, çarpıtmıştır!." Eeee? Bunun karşılığı "Alaaddin Çakıcı''nın kurşunu mudur?" Bir kulüp başkanı, bakanlık yapmış bir kişi, gazete sahipliği yaptığı için hâlâ "korunmaya ve kollanmaya çalışılan" bir yönetici "Biz de öteki ayağından vururuz" diyebilir mi? Derse, bu tepkisiz kalabilir mi? "Hakaret varsa," bunun için gidilecek yer; mahkemedir!. Trabzonspor ve Trabzon şehri, Mehmet Ali Yılmaz''ın "tapulu malımıdır" ve de "Türkiye''de orman kanunları hakim midir" ki, "böyle bir tehdit" ortada kalmış, kimse sahiplenmemiştir? Böyle bir tehdit ortada kalırken, bu ülkede "hür bir basından söz etmek mümkün müdür?" İşte onun içindir ki, Erman Toroğlu "dünkü yazısında" aynen şunları yazmıştır: "Fatih Terim sert bir antrenör. Galatasaray muhabirleri karşısında hazırolda bekliyorlar. O da belki doğrusunu yapıyor. Çünkü bir bıraksa, bizim muhabirler aniden futbolcuların ranzalarının altından çıkabilirler." İşte, susa susa, hoş göre göre, tepki göstermeye göstermeye "spor yazarlığını" bu noktalara getirdik!. Spor yazarına "şerefsiz" diyen, hem de TV''lerde diyen futbolcular... "Hazırolda duran spor yazarları.." Daha da acısı; "Fatih Terim doğrusunu yapıyor" yargıları!. Oktay Ekşi''ler.. Nail Güreli''ler.. Nazmi Bilgin''ler.. Erol Akıncı''lar.. Attila Gökçe''ler.. Onların yönetimlerindeki arkadaşlarımız!.. Biz "bütün yazar çizer" takımı... İftihar edelim efendim, iftihar edelim!. Bizi isterlerse vururlar.. İsterlerse hazırolda bekletirler!. Ve de "herkes" der ki, "iyi yapıyorlar!." Biz de güler geçeriz; "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!." Zihniyet değişmedikçe!.. "Sergen ve Zeman" başlıklı yazımda anlattığım olayın bir benzeri de Galatasaray''da yaşanıyor!. Ve ne yazık ki, "ilk defa yaşanmıyor!." "Aynı filmi" defalardır seyrediyoruz!. Ortada "sorumluluğunun ve görevlerinin gereklerini bilmeyen" bir yönetim var!. Mesela, Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım çıkıp diyor ki: "Galatasaray bir piyondur!." Üstelik "bu lâfları" TV kameraları önünde, basın toplantısında söylüyor!. Galatasaray yönetiminde "tıss" yok!. Aradan günler geçiyor, gene yok!. Anlaşılan "anlı şanlı" Faruk Süren''ler, Mehmet Cansun''lar "Galatasaray piyondur" lâfını, yiyip yuttular ve hazmettiler!. Afiyet olsun ama, yarın tribünlerde "Piyon Galatasaray" pankartları açılırsa, kimse kızmasın, gücenmesin!. Zira "Sükût ikrardan gelir!." Galatasaray yönetimi "piyonluğu kabul etmiştir!." Ama "Galatasaray edemez!." Herhalde "öyle alışmışlar" ki, "bu sözlere" Fatih Terim''den tepki gelmesini beklediler!. Onun cevap vereceğini zannettiler!. Öyle ya "çok olayda olduğu gibi", Fatih Terim "başkanlık sorumluluğuna, yönetim görevlerine soyunup" tavır almıyor muydu? Açıklamalar yapmıyor muydu? Herhalde bu defa "Chelsea ve Hertha maçlarının telâşı içinde" Terim, "gazeteleri bile okuyamadı, TV''leri seyredemedi" ve belki de yurtdışındaydı; "Başkanın ya da yönetimin görevini yerine getiremedi!. Kısacası, ah oldu, vah oldu!. "Piyonluk" çamuru, Galatasaray''ın üzerinde yapışıp kaldı! Süren''e sorarsanız, herhalde sebep: "şirketleşememekti!." "Galatasaray şirketleşmiş olsaydı", Faruk Süren, Aziz Yıldırım''ın ağzının payını verirdi! Zira, "vermezse" Galatasaray''ın "hisse senetlerinin değeri düşerdi!" İşte, "Galatasaray''ı yöneten zihniyet" bu!. "Manevi değerler" çöpe... "Maddi değerler" cebe!. İyi de, "böyle düşünen" bir yönetimin "profesyonel bir zihniyete sahip olması" gerekmez mi? Gerekir ama, ne gezer? "İş bu noktaya gelince", mübarekler "tam bir amatörler topluluğu!." İşte "son" örneği: Galatasaray, İstanbul''da Milan önünde "son kozunu oynayacak!." Herkes ümitli!. "Hoca" Fatih Terim, hedefi "yeniden" büyüttü: "UEFA Kupası''na katılma hakkı ve o kupanın şampiyonluğu!." Futbolcular, moralli ve iştahlı!. Aaaa... O da ne? Türkiye Gazetesi''nde "Engin Atay imzalı" bir manşet: "Tezgaha dikkat!." Haberi okuyorum; daha bir gün önce "Bu Galatasaray, Ali Sami Yen''de Milan''ı parçalar" diyen Öcal Uluç, haberi okuyup bitirince, şu noktaya geliyor: "Galatasaray''ın Milan''ı İstanbul''da yenmesi çok zor, çok!." Yoo!. Ne Milan''ın tezgahlarından, ne de Berlusconi''nin paralarından korkuyorum!. Beni "onlar" hiç ilgilendirmiyor!. Ben, "Galatasaray''ın teknik direktörünün girdiği havadan" ve bu havanın "futbolculara yansıyacak etkilerinden" korkuyorum!. Terim, gene "futbolcularını büyük bir stresin altına sokacak" yanlış bir yolu seçiyor!. Kimbilir belki de "kötü bir sonuçta kendine dönecek eleştiri oklarının yönünü şimdiden değiştirme" düşüncesi içinde!. Her hakem, en iyileri bile "bir maçta mutlaka hatalar yapar!." Avrupa maçlarında hemen hemen her gece "ne hakem hataları seyrediyorum!." Real Madrid''in bir şutu kaleye girerken, Barcelonalı oyuncu tarafından kale çizgisinden kolla çıkarılıyor; "hem penaltı, hem kırmızı kart!." Ama hakem "devam" diyor ve Real, en büyük rakibini "yenmekten mahrum kalıyor!." Kimse de çıkıp, federasyonları, hakemleri, hakem komitelerini infaz etmiyor!. Şampiyonlar Ligi maçlarında UEFA Kupalarında ne hakem hataları oluyor, hiç kimse "bizim gibi" daha ortada "fol yok yumurta yokken" açık açık "komplo senaryoları üretmiyor!." Kelin merhemi olsa başına sürermiş!. İtalya''da "siyasetten ipliği pazara çıkmış" ve hatta "13 yamalı bohçaya benzeyen koalisyon hükümeti önünde bile" çaresizlikleri oynayan Berlusconi''nin "merhemi olsa", Milan şimdi "grupta lider olmaz mıydı?" Ama, Terim "seyirciyi, futbolcuyu motive etmek için" çok denenmiş bir yolu seçiyor!. "Kendi futbolcusunu stres altına, baskı altına sokan ve kötü sonuçlara yol açan" bir yolu!. Chelsea maçında "gümrükçülerdi" ön hedef!. Şimdi de hakemler!. Halbuki, Şampiyonlar Ligi maçlarında gördük ki, UEFA, Galatasaray maçlarına "hakem tayininde azami dikkati gösteriyor!." Galatasaray maçlarında da "her maçta olabilecek" hatalar oluyor, "sadece" hakem hataları!. "Art niyet yok!." "Kasıt hiç yok!." Göreceğiz, bu defa da öyle olacak!. Galatasaraylı futbolcular "yüreklerini ferah tutsunlar!." TV''lerin bütün dünyada anında yaydığı görüntüler ortada dururken, ne UEFA "Berlusconi''nin ağırlığının altında ezilir," ne de "Berlusconi''nin paraları" hakemi satın almaya yeter!. "Yeter" ki, "son maçına çıkan bir eski demirperde ülkesi hakemi olmasın!." Bunu da önlemek "Galatasaray kulübünün yönetiminin görevidir!." Şenes Erzik''in görevidir!. Eğer Terim''in bir kuşkusu varsa, "bu kuşkuyu gazetecilere söylemek yerine, yöneticilerine söylemesi" gerekir! "Dikkatli olun, Şenes Erzik''i uyarın" demesi gerekir!. Kendi gücümüzü az görmeyelim!. Küçüklük kompleksine hiç kapılmayalım!. "Herkesin kolladığı Apo''ya Dünya yüzünde saklanacak bir yer buldurtmayan" Türkiye, UEFA''da da Berlusconi kadar "sözünü geçirecek güçtedir!." "Komplo senaryoları" Fatih Terim''e de, Galatasaray''a da, Galatasaraylı futbolculara da birşey kazandırmaz, çok şey kaybettirir! Galatasaraylı futbolcuların "en büyük rakibi" strestir! Sahaya "zaten stresli çıkacaklar!." Bu strese bir de "peşin peşin hakem stresi yüklemek" yanlıştır! Hem de hakemlere itirazı "alışkanlık haline getiren" futbolcular, Fatih Terim gibi "tecrübeli bir hoca" bunu nasıl bilmez!. Yönetim "defalarca tekrarlanan" bu senaryoya nasıl "dur" demez!. Terim''e dönüp "Bu bizim işimiz, sen kendi işine bak" demez? Diyorum ya, eksiğimiz ortada: "Zihniyet" Asıl değişmesi gereken bu!. Gerisi kolay!. Yumak çözülüyor!.. Aydın Örs''ten sonra, Çetin Yılmaz da istifa etti!. Çetin Yılmaz''ın "bunca yıl, Ülkerspor''a bunca parayı harcattıktan sonra "nasıl bir miras bıraktığı "sıradan bir Sloven takımı olan Pıvovarna önünde belli oldu!. Ben, İstanbul''dan uzağım!. Ben, "bazı bilgilere ulaşamıyorum!." Ama "basketbol yazan," basketbolu izleyen spor yazarlarımız, basketbol yorumcularımız, lütfedip bir araştırsınlar bakalım, Aydın Örs Efes''e, Çetin Yılmaz Ülkerspor''a "bunca yıldır" hem de "dolar olarak" kaçar para harcattılar? "Bu paralarla" hangi takımlar kurulabilirdi? "Bu paraların mesela yarısı ile," Efes ya da Ülker, mesala bir Galatasaray''a, bir Fenerbahçe''ye, bir Beşiktaş''a bir Daruşşafaka''ya "sponsor olsalardı," neler olabilirdi? Çok daha büyük başarılara imza atılmaz mıydı? Elbette Örs ve Yılmaz, Türk basketboluna "büyük hizmetler vermişlerdir!." Ama geriye dönüp baktıklarında "temelde yaptıkları yanlışları ve kötülükleri de göreceklerdir!" Görmeli ve ders almalıdırlar!. Hagi!.. Sabah, "tartışılan bir konuyu" gene gündeme getirmiş; " Galatasaray Hagi''li mi oynamalı, Hagi''siz mi?" İstatistikler "Hagi''li" diyormuş!. İlginç bir tarafı da var istatistiklerin; "Hagi''li Galatasaray oran itibariyle, Hagi''siz Galatasaray''dan daha az gol atmış, ama daha az da gol yemiş!." Tabii, "rakamlar" aldatır!. Ama "Avrupa maçlarında oynayamıyor" denilen Hagi''nin "Avrupa maçlarındaki performansı ve etkisi" istatistiklerde açık açık görülüyor! Avrupa maçlarının "büyüklerinde" Hagi''nin etkisi düşüyor, neden? "Rakipler" tedbir alıyor da ondan!. Bu bir.. "Galatasaray," büyük rakiplere karşı "başka bir taktikle oynuyor" ve Hagi, tıpkı Hakan gibi "ileride ve ortada" yapayalnız kalıyor; bu iki... "Hagi Galatasaray''da Avrupa maçlarında oynayamıyorsa," neden "Romanya''nın Dünya maçlarında oynuyor" ve de "en güçlü" rakiplere karşı oynuyor, omuzlarda taşınıyor? Romenler neden "Hagi''den vazgeçemiyor" da, onunla kapışan "teknik direktörlerini değiştiriyor?" Hem de grup birincisi oldukları halde? Hagi, Hagi''dir!. Türkiye''de de Avrupa''da da oynar ve oynayacaktır! Hagi''siz Galatasaray "3-5 maç kazanır" ama, "keyfi de, tadı da az olur!." Hagi tartışılmaz; "Hagi''nin Hagi gibi oynamasını önleyen taktik" tartışılır!.. Ve de Hagi''yi oynatmayan rakipler alkışlanır!
ÖNE ÇIKANLAR