Tekstilci gidiyor da sorumlusu işçi mi?

A -
A +

Geçtiğimiz günlerde hepimizin bildiği bir tekstil devinin üst düzey yöneticisiyle konuştum. Daha doğrusu bizim müşterimiz kendileri, ama şu dikkatimi çekti. Eskiden el terminallerini, barkod yazıcıları sipariş ederken “Gaziantep’teki fabrikaya, Bursa’daki fabrikaya” derlerdi. Şimdi ise “Mısır’daki fabrikaya” diyorlar uzunca bir süredir.

 

Ben de sordum, “Neden artık bu siparişleri hep Mısır için veriyorsunuz?”

 

“Ömer Türkiye’de üretimi azalttık, Mısır’a kaydırdık” cevabını aldım. Sebebini sorduğumda ise “Bizim Türkiye’de, üretimde bir kişinin bize maliyeti 800-900 dolarları buldu. Mısır’da ise asgari ücret 100 $, masraflarını, ekstra giderlerini ekle, olacağı en fazla 150 $.”

 

Bu sözleri duyduğumda tüylerim diken diken oldu. “Eyvah” dedim.

 

“Türkiye’de henüz işçi çıkarmaya başlamadık” sözünü ettiğinde de oradaki “Henüz”e takıldım. Korkuyla ne zaman gelecek o henüz diye düşünmeye başladım. “Yılbaşında gelecek olan asgari ücret zammına bağlı” diye tamamladı.

 

Ha, şunu da söyledi. Mısır’daki bir işçi Türkiye’deki bir işçiden en iyi ihtimalle %40 daha düşük verime sahip.

 

İşin özeti şu; bu üreticiler robotları getirene ve tam otomasyon fabrikaları kurana kadar minimum maliyet politikasını sürdürecek. Şimdilik Mısır’da üretimini yapacak, yapabildiği kadar Türkiye operasyonunu küçültecek ama sonuç olarak günler sayılı, insansız fabrikalara, insansız depolara geçilecek.

 

Yukarıdaki şirketin yöneticisiyle olan sohbetimi sosyal medyaya yazdım. Şu ana kadar sadece eski adıyla Twitter’da 1,5 milyon insan görüntülemişti. Binlerce de yorum geldi.

 

Yaptığım paylaşım şuydu: “Türk tekstili bitiyor. Tekstil ülkesi Türkiye'de üreticiler birer birer yurt dışına gidiyor. Büyük bir tekstil şirketinin patronuyla konuştuk, hesaplaması şöyle: Türkiye'de üretimde bir personelin maliyeti 800-900 $. Mısır'da aynı personel 150 $. Arada uçurum var, şimdi bir de yerel seçim öncesi yine asgari ücret artışı olacak. Makas daha da açılacak. Giden üretim tezgâhı kolay kolay geri gelmez. Dost acı söyler.”

 

Şöyle cevaplar verenler oldu; “Defolsun gitsinler”. Bana sorarsanız doktorlara, mühendislere “Defolsun gitsinler” diyenle fabrika sahibine diyen arasında hiçbir fark yok. Aynı kişiler değilse bile aynı zihniyetler.

 

Biz giden her fabrikatöre de, her işçiye de, her mühendise de, her gence de üzülüyoruz. Üzülmeliyiz.

 

Hem bu diyardan gitmeyecek, hem bu deveyi güdecek bir formül bulmalıyız.

 

Temel mesele aslında üretimin başka ülkeye kayması, Türkiye’de Türklerin yaptığı işleri başka ülkelerden gelenlerin, Afgan’ın, Suriyelinin yapması değil.

 

Mesele ucuz iş gücü gerektiren üretim yurt dışına kaydığında Türkiye’de kalan fabrikaların ne yaptığı. Mesele zorluk derecesi yüksek ve vasıf gerektirmeyen işleri Afgan’a, Suriyeliye kaptıran Türk’ün şimdi ne yaptığı, ne yapacağı.

 

Almanya’ya Türk işçiler gittiğinde Almanlar “Eyvah, işimizi kaybettik” diye üzülmedi. Hoş zaten Almanlar Türk işçileri bir plan dâhilinde, planlı şekilde aldılar. Ama ne oldu? Almanların artık yapmayacağı işleri Türkler yapmaya başladı.

 

30 yıldır konuşuyoruz, “Tekstilde fasoncu olmayalım, marka çıkaralım” diye. Nerede Turquality? Nerede New York’un göbeğinde açılan Türk markaları mağazası? TİM her yıl “İnovasyon Haftası” düzenliyor da nerede inovasyon?

 

Tekstilcilerimiz marka olabilseydi, fiyatla değil markayla, kaliteyle satabilseydi, o zaman ucuz ürün, ucuz üretim aramalarına da gerek kalmayacaktı.

 

Çünkü Türkiye’de maliyet yüksek ama Türkiye’deki işçinin, işçiliğin kalitesi de hiçbir yerde yok. Bunu da ben söylemiyorum, konuştuğum tekstilci rakam veriyor: “Başka ülkelere ürettirdiğimizde %40-50’ye yakın kalite farkı çıkıyor” diye.

 

Bu da bir mesaj, demek ki biz ucuz iş gücünün ülkesi olmaya çalışmamalıyız. Çin akıllıca bir strateji ile önce ucuz iş gücüyken o süreçte işi öğrenip sonra kendi markalarını çıkardı. Biz de bunu yapabiliriz.

 

Böyle olursa üretimdeki işçinin cebine giren maaşı saymak yerine ona her ay vereceğimiz ikramiyeleri, bonusları, primleri hesaplar, “Helali hoş olsun” diyerek bol ve bereketli ücretler ödemenin keyfini süreriz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
H.Yavuz Papila17 Ekim 2023 20:16

Tekstilcinin gidişinin sorumlusu elbette işçi değil, işçiyi ezdirmek istemediğimiz "enflasyon". Özellikle son 2 yılda her türlü masraf kalemi senelik bazda enaz % 100 artarken döviz artışı % 35 - 40 larda kaldı. Böylece ihracata üretim yapanların geliri azaldı ve çok ezildi. Hepsi kendini kurtarmak için çare arayışında. Mesele bundan ibaret.

Mesut 15 Ekim 2023 14:50

40%-50% civarı kalite düşüşünü göze alan birinin yüksek kalitede bir marka olma çabası zaten yoktur. Elbette büyük markalar ile yüksek fiyatlı ürünler satmak hedef olmalıdır. Ama 150$ maliyet ile üretim yapmak isteyen tekstilciyi zorla yada teşvikle marka olmaya ikna edemeyiz. Zaten olanlar da kimsenin iteklemesi ile değil kendi vizyonu ile oluyor. Derseniz ki tekstil de ucuz işgücü olanların vasıflarını artıracak ve daha yüksek ücretle başka sektörlerde çalışacak teşvik ve tedbirler almak gerekir orası ayrı.